35 civarı barakadan oluşan Han El Ahmar köyü stratejik bir konuma sahip, iki büyük Yahudi yerleşim biriminin tam ortasında yer alıyor. İsrail köyü yıkma amacını gerçekleştirdiği takdirde sadece Ma’ale Adumim ve Kfar Adumim adlı Yahudi yerleşimleri birleşmeyecek ayrıca Kudüs’ün doğusundaki alan tamamen Filistin toprağı olmaktan çıkaCAK. Bu da Kudüs’ün tamamen Yahudileştirilmesinin önünü açmış olacak.
Çölün ortasında bir bedevi köyü. 35 civarında baraka ve bu barakalarda yaşam mücadelesi veren yaklaşık 190 kişi. Filistin’in genel fotoğrafında basit ve küçük bir detay gibi dursa da aslında büyük bir zincirin en kilit halkalarından birinin adı Han el Ahmar.
Bugün Kudüs’te birçok semtte haftada ortalama 3-4 ev yıkılır, tapuları ellerinde sokağa atılan onlarca Filistinli görürüz. O evlerin arsaları Yahudilere tahsis edilir. Bu yıkımlar yıllardır hızlanarak devam eder.
Kabaca sadece Kudüs’ün Silvan ya da İsaviye mahallelerinde bir ayda yıkılan ev ve ortada bırakılan Filistinli sayısı, Han El Ahmar’ın toplamından belki daha fazladır. Bu sayı bir ayda olmazsa da ikinci ay mutlaka Han El Ahmar’daki bilançoyu geride bırakır.
YAHUDİLEŞTİRME PROGRAMI SON HIZ DEVAM EDİYOR
Elbette Kudüs’teki yıkımların faturası Filistinliler için çok acı ve bunun açığa çıkardığı işgalin boyutu da azımsanamaz. Neticede Kudüs’te 10 yıl önce 700 bin olan Filistinli sayısı bugün 300 binin altına düşmüş durumda neredeyse.
Kudüs’ün Yahudileştirilme projesi ne denli hızla devam ediyorsa utanç duvarının öte tarafında Batı Şeria’da örneğin El Halil’de de aynı süratle devam ediyor. Filistinli bugün Gazze’deki ablukanın denize açılan kısmına örülen duvara da direniyor, Kudüs’teki evlerinin yıkımına da Batı Şeria’daki toprak gaspına da. Gazze’de bu uğurda her gün en az bir Filistinli şehit düşüyor, El Halil’de işgal artık şehrin caddelerini, sokaklarını, okul önlerini, evlerin girişini dahi kapsamış durumda. 6 binden fazla esirin yasa dışı şekilde cezaevlerinde tutulması, kimselerle görüştürülmeden yargı önüne çıkarılmadan yıllarca hapsediliyor olması, BM kurumlarının tamamen iflası, mültecilerin geri dönüş haklarının ellerinden alınıyor olması, Siyonist devletin Yahudi ulus yasasıyla Filistinlileri Filistin toprağından tamamen dışlama yoluna gitmesi gibi eylemler Filistinlilerin mücadele etmek zorunda kaldıkları en önemli başlıklar olarak karşımızda duruyor.
YAHUDİ YERLEŞİMLERİNİN TAM ORTASINDA
Bunca problemle uğraşan Filistinliler için bir mücadele cephesi de Han El Ahmar’da açıldı.
Batı Şeria ile Kudüs arasında sıkıştırılmış bir bölgedeki bedevi köyü. 35-40 baraka ve 190 nüfuslu bir yer, bitişiğinde bir de okul olarak kullanılan ayrı barakalar var.
Stratejik bir konuma sahip, iki büyük Yahudi yerleşim biriminin tam ortasında yer alıyor. Buranın ortadan kaldırılması iki yerleşimin birleştirilmesinin önündeki tek engelin de kalkmış olması demek.
Kudüs’ün doğusu İsrail’in E1 olarak adlandırdığı ve tamamen Yahudi yerleşimcilere ayrılmasını öngördüğü bölge. Han el Ahmar da tam burada yer alıyor. Yıkıldığı takdirde sadece Ma’ale Adumim ve Kfar Adumim adlı Yahudi yerleşimleri birleşmeyecek ayrıca Kudüs’ün doğusundaki alan tamamen Filistin toprağı olmaktan çıkarılacak.
Bu nedenle 190 nüfuslu barakaların yıkımı böylesine dişli bir direnişi beraberinde getirdi.
Filistinliler Temmuz ayından itibaren Han el Ahmar’da nöbet tutuyor.
