Kandil HDP’nin üstündedir

Tarih 22 Temmuz 2015. Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde evlerinde uyuyan iki polis memuru 24 yaşındaki Feyyaz Yumuşak ile 25 yaşındaki Okan Uçar PKK’lı teröristler tarafından katledildi. Bu cinayet, terör örgütünün bir süreliğine ara verdiği cinayetler silsilesini tekrar başlattı. Bu katliamla “barış süreci”nde alınan sözde eylemsizlik fiilen bitti ve örgüt yeni bir stratejiyle terörü dağlardan şehirlere yaydı. Suriye’de ilan ettiği kantonlarıyla şehir yönetim pratiği kazanan PKK artık Suriye kuzeyindeki koridoru Türkiye’ye doğru genişletmeye çalışacaktı.

Tünelde silah taşıdılar

Bu noktada tüm ülkede umutları yeşerten ve toplumda büyük bir karşılık bulan barış sürecinin terör örgütü tarafından istismar edildiği anlaşıldı. Barış süreci devam ederken PKK, Suriye’de PYD veya SDG adı altında uluslararası askeri koalisyondan aldığı silahları, sınırın geçişkenliğinin avantajları kullanarak Türkiye’ye taşımıştı. Roketatarlar, mayınlar, gelişmiş piyade tüfekleri ve dahası… Bazen Suriye-Türkiye boyunca kazılan tünellerle, bazen sınır telleri aşındırılarak, bazen dağ-tepe aşılarak Türkiye’ye getirilen bu silahların çoğunda, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin silahlı yapılanması YPG çıkartmaları vardı. Düzinelerce silah ve bomba Sur’da, Nusaybin’de, Cizre’de, Hakkari’de depolanmıştı.

Silahları vekil aracında sevkettiler

O silahlardan bazıları bizzat milletvekilleri tarafından taşındı. Kobani’nin sınır komşusu Suruç’a gelen PKK’lı teröristler, HDP’li Faysal Sarıyıldız tarafından karşılandı ve hem bu teröristler hem de beraberinde getirdikleri silahlar Sarıyıldız’ın makam aracıyla Türkiye’nin içine getirildi. Bunun ortaya çıkmasının ardından silah sevkiyatçısı Sarıyıldız ortadan kayboldu. Şu an yurtdışında yaşıyor.

2015 Ağustos’unda harekete geçtiler

Masaya atılan tekmenin ardından, Ağustos 2015’e gelindiğinde, terör örgütü ülkeyi kan gölüne çevirecek planın ilk adımını attı. PKK terör örgütünün çatı yapılanması KCK bir bildiri hazırlayarak, “Kürdistan halkı için öz yönetimden başka bir seçenek kalmamıştır” dedi. Bu bildirinin ardından Hakkari, Batman, Yüksekova, Varto, Bulanık, Edremit, İpekyolu, Sur, Silvan, Doğubeyazıt, Hizan gibi ilçelerde PKK’nın “öz yönetim” kurduğu ilan edildi. İşte şu meşhur hendekleri doğuran süreç buydu. Sözde öz yönetim sınırlarını bu hendekler oluşturuyordu. PKK’lı teröristler sadece hendek kazmakla kalmamış, halkın evlerine yerleşmiş, bu evleri mevzi haline getirmiş ve tüneller kazmıştı. Bu haydutluk binlerce sivilin göç etmesine ve bölgede bir insani krizin yaşanmasına da neden oldu. PKK Kürt halkını evsiz de bıraktı. Bu olaylar, HDP’nin yüzde 13.1 aldığı 7 Haziran seçim sonuçlarından hemen sonraya denk geldi. HDP o seçimlerde aslında yaklaşan bu çalışmaların işaretlerini vermişti. Musluklardan kan akan afişler Güneydoğu şehirlerindeki billboardlara asılmıştı. Söylemler ise oldukça provakatifti. Ancak kimse bunun, iki ay sonra yaşanacak çatışma sürecinin başlama vuruşu olduğunu düşünmedi.

