İncirlik’i kapatın

Suriye’nin kuzeyindeki ‘Rojava’ koridoru ile Şam’a, Halep’e ya da Rakka’ya giden tüm yolları kesilmeye çalışılan Türkiye, kapalı kapılar ardında çizilen haritalara bütün gücüyle direniyor. 1990’larda, 36. Paralel’in güneyinde konuşlandırdığı Çekiç Güç ile PKK’yı koruyan ABD, bu sefer ülke içindeki bir üssü, İncirlik’i kullanarak PYD’ye sahip çıkıyor. Ankara’nın NATO’daki en güçlü müttefiki ile perde gerisinde yürüttüğü mücadele, artık kameralar önünde de açık seçik görülmeye başladı. Ankara’da en üst makamların “Artık güvenmek istiyoruz” diyerek bir anlamda “Sana asla güvenmiyorum” mesajı verdiği Washington’la bu noktaya kolay gelinmedi. Çünkü şu son birkaç yıl, Türkiye’nin güvenini ciddi manada sarsacak çok sayıda olaya sahne oldu.

ABD krizi uzattı

IŞİD bahanesiyle başlatılan Kobani kalkışmasının Türkiye’de terör örgütü eliyle ‘iç işgal’ senaryosuna dönüşmesi, PYD’ye havadan atılan tonlarca silahın Kandil’de depolanıp Güneydoğu’ya taşınması, ‘Özgür Rojava’ kampanyasıyla yüceltilen PYD eliyle PKK’nın legalize edilmeye çalışılması, Türkiye’ye sığınan mülteci sayısı 3 milyona yaklaşmasına rağmen Washington’un ‘meseleyi çözen değil, krizi uzatan’ politikalar benimsemesi, bu hayal kırıklığını körükleyen nedenlerden yalnızca birkaçı oldu. 24 Kasım’da sınırı ihlal eden Rus savaş uçağının düşürülmesinin ardından ABD’nin sergilediği tepkinin oldukça zayıf kalışı da, NATO müttefikine karşı Ankara’nın güven kaybını körükledi.

Örgüt sözünde durmadı

7 Haziran 2015 genel seçimlerinde AK Parti’nin aldığı oyların tek başına iktidar olmasına yetmeyişi, sonraki gelişmeleri tetikleyen en önemli etken oldu. Gezi İsyanı ve 17-25 Aralık darbe girişimleri sırasında saflarını iyice sıklaştıran ‘anti-Erdoğan’ bloku, 7 Haziran’la birlikte yeniden isyan çığlıkları atmaya başladı. Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı çözüm sürecinin ardından terör örgütü PKK, 2013 Mayıs’ında silah bırakarak ülke dışına çıkma sözü vermiş, ancak aradan geçen sürede bu sözünü tutmamıştı. Üstelik 7 Haziran’dan aylar önce, 28 Şubat 2014’te, “Örgüt silah bırakmak için kongre toplasın” şeklindeki açık İmralı mesajının TV’de okunmasına rağmen Kandil, bu talebe uymayacağını ilan etmiş, bununla da kalmayıp Güneydoğu’daki bazı il ve ilçelerde ‘başkaldırı’ hazırlığı yapmaya başlamıştı.

Akdeniz’e uzanan Kürt hattı

Bu arada sınırın öbür yanında, Suriye’de ilginç gelişmeler oluyordu. İç savaşın başladığı 2011 Haziran ayından beri Esed rejimiyle işbirliği içinde çalışan ve kuzeydeki bazı ilçelerin kontrolünü rejimin elinden kan dökmeden teslim alan PYD, IŞİD’in kontrol ettiği Tel Abyad’ı ele geçirdi. PYD böylece Akdeniz’e uzanacak Suriye Kürdistanı projesinde önemli bir eşiği daha aşmış oldu. Örgütün Türkiye sınırında ilan ettiği 3 kantondan 2’sini (Kobani-Cizire) birleştiren bu adım sonrası ‘Büyük Rojava’ planının bir sonraki hedefi de iyice açığa çıktı: Mare Hattı olarak da bilinen Azez-Cerablus arasındaki bölgeyi de alıp Afrin kantonuyla birleşmek…