KUDÜS ELDEN GİDECEK
Köydeki bedevilerden çok Batı Şeria’dan, Kudüs’ten kalkıp gelen gruplar, buldozerlerin önüne yatıyor. Çünkü Han el Ahmar’ın yıkılmaması gerek eğer yıkılırsa direnişte büyük bir kale düşmüş olacak. Han el Ahmar’da İsrail yüksek mahkemesinin yıkım kararı var, ertelemeler olsa da kritik gün 1 Ekim. İsrail, bedevilere 1 Ekim’e kadar “barakaları boşaltıp, yıkın” talimatı verdi.
Muhtemelen kimse çıkmayacak ve direniş gösterecek, bu da İsrail’in saldırılarını beraberinde getirecek. İsrail ev yıkacağı zaman genellikle “Ben buldozeri kapının önüne dayamadan, siz evinizi yıkın” diye uyarı yapar. Bu en çok Kudüs’te uygulanır. Kendi elleriyle evini yıkan birini görürseniz o kişi mutlaka Kudüslüdür. Bu iç acıtan uygulama İsrail’in sözüm ona anlayışlı yüzünü temsil eder. Çünkü eğer ev buldozerle yıkılırsa, yıkımdan önce ev sahibine çıkması için sadece 20 dakika süre verilir. Filistinli 20 dakikada mobilyalarını, beyaz eşyalarını çıkaramaz, el çantalarıyla evini terk eder. Buldozer harekete geçtikten sonra ev eşyaları enkaz altında kalır. 1 Ekim’i son tarih olarak veren İsrail, bu nedenle Han el Ahmar sakinlerine “evinizi kendiniz yıkın” diyor. Yoksa buldozerler devreye girecek.
BEDEVİ KÖYLERİ KRİTİK KONUMDA
Han el Ahmar’ın stratejik önemini anlattık. Yahudi yerleşim birimleri birleştirilecek, 1948 sonrası sürekli azalarak değişen Filistin haritası büyük bir parça daha kaybedecek. Bu durum Batı Şeria’da, Negev bölgesindeki diğer tüm yerleşim birimlerinin birleştirilmesinin de önünü açacak. Han El Ahmar gibi bölgede çok sayıda bedevi köyü bulunuyor. Neredeyse tamamı çölün ortasında. Ama buralar Filistin topraklarının bir bütün olarak kalabilmesi için kritik kaleler konumunda. Han el Ahmar Hazreti Musa’nın Eriha’daki makamına yakın bir bölgede yer alıyor. Adı üstünde burası bir han. Vaktiyle Mekke’den dönen hacıların ya da Ürdün’e giden tüccarların konakladığı, Osmanlıdan kalma bir han. Filistin topraklarındaki yüzlerce Osmanlı hatırasından sadece biri. 1950 sonrası Negev’den sürgün edilenlerin yerleştiği bir yer olan Han el Ahmar’ın Hristiyan dünyası için de ayrı bir önemi var. 13. yüzyılda Aziz Euthymius Manastırı burada inşa edilmiş. Sonrasında manastır yıkılmış ama kalıntıları hala orada.
BATILI AKTİVİSTLER DE DİRENİYOR
Filistinlilerin yıktırmamak için teyakkuza geçtiği Han el Ahmar’daki direnişe katılanlar arasında batılı aktivistler de var. Bölgenin Hristiyan tarihi açısından öneminin yanı sıra anti Siyonist ve işgal karşıtı gruplar tıpkı Batı Şeria’nın diğer bölgelerindeki toprak gaspına karşı durdukları gibi Han el Ahmar’a da destek veriyor. Amerikalı profesör Frank Romano da onlardan biri. İsrail askerlerinin sert müdahalesinde o da Filistinli diğer direnişçiler gibi gözaltına alındı sonra serbest kalıp, nöbetine kaldığı yerden devam etti. İsrail 2002’de örmeye başladığı utanç duvarıyla Batı Şeria ile Kudüs’ü birbirinden ayırdı. Şu an Kudüs tamamen Yahudileştiriliyor. Doğusunda Negev’e uzanan arazileri de kendine bağlamak amacında. Bunun için bedevi köylerinin ortadan kaldırılması gerekiyor. Batı Şeria Filistin toprağı, ancak burası aynı zamanda 3’e bölünmüş bir alan. Bu bölgelerin bir çoğunda askeri otorite İsrail. Yerleşim birimleri de bu kontrol sayesinde mantar gibi çoğalıyor. Bedevilerin ortadan kaldırılmasıyla gelen gasp edilmiş toprakların bir zincir haline getirilmesi, Batı Şeria’daki yerleşimlerin kalıcı olmasını ve onların aralarındaki Filistin köylerinin de imha edilmesi sürecini hızlandıracak.
