İki ayda bir yayınlanan Amerikan Laboratuvar Hayvanları Bilimi Derneği Dergisi’nin Kasım 2008 sayısında 61-66. sayfalar “Gamma Işınlaması ve Pastörizasyonun Ticari Hayvan Diyetlerinin Besleyici Bileşimi Üzerine Etkileri” başlıklı bir araştırmaya ayrılmış. Araştırma, gıda ışınlamasına maruz kalan besinleri yiyen kedilerde beyin hasarı görüldüğünü yazıyor. Kedilerde beyin hasarı oluşuyor da, bu ışınlama dediğimiz meret insanlara torpil mi geçiyor?
2013 yılının Ağustos ayında dönemin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker’in önüne cevaplaması istemiyle bir soru önergesi konuldu. Önergede şu ifadeler yer alıyordu:
“TÜBİTAK destekli gen araştırması ile elde edilen bulgular sonucunda gıdaların raf ömrünü uzatmak için yapılan ışınlama tekniğinin kansere davetiye çıkardığının tespit edildiği iddiası basında yer almıştır. Buradan hareketle;
SORU
Gıdaların raf ömrünü uzatmak için yapılan ışınlama tekniğinin kansere neden olduğu iddiaları gerçeği yansıtmakta mıdır? Bu alanda kurumunuz tarafından yapılan araştırmalar var mıdır? Varsa bunların sonuçları nelerdir?
Bakan Eker’in bu soruya cevabı ise şu şekilde oldu:
CEVAP
Avrupa Komisyonu Gıda Bilimsel Komitesi (EFSA) tarafından gıdalarda ışınlamaya ilişkin paneller düzenlenmektedir. Bu kapsamda düzenlenen Biyolojik Tehlikeler (BIOHAZ) Panelinde, gıda ışınlama yönteminin etkinliğine ve mikrobiyolojik güvenilirliğine ilişkin bir görüş yayımlanmış olup, bahsi geçen görüşte gıdalarda ışınlama sonucunda tüketiciler için herhangi bir mikrobiyolojik risk bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Avrupa Komisyonu Gıda Bilimsel Komitesi (EFSA) tarafından düzenlenen; Gıdayla Temas Eden Maddeler, Enzimler, Aromalar ve İşlem Yardımcıları (CEF) Panelinde ise, gıda ışınlama yöntemi sonucunda oluşan kimyasal maddelerin doğurabileceği muhtemel riskler değerlendirilmiştir. Söz konusu panelde, gıdaların ışınlanması sonucunda oluşabilen kimyasal maddelerin, aynı zamanda ısıl işlem başta olmak üzere diğer proses uygulamaları sonucunda da ortaya çıkabildiği; ışınlama sonucunda oluşan bu maddelerin miktarının ısıl işlem sonucu oluşan miktarlardan çok yüksek olmadığı vurgulanmıştır.
BAKAN TOPU TACA ATTI
Bakan’ın verdiği cevaptan da görüleceği gibi “Kurum” tarafından yapılan bir araştırma söz konusu değildi. Kılavuz AB idi; nitekim Avrupa Komisyonu Gıda Bilimsel Komitesi (EFSA)’nin düzenlediği panellerde konuşulan hususlardan başka elde dayanak bulunmuyordu.
Üstelik soru önergesinde “kanser” riskinden, yani radyasyon tehlikesinden bahis geçtiği hâlde; cevap belki kasıtlı, belki kasıtsız ama yanlış yerden veriliyor, “tüketiciler için mikrobiyolojik risk bulunmadığı”, “kimyasal madde oranının ısıl işlem sonucunda oluşan miktarlardan daha yüksek çıkmadığı” ifade ediliyordu. Bakan Eker, topu tamamen taca atmıştı.
KESİNLİKLE GÜVENLİ Mİ?
Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun internet sitesinde, ‘Işınlanmış gıda güvenli midir’ sorusuna verilen cevap ise aynen şöyleydi:
“Kesinlikle güvenlidir. Nasıl röntgen filmi çektirme, televizyon izleme veya hava limanlarında güvenlik amacıyla kullanılan iyonlaştırıcı enerjiler zarar vermiyorsa tekniğine uygun kullanılan ışınlama işlemi de gıdaya zarar vermemektedir. Gıda ışınlamasında kullanılan radyasyon kaynağının enerjisi olumsuz sağlık sınırının altındadır. Işınlanan maddeler radyoaktif hâle dönüşmüyor ve kalıntı bırakmıyor.”
GIDACILAR BİLE DESTEKLİYOR
TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Zeki Taydaş, 4 Ekim 2019 günü Milliyet gazetesine bir açıklama yaparak ışınlamayı yerinde bulduğunu şu sözlerle dile getiriyordu:
“Halk sağlığını tehlikeye atmaksızın eskiden beri yapılıyor. Tüketicinin nasıl bir şey tükettiğinin aydınlatılması önemli. Işınlanma beyanı tüketicinin bilmesi gereken bir şey. Belki öyle bir işlemi tercih etmeyebilir. Işınlama ürünleri mikrobiyolojik olarak koruyor. Özellikle küfleri oluşturan toksinlere engel oluyor.”
