ABD Başkanı Donald Trump’ın, geçen Çarşamba günü, Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul ettiği ve Büyükelçiliği’ni Tel-Aviv’den taşıma kararı sonrası, Filistinliler üçüncü kez intifada ateşini yaktılar. İslami direniş hareketi lideri İsmail Heniyye “Filistin bizim olduğu gibi Kudüs de bizimdir” sözleriyle intifadayı başlattı. ABD Başkanı Trump’ın Kudüs Kararı 1993’te imzalanan Oslo Anlaşmaları ile başlayan sürecin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını açık ve seçik tüm dünyaya göstermiş oldu. Oslo Anlaşmaları Birinci İntifada’nın sonunda kaleme alınmış ve iki devletli çözümün hayata geçmesi niyeti üzerine bina edilmişti. Ne var ki geçen yıllarda İsrail işgali Filistin topraklarında her geçen gün genişlerken, Kudüs’te yasa dışı yerleşimler yükselmeye, şehirdeki Müslüman varlığına yönelik tecavüzler de artmaya devam etti. Kudüs’e yönelik ihlaller 2000 yılında zirve noktasına ulaştı. Dönemin İsrail anamuhalefet lideri ve Lübnan kasabı Ariel Şaron, Mescid-i Aksa’ya provokatif bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret Filistinliler için bardağı taşıran son damla oldu ve ikinci intifadayı başlattı. 28 Eylül 2000’de başlayan ikinci intifada, Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat’ın zehirlenerek hayatını kaybettiği 11 Kasım 2004 tarihine kadar devam etti. Bu tarihten sonra ise etkisini kaybetti. Başta Arap ülkeleri olmak üzere, dünyanın genelinden aldığı cılız desteğe rağmen, işgalci İsrail güçlerine taş ve yumruk ile asil bir direnişin tarihi olan Filistin topraklarındaki İntifada direnişini sizin için derledik.
TANKA KARŞI TAŞ
İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında 1948 yılında kurulması sonrası bugüne kadar her gün aslında küçük birer intifadaya sahne oluyor. Ne var ki, Filistinlilerin İsrail işgalinin dayanılmaz boyutlara ulaştığı 1980’li yılların ortalarına kadar geniş ölçekli bir sivil ayaklanmaya imza atmamışlardı. 1980’li yıllar ile birlikte işgalci İsrail’in Filistinli sivillere yönelik yürüttüğü katliamlar sabrın sınırlarını zorladı. 4 Aralık 1986 tarihinde, Birzeit Üniversitesi kampüsü içinde iki Filistinli öğrencinin İsrailli askerler tarafından vurularak şehit edilmesi bir yıl sonra başlayacak intifadaya ulaşan olaylar zincirinin kilometre taşı oldu, Bir yıl süresince işgalci İsrail güçlerinin Filistin topraklarında gençlere yönelik işkenceye varan şiddet eylemleri ve tutuklamaları 1987 yılına girilirken gösterilerin artmasına ve 7’den 70’e Filistinlilerin gösterilere katılımına sahne olmaya başladı. Gösteriler artarken, Han Yunus şehrinde yaşayan Filistinli küçük bir çocuk İsrail askerleri tarafından vurularak şehit edildi. Karşılıklı yaşanan ölümler sonucunda işgalci güç Kurban Bayramı’nda üç günlük sokağa çıkma yasağını devreye soktu. Bu yasak bölgedeki gerilimi daha da artırırken, Arap ülkelerinin Filistin’de yaşanan gelişmelere kayıtsızlığı da, Filistin halkında öfkeyi artırdı. Arap liderler Filistin’de İsrail işgali ve mezalimi artarken İran-Irak savaşı gündemiyle toplanmayı uygun görmüştü.
