1917, 1967 ve 2017. Birinde Kudüs İngilizlerin, diğerinde İsrail’in işgaline girdi. İlkinin üzerinden bir asır, ikincisinin üzerinden yarım asır geçti.
Ve bugün… Amerika Başkanı Donald Trump’ın “cehennemin kapılarını açan açıklama” diye tanımlanan kararıyla Kudüs ilk kez İsrail dışında bir devlet tarafından İsrail’in başkenti olarak kabul gördü.
Yüz yıl önce bugün
Kudüs’ün 400 yıllık Osmanlı geçmişi ve daha öncesini bir kenarda tutup, son yüzyılına odaklanalım.
9 Aralık 1917 Kudüs’ün İngilizlerin işgaline uğradığı gündü. Bundan yaklaşık 1 ay önce, 2 Kasım’da meşhur Balfour Deklarasyonu yayınlandı. Dönemin Birleşik Krallık Dışişleri Bakanının Siyonistlere Filistin toprakları üzerinde devlet kurma ehliyetini verdiği 67 kelimelik o mektubun günler sonrasında Yafa, Hayfa, Gazze gibi Filistin şehirleri peş peşe İngilizlerin işgaline uğradı. Son halka ise Kudüs oldu.
1948’de İsrail devleti kurulduktan sonra 1967’ye gelindiğinde, 6 gün savaşları sırasında Kudüs bu kez İsrail tarafından işgal edildi. Moşe Dayan başta olmak üzere İsrail askerleri Haziran 1967’de Mescidi Aksa’ya girdi ve o askerler tam 50 yıldır Müslümanların ilk kıblesinden çıkmadı.
Bir ‘Yahudi tavlama aracı’ olarak Kudüs
1980’e gelindiğinde İsrail tek taraflı olarak Kudüs’ü başkent ilan etti. Gayri meşru bir karardı, tanıyan olmadı. BM Kudüs’e bağımsız bir statü verdi. Bugün yabancı ülkelerin büyükelçilikleri Kudüs’te değil Tel Aviv’de. ABD’nin de öyle. Ronald Reagan döneminde bugün Trump’ın yaptığı hamlenin benzeri yapılmış, ABD büyükelçiliğinin Tel Aviv’den Kudüs’e taşınması öngörülmüş, güvenlik gerekçesiyle iptal edilmişti.
Donald Trump, her ABD Başkan adayı gibi seçim öncesi Yahudi lobilerine bir takım vaatler verdi. 2008’de Obama da Yahudi lobisine Kudüs konusunda şirin sözler sarf etmişti. Ancak Trump çıtayı daha da yükseltip, büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşımayı taahhüt etti. Bunun anlamı, ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıydı. Trump, 1995’te ABD Kongresi’nde çıkan o yasayı Bill Clinton, George Bush ve Barack Obama’nın aksine raftan indirerek faaliyete geçirdi.
Trump neyin peşinde?
Trump başı dertte olan bir Amerikan başkanı. Kasım 2016’da seçildiğinde de Ocak’ta yemin edip göreve başladığında da Amerika’da hatta birçok Avrupa ülkesinde “anti Trump” adlı bir kampanyayla karşılaşan, sokak olaylarıyla günlerce protesto edilen bir başkan oldu. Aldığı birçok karar yargıya takıldı, bürokrasi engeliyle karşılaştı. Rusya ile olan ilişkileri nedeniyle mercek altında. Hakkında eski FBI direktörünün yürüttüğü bir soruşturma da var. Bu ve benzeri baskılardan kurtulmak için Trump, Yahudi lobisinin desteğini alma düşüncesiyle Kudüs kararını almış olabilir.
Ama bir de şu gerçekler duruyor önümüzde. Mayıs ayındaki Riyad ziyareti sonrası Suudi Arabistan giderek Birleşik Arap Emirlikleri ve Trump’ın güdümüne girdi. Bunun ilk göstergesi Haziran ayındaki Katar kriziydi. Trump, krizi başlatan güç olarak krizin her iki tarafına da milyarlarca dolarlık silah satışı yaptı.
Bir uçta Suud bir uçta İran
Ardından Kasım ayında Körfez ülkelerinde bu kez Lübnan üzerinden ikinci kriz patlak verdi. Suudi Arabistan ile İran arasındaki uçurum giderek açıldı. Trump aynı zamanda İran’ın karşısında Suudi Arabistan’ı İsrail’e iyice yaklaştırdı. Öyle ki Suudi Arabistan, Hamas’ı terör örgütü olarak kabul etti, İsrail’le dostluk mesajları verildi. İşte tam bu ortamda Trump’ın Kudüs hamlesi geldi.
Bir şehirden çok daha ötesi
Kudüs, tüm Müslümanların ortak buluşma noktasıdır. Tarihi bir şehirden çok daha ötesidir, içinde bulundurduğu Mescidi Aksa da Filistin’deki bir camiden ziyade Müslümanların en kutsal üçüncü dini mekânıdır.
