Tüm tarihçilerin üzerinde uzlaştığı bir gerçek var: Tarih, onu kaleme alan kişiden bağımsız değerlendirilemez. Dolayısıyla herhangi bir alanda tarih araştırması yaparken, kaynak olarak kullanacağınız metinleri dikkatli seçmek zorundasınız. Yazar muhatabını aldatıyor, oyalıyor ya da yanlış yönlendiriyor, kişisel arzu ya da duygularını gerçeğin yerine ikame ediyor olabilir.
Bu olasılığın ne kadar güçlü olduğu günümüz yazarlarına bakınca da anlaşılıyor. Herkesin gözü önünde cereyan eden apaçık olayların ucuz siyasi hesaplarla nasıl manipüle edildiğinin sayısız örneği var.
Beklenmedik şeyler değil aslında bunlar, siyaset her zaman böyle oyunların, mücadelelerin sahası biraz da. Ancak bundan müstesna zamanlar vardır. Kimi durumlarda toplum tüm kurumlarıyla, her türden kavgayı bir kenara bırakarak, siyasi anlaşmazlıkları en azından bir süreliğine bir kenara koyarak birlikte hareket eder. Yıkıcı bir depremin ardından mesela, kimse kimsenin kimliğine bakmaz, acısını paylaşır, elini uzatır. Yabancı bir ülkeyle savaşırken örneğin, vatan bilinci her şeyin önüne geçer; memnuniyetsizlikler bir kenara bırakılır, planlar ötelenir ve tek yürek halinde hareket edilir.
Masumların kanıyla muhalefet
Terörü de bu örnekler gibi toplumu birleştirici bir etkiye sahip zannediyorduk. Sarsıcı, kanlı bir eylemin ardından halkın tek yürek olacağına, ideolojik farklılıklar mevzubahis edilmeden bir kararlılık iradesi gösterileceğine inanıyorduk. Tıpkı ABD, Fransa, İspanya ve İngiltere gibi ülkelerde olduğu gibi.
Ne var ki teröre bu ülkelerden çok daha fazla kurban veren Türkiye olarak bir araya gelmek şöyle dursun, terör eylemlerini şahsi nefretlerine yahut siyasi beklentilerine alet edip ülkesine, milletine ihanet eden yazar, siyasetçi, akademisyen ve sanatçıların sinsi manipülasyon çabalarıyla boğuşuyoruz. Sivilleri hedef alan canlı bomba saldırılarını planlayanlar belliyken, sırf siyasi emelleri uğruna devleti ve siyasi iktidarı “terör diliyle” hedef yapan bir kitler var Türkiye’de.
PKK’nın 13 Mart Pazar akşamı Ankara’da gerçekleştirdiği bombalı intihar eyleminde 37 insanımız hayatını kaybetti. Bu korkunç katliamın ardından birçok isim iktidar karşıtlığını paravan olarak kullanarak terör örgütünü aklama yarışına girişti. Terör eyleminin kendisinden bile daha can acıtıcı olan bu davranış, “muhalif olma sınırlarını” da zorlamaya başladı.
Gerçek Hayat olarak tarihe not düşmek ve bu ihanet zincirini, tarihin akışında kaybolmaması için belgelemek istedik. Karşımıza adeta kadrolu terör yandaşı bir liste çıktı. Köşelerinde ve sosyal medyada, terör vahşetinin tam ortasından kan damlayan yorumlar yapan bu isimlerin başını ise dünün demokrat görünümlü sözde aydınları çekiyor. Terör eliyle siyasete darbe yapılmasını arzu eden bu isimler, yaraların sarılmasını ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “gitmesine” ve AK Parti’nin iktidardan inmesine kadar dayandırdı.
PKK mı? O da ne?
Ahmet Altan 15 Mart’ta yayınlanan “Resimler ve Rüzgâr” başlıklı yazısında, 13 Mart saldırından ölenler hakkında uzunca hüzünlü satırlar yazdıktan sonra şöyle dedi:
“Ve bu çocukların hepsi 7 Haziran’dan bu yana aslında aynı nedenden dolayı ölüme gönderiliyor… Çıldırmış bir ‘yasadışı’ rejim kurmak, ‘başkanlık’ adı altında bir diktatörlük oluşturup suçlarının yargı önüne çıkmasını engellemek isteyen bir azınlığın delice bir korkuyla yaktığı yangının kurbanları bu insanlar.
Bu gerçeği saklamak için sürekli ‘Türk’ olmaktan söz ediyorlar, Türklerle Kürtleri birbirinden ayırıp, o ayrımın yarattığı katranlı düşmanlığın ardına kendi amaçlarını gizlemek için uğraşıyorlar.”
Altan’ın mantığına göre ölüm, bir otobüs terminali gibi olduğu yerde duruyor ve yalnızca “oraya gönderilenler” ölüyor. PKK? Yok. Bomba? Dağa kaçtı.
Hep suçlu, tek suçlu: Erdoğan
İktidar düşmanlığından millet düşmanlığına hızlıca terfi edenlerden biri de Hasan Cemal. PKK ve Kürt meselesi hakkında birçok kitap da yazmış olan Cemal, bomba patladıktan sadece 2 dakika sonra attığı şu tweet’i attı: “Ankara’daki terör saldırısını lanetliyorum. Erdoğan’la istikrar da olmaz barış da!” Dünyanın herhangi bir ülkesindeki herhangi bir kişiye şu tweet’i göstersek ve “Bu cümle, 37 kişinin öldüğü bir patlamanın ardından ülkedeki en ünlü gazetecilerden biri tarafından yazıldı” desek, çok büyük bir ihtimalle kendisiyle alay ettiğimizi düşünür. Alay edilenin kendisi değil de Türk halkı olduğunu anlatabilmek mümkün olur mu meçhul.