İLK TAŞIN ATILDIĞI GÜN
Tarihler 8 Aralık 1987’yi gösterdiğinde, Cebaliye Mülteci kampında yükselen gerginlik, bir İsrail askeri aracının Eretz geçiş noktasında kasten Filistinlileri taşıyan bir araca çarpmasıyla patladı. İşgalci İsrail askerlerinin işlediği cinayette 4 Filistinli şehit olurken, 7 Filistinli de ağır şekilde yaralandı. Cinayet haberi dalga dalga Gazze’den Batı Şeri’ya ve Doğu Kudüs’e kadar dalga dalga yayıldı. Şehit olan Filistinlilerin cenazesine binlerce kişi katılırken, işgalci İsrail güçlerine ilk taş da bir Filistinli genç tarafından 9 Aralık 1987 tarihinde atıldı. Dünyayı kasıp kavuracak ve kamuoyunun dikkatini İsrail’in zulmüne/işgaline çekecek olan Birinci İntifada başlamıştı. Filistin halkı, Arap liderlerin kendileri için çözüm üretemeyeceğini görerek, kendi kaderlerini ve bağımsızlıklarını ancak sahip oldukları öfke, yumruk ve taşlar ile alabileceklerini görmüştü. Uluslararası medya, İsrail tanklarına karşı ellerindeki taşlarla direnen Filistinli çocukların görüntüleri ile dolacak ve Filistin dünyanın ana gündem maddelerinden biri konumuna yükselecekti.
OSLO ‘BARIŞ SÜRECİ’ KABUSU
Filistinli ebabiller, dünyanın en modern silahlarını kullanan işgalci güce attıkları taşlar ile direnirken, Filistin’de, genel grev uygulamaya girdi. Ayrıca işgalci İsrail kurumlarına taş ve molotof kokteylleriyle saldırılar düzenlendi. İsrail malları boykot edildi ve mahallelere barikatlar kuruldu. Filistin topyekun savunmaya geçmişti. İşgalci İsrail büyüyen olaylar karşısında 80 bin askerini intifadanın yaşandığı bölgelere kaydırmak zorunda kaldı. Ne var ki on binlerce askerden oluşan modern teçhizatlı bu ordu da Filistin direnişini kırmaya yetmedi. Hemen hemen Filistin’deki her sokakta çatışmalar yaşanıyor, işgalci güç küçük duruma düşüyordu. Nihayetinde işgalci İsrail’e yardım büyük devletlerden geldi ve Yaser Arafat liderliğindeki Filistin yönetimi ile dönemin İsrail başbakanı İzak Rabin arasında Eylül 1993’te imzalanan Oslo Anlaşması ile birinci intifada sona erdi. 6 yıl süren birinci intifadada 1087 Filistinli şehit olurken, 120 bin Filistinli de işgalci güç tarafından tutuklandı. Ne var ki Oslo anlaşmaları İsrail’in işgal girişimlerini durdurmak yerine hızlandırmasının yolunu açtı. Bu noktada ABD’nin 1990’da Irak’ı işgal etmesi ve Arap dünyasının büyük bir siyasi dağınıklığa girmesi de önemli rol oynadı. İşgalci İsrail yönetimleri, BM kararlarını ve tüm uluslararası anlaşmaları hiçe sayarak, başta Batı Şeria olmak üzere Doğu Kudüs’te yasa dışı yerleşim birimleri inşa etmeye ve Filistinlilerin gündelik hayatını zorlaştıracak adımlar atmaya devam etti. Filistin halkı bir kez daha kendi başına bırakılmıştı.