DÜNYA SAĞLIK TEŞKİLATI NE DİYOR?
“Işınlanmış Gıdaların Güvenliği ve Besin Yeterliliği” isimli 161 sayfalık bir kitap var. Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından 1994 yılında basılmış. Bu kitabın son paragrafı “Genel Sonuçlar” bölümü. Burada şu ifadeler yazılı:
“İyi üretim koşullarına uygun bir şekilde işleme konan gıda ışınlaması güvenli ve besin yeterliliği açısından sakıncasız olarak görülür. Çünkü ışınlama işlemi:
Gıdanın mevcut yapısını bozmaz, zehirlenme açısından insan sağlığına ters bir etkiye yol açmaz.
Gıdanın mikroflorasında tüketiciye risk oluşturacak mikrobiyolojik bir artışa neden olmaz.
Şahısların veya toplulukların beslenme durumu üzerinde olumsuz etkiye neden olacak ölçüde besin kayıplarına imkân vermez”
İddialar bu yönde. Ya gerçekler?
BİLİMSEL ARAŞTIRMALARI KİM DİKKATE ALIYOR?
Gıda ışınlamasının sağlık sorunlarına yol açmadığını ifade edenlerin bu konuda yayınlanmış bilimsel çalışmalara atıf yapması gerekiyor. Üstelik bu atıflarda sadece işlerine geleni değil, aksi yönde ortaya çıkan bulguları da ifade etmeleri lazım. Kamuoyu ancak bu şekilde aydınlanabilir. Tek taraflı bilgi bizi hiçbir zaman doğruya götürmez. Size bu nedenle farklı şeyler söyleyen bilimsel bir çalışmayı takdim edeceğiz.
Bu bir empoze çabası değil, sadece meseleyi daha iyi sorgulamak için farklı verilere sahip olma gerekliliğinin altını kalın bir şekilde çizme gayreti.
İki ayda bir yayınlanan Amerikan Laboratuvar Hayvanları Bilimi Derneği Dergisi’nin Kasım 2008 sayısında 61-66. sayfaları “Gamma Işınlaması ve Pastörizasyonun Ticari Hayvan Diyetlerinin Besleyici Bileşimi Üzerine Etkileri” başlıklı bir araştırmaya ayrılmış. Araştırmayı yürüten ekip, Catherine D Caulfield, Joseph P Cassidy ve John P Kelly isimli uzmanlardan oluşuyor.
‘GIDALAR RADYOLOJİK ÜRÜNLERE DÖNÜŞÜYOR’
Araştırmanın giriş yazısında şöyle bir tespit yapılıyor: “Mikropsuz ve spesifik patojen içermeyen hayvanların ve genetik olarak modifiye edilmiş kemirgenlerin araştırmalarda gittikçe artan kullanımı, sterilize edilmiş hayvan diyetleri için artan bir talebe yol açmıştır. Bu diyetleri sterilize etmek için kullanılan yöntemler, pastörizasyon veya gama ışınlaması yoluyla ısı tatbikini içerir. Gıda ışınlaması, hayvan beslenmesine uygun diyetlerin üretiminde gerekli bir süreç olan mikroorganizmaları yok etmek için yaygın bir şekilde kullanılır. Gıdaların kimyasında belirgin değişiklikler olmaksızın zararlı mikroorganizmaları yok eden bir sıcaklıkta kısmî sterilizasyon sağlayan pastörizasyon da patojen üretimini engellemek için tercih edilir. Bu yöntemler, proteinlerini ve diğer hücresel bileşenlerini yok ederek mikroorganizmaları öldürmek içindir.
Fakat bu yöntemlerin diyetlerin bileşenlerini de değiştiriyor oluşu şaşırtıcı değildir. Gama ışınlamasının tatbiki nedeniyle bir gıdada görülen fizikokimyevî ve biyokimyevî değişiklikler, riskleri hâlen araştırmalara konu olan radyolojik ürünlerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.”
BEYİNDEKİ MERKEZİ SİNİR SİSTEMİNİ ETKİLİYOR
Şimdi gelelim netice bölümüne…
“Elde ettiğimiz sonuçlar, bilhassa kedilerin uzun süreli beslenmesinde gama ışınlamasına mâruz kalan diyetlerin uygunluğu konusunda sorular ortaya çıkarmıştır. Zira bu beslenme şekli, kedilerde kısaca LEMP olarak bilinen “Leukoencep-halomyelopathy” rahatsızlığına yol açmaktadır. Bu hastalık beyindeki merkezi sinir sistemini etkiler. Netice itibariyle bu çalışma, gama ışınlamasının kuru hayvan diyetlerinde, bilhassa kediler için formüle edilmiş kuru diyetlerde A vitamini ve peroksit içerikler üzerinde kalıcı ve seçici etkileri olduğunu ortaya koymaktadır.“
İmdi… Gıda ışınlaması tatbik edilmiş besinleri yiyen kedilerde beyin hasarı oluşuyor da, bu ışınlama dediğimiz meret insanlara torpil mi geçiyor?
Bu konuda acil bir açıklama bekliyoruz.
Topu taca atmadan ama…