Prof. Kadir Canatan, Hollanda’nın Hayır propagandası yapanlara çanak tuttuğunu çünkü Avrupa’nın da Hayırcılardan yana olduğunu söylüyor. Prof. Canatan, “Orada bir taraflılık duygusu var. Türklerin entegrasyonunu bozuyorsunuz gibi bir bahane öne sürüyorlar ama Hayırcılara yolu açtıkları için anlıyoruz ki aslında Türkiye’deki referandum karşısında Avrupa tarafsız değil. Hükümet temsilcilerinden birinin gelip propaganda yapıp Evet oylarını artırması istenmiyor. Dolayısıyla siyasi bir tavır var” diyor.
Hollanda’da İslam ve yabancı karşıtlığı ne zaman yükselmeye başladı?
Hollanda kendisini İngiltere ve Amerika ile çok özdeş kılan bir ülke. 11 Eylül olduğunda Hollanda “Bu olay bize karşı yapılmıştır” dedi. Bu olayların hemen akabinde aşırı sağ parti lideri Pim Fortuyn öldürüldü. Bugün onun mirasını Geert Wilders ettiriyor. Katil Hollandalı bir hayvan hakları eylemcisiydi. Olay herkesin gözü önünde olmasına rağmen bu cinayeti Müslümanların üstüne yıkmaya çalıştılar. “Hollanda’nın 11 Eylül’ü budur dediler. Sonraki süreçte yayınlanan ırkçılıkla ilgili raporlarda Hollanda saldırıların en yaygın ve yoğun olduğu ülkeler arasına girdi. O günden bu güne her yıl mutlaka 5-10 cami kundaklanıyor. 2016 yılında 20 kadar saldırı oldu. Hollanda’da Türk ve İslam düşmanı bir atmosfer söz konusu.
Diğer siyasi partiler aynı görüşü paylaşıyor mu?
Mark Rutte’nin partisi liberal ama bizim anladığımız anlamda liberal değildir. Yasakçı bir partidir. İlk İslamofobik çıkışlar 90’lı yıllarda partinin başkanı olan Frits Bolkestein tarafından yapılmıştır. Avrupa liberaller kongresinde “Müslüman azınlıklar bize uyum sağlamak zorundadır” diye bir açıklama yapmıştı. İlk entegrasyon tartışmaları onun bu sözleriyle başladı ve bir yıl sürdü. Sonraki yıllarda Türkiye’nin AB’ye girme sürecine destek verme kararı alınca Wilders ve bazı arkadaşları karşı çıktıkları için partiden ayrıldılar ve kendi partilerini kurdular.
Hollanda’da ne kadar yabancı kökenli insan var?
3 milyon yabancı kökenli insan var. Büyük gruplar Türkler, Faslılar, Surinamlılar ve Antiller ve Aruba gibi hala Hollanda sömürgesi olan küçük adalar. Bunların dışında yüzlerce küçük etnik grup var. Rotterdam’da yapılan bir araştırmada Rotterdam’ın nüfusunun yüzde 45’i göçmenlerden oluşuyor ve 160 ülkeden göçmen var. Büyük şehirlerde göçmenler yoğunlaşmış durumda. Kısa bir süre sonra nüfusları yüzde 50’ye ulaşacak. Müslümanlar bu göçmen nüfus içinde bir milyon kadar bir sayıyı ifade ediyorlar. Müslümanların içinde en büyük grup Türkler ve Faslılar ama yine Irak, Somali, İran, diğer Kuzey Afrika ülkelerinden ve Endenozya’dan gelen bir sürü küçük gruplar var. En iyi örgütlenmiş grup Türkler kabul ediliyor.
Müslümanın yanına bile oturmazlar
Siyasetteki hava günlük yaşama nasıl yansıyor?
Kaba davranışlar pek görülmez ama İslam karşıtlığı çok sembolik şekilde günlük hayatta karşınıza çıkar. Mesela trende, tramvayda başörtülü bir bayanın yanına bir Hollandalı oturmaz. Zorunlu kalmadıkları sürece siyah saçlı insanların yanına oturmazlar. Sürekli İslami semboller üzerine tartışmalar yapılır. Nerede bir cami yapılsa bu bir olay haline gelir. Şehrin siluetini değiştiriyormuş, İslamlaşmayı gösteriyormuş. Halbuki önceden apartman tarzı camiler kullanılırken, minareli bir cami yapmak “ben buralıyım, burada kalacağım” demek. Fakat Hollandalılar bunu İslamlaşma olarak okuyor. Halbuki bu İslamlaşmadan biraz da kendileri sorumlu. Dışlama, İslamofobik eylemlerin 11 Eylül’den sonra artması, seküler laik diyebileceğimiz Türklerde bile dışlanma duygusu oluşturuyor. “Ben kendimi Müslüman hissetmiyorum ama beni bile dışlıyorlar” diye düşünüyor. Orada doğup büyüyen yeni kuşak kendini Hollandalı hissederken, ayrımcılığa uğradığında “Biz farklıymışız” diyor.
Müslümanlar bu durumdan rahatsız mı? Korkuyorlar mı?
