Herşey çok güzel olacak mı?

İstanbul seçimlerinin yenilenme kararı ile birlikte başlayan ve ülkede yaşanan kritik gelişmelere gözleri kapalı olduklarını bildiğimiz sanatçıların İBB adayı Ekrem İmamoğlu’nun önceden planlanmış sosyal medya kampanyasına #HerşeyÇokGüzelOlacak hashtagi ile destek vermesi sosyal medyanın gündemine oturmuştu. 31 Mart seçimleri İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun yaklaşık 13.000 oy farkla İBB Başkanı olmasıyla sonuçlanmış ve yaklaşık 15.000 oy çeşitli nedenlerle, kaydırmalarla geçersiz sayılıp Binali Yıldırım’dan alınarak Ekrem İmamoğlu lehine yazılmıştı.

Ortada şaibeli bir seçim varken YSK bekleneni yaptı ve İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin yeniden yapılmasını karara bağladı.

Seçimler sadece usulsüz sandık görevlisi atandığı için iptal edilmedi. YSK’nın kararına göre bu kişiler aynı zamanda görevini kötüye kullanarak milli iradeye karşı sahtekarlık yapmış durumda.

Şöyle bir düşünelim. Ekrem İmamoğlu’nun binlerce oyu kaydırılmış ve seçimlere bu kadar şaibe AK Parti eliyle karışmış olsaydı tepkisi ne olurdu? Şimdi bile türlü iddia ve kafa karıştırıcı söylemle ülkenin çoğunluğuna dünyayı dar etmelerinden tepkisinin ne olacağını pekala anlayabiliriz.

ORGANİZE BİR ALGI

AK Parti’nin şaibeli seçim süreci sonrası hukuk eliyle hak arayışına gölge düşürmek ancak sandıktaki gibi organize bir algı ile olabilirdi.

Her defasında milletin en önemli değerlerinden uzak olan sanatçı kesimi birdenbire ülkenin ‘sorunlu’ demokrasi anlayışını bahane edip sosyal medyada yeri göğü inletti. Oysa kendi iradeleri dahil tüm ülkenin vesayet altına alınmasına yönelik mücadele yürütülürken bu ülkede yaşananlara tek kelime etmemişlerdi.

Fakat Türkiye bu durumu ilk defa yaşamıyor. Aynı filmi evirip çevirip tekrar izliyoruz. Özneler değişiyor ama cümle hep aynı. Yine kıyametler kopartılıyor. Ülkeyi yönetenler yine dünyanın en büyük suçunu işlemiş gibi hem içeriden hem dışarıdan hücum altında. Bir hak arayışının böyle saldırıya uğraması anlaşılır değil.

Biz bu filmi daha önce Gezi’de izledik. Gezide yapılan algı operasyonlarının yanısıra şimdilerin özgürlük savaşçıları, bu ülkenin gerçek sahiplerine öfkelerini apaçık kusmayı tercih etmişti. Protestolar esnasında yaşanan tencere tava seremonisine katılmayanları nefretle karşılamışlardı.

15 TEMMUZ İKİNCİ PERDE

Filmin ikinci perdesi 15 Temmuz 2016’da yaşandı. 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı çıkarak şehit olan bu ülkenin gerçek sahipleri hakkında ‘tiyatro oynadılar’, “248 kişi öldürüldü, ben şehit demiyorum” cümlelerini kurup köprüde kafa kesme provokasyonuna sahip çıkanlar, #HerşeyÇokGüzelOlacak zihniyetinin birer ürünüydü.

Bu zihniyetin himayeci partisinin üst düzey yöneticiliğini yapanlar, ezanlarla yoğrulan bu ülkede sabah ezanından rahatsız olup açık bir şekilde hakaret dolu yazılar yazdılar.

Filmin üçüncü perdesi ise günümüzde yaşanıyor.

Toplumdaki her kesiminin hassasiyetine dönük yapılan saldırılar, kötü ve çirkin davranışlar o toplumun birlikte aşması gerektiği olaylardır. Birlikte aşılmalıdır ki bir daha işlenen suçlara cesaret edilemesin.

SİYASİLER TOPLUMU KUTUPLAŞTIRMAMALI

‘Aynı amacı, aynı duyguyu, aynı değerleri paylaşan, benzer bir hedefe yönelen bir toplum muyuz?’ tartışması hep var. Ancak bu

tartışmayı durduran bir nokta var. Ahlak. Çünkü ahlak toplumları toplum yapan en önemli unsurdur.

Niçin toplum olamadığımız, niçin duygu birliği oluşturamadığımız, niçin aynı şeylere sevinip aynı şeylere üzülemediğimiz konusunda suçu sadece topluma yüklemek adaletsiz olur.