FİLİSTİN KÖYLERİNİN ETRAFINI SARIYORLAR
İsrail’in Batı Şeria’da sürekli yenilerini inşa ettiği yerleşim birimleri Filistin topraklarının bölünmesi ve tamamen Yahudileştirilmesi anlamında büyük bir projedir. Bugün Han el Ahmar’a baktığımızda iki yerleşim biriminin ortasında kalmış bir bedevi köyü diyoruz. Batı Şeria’daki ve Kudüs’ün dış tarafındaki yasa dışı yerleşim birimlerinin de konumlandıkları yerler farklı değil hepsinin karşısında bir Filistin köyü ya da mahallesi yer almaktadır. İsrail yerleşim birimini Filistin köylerinin karşısına diker. Sonra diğerlerini inşa eder, bir bakmışsınız Filistin köyü Yahudi işgalciler tarafından sarılmış. Bu politikayla İsrail, yerleşimcilerin güvenliğini gerekçe göstererek, yakındaki Filistin köyünün topraklarını istimlak eder, oralarda tampon bölgeler oluşturur, askeri nöbet noktaları kurar, tabi yerleşimcilerin silahlandırılması da cabası. O nedenle Batı Şeria’daki yerleşim tezgahının bir parçası olarak da görebiliriz Han el Ahmar’ı. Buranın yıkılıp, etrafındaki iki yerleşimin birleştirilmesi Batı Şeria’daki onlarca yerleşim alanının artık bölük pörçük değil tek bir parça halinde İsrail haritasına katılacağının göstergesidir.
***
UÇAN BALONLARIN UCUNA BAĞLANAN UMUT
İşin vardığı yer, bir tek Filistinlinin bırakılmadığı Filistin toprakları gibi görünüyor, yani Filistinlilerin Kudüs ve Batı Şeria’dan sürgün edilip, Gazze’ye ve hatta daha da güneyine Sina’ya doğru göç ettirilmesi. ABD yönetimi buna “Yüzyılın anlaşması” adını verdi. Mısır’da Sisi rejimi ve körfez ülkelerinden BAE’nin de desteklediği bu projenin önündeki engellerden biri olan Han el Ahmar, küçük bir detay gibi dursa da aslında büyük fotoğrafta önemli yer teşkil eden bir konumda duruyor.
Filistinli bunun farkında. Kudüs ve Batı Şeria’da bu projeye mukavemet gösterecek boyutta bir güç ellerinde yok. O nedenle bütün yük Gazze’nın sırtına binmiş durumda. Sürgün edilmiş, BM tarafından da kendi topraklarında mülteci ilan edilmiş insanların “madem biz mülteciyiz o zaman bizim de evimize dönüş hakkımız var” söylemiyle meşru haklarının peşine düştüğü süreç 30 Mart’ta başlamıştı. İlk etapta Cuma’dan Cuma’ya yapılan gösteriler artık haftanın 7 günü gerçekleştiriliyor.
Gazze’deki direniş sivil inisiyatif. Silah yok, Filistinliler sapan taşıyla sınırın karşı tarafındaki keskin nişancıları tehdit edebiliyor. Ya da helyum gazı ile şişirilen uçan balonları, kuyruklarına molotof iliştirilmiş uçurtmaları Erez’den kuzeye salarak, İsrail tarafında yangın çıkarabiliyorlar. Uçan balon ve uçurtma. İsrail silahlı gücüyle Kudüs’ü Yahudi şehri yapıyor, Batı Şeria’yı da kendine bağlıyor ama Gazze’deki sapan taşı, uçurtma ve uçan balonla henüz baş edebilmiş değil. Küçük de olsa bir umut.
Ama Filistinliler düşmanlarını çok iyi tanıyor hatta İsrail’i yeryüzünde en iyi tanıyanlar onlar. İşleri çok zor, umutlarını ise hiçbir zaman kaybetmiş değiller. Ne kazanırlar, ne elde ederler orası meçhul. En azından “madem ben kendi toprağımda bu hale düşürüldüm o zaman bana bu saldırıyı yapanları rahat bırakmayayım” düşüncesindeler. Ölüm var, yıkım var, açlık var, esaretin her türlüsü var. Bunun karşısında bir baş ağrısı olacak kadar da karşı tarafa bir etkileri oluyor Filistinlilerin. İşte İsrail her şeye çözüm bulsa da o baş ağrısını tamamen dindiremiyor.