Bir kere şikayetler ve hoşnutsuzluk çok arttı. Zihinsel olarak bu konuyla çok meşguller. İkincisi yapılan bir araştırmada Türklerin kendi içlerine çekildikleri, toplumdan izole oldukları ve kendileri yalnız hissettikleri ortaya çıktı. Türkler Faslılarla kıyaslandığında daha kapalı bir toplum imajı sergiliyor. Kimi insanlar Türkiye’ye dönüyor. Bir geri dönüş akımı var. Bu 11 Eylül’den sonra başladı. Her yıl 2 bin civarı dönüş oluyor. Bir ara 50 bine çıkmıştı.
Hayır propagandasına çanak tutuluyor
Son olaylara baktığımızda Hayır propagandası rahat bir şekilde yapılabiliyor. Ama Evet propagandası söz konusu olduğunda yapamazsınız deniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hollanda basınında öne sürdükleri gerekçe Türkiye’nin oradaki Türkleri bir seçim malzemesi, referandum nesnesi gibi görmesi. Gelip buradaki Türkleri Türkiye’ye yönlendiriyorlar diyorlar. Hollanda Hayır propagandası yapanlara çanak tutuyor, yolu açıyor çünkü Avrupa da Hayırcılardan yana. Orada bir taraflılık duygusu var. Türkleri Türkiye’ye yönlendiriyorsunuz, entegrasyonunu oryantasyonunu değiştiriyorsunuz gibi bir gerekçe var ama Hayırcılara yolu açtıkları için anlıyoruz ki aslında Türkiye’deki referandum karşısında Avrupa tarafsız değil. Hükümet temsilcilerinden birinin gelip propaganda yapıp Evet oylarını artırması istenmiyor. Dolayısıyla siyasi bir tavır var.
Fakat Türkiye’de yapılan bir referandumdan bahsediyoruz. Oy kullananlar Türkiye ile ilgili bir oy kullanacaklar. Hollanda ile direkt bir bağlantısı yok. Neden onları bu kadar ilgilendiriyor?
“Avrupa’daki Türkler Avrupa’da siyasi katılım sağlasınlar, kendilerini buralı hissetsinler. Buraya yönelik bir kimlik oluşumu olsun. Türkiye’yle çok fazla ilgili olmasınlar” isteniyor. Fakat bu kadar iletişim imkanlarının arttığı bir dönemde buna karşı durmak mümkün değil. İnsanlar dünyanın her yeriyle ilgili olabiliyorlar. Olan olaylarla ilgili tepkilerini dile getirebiliyorlar. Yani aslında Hollanda küresel bir dünyada gerçekleşmesi mümkün olmayan bir şey istiyorlar. Avrupa’daki Türkler de Türkiye’yle çok ilgililer. Hollanda’daki bir Türk oranın siyasetine ilgi duymuyor ama Türkiye’deki seçime çok fazla ilgi gösteriyor.
Hollanda siyasetinin kendilerini temsil etmediğini düşünüyor olabilirler mi?
Hollandalıların da siyasete katılımı düşük. Siyaset merkezde değil. Hollanda’da seçim günü bile seçim olduğuna dair bir şey göremezsiniz. Genelde koalisyon olduğu için partiler değişir ama politikalar değişmez. Wilders’ın oylarında bir yükselme vardı ama bu son olayla Rutte’nin oyları yükseldi. Bu krizi de iyi yönettikleri düşünülüyor. “Bu ülkede patron biziz” diye açıklama yaptı. Bir gazete de manşetten olayları fotoğrafla verirken Hollanda cumhurbaşkanının fotoğrafı ve Erdoğan’ın fotoğrafını verdi. Erdoğan’ın üstüne çarpı atılmıştı. “Bu ülkede patron biziz Erdoğan değil” imajını vermek istediler. Güçlü bir hükümet varmış imajı verdikleri için kararsız oylar onlara yöneltti.
Kriz seçim yatırımıydı
Sizce bu bir seçim yatırımı mıydı?
Bu soru Rutte’ye soruldu. O da “Seçimle bir alakası yok. Aynı tavrı başka bir zaman da gösterirdik” dedi. Bence bu açıklama doğru değil. Kendisine bu tavrın olumlu sonuçlar yaratacağını bilerek yaptı. Oylar da artış gösterdi ve seçim kazanıldı.
Türklere herhangi bir taşkınlık yapmamışken köpeklerle saldırıldı. Vur emri verildi. Diğer gruplara karşı böyle davranabiliyorlar mı?
PKK ve başka gruplar çok rahat gösteriler yapabiliyorlar. Polis onlara karşı böyle sert değil. Fakat hem ülkede yaşanan seçim atmosferi, hem Türkiye’nin çıkışı Hollanda’yı gerdi. Belediye başkanı yaptığı açıklamada “Biz en kötü ihtimali düşündük. Bakanın korumaları silah kullanırsa siz de çekinmeyin talimatı verdik” diyor. Kalabalığa dağıl talimatı verilince dağılmayanlara köpekle saldırılıyor. Bir de gece. Herkes gergin uykusuz. Ancak bu sert bir çıkış ve bunu izah etmek biraz zor. Daha uygun bir dille kalabalığı dağıtabilirlerdi. Tahammülsüzlük sergilediler. Bu da siyasilerin tavrıyla alakalı.