Bu gerçeklikle hareket edildiğinde İsrail’e boyunduruğu fazla kaptıran Müslüman ülkelerin Kudüs krizinde zor duruma düşecekleri eldeki en net veri.
1979’dan itibaren Ortadoğu’daki en büyük beslenme kaynağı İsrail karşıtlığı olan İran ve onun yörüngesindeki Hizbullah gibi örgütlerin Kudüs krizinde Suudi Arabistan ve safındaki ülkelere oranla avantaj sağlaması muhtemeldir.
Ateşin ortasındaki el bombası
Ortadoğu yıllardır kanayan bir coğrafya. Suriye, Irak, Yemen, Filistin, Libya ve diğerleri.
İşte Trump’ın Kudüs çıkışı, bu yanan ateşin tam ortasına bırakılan pimi çekilmiş bir el bombası gibi duruyor.
Kudüs krizinin neler getireceğini önümüzdeki süreçte daha net göreceğiz. Çünkü Kudüs, sık sık sarsıntıların yaşandığı Ortadoğu’nun en önemli fay hattıdır. Öyle ki İsrail’in burada bulunması başlı başına diğer bütün ülkelerdeki çatışmaların da sebeplerinden biri olarak sayılabilir.
Meselenin genel özetinde İsrail’in güvenliği söz konusudur. O güvenlik Kudüs’ten başlar ve Afrika kıtasının en batısından, Ortadoğu’nun en doğusuna kadar olan bölgede devam eder. Bu nedenle Filistin’de İsrail diye bir sorun ortadan kalkmadığı sürece, Suriye’de, Irak’ta veya diğer Müslüman ülkelerde akan kanın durması pek de mümkün görünmemektedir.
Kudüs’ü ne kadar tanıyoruz?
Trump’ın Kudüs krizini başlatmasıyla günlerdir dünya Kudüs’e odaklanmış durumda. Peki Kudüs’ü ne kadar tanıyoruz ne kadar idrak edebiliyoruz? Harita üzerindeki, tarih kitaplarındaki Kudüs’ten ziyade Kudüs’ün bugününü ne kadar tanıyoruz?
Her geçen gün Yahudileştirilen bir şehirdir burası. Müslüman nüfus giderek azalmaktadır, yaklaşık 300 bine kadar düşmüştür. Filistinlilere yönelik ağır bir sürgün politikası uygulanmaktadır.
Kudüs’te yaşam şartları çok ağırdır, bir kere pahalı bir şehirdir. Bir Filistinlinin Kudüs’te yaşaması hakikaten zordur. Filistinlinin Kudüslü olarak net bir statüsü yoktur. Mesela İsrail belediyesi Filistinlinin yaşadığı mahalleye hizmet götürmeyebilir. Ama Kudüs’teki Filistinliler bir İsraillinin hiçbir zaman karşılaşmayacağı saçma sapan gerekçeli ve astronomik fiyatlı vergilerle sık sık muhatap olabilirler. Çoğu zaman o vergileri ödeyemezler ve evleri ellerinden alınır.
Siyonizm’in zulüm politikaları
Ortalama haftada iki ila üç ev yıkılmaktadır. Filistinlilerin yerle bir edilen tapulu evlerinin arsaları ise Yahudilere tahsis edilir. Sokakta kalan Filistinli yakın akrabalarının yanına yerleşme şansı varsa bunu değerlendirir, yoksa Kudüs’ü terk etmek zorunda kalır.
İsrail’in Kudüs yasası vardır. Kudüs’e girmek ve Kudüs’ten ayrılmak İsrail’in iznine bağlıdır. Mesela uzun süre Kudüs’ten ayrılan bir Filistinli, belirlenen zamanı aştıysa bir daha Kudüs’e alınmayabilir.
Kaldı ki İsrail’in işgal yasalarının dışında kitabına uydurulmayan yöntemlerle de Filistinlilerin ev ya da dükkânları Yahudi baskınları sonucu el değiştirebilir.
Nihai amaç Aksa’yı yıkmak
İşgal öyle ağırdır ki Kudüs’te, her Kudüslü Kudüs’ün göbeğindeki Mescid-i Aksa’ya giremeyebilir. İsrail buna yasak koyma hakkını da kendinde bulmaktadır.
Ya da bazen topyekûn Mescid-i Aksa’ya Müslümanların girişini yasaklar. O tür durumlarda Yahudi gruplar Müslümanların ilk kıblesine girerek provokatif ziyaretlerini gerçekleştirirler. Zaten nihai amaç bir gün Mescid-i Aksa’yı tamamen ortadan kaldırıp, yerine Yahudi mabedini inşa etmektir.