PKK ufak tefek hatalar yapıyor!
Yıllarca Radikal gazetesinden siyaset teorisi temelli yazılar yazarak bir kesimi “aydınlatan” Ahmet İnsel’in 15 Mart’ta Cumhuriyet’te yayınlanan yazısından bir bölüm: “Halkların Birleşik Devrim Hareketi adıyla kurulan, merkezinde PKK’nin olduğu cephenin oluşumu da bu kaosun bir ürünü. Birkaç ay öncesine kadar tarihin gerisinde kaldığını iddia ettiği yöntem ve hedefleri koyu bir dogmatizmle savunan ‘devrimci şiddet’ savunucusu grupçuklarla artık PKK’nin cephe oluşturması, PKK tarafında da büyük bir savrulma yaşandığını gösteriyor. Kaos ortamları aynı zamanda bütün aktörlerin esas niteliklerinin öne çıkmasına, kuruluş reflekslerinin ağır basmasına yol açar. Bu durum güvenlik devleti ve AKP iktidarı için geçerli olduğu gibi, PKK için de geçerli.” PKK’yı aylardır kanlı infazlar ve bombalama eylemleri yapan bir terör örgütü olarak değil de mazisi pırıl pırılken bir şekilde ayağı tökezleyip ufak tefek hatalar yapan bir “bölge devleti” gibi sunmuş İnsel. Bir insanın vatan bilincinden yoksun oluşunun onu nasıl körleştireceğine harika bir örnek.
Bizi öldürme, onları öldür
CNN Türk’teki programı kısa süre önce yayından kaldırılan Mirgün Cabas, Cemil Bayık’ın “Erdoğan ve AKP’yi devirmeden bu süreç bitmez” sözlerini değerlendirirken, şu ifadeleri kullandı: “Hepimizi gözden çıkarmış birini devirmek için bizi öldürmek. Bravo, çok iyi plan!” Cabas, attığı tweet üzerine Cemil Bayık’ın açıklamasını olumlu bulup bulmadığını soranlara cevap vermedi.
Seçim yok ama dert oy yükseltmek
İktisat profesörü Mehmet Altan da saldırı sonrası attığı tweet’lerde hükümeti suçlayan bir dil izledi. Canlı bombaya laf söylemeyen, hükümeti hedef alan Mehmet Altan yaşanan saldırıyı “oy yükseltmeyi hedefleyen” iktidara bağladı: “Kendi ülkesine bu derin acıları yaşatanlar, eylem yapmadan canlı bomba tutuklamayan, patlamadan sonra oyları yükselten kan emicilerdir.”
Bütün dert gündem değiştirmek
CHP milletvekili Mahmut Tanal’a göre, teröristlerin derdi kederi gündemi değiştirmek. Birgün gazetesinin “45 öğrenciye tecavüz” haberinin fotoğrafı eşliğinde Tanal şu tweet’i attı: “Bu olayları kapatmak için, gündemi değiştirmek için bomba patlatmasınlar mı? Çünkü bunlar gündem değiştirmekte mahir.”Gerçi burada teröristler mi gündem değiştirmekle suçlanıyor, yoksa bombayı hükümetin patlattığı mı ima ediliyor belli değil. Hem nalına, hem mıhına.
Doğu yandı, batı yıkılsın
Bir de saldırıları doğuda kazılan hendeklere müdahale eden devletin ödemesi gereken bedel olarak görenler var. Onların bir sözcüsü de Taraf’ta kültür sanat yazıları yazıp sonra Twitter politikasına terfi eden Esra Yalazan’dı. Yalazan yayınladığı mesajda “Biz demiştik” demeyi ihmal etmedi: “7 Haziran’dan sonra yani alçak bir irade suç örtmek için savaşın düğmesine bastığı andan itibaren, ‘çatışma, savaş, bölgede yaşayanlarla sınırlı kalmaz, herkesin canın yakar’ dediler. Bunu her fırsatta söyledik. Tepki göstermek, hesap sormak barış için adım atmak, sokağa çıkmak bunun için önemliydi. Hala önemli. Ülkenin bir tarafı yanarken öteki tarafında huzur, istikrar, demokrasi olmaz. Ortadoğu’yu ülkeye sokan zihniyetle olmaz. Bu cehenneme alışmak istemeyen herkesin bunun bilincinde olması lazım. Başka çare yok. Ötesi laf.”
Önce siyaset yapalım, bir ara başsağlığı da dileriz
13 Mart Pazar sabahını Ensar Vakfı’nı karalamakla açan cemaat hesapları, akşamki saldırıya da siyaset bulaştırmayı ihmal etmedi. Emre Uslu, hemen saldırının ardından yayınladığı mesajda, “Ankara’da patlama. Ölenlere Allah rahmet eylesin. Göreceksiniz, şerefli bir insan evladı çıkıp istifa etmeyecek. Değil mi Hakan ve Efkan?” diyordu.
Tuncay Opçin, “Güne tecavüz haberiyle başladık, geceyi onlarca ölümün yaşandığı patlamayla karşılıyoruz. AKP-Re Türkiyesi” dedi, baş sağlığı dilemedi.
Kerim Gün de tepkisini televizyonlara yöneltti: “Ankara’daki 3. bombalı saldırının ardından televizyonlar, 1. AKP’nin görmemizi istediği, 2. Gerçekte olan”.
Enes Kanter de istifa çağrısı yapan isimlerden oldu. Kanter çağrısında “Onur yok, haysiyet yok” demeyi ihmal etmedi.