Dünya ABD’nin karizmasını çizdi

Amerika’nın “güçlü olan haklı olur” mantığıyla hareket edip, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi dünyanın güvenlik duvarına çarptı. Trump’ın bu şımarık kararının ardından önce İslam dünyasını ardından da Birleşmiş Milletleri harekete geçiren Erdoğan, Türkiye’nin öncülüğünde ABD’ye unutulmaz bir ders verdi. Trump’ın tehditleri işe yaramadı ve yükselen güçler Amerika’yı yalnız bıraktı. Çok kutuplu dünyanın özellikle de Filistin meselesinde verdiği bu önemli ders, gelecek yılların neler getireceğinin de habercisi. 20. yüzyıl Amerikan yüzyılı olarak kabul edilirken, 21. yüzyıl Amerika’nın çöküşü, ABD’nin hegemonyasının bitişi olarak okunabilir. Büyük ülkelerin çöküşü bir anda olmasa bile, karizması çizilen ABD’yi bundan sonra hangi süreçlerin beklediğini uzmanlara sorduk. Uzmanlar, bundan sonraki süreçte yükselen güçlerin takip edilmesi gerektiği konusunda hemfikir.

***

Çöküş zirvede başlar

Özcan Hıdır

Kudüs oylaması hiç şüphe yok ki, dünya, BM, Amerika ve İsrail için bir dönüm noktası, paradigmal bir kırılma. Bu, ABD’nin veya Amerikan Yüzyılının çöküşüne giden yolda bir gedik açmıştır, muhakkak. Bu oylama Soğuk Savaş’ın bitiminden bu yana “tek kutuplu” seyreden dünya düzeninde “çok kutuplu” bir sürece girildiğinin de önemli bir işareti. Trump Amerikası ile iyice gün yüzüne çıkan insanlık değerlerini ve uluslararası hukuku ayaklar altına alan politikalarına yeni global ve bölgesel güçlerin yükselişini de eklersek, Amerika’nın inişe geçtiğini, dünya siyasetine yön vermekten hızla uzaklaşmakta olduğunu söyleyebiliriz. Arapça’da “Kemâluhû zevâluhû-Bir şey kemâle erdikçe zevâli-düşüşü başlar” diye bir söz var. Aslında bu İbn Haldun’un, devletlerin doğuşu, gelişimi ve çöküşünü insanın doğup büyüyüp kemale ermesi ve kemale erince de geriye gidişinin-zevalinin başlamasına benzeten yaklaşımını bize hatırlatır. Şu halde tıpkı insan gibi devletlerin de zevali aslında zirvede-kemal noktada başlar. Tıpkı güneşin tam tepe noktadan sonra batmaya başlaması gibi.

Tabiatıyla büyük devletlerin çöküşü bir anda olmuyor. Ne var ki bazı olaylar-kararlar, kırılmalara yol açıp bu çöküşü tetikliyor. Bunda da bir yandan bu geriye giden-çökmekte olan devletteki kırılmalar yaşanırken, diğer taraftan da bunu gören rakiplerin uyanışı ve bu çöküşü hızlandıracak hamlelere girişmeleri. AB, Rusya, Çin ve İslam dünyasının ABD karşısındaki duruşu ve karşı ittifaklara yönelmesi bu kırılmalardandır. Bu olgu en iyi şekilde Kudüs oylamasında tebellür etmiş ve bu karar, Amerika’nın geriye gidişinin başladığını gösteren işaretlerden biri olmuştur. Bu karar, narsizmi alabildiğine yüksek olan Trump’ı ya daha da hırçınlaştırıp dış politikada histerik başka kararlara zorlayacak, ya da gücünün sınırlarını test edip duvara tosladığını göstererek biraz ehlileştirecek. Her iki durum da aslında Amerika için geriye gidiştir.

***

Amerikan’ın karizmasını çizdiler

Nihat Ali Özcan

Kudüs oylamasını önemli kılan birkaç neden var. Öncelikle konu Filistin meselesi olduğu için önemliydi ve herkes bunu Amerika’nın isteğinin dışına götürdü. Öte yandan bunun Amerika’nın Milli Güvenlik Belgesine denk gelmiş olması da önemli. Trump’ın bu belgedeki söylemlerini yerine getirme konusunda ciddi bazı arızaların olduğunu da gösteriyor. Orada İsrail’le ilgili söylediği bir takım kanaatlerin gerçeklerle uyuşmadığını sahada gördü. Fakat bunun başka sonuçları da olacak. Trump önümüzdeki yıldan itibaren BM’ye verdiği yardımlarda büyük bir kesintiye gitti. Sonuçta bu kurumları ayakta tutacak paranın büyük kısmını kendisi üstleniyordu. Bu kızgınlık tablosu Trump gibi kestirilemeyen bir karakter üzerinde ilginç etkiler yaratabilir. Türkiye’ye yönelik öfