Dr. Ömer Abdussettar Iraklı bir politikacı olup 1958 yılında Irakta Diyala’da doğdu. 1980’de Bağdat Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 2014’te ise uluslararası ilişkiler alanında Türkiye’de Yüksek Lisans yaptı.
2006 yılında Irak Uyum Cephesi’nden el-Anbar vilayeti milletvekili seçilerek meclise giren Dr Ömer Abdussettar, 2006-2010 arasında Irak Meclisi’nde Yolsuzlukla Mücadele Komitesi Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
Dr. Ömer, Irak’ta Sünnilerin haklarını savunan bir isim olduğu için Nuri Maliki diktatörlüğü döneminde baskı ve zülüm gördü. Tahran’ın direktiflerine göre hareket eden Irak mahkemeleri tarafından Sünnileri tasfiye etme planının parçası olarak uydurma bir teröre destek suçlamasıyla ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Ardından Türkiye’ye sığındı.
Gerçek Hayat, Uluslararası İlişikler Uzmanı eski Parlamenter Dr. Ömer Abdussettar ile Irak’ın dünü ve bugününü konuştu. Ömer’in dile getirdiği en önemli konu, “Irak toplumunu oluşturan farklı grupların yeni bir sosyal sözleşme oluşturmaya, barış ve birliği sağlayacak yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu” meselesi oldu. Bunun önündeki en büyük engel ise ülkeyi kendi haline bırakmayan İran başta olmak üzere dış güçler…
Irak sonu gelmeyen çatışma ve problemlerden niçin bir türlü kurtulamıyor?
Irak Ortadoğu’nun mikro kozmosudur. Irak istikrara kavuşursa Ortadoğu istikrara kavuşur. Aksi takdirde bölgeye asla istikrar gelmeyecektir. Irak, jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik çatışmaların merkezinde, yer üstü serveti bakımından fakir, ancak yeraltı servetleri bakımından çok zengin bir ülkedir.
Ortadoğu, dünyadaki en çeşitli azınlık kümelerinin bulunduğu bir bölgedir. 26’sı dini, 17’si etnik, 16’sı lisan olmak üzere 59 azınlık türünü barındıran bir coğrafyadan söz ediyoruz.
Irak, Osmanlı döneminde üç vilayete taksim edilmişti. Bunlar Musul, Erbil, Süleymaniye, Dohuk ve Kerkük’ü içine alan Şehrizor Vilayeti; Bağdat Vilayeti ve Basra Vilayetiydi. Bütün bu vilayetlerin kendine has özellikleri bulunmaktadır.
SIKINTI VATANDAŞLIK SİSTEMİYLE BAŞLADI
Konu Osmanlı’ya gelmişken Irak’ın bugün içinde kıvrandığı sıkıntılar ne zaman başladı, oradan ilerlesek…
Elbette. Irak’ta vatandaşlık kanunu 1924’te, 1925 yılında Anayasanın ilanından bir yıl önce çıkarıldı. Bu kanun birçok büyük sıkıntıların doğmasına sebep oldu. Irak, kendi vatandaşlarını A ve B olarak iki gruba ayırdı. Önceden Osmanlı tabiiyetinde olanları A, İran tabiiyetinde olanları da B derecelendirmesine tabi tutuldu. Bu da Sünni ve Şii bölünmesinin ortaya çıkmasını sağladı. Bu kanun kapsamında Şiilere ikinci derece vatandaşlık statüsü verildi. Hâkim, yani yönetici zümre olmaktan mahrum bırakılarak, yönetilen zümre haline geldiler. Krallık yönetimi (Kral Faysal) ve Nuri Said dönemi Sünnilerin hâkim olduğu dönem olarak kabul edilir. Ülkede yönetimin sadece Sünni kesime ait olarak devam etmesi, Şii kesimde baskı ve dışlanma duygusunun yerleşmesi sonucunu doğurdu.
Irak toplumundaki bu çatlak ve ikilem, 1958 yılındaki darbeye kadar devam etti. Abdülkerim Kasım, krallığı kaldırarak cumhuriyete geçti. Bu dönemde de Şii kesim baskı ve tehcire muhatap oldu. Ancak esas kopuş Saddam Hüseyin’in iktidara gelmesiyle gerçekleşti. 1991 yılında Şiilerin ezilmesi, ülkede Şiilerle Sünniler arasındaki sürtüşmenin daha da büyümesine, Şiilerin Araplık düşüncesinden tamamen koparak sadece mezhebe sarılmalarına yol açtı. Bu durum İran için büyük bir fırsat doğurdu, onlar da bundan istifade yoluna gittiler.
ŞERRİN KAYNAĞI İNGİLİZLER
Buna ilaveten İngiliz manda yönetimi Şehrizor vilayetini diğer vilayetlerden farklı bir konumda ele aldı. Manda yönetim kanununa göre hareket eden Irak’taki İngiliz Yüksek Komiserliği, bu bölgede öteki beş vilayetten farklı bir idare tarzı uyguladı. Bu uygulama, Şiilerin “Işrîn devrimi” (İngilizlere karşı 1920 ayaklanması) gibi Kürtlerin de Şeyh Mahmud Hafid liderliğinde İngilizlere karşı ayaklanmalarına sebep oldu.