LÜBNAN KASABINDAN PROVOKASYON
Tarihler 28 Eylül 2000’i gösterirken Lübnan kasabı olarak bilinen Ariel Şaron, beraberindeki bin kişilik koruma ordusuyla, Müslümanlar için Kudüs’teki en kutsal mekan, İslam aleminin ilk kıblesi Mescid-i Aksa’ya provokatif bir baskın gerçekleştirdi. Şaron provokatif ziyaretinde tüm kinini kusan bir konuşma yaparak, Yahudilerin bölgeye yönelik gizli emellerini açık etti. Lübnan kasabı konuşmasında, “Tapınak Tepesi ellerimizdedir ve ellerimizde de kalacaktır. Yahudilerin en kutsal mekanlarından biri olarak, burayı ziyaret etmek her Yahudi’nin hakkıdır” sözleriyle barut fıçısının fitilini ateşledi. Provokatif baskın ve sözler Filistinliler ve İslam dünyası tarafından tepkiyle karşılandı. Baskının bir gün sonrası Cuma gününe denk geliyordu ve Filistin Aralık 1987’den sonra ilk kez bu kadar öfke doluydu. Filistinli gençler, Mescid-i Aksa’ya provokasyon amacıyla gelen fanatik Yahudilere karşı bir kez daha taşa sarıldılar, işgalci güç ise gerçek mermilerle kalabalığa ateş açmayı tercih etti. 29 Eylül 2000’de ikinci intifada başladı…
İNTİFADANIN SEMBOLÜ MUHAMMED
İntifadanın ikinci günü tüm Filistin bir kez daha sokak sokak direnişe geçerken 12 yaşındaki Muhammed el Durra’nın şehadeti, yeni direnişin sembolü olacaktı. El Burey mülteci kampına da sıçrayan çatışmalarda Cemal Durra ve oğlu Muhammed’in işgalci İsrail güçleri tarafından hedef alınarak infaz edilmesi tüm dünyada infiale sebep oldu. Muhammed ve babasının dakikalar süren ve videoya kaydedilen şehadet görüntüleri, onları ikinci intifadanın sembolü konumuna yükseltti. Uluslararası Af Örgütü işgalci İsrail güçlerinin ilk günlerde Filistinlilere karşı kullandığı mermi sayısının 1,3 milyon olduğunu açıklaması, İsrail vahşetinin ve intifadadan korkusunun boyutunu gözler önüne seren birçok rakamdan biri oldu. Birinci intifadaya göre daha şiddetli geçen İkinci intifadada 5103 Filistinli şehit edildi. Buna karşın 1031 İsrailli de hayatını kaybetti.
LİDERLERE SUİKAST
İkinci intifada devam ederken Filistin direnişinin lider isimlerine suikastler düzenlendi. İslami direniş hareketi HAMAS’ın lideri Şeyh Yasin, 22 Mart 2004 günü Gazze’de İsrail tarafından düzenlenen bir suikast sonucu şehit edildi. Filistin, Şeyh Yasin’e düzenlenen suikastin şokunu atlatamamışken, 11 Kasım 2004 günü direnişin sembol ismi Yaser Arafat’ın şehit olduğu haberi geldi. Yaser Arafat’ın İsrail tarafından zehirlenerek öldürüldüğü daha sonra ortaya çıkacaktı. İşgalci gücün Filistin direnişinin iki sembol ismini birkaç ay arayla öldürmesi, ikinci intifadanın güç kaybetmesine sebep oldu. İsrail, başta Arap liderlerinin kayıtsızlığını ve ABD’nin tam desteğini hissederek, Gazze’ye yönelik ablukayı başlatırken, Doğu Kudüs ve Batı Şeria’yı yasa dışı yerleşimler yolu ile işgaline de hız verdi.
HEDEF KUDÜS
İsrail, son yıllarda Kudüs’ü ana hedef konumuna getirdi. Şaron’un açtığı yoldan Mescid-i Aksa’ya yönelik provokatif baskınların sayısı artarken, işgalci güç, bölgeyi kendi kontrolüne alacak girişimleri hayata geçirdi. Kudüs’e ilişkin provokasyonlar sürerken, Filistin’de tek direniş gücü olarak kalan HAMAS’ın kontrolü altındaki Gazze’ye yönelik de katliam boyutuna varan saldırılarını sürdürdü. Bu saldırılarda binlerce Filistinli sivil hayatını kaybetti. İsrail yönetimi, BM anlaşmaları ve uluslararası hukuka aykırı olarak Utanç Duvarı’nı inşa etmeye ve böylece Filistin’i bir açık hava hapishanesine dönüştürme girişimlerini başlattı. Son olarak ABD Başkanı Donald Trump’ın Kudüs’ü, tüm dünyayı karşısına alma pahasına, İsrail’in başkenti olarak kabul ettiğini ilan etmesi, üçüncü intifadanın ateşini yaktı. 7 Aralık 2017’de, ilk intifadadan 40 yıl sonra Filistin halkı yine tek başına da kalsa direnmeye devam edeceğini kanıtlamak amacıyla işgalci güce karşı sokak sokak çatışmaya girdi.