Tüm terör örgütleri birleşti

Gelelim yine o güne… 22 Temmuz 2015’e. Ceylanpınar’da iki polis memurunun şehit olduğu terör eyleminin, 20 Temmuz 2015 günü Suruç’ta gerçekleştirilen terör saldırısına ‘misilleme’ olarak gerçekleştirildiği açıklandı. Peki Suruç’ta ne olmuştu? Ağırlıkla terör örgütü MLKP’nin legal görünümlü derneklerine üye gençler, Suriye’deki PKK kantonlarından biri olan Kobani’ye (Ayn el Arap) insani yardım adı altında götürülmeye hazırlanıyordu. Tam basın açıklamasında DAEŞ’e üye olduğu açıklanan bir terörist, üzerindeki bombalı yeleği patlattı ve 34 kişi öldü. MLKP, Suriye’de PKK himayesinde çatışmalara katılan çok sayıda sol örgütten biri. HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ ise HDP macerasından önce MLKP’nin siyasi kanadı olan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Genel Başkanlığı yapıyordu. DAEŞ bu örgütün programını kana buladı. Sonra PKK, bu fırsattan istifade önce polisleri şehit etti ardından öz yönetim ilanları ve hendeklerle Türkiye’nin kimi şehirlerini içerden işgal etmeye çalışarak Suriye’ye benzetti. PKK, MLKP ve DAEŞ yazılan senaryodan kendilerine düşen rolü gayet başarılı şekilde oynadı.

HDP, hendekleri sahiplendi

Bu süreçte Kürtçü siyaset, tarihi boyunca en güçlü dönemini yaşıyordu. Barış sürecinin etkisiyle yüzde 13.1 oy oranı yakalamış ve parlamentoya 80 milletvekili göndermeyi başarmıştı. Herkes, bu güçle birlikte HDP’nin terör ve şiddetle arasına mesafe koymasını ve legal siyaset içinde kalmasını bekledi, böyle umut etti, ancak durum hiç de öyle olmadı. Mecliste grubu olan, TBMM’ye Grup Başkanvekili veren, komisyonlarda temsil hakkı kazanan ve onlarca belediye yöneten bir parti siyaset kanallarını çok daha verimli kullanabilecekken tastamam kanlı bir terör örgütünün siyasi kanadı gibi hareket etmeye inat etti. Mesela şehirleri virana çeviren özyönetim ilanları, HDP Grup Başkanvekilleri İdris Baluken ve Çağlar Demirel’in resmi açıklamasıyla şu şekilde sahipleniliyordu: “Biz Halkların Demokratik Partisi olarak, Kürt halkının öz yönetim talebini sahipleniyoruz. Bu talebi kanla boğmak isteyen AKP’ye karşı halkımızın yükselttiği direnişin yanındayız.  Tüm parti örgütlerimiz gibi TBMM Grubumuz da bu direnişlerin yanındadır. HDP’nin halkın meşru direnişini sahiplenmesi ve orada yaşanan tüm vahşeti ve hukuksuzluğu görünür kılması AKP’yi rahatsız etmektedir.”

“Sırtımızı teröre dayıyoruz” itirafı

Mesela eski ESP’li yeni HDP’li Figen Yüksekdağ’dan “Biz sırtımızı YPG’ye, YPJ’ye ve PYD’ye yaslıyoruz. Bunu savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz” sözünü duyduk. Sanırım artık, PYD ile PKK’nın arasındaki farkın sadece ‘tabeladan’ ibaret olduğunu söylemek gereksiz. Üstelik Türkiye şehirlerinde polise, askere ve sivillere sıkılan silahların üzerindeki YPG armaları tüm canlılığını korurken ve her iki örgüt de KCK tarafından yönetilirken… Aynı Yüksekdağ bir Almanya ziyaretinde Deutsche Welle’ye verdiği röportajda PKK için bir “Halk Özgürlük Hareketidir” sözünü de kullanmıştı.

Ancak HDP’liler açısından bardağı taşıran son damla, onlarca sivilin katili canlı bombaların cenazelerine katılmaları oldu. 13 Mart 2016’da Ankara’da bir otobüs durağının tam önünde canlı bomba saldırısı düzenleyen ve 37 kişiyi katleden teröristin taziyesine HDP milletvekili Tuba Hezer de katılmıştı. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, bu duruma gelen tepkiler üzerine akıllara durgunluk veren şu açıklamayı yaptı: “Bizim bir milletvekilimiz bir PKK’lının cenazesine katıldı diye linç edilebiliyor medyada. Seçmenimiz o bizim. Bize oy veren, güvenen insan. Evladını yitirmiş çatışmada. Ben çok açık söyleyeyim, halkımızın acısına sahip çıkmayan milletvekiliyle ilgili kusura bakmasınlar ben soruşturma açtırırım, parti disiplini gereği. Sen oy almışsın o insandan, hassasiyetine dikkat edeceksin arkadaşım. Cenazesine de gideceksin, taziyesine de.”