Çünkü toplumların şekillenmesinde o ülkedeki siyasilerin de büyük payı var. Hassas dönemlerde toplumu #HerşeyÇokGüzelOlacak kafasıyla kutuplaştırmak aslında toplumdaki bireylerin gizlediği duyguları istemsiz şekilde öne çıkartabilir.

Küçük bir yavrumuzun canavarlar tarafından tecavüz edilip öldürülmesinin ardından “Ailesi AK Partiliyse ve kendisi de AK Partili olacaksa 4 yaşında çocuğa tecavüz edilip öldürülmesi iyi olmuş!” sözlerini sosyal medya hesaplarında çekinmeden dile getiren Yaşam Koçu Çolpan Işın Taner #HerşeyÇokGüzelOlacak kutuplaştırmasının en aşağılık örneklerinden birisi olarak kamuoyunda arzı endam etti .

Kadınlara yönelik tacizin her türüne ve kimin tarafından yapıldığının bir önemi olmadığını koşulsuz şartsız tacizin karşılarında olduğunu belirten bir takım #HerşeyÇokGüzelOlacak hashtagerları, ne Avcılar’da seyir halindeki bir metrobüsde kadın yolcuya cinsel tacizde bulunan ve sosyal medyada #HerşeyÇokGüzelOlacak projesine desteği görülen kişiye ne de uçan kuşa yorum yapma zorunluluğu hisseden büyük hayranı olduğu Ekrem Imamoğlu’na tepki verdi.

Bayburt’ta bulunan Soğanlı Dağı’ndaki yol açma çalışmalarını takip ederken Derebaşı virajlarında bastığı kar kütlesinin kopması sonucu uçuruma düşen AA Bayburt muhabiri Abdulkadir Nişancı’yı hatırlarsınız. Günlerdir aranıyor. Kimselerin gitmediği soğuk ve dik bölgede görevini zor şartlar altında devam ettirirken geçirdiği kaza sonucu dere yatağında kayboldu. Türkiye’nin vicdan sahibi bütün fertleri Ramazan ayında işini yapmaya çalışan bir basın emekçisinin bulunması için dua ederken #HerşeyÇokGüzelOlacak kafasının temsilcileri yine sahneye çıktı. Abdulkadir Nişancı ve çalıştığı kurum Anadolu Ajansı’nın adının geçtiği her haberin altına insanlık dışı yorumlar yazdı.

‘Ölmüş mü ölmediyse gömün gitsin’

‘Üzülmedim ki’

‘Düşmemiştir o veri akışı kesilmiştir’

‘İlahi adalet’

‘Millete yanlış bilgi verdiyse gebersin adi’

Bu vicdansız yorumları yazanlar yabancı değil. Karşı komşunuz, iş arkadaşınız, çocuğunuzun öğretmeni yani toplumumuzun bir parçası.

Peki bu vicdansızlığın sorumlusu kim?

Çok bilinmeyen bir hastalığa sahip çocuğunun tedavi sürecindeki masrafları için sosyal medyada yardım isteyen bir anneye ‘Bakamayacaksan doğurmayacaksın’ gibi onur kırıcı yorumları kimler yapıyor?

Ülkesinde kendisinin sorumlu olmadığı bir savaştan kaçarken küçük cansız bedeni kıyıya vurduğunda hepimiz Aylan bebeğe üzülmüştük. Bedeninin kıyıya vurmasını umursamadan ‘Kıyıya vurmasaydı parklarda dilenecekti, daha sonra tecavüzcü olacaktı’ yorumlarını yapanların sorumlusu televizyonlarda her gün mülteci düşmanlığını körükleyen siyasetçiler değil mi?

Suriyeli mültecilere verilen 30 kişilik yemeği keseceğini seçim kazanmak için vaat olarak açıklayan Bolu Belediye Başkanı sorumluluk üstlenir mi?

Her tweetinde Suriyeli mülteci düşmanlığı pompalayan #HerşeyÇokGüzelOlacak kafasının ayrı bir destekçisi Ümit Özdağ, Sakarya’da 9 aylık hamile Suriye’li mülteci Emani Al Rahmun ve 10 aylık bebeğini tecavüz edip öldüren zanlıların azmettiricisi olduğunu vicdanından nasıl gizledi?

Toplum hassasiyetlerinin yüksek olduğu meselelerde toplumun kutuplaşması elbetteki bir takım siyasi ve arkasındaki odakların işi. Ahlak sınırlarını zorlayan, vicdanı hiçe sayan yorumlar ve söylemlerin mağdurları için de herşey çok güzel olacak mı?

Benzer konular