Sınırda etnik temizlik

Salih Müslim liderliğindeki PYD, Türkiye-Suriye sınırını kapatacak planı uygularken çok kirli bir dizi eylemin de taşeronu oldu. Suriye PKK’sının yerleştiği her bölgeden çok geçmeden feryatlar yükseldi; ilçe ve köylerdeki onbinlerce Arap ve Türkmen, PYD’ye muhalif Kürtlerle birlikte Türkiye’ye doğru sürüldü. Yurdunu terk etmek istemeyenler ise PYD militanları tarafından, “Evinizin koordinatını ABD’ye veririz, başınıza bomba yağar” diye tehdit edildi. Sınırdaki bu etnik temizlik sürerken, sığınmacıları kabul ederek her türlü ihtiyacını karşılayan Ankara’nın ise Washington’dan kısa vadede talebi belliydi: Azez-Cerablus arasındaki 110 kilometrelik alanın ‘uçuşa yasak bölge’ ilan edilmesi ve sığınmacıların buraya yapılacak kentlere yerleştirilmesi…

Güvenli bölge sözü tutulmadı

ABD’den ‘güvenli bölge’ sözü alan hükümet, 1991’deki Irak Savaşı’ndan beri operasyonel uçuşlar için izin vermediği İncirlik Üssü’nü koalisyon ülkelerine açtı. Amaç, ABD ve Türkiye’nin IŞİD’i hava operasyonlarıyla zayıflatmasıydı. Bir yandan terör örgütü IŞİD özellikle Rakka’nın kuzeyinde bitirilirken, diğer yandan Azez-Cerablus arasındaki Mare Hattı’nda güvenli bölge oluşturulacak, buranın asayişi ise alana yerleştirilecek muhalifler tarafından sağlanacaktı. Güvenli bölgenin oluşturulması halinde Türkiye, Suriye’nin kuzeyi için çizilen Kürt koridoru haritasını da boşa çıkarmış olacaktı. Ancak ABD’nin PYD’ye gönderdiği ağır silahlar ve tonlarca mühimmatın önce Kobani’ye, ardından PKK’nın merkez üssü Kandil’deki depolara götürülmesi, Ankara koridorlarında Beyaz Saray’ın ajandasını yeniden sorgulattı. Üstelik 7 Haziran sonrası PKK, ‘TC Hükümeti’ne karşı yeniden savaş başlattığını’ ilan etmiş, örgüt liderleri ‘yakında başlayacak halk savaşına hazırlanmaları’ yönünde talimat vermeye başlamış, “PKK’ya silah bıraktıracağım” diyerek halktan oy isteyen HDP ise yüzünü tamamen Kandil’e dönmüştü.

PKK’nın kaos planı

Doğu ve Güneydoğu illerinde yaşayan vatandaşlar, çözüm sürecini istismar eden örgütten bıkmış durumdaydı. ‘YDG-H’ adıyla ‘şehir timleri’ oluşturan PKK, ‘özyönetim’ ilanına hazırlık için hendek kazıp barikatlar kuruyor, her sokağı tonlarca bombayla tuzaklıyordu. Kamu otoritesini yok eden ve vatandaşları ‘devletin gerçekten varolup olmadığını’ sorgular hale getiren bu eylemler artarak sürerken, PKK’lı teröristler ise Kobani’de çok sayıda PYD mensubunu eğiten ajanlardan Kandil’de dersler alıyordu. Suriye’nin kuzeyinde ABD desteğiyle PYD için yükseltilen ‘özgürlük’ sesleri, PKK ile Türkiye içine taşınmaya başlamıştı. Bölgedeki gelişmeleri izleyen hükümet için bardağı taşıran son damla, 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da görevli 2 polisin, yataklarında uyurken teröristlerce şehit edilmesi oldu.