Hiçbir yasak bulunmazken de Mescid-i Aksa’ya girerken sıkıntı yaşanabilir. Çünkü kapılarda İsrail askeri, avluda ise İsrail polisi bulunmaktadır. Ve onlar onay vermediği sürece Mescid-i Aksa’ya kimse girememektedir.
Dünyanın en çirkin duvarı
Kudüs’teki bir Filistinlinin bile Mescid-i Aksa’ya girmekte sorun yaşadığı bir yerde Batı Şeria’daki Filistinlilerin ne gibi engellerle karşılaşabileceğini söylemeye gerek yok sanırım. Çünkü Kudüs ile Batı Şeria’daki Ramallah, Kalendiya veya Beytüllahim şehirleri araçla 10-15 dakika mesafededir. Ancak arada utanç duvarı yükselir.
İsrail’in ikinci intifada döneminde ördüğü o utanç duvarı, Kudüs’ü Batı Şeria’dan, Filistinlileri birbirinden ayırmıştır. Batı Şeria’daki Filistinli, 10 dakika ilerdeki Kudüs’e girebilmek için bir ülkeden başka ülkeye geçişteki prosedürlere maruz bırakılır. Bu bazen birkaç saat, bazen 8-10 saat sürer ve bazen hiçbir şekilde izin çıkmaz ve Batı Şeria’daki Filistinli Kudüs’e giremez.
Selahattin Eyyubi’nin fethettiği Kudüs, Mescid-i Aksa’yı da içinde bulunduran surlarla çevrili eski şehirdir. Filistinliler surlarla çevrili bu şehre girişte genellikle iki büyük kapıyı kullanır: Aslanlı Kapı ve Şam Kapısı. Hutta veya Yafa gibi diğer kapılar da vardır ama özellikle Aslanlı Kapı, Mescidi Aksa’ya çıkan en yakın nokta olduğundan, Şam Kapısı da elverişli konumundan dolayı daha revaçtadır. Şam Kapısı aslında Filistinliler için bir yaşam alanıdır. Kanuni Sultan Süleyman’ın inşa ettirdiği bu kapının önünden geçen caddenin adı da Sultan Süleyman caddesidir.
Filistinlileri kovma planı
Surların dışında Mescid-i Aksa’ya yine çok yakın noktada Filistin mahalleleri vardır. Vadi Coz, Silvan, Şeyh Cerrah, İsaviye, Tur gibi semtler de Kudüs’ün merkezindedir. Ve işgal buralarda kendini çok yakından hissettirir. En çok ev yıkımları burada olur. Çünkü İsrail Mescidi Aksa’nın bilhassa yakınlarında Filistinli bırakmama niyetindedir. Aksa’ya çıkan Aslanlı Kapının hemen yanındaki Bab-el Rahme mezarlığının yıkılıp, park yapılması da bunun göstergesidir. Ya da Aksa’yı tam karşıdan gören Silvan semtinin adının değiştirip “City of David” yapılması da bir başka delildir. İsrail önce Aksa’nın çevresindeki Filistin nüfusunu imha edip, Mescidi Aksa’ya yakın noktalarda Harap Sinagogu gibi sinagogları hizmete sokup, ardından da Kudüs’ün diğer semtlerindeki Filistinlileri kovma hesabı yapmaktadır.
Bu nedenle geçtiğimiz ay İsrail parlamentosunda bir yasanın hazırlığı vardı. Kudüs’ün Şufat gibi iki dış mahallesinin Kudüs belediyesinin mıntıkasından çıkarılmasına yönelik bir karardı bu.
300 bin Müslüman Kudüs’ten çıkarılıyor
Tasarı ikinci oylamada da kabul edildi, yasa olması için üçüncü kez oylanacak ve kuvvetle muhtemel meclisten geçecek. Bu yasayla birlikte merkez dışındaki semtler Kudüs mıntıkasından çıkarılarak, ortada bırakılacak. Çünkü o iki semt utanç duvarının kesiştiği noktada. Batı Şeria’ya da bağlanmadan Kudüs sınırlarından çıkarılmak suretiyle statüsüz bir konuma gelecek ve böylelikle Kudüs şehrinin 300 bin olan Filistinli nüfusu daha da azaltılmış olacak.
Müslüman egemenliğinin en güzel örneği
Oysa Kudüs, Müslüman egemenliğinin güzel örnekleriyle dolu bir şehirdir. Hristiyan’a da Yahudi’ye ayrı ayrı ibadet haklarının tanındığı, kimsenin kimseye karışmadığı bir beldedir.
Tabi bu durum Osmanlı sonrası kademe kademe ihlal edilmiş, Kudüs şehri tamamen Yahudi kontrolüne bırakılmıştır.
Ve bugün artık Kudüs meselesine dışarıdan bir el müdahale ederek, 50 yıldır süren bu krizi daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir.