Geçtiğimiz hafta Hollanda’nın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya karşı takındığı agresif tutum ve arkasından gelişen siyasi kriz, gözlerin Hollanda’ya çevrilmesine neden oldu. Hollanda’daki genel seçimlerin hemen öncesinde yaşananlar, iktidardaki Liberal Parti’nin, aşırı sağ, hatta ırkçı olarak nitelendirebileceğimiz Özgürlük Partisi ve Geert Wilders’ın yükselişini durdurabilmek ve kararsız oyları alabilmek için yapılan bir hamle olarak okundu. Aslında beklendiği gibi de oldu. Liberal Partili Başbakan Rutte, oylarını korudu ve seçimi kazandı. Hemen ardındansa Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek istedikleri yönünde açıklamalar geldi.
FETÖ’nün yanında duruyor
Diğer yandan Hollanda’nın çifte standartını gözler önüne seren ise; Hayır kampanyasının Hollanda’da rahatça yürütülmesi ancak söz konusu Evet olunca çeşitli bahaneler ileri sürülmesi oldu. PKK ve FETÖ Hollanda’da özgürlük havasını doya doya içine çekerken, Türkiye’nin Bakanı’na nefes aldırılmaması resmi hepimizin kafasında netleştirdi. Aynı Hollanda Türkiye’deki darbe girişimi sonrası sokaklara dökülen Türk gençlerini “Ya normal davranın ya da defolun gidin” diye tehdit etmekten çekinmemişti. Hatta darbe sonrasında çocuklarını FETÖ okullarından almak isteyen Türk ailelerine Hollanda devleti, hiç de üzerine vazife değilken baskı yapmış, bazı ailelere “Kamusal düzeni bozmak, halkı kışkırtmak” gibi bahanelerle devlet destekli davalar bile açılmıştı. FETÖ’nün burada basın yayın ve okul, dernek faaliyetlerini rahatça sürdürdüğünü de söylemeden geçmeyelim.
Avrupa’da İslam istemiyoruz.
Aslında Wilders, Hollanda’nın ve tüm Avrupa’nın yüzlerce yıllık karın ağrısını twitter hesabından yayınladığı, Türkçe alt yazılı videoda bir çırpıda özetledi; “Siz Avrupalı değilsiniz ve hiçbir zaman da olmayacaksınız. Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa’nın bir parçası olamaz. Türkiye tehlikeli bir İslamcı olup İslam bayrağını taşıyan Erdoğan için oy kullanmış bulunmaktadır. Daha fazla İslam istemiyoruz.” Peki bu noktaya gelene kadar neler yaşandı ve en sonunda o gece neler oldu. UETD (Avrupalı Türk Demokratlar Birliği) Genel Başkan Yardımcısı Asiye Bilgin ve uzun yıllar Hollanda’da yaşayan iki akademisyen Prof. Kadir Canatan ve Drs Leyla Yıldırım’la Hollanda’nın İslamofobik yapısını ve o gece neler yaşandığını konuştuk.
İslam entegrasyona engelmiş!
25 yıl Hollanda’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönen Drs. Leyla Yıldırım, 11 Eylül sonrasında Hollanda’daki Türklerin eğitim, politika, siyasi hayatta ırkçılığa maruz kaldığını anlatıyor. Yıldırım, “Daha önce göçmen entegrasyon sorunları diye adlandırılan sorunlar İslam sorunu diye devşirildi. İslam’ın entegrasyona engel olduğu söylendi ve sosyal hayatta sürekli problemler yaşanmaya başlandı. Başörtülü bir kadınla bir Hollandalı aynı diplomaya, aynı uygunluğa sahip olsa da, başörtülü olduğu için ya da ismi Müslüman ismi olduğu için reddedilebiliyor” diyor.
Hollanda’da ırkçılık diye bir suç yok
Müslüman kadınların İslamofobik saldırılara maruz kaldığına dair pek çok rapor olduğunu anlatan Yıldırım, “İşe alınmamaktan, eğitimde geri bırakılmaktan tutun da sokakta, tramvayda tacize kadar pek çok sorunla karşılaşıyorlar. Tramvayda “Bakın bu örtülerin altında neler saklıyorlar” diye bağıran bir adamın fiziksel tacizine uğrayan Müslüman kadın polise gittiğinde “Belki iltifat etmiştir” denilerek ciddiye alınmadığı gibi aşağılanıyor da. 3 kere polise gittiği halde sonuç alamıyor. Basit bir olay olarak atlatılıyor. Bu da insanların makamlara güvensizliğini arttırıyor. Vakalar çok fazla ama adi suç gibi görülüp, vandalizm, ırkçılık, ayrımcılık suçu altında değerlendirilmiyor” diyor.
Bu durumun entegre olmaları istenen insanların tam tersine etkilediğini ifade eden Yıldırım, “Aslında sorun entegrasyonun tamamlanmış olması. Merdiven altlarında çalışan, görünmeyen insanlar artık toplum içinde her yerde görünmeye başladılar ve bu da onları rahatsız ediyor. Başörtülü bir kadını temizlik yaparken görmek isterler. Halbuki bugün siyasi katılımları, kariyerleri var. Artık Beyaz Hollandalılar onların adına konuşamıyor. Kendilerini ifade edebiliyorlar” sözleriyle asıl sorunu ortaya koyuyor.
Eşit vatandaş olamıyoruz
Gelişmelerin geriye göç dalgasına neden olduğunu anlatan Yıldırım’a göre eskiden yaşlı göçmenler son demlerini geçirmek için ülkelerine dönmeyi düşünürken, bugün eğitimli ve kariyer sahibi gençlerde geri dönüş düşüncesi var. “Sürekli kendini savunmak zorunda kalmak, ben böyle değilim, İslam bu değil, bize böyle bakmayın demek zorunda kalmak insanı yoruyor. Bu kadar senedir bu ülkede yaşıyorum, eğitim aldım, vergi ödüyorum ama hala eşit vatandaş statüsünde değilim diyor insanlar. Bize baktığında beni bir Hollandalı olarak görmüyor, Müslüman Türk olarak görüyor” diyen Yıldırım, insanların Türkiye ile hiçbir bağı olmasa bile bir süre sonra kendisini Türkiye’ye ait hissettiğini anlatıyor. Bakan Kaya’nın sınırdışı edilmesinde sokağa çıkanların hep gençler olmasının da bunun açık bir göstergesi olduğunu söyleyen Yıldırım, “Bunlar orada doğmuş büyümüş gençler. Neden böyle bir şey yapıyorlar. Hollandalılar dönüp kendilerine bu soruyu sormalı. Bu insanlar neden hala Erdoğan’ı lider olarak görüyor. Aslında bir bağlarının olmaması gerekiyor doğal şartlar altında. Ama Türkiyeliler orada doğup büyüyüp entegre olmalarına rağmen hala kendilerini Türk hissediyorlar. Çünkü Hollanda’da ikinci sınıf vatandaşlar” diyor.
Erdoğan karşıtlığında birleşiyorlar
Hollanda’nın Erdoğan’la bu kadar çok ilgilenmesinin alt yapısında İslamofobi olduğunu belirten Yıldırım, “Erdoğan bir İslamcı partinin lideri olarak görülüyor. Türkiye de gittikçe güçleniyor. Bunun bilinçaltındaki sorun budur” açıklamasını yapıyor. Hayır kampanyalarına izin verilirken Evet kampanyalarına izin verilmemesini ise “Bu durum tamamen Erdoğan’la alakalı. Onlar şu an Erdoğan’a karşılar ve Erdoğan’a karşı olan her şeyi destekliyorlar” sözleriyle değerlendiriyor.
***
Bakan Hanım için terör timi geldi
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Betül Kaya Hollanda’ya geçtiğinde yanında olan UETED Başkan Yardımcısı Asiye Bilgin o akşam yaşananları şöyle anlatıyor:
“Bakanımızın Rotterdam’a geçişi gün içinde karara bağlanmış bir olaydı. Hollanda’ya gizli girmedik. Bakan Hanımın programı belliydi. Sosyal Medya hesaplarından da duyurulmuştu. 5 araç arka arkaya gidiyorduk. Hollanda’da trafik kuralları çok katı olduğu için azami dikkat etme kararı almıştık. Bizim arabanın şoförü genç bir arkadaştı. Konvoyu kaçırdı ve geride kaldık. Rotterdam’a girdikten sonra Bakanımız diplomatik araca geçmek için otobandan çıktı. Bizse otobandan çıkmayıp devam ettik, böylece geçmiş bulunduk. Rotterdam şehir merkezine ilk giren araç biz olduk. Konvoyu beklemek için benzin istasyonuna aracı çektik. Bir dakika sonra etrafımız polis araçlarıyla sarılmıştı. Bakan hanımın aracı zannettiler sanırım, çünkü araçtaki kadınların kimliklerini topladılar ve ellerindeki fotoğrafla karşılaştırdılar. Aslında ironik bir manzaraydı. Sanırım Hollandalı yetkililer Almanya’dan istihbarat almıştı çünkü bizim kaç araçla, hangi güzergahtan geldiğimizi zaten biliyorlardı. Yoksa bizim heyete dahil olduğumuzu bilemezlerdi. Çünkü kiralık, Almanya plakalı bir aracımız vardı. Bizi beklettiler. Neden durduklarını sorduğumuzda cevap vermediler. Onlar bizimle uğraşırken Bakan Hanım konsolosluğun yakınına geçmiş. Bizim kimliklerimizi iade etmediler. Benim gibi Alman vatandaşı olanlar da vardı. Bakanımızın özel kalem müdür yardımcısı, medya ekibinden insanlar vardı. Bizi bir buçuk saat beklettiler. Sadece ‘Emir var, bekleyeceksiniz. Bize talimat gelmeden kimliklerinizi veremeyiz’ dediler. Sanırım Bakan Hanım’ı durdurduktan sonra bizi sınır dışı etme kararı aldılar. Bir yetkili yanımıza gelip “Hollanda hükümeti sizi istenmeyen kişi ilan etti. Derhal Hollanda’yı terk edeceksiniz. Hollanda sınırına kadar eskortluk edeceğiz” dediler. Böylece ilk sınır dışı edilen biz olduk.
Arkadaşlardan ise orada yaşananları öğrendik. Çok nezaketsiz ve kaba davranışlar söz konusu. İlk etapta normal polisler durduruyor. Sonrasında özel tim geliyor. Özel tim geldikten sonra zaten konuşacak ya da derdinizi anlatacak durum kalmıyor. Özel tim arabayı çekmek ve Bakan Hanım’ı uzaklaştırmak üzere gelmiş. Çok donanımlı, teşkilatlı bir terör timiydi.
Rotterdam’da o gün olan olaylar hangi açıdan bakarsanız bakın normal değil. Meydanda toplanmış insanların Avrupa sokaklarında coplarla, köpeklerle saldırıya uğraması, çok ağır bir şekilde şiddet görmesi… Bunlar tamamen barışçıl gösteri yapan insanlardı. Çok kısa bir sürede OHAL ilanı da hiç normal değil. Avrupa kentlerinde çok ciddi bir terör tehlikesi olsa dahi bu kadar kısa sürede OHAL ilan edilmez. Burada tamamen seçime yönelik bir kurgu vardı. Wilders’ın oylarından pay almak isteyen Rutte, Bakan’ın Türklerle buluşmasını kendi iç politikasına alet etti. Yoksa böyle bir davranış biçimi dünya diplomasi tarihinde yok. Zaten o yüzden oradaki Türkler bu kadar tepki gösterdi. Avrupa değerleri, gösteri hakkı, düşünce özgürlüğü, milli iradeye değer verilmesi, demokratik hakların ön planda tutulması gibi kriterleri önümüze koyup Türkiye’yi eleştirirken, böyle davranmaları insanları şok etti ve hem polise hem siyasete olan güveni derinden sarstı.