Kirli oyun bozuldu

Silah bırakma çağrılarına uymayan ve sürecin ‘üçüncü göz’ sıfatıyla başka bir ülkenin gözetiminde sürdürülmesini isteyen Kandil’in amacı aslında açıktı: Terör örgütüne bir başka ülkenin garantör olmasını Türkiye’ye kabul ettirmek. Özyönetim ilanlarının ardından birçok il ve ilçede koparılacak ‘iç savaş’ fırtınasıyla birlikte örgüt, sorunu uluslararası platforma taşıyarak resmi kazanım elde etme hedefindeydi. Bu oyunu herkesten önce gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dolmabahçe mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum” dedi ve örgüt tarafından istismar edilen çözüm sürecinin bittiğini ilan etti. Artık terör örgütüyle mücadelede yeni yönteme geçilmişti. F-16 savaş uçağı filoları, teröristlerin sınırötesindeki kamplarına 24 Temmuz’da bomba yağdırmaya başladı. Akıllı bombalarla yerlebir edilen barınak ve kampların dışında, yüzlerce mühimmat deposu da imha edildi. Aralarında Kevin Joachim adlı bir Alman’ın da bulunduğu çok sayıda ülke ajanı, Kobani’den geçtikleri Kandil bölgesinde can verdi. Özel birliklerin yurtiçindeki kırsal bölgelere yönelik operasyonlarıyla birlikte PKK’nın şehirlerle Kandil arasındaki bağlantısı kesilmiş oldu. Türkiye’nin ABD’ye İncirlik’i açmasının ardından attığı bu adım, Washington cephesini oldukça şaşırtmıştı. Çünkü hava ve kara operasyonlarında öldürülen PKK’lı sayısı 2 bini aşmıştı. Örgütün lider kadrosundan bir kısmı da yaralanmış, Kandil’i terk etmek zorunda kalanlar, Suriye’de PYD kontrolündeki bölgelere kaçmıştı. Hava ve kara operasyonları ağustos ayı boyunca devam etti.

’Kırmızı çizgi’ mesajı

Washington, Esed rejimiyle işbirliği içindeki PYD’ye, IŞİD’e karşı zafer kazanmları için her türlü hava operasyonu desteğini sunmuştu. Tel Abyad’ı ele geçirerek Kobani-Cizire kantonlarını birleştiren örgüt, Fırat’ın batısı için ABD’den destek bekliyordu. Ankara ise ‘güvenli bölge’ sözü aldığı ABD’nin, sığınmacılar için düşünülen yere PYD’yi yerleştirmeyeceğini umuyordu. Çünkü bu, iki ülke arasındaki köprülerin atılmasına bile neden olacak ciddi bir meydan okuma olarak algılanırdı. Ankara’nın tüm dünyaya ilan ettiği “Fırat’ın batısı kırmızı çizgimizdir” mesajı, PYD’nin nehri geçmeye de niyetlenmesi sonrasında geldi.

SDP adımı işe yaramadı

Suriye İç Savaşı’nın başında Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) oluşturduğu ılımlı muhalifleri destekleyen ABD, bu politikasından uzun süre önce vazgeçmişti. Etnik temizlik sicilli Esed işbirlikçisi PYD’yi ‘ana müttefiki’ olarak görmeye başlayan Washington, PYD’yi ‘muhalif devrimcilere alternatif’ gibi gösterme telaşına bile düştü. Ezici çoğunluğunu PYD’lilerin oluşturduğu ve birkaç Arap aşiretinin de destek verdiği Suriye Demokratik Güçleri (SDP) adlı grup, ABD desteğiyle kuruldu. IŞİD’den temizlenen bölgelere PYD’nin yerleştirilmesi operasyonlarında ABD artık, çok tepki alan örgütün adı yerine SDP’yi kullanır oldu. ‘Fetih Ordusu’ adı altında birleşen ve Esed’siz bir Suriye’yi ilk şart olarak belirleyen muhalifler ise ABD’nin değişken politik manevraları sonrası Türkiye’ye daha fazla bel bağlar hale geldi.