46 kişinin katili

Aslında Demirtaş’ın boynunda bu sözlerden çok daha ağır bir vebal var. 6-7-8 Ekim’de Kobani bahanesiyle sokağa çık çağrısı bizzat Demirtaş tarafından yapıldı. Bu çağrının ardından sokaklarda yaşanan şiddet eylemlerinde, DAEŞ vahşetini aratmayan görüntüler yaşandı. Kurban eti dağıtırken PKK’lı grupların saldırısına uğrayan ve vahşice katledilen Yasin Börü o günlerin sembolü oldu. Demirtaş’ın çağrısıyla fitili ateşlenen bu olaylarda 46 kişi öldü, 682 kişi yaralandı, 1113 bina ateşe verildi. Geçtiğimiz Mayıs ayında TBMM’nin milletvekili dokunulmazlıklarını kaldırmasının ardından HDP’li vekiller hakkında savcılıkların hazırladığı fezlekeler bir bir soruşturmaya döndü. Haklarında soruşturma olan çok sayıda milletvekili savcılıkların daveti üzerine ifade vermeye gitti. İfadelerini veren milletvekillerine gözaltı veya zorla getirme işlemi uygulanmadı. Ancak başta Demirtaş ve Yüksekdağ olmak üzere çok sayıda milletvekili ifadeye gitmemekte ısrar etti. 1994 yılında milletvekillerinin gözaltına alınmasını çağrıştıran görüntülere benzer görüntülerin servis edilmesi amaçlandı. Sonuçta haklarında soruşturma olan ve ağır suç isnatları bulunan milletvekilleri teker teker gözaltına alınmaya başladı. Tutuklananlar ve serbest bırakılanlar var.

KCK komiseri eş başkanı tutuklar

Barış sürecine ve 30 yıllık kan gölüne rağmen uzatılan ele, hendekle, mayınla, bombayla ve kurşunla cevap veren bir örgütün siyasi kanadına yönelik adli adımlar atılıyor. “Örgütün siyasi kanadı” sözünü alelade kullanmadım. Geçtiğimiz aylarda Irak Kürt bölgesine yaptığım bir gezide, uzun yıllar PKK içinde kalmış, sonrasında örgütten ayrılmış bir isimle, Erbil kalesinin tam altında uzun uzun sohbet etmiştim. Muhatabım 1970’den 2010’lu yıllara kadar PKK’nın ve bağlantılı siyasetin evrimini ve geldiği noktayı anlatmıştı. O dönemde HDP’nin terörle arasına mesafe koyacağı umutları henüz diriydi. Tam olarak bunu sordum. Aldığım cevap çok ilginçti: “30 yaşında bir KCK komiseri bazen örgütsel hiyerarşide partinin eş başkanlarından daha yukarıdadır. Onları sorgulama hatta tutuklama hakkına sahiptir. Dağın iradesi siyasetin iradesinin gölgesinde hiçbir zaman kalmadı, bundan sonra da kalmaz.”

AB endişeliymiş

Son dönemlerde HDP’li yöneticilerin sıklıkla sefer düzenlediği Avrupa ülkeleri, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye’de demokrasiye yönelen tehdide karşı duyarsız kalmış, bombalanan TBMM’yi bile 1 ay sonra ziyaret edebilmişlerdi. Söz konusu HDP olunca AB apar topar harekete geçti. Milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılmasının ardından savcıların çağrılarına uymadıkları için zorla ifade vermeye götürülen HDP’liler için AB Büyükelçileri olağanüstü toplandı. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin çağrısı üzerine Ankara’da olağanüstü toplanan AB elçileri, art arda yaptıkları açıklamalarda kaygılı olduklarını ifade ettiler. Olağanüstü toplantı Avrupa Komisyonu binasında gerçekleştirildi ve Avrupa Birliği ülkelerinin, Türk Büyükelçilerini dışişleri bakanlıklarına çağırarak izahat istemeleri kararı alındı. Sabah saatlerinde Almanya Türk Maslahatgüzarını Dışişlerine çağırırken, Belçika, İsveç ve Danimarka’nın da Türkiye büyükelçilerini dışişlerine çağırdıkları bilgisi paylaşıldı.

Mogherini, Twitter’da “HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve diğer HDP milletvekillerinin gözaltına alınması nedeniyle son derece endişeliyim. Yetkililerle irtibat halindeyiz ve Ankara’daki AB büyükelçileriyle konuştuk” mesajını paylaştı. İsveç eski Başbakan ve Dışişleri Bakanlarından AB Dış İlişkiler Konseyi üyesi Carl Bildt, operasyon için “Endişe verici” derken, Twitter hesabından da “Birçokları, HDP liderlerinin gözaltına alınmasının, Kürt sorununda daha da bozulmalara yol açacağı endişesini taşıyor” tweetini paylaştı. Avrupa Parlamentosu Türkiye raportörü Kati Piri de yine twetterdan “Türkiye’den kötü haberler var. HDP üyeleri gözaltına alındı” mesajını verdi.