Sünniler ile Şiiler arasında ayrım yapan bir vatandaşlık yasası getiren, Şehrizor ile diğer vilayetleri birbirinden ayıran İngilizler, 2003 yılından sonra ortaya çıkan Irak fotoğrafını aslında bir asır öncesinde vermiş oldu. Şii-Sünni sorunuyla Bağdat ve Kürdistan ihtilafının köklerini burada aramak lazım. Bugün bu uygulamalar sonucunda Irak’ta 4 Kürt şehri, İran’ın desteğindeki Şiilerin hâkimiyetinde ise 15 Şii şehri bulunuyor.
Daha en baştan bu manzaraya mahkum edilen Irak devletinin tek bir merkezden yönetilebilmesi pek kolay değil. Bugün baskıya dayalı bir idareyi temsil eden merkezi sistemin kendi içinde bile çatışma söz konusu.
ŞİİLER BİLE 3’E BÖLÜNDÜ
Bir Şii-Şii çatışmasından mı söz ediyoruz?
Evet, günümüzde Irak’ta Şiiler bile kendi aralarında bölünmüş durumda. Bir yanda Ali Hamaney’e yani İran’a bağlı Şiiler mevcut. Diğer yanda ise Hamaney’e bağlı olmayan diğer Şii’ler. İran’a bağlı Şiilerin diğerlerini nasıl katlettiğine Bağdat’taki son gösteriler sırasında şahit olduk. Güpegündez, sokak ortasında diğer Şii göstericilerin başına kurşun sıkanlar oldu. Irak Şiası, İran Şiasına karşı isyan halinde. Son ayaklanma, Şiilerin İran’a karşı Araplık duygularına yeniden dönmeye başladıklarının bir emaresi.
IRAK BİR DEVLET DEĞİL, GRUPLAR TOPLULUĞU
2003 işgalinden sonra yönetime gelen hükümetlerin yanlış siyasetleri ve uygulamaları Irak halkını daha da böldü. Ayrılıklar derinleşti, çatışmalar artmaya başladı. Şu anda Irak bir devletten çok, gruplar topluluğu görünümünde. Irak toplumunu oluşturan çok farklı bileşenler sosyal, siyasi ve kültürel açıdan birlik hissiyatından çok uzaktalar. Merkezde bu durumu tasa yapmayan, kendi başına buyruk bir devlet söz konusu.
Son ayaklanma bir Şii-Şii iç çatışması olarak kayıtlara geçti. Bu Irak için, ülkenin geleceği için bir dönüm noktası olabilir. Irak halkını 2003 yılından beri sınır ötesinden gelen Şii milislere yağmalatan, Iraklı Şii vatandaşın fakirlikle boğuşmasına, kamu hizmetlerinden mahrum bir şekilde yaşamasına neden olan ‘Başkalarının Şiileri’nden ülkenin bir an önce kurtulması gerekiyor.
IRAK ŞİASI İRAN’IN VELAYET-İ FAKİH’İNE KARŞI
Irak Şiası, tıpkı 1920’de İngilizlere karşı başlattığı kıyam gibi İran’ın Velayet-i Fakih’ine karşı bugün bir kıyam başlattı. O dönemde İngilizlere karşı Osmanlı’nın yanında saf tutan Irak Şiası, bugün de İran’a karşı kendi köklerinin, kendi değerlerinin yanında saf tutuyor.
İngilizlere ve Saddam Hüseyin’e karşı isyan eden Irak Şiasının gücünü hafife almamak lazım. Nitekim İran’ın etekleri boşuna tutuşmuş değil. Irak Şiası silahlı bir güce sahip ve ülkede denklemi değiştirme potansiyeli mevcut.
1990’larda “Ali’den başka veli yok, Caferi lider istiyoruz” diye slogan atan Irak Şiasının bugünlerde İran’a karşı bayrak açması zamanın ruhunun nereye evrildiğini göstermesi açısından önemli. Kendisine alan açılan İran yönetimi verilen fırsatı çok kötü kullandı. Irak’ı tahakkümü altına almaya yeltendi. İran’ın yanlışları Irak Şiasını kendi köklerine sarılmaya itti. Bu kökler Fars geleneklerine dayanan İran Şiasından çok farklı Arap kimliği temelinde yükseliyor.
YENİ BİR SOSYAL SÖZLEŞME OLUŞTURMAK ŞART
Çok ilginç şeyler söylüyorsunuz, dışarıdan bakanlar bunlar pek göremiyor. Bu durumda istikrarlı yeni bir Irak nasıl kurulur diye sorsak…
2003 işgalinde devlet var olan bütün mekanizmalarıyla ortadan kaldırıldı. Ancak yerine ikame edilen sistem ülkede istikrarı sağlamayı başaramadığı gibi daha da kötüleştirdi. Belki de bu hedeflendi. Şimdi Irak toplumunu oluşturan farklı grupların (Şii-Sünni, Arap-Kürt-Türkmen) yeni bir sosyal sözleşme oluşturmaya, barış ve birliği sağlayacak yeni bir anayasa yapmaya ihtiyacı var.
Ancak bunun önünde çok sayıda engel var. Mezhepçi ve etnik çeteleri kastediyorum. Bağdat’taki merkezi yönetim, yeni bir Irak’ın oluşumu için gerekli zemini sağlayamadı. Meşruiyetini halktan almaya çabalamadı. Eski yönetim Baas Partisi’nden güç alarak Irak’a tahakküm ederken yeni rejim sırtını İran’a dayamayı tercih etti.