Örgütün imdadına Rusya yetişti

Cizire’den sonra Kobani’yi batıdaki Afrin kantonuyla birleştirmek isteyen PYD için sevindirici gelişme 30 Eylül’de yaşandı. Rusya, Suriye’deki savaşa aktif biçimde dahil oldu. Esed’in davetiyle bu ülkedeki üslerini tahkim eden Moskova, ‘IŞİD hedeflerini bombalamak için’ geldiği topraklarda, rejimi koruma amaçlı her şeyi yaptı. Nerede muhaliflere ait bir mevzi varsa oraya bomba yağdıran Kremlin, Hatay’ın güneyindeki Türkmen Dağı’ndan, PYD’nin kuzeydeki Afrin kantonuna dek tüm sınır hattını Türkiye’ye yakın unsurlardan temizlemeye başladı. Rusya’nın hava bombardımanıyla açtığı alandan ilerleyen İran destekli Esed ordusu da karada muhalifleri özellikle Bayır Bucak’ta püskürttü. Saldırılarda binlerce sivil katledildi; 100 bine yakın Suriyeli, Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı.

Obama-Putin anlaştı

Kobani’ye ABD tarafından yapılan ağır mühimmat sevkiyatı, batıdaki Afrin’de ise Ruslar tarafından yapılmaya başladı. Antalya’daki G20 Zirvesi’nde ABD Başkanı Barack Obama ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in otel lobisindeki teması, bölgeye ilişkin yeni anlaşmaları da beraberinde getirdi. ABD ile Rus hava kuvvetleri, Suriye’nin kuzeyinde koordineli olarak uçuşlara başladı. Bu esnada Rus jetleri, Türkiye sınırını sıklıkla ihlal etmeye başladı. Ardı ardına yaşanan ihlaller sonrası Ankara’nın Kremlin’e ilettiği uyarılar sonuç vermeyince Türkiye, 24 Kasım’da SU-24 tipi bir Rus jetini sınır ihlalinden ötürü düşürdü. Ülke sınırının aynı zamanda NATO sınırı olduğunu hatırlatan Ankara, batıdan, özellikle ABD’den Rusya’ya tepki için gerekli desteği bulamadı. İlerleyen günlerde Ruslar, Halep’in Türkiye ile bağlantısını sağlayan iki ana güzergahtan birinin kapanmasına yol açan harekatın organizatörü oldu. Halep, rejim güçlerince ablukaya alındı.

O plaket Beyaz Saray’a

3 milyona yakın Suriyeliyi ağırlayan Türkiye’ye yeni 1 milyonluk dalganın gelme ihtimalinin belirdiği şu günlerde ise ABD Başkanı Obama’nın IŞİD ile mücadele özel temsilcisi Brett McGurk, önceden Kandil’de görevli bir PKK’lı olan, şu günlerde ise Kobani’de PYD’nin askeri kanadı YPG güçlerinin komutanlığını yürüten Polat Can’dan plaket aldı! PKK’ya yönelik yurtiçinde sürdürülen çok sayıda operasyonda ise tonlarca mühimmatın yanında, güvenlik güçlerini şehit eden pek çok Amerikan silahı ele geçirildi. Hatta geçtiğimiz günlerde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne mensup bir grup Bordo Bereli askerin, Musul’da, ABD silahlarını PKK’ya sevk eden ve bölgede ‘Terzi’ olarak bilinen örgüt mensubunu ‘paketlediği’ iddia edildi. Operasyonda, ufak bir orduya yetecek kadar da cephanelik bulundu.

Washington mesajı alacak mı?

Kandil’e çıkınca PKK’lı, Suriye’ye geçince birdenbire PYD’li olan teröristlerin ABD tarafından açıkça kollanması önümüzdeki günlerde Ankara-Washington hattının en kırılgan gündemlerinden biri olacak. ABD’den gelen ‘güvenli bölge’ sözü sonrası Türkiye’nin sunduğu İncirlik kartının geri çekilmesi masada. PYD’yi PKK’nın Suriye’deki uzantısı olarak gören ve ‘terör örgütü’ olarak niteleyen Ankara’nın uyarılarını, okyanus ötesinin nasıl algılayacağını önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz.

Benzer konular