Almanya bakan gönderdi

Operasyon nedeniyle tepki veren ülkelerin başında Almanya vardı. HDP’lilerin savcılığa götürülmesinin ardından Türkiye büyükelçisi çağrıldı. HDP’ye bakan düzeyinde ilk ziyareti yapan ülke de Almanya oldu. Resmi temaslar için Ankara’da olan Almanya Federal Cumhuriyeti Devlet Bakanı Maria Böhmer, apar topar HDP Meclis Grubunu ziyaret etti. Böhmer, “Özellikle şu anki zor durumunuza ilişkin birtakım bilgiler almayı umut ediyorum. Zira HDP milletvekillerinin bazılarının gözaltına alındığını duymuş bulunmaktayız. Sizinle bu konu hakkında görüşmek de istiyoruz” dedi. Alman Bakanın ziyaretinde HDP’li Hişyar Özsoy ise Türkiye’de hukukun rafa kaldırıldığını, tarafsız ve bağımsız bir yargı olmadığını öne sürdü. Özsoy, “Bu siyasi operasyon Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından başlatılmıştır ve nihai hedefi başkanlık sistemine giderken kendisini 2015’teki Haziran ve Kasım seçimlerinde durdurmayı başaran HDP’yi seçimlerde alt edemeyip şimdi son derece taraflı cumhurbaşkanı emrinde olan hukuk kurumlarıyla HDP’yi saf dışı etmeye çalışıyor” dedi. Almanya Cumhurbaşkanı Joachim Gauck ise Der Spiegel’e verdiği mülakatında, “Türkiye’de yaşananlar beni şaşırtıyor” dedi.

ABD de katıldı

AB’nin PKK’lı teröristleri destekledikleri için yargı önüne çıkan HDP’lileri kurtarma çabasına ABD de katıldı. HDP Eşgenel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında tutuklama kararı verilmesinin ardından ABD’nin Ankara Büyükelçiği’nden bir mesaj yayınlandı. Twitter üzerinden paylaşılan mesajda, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Tom Malinowski’nin İngilizce attığı tweet’in Türkçe tercümesine yer verildi. Mesajda, “Türk hükümetinin HDP liderlerini ve diğer milletvekillerini tutuklayıp, internete erişimi engellemesi dost&müttefik olarak bizi derinden rahatsız etti” ifadeleri kullanıldı.

Türk büyükelçilerine saldırı

AB’nin verdiği bu tepki, ülkelerinde barındırdıkları teröristlere de cesaret verdi. AB ülkelerinde Türkiye Büyükelçilikleri terörist saldırıların hedefi oldu. Fransa’da terör yanlısı bir grup Türkiye’nin Paris Büyükelçiliği binasına molotof kokteyli saldırıda bulundu. Gece gerçekleşen saldırıda atılan molotof kokteylleri büyükelçilik binasında hasar oluşturdu.

Sonuçsuz kalacak

Ancak bu hamleler Türkiye’nin, “Teröre çok boyutlu ve geniş katmanlı taarruz” stratejisine zarar vermeyecek. Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı’yla Türkiye’yi hem güneyden, hem de içeriden çembere almak isteyen uluslararası terör kuşatmasını kırmak için tüm kurumlarıyla büyük bir teyakkuzda.

15 Temmuz’da sessizdiler

HDP söz konusu olduğunda hızla harekete geçen ve demokrasi uyarıları yapan AB, Türkiye’yi FETÖ darbe girişimine karşı verdiği mücadelede yalnız bırakmış, sadece kınamakla yetinmişti. İfadeye götürülen HDP milletvekilleri için jet hızıyla organize olan elçiler, F16’larla 7 kez bombalanan TBMM’yi ancak bir ay sonra ziyaret edebilmişlerdi. 15 Temmuz’un üzerinden 1,5 ay geçmesine rağmen Almanya, Fransa, Hollanda ve İtalya’dan Türkiye’ye devlet başkanı veya başbakan düzeyinde herhangi bir ziyaret gerçekleşmezken, AB’den Türkiye’ye ilk ziyaret, darbe girişiminden 20 gün sonra Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland’ın ziyareti olmuştu. AB üyesi ülkelerden Dışişleri Bakanı nezdindeki ilk ziyaret ise 23 Ağustos’ta Litvanya Dışişleri Bakanı Linas Linkevicius’un ziyareti olmuş, Linkevicius’un ziyareti, aynı zamanda, 15 Temmuz’dan sonra AB ve NATO ülkeleri arasında Türkiye’ye ilk dışişleri bakanı ziyareti olarak kayıtlara geçmişti. AB Konseyi ve Parlamentosu’ndan bu süreçte tek tepki ise Türk halkının idam istemine yönelik olmuştu.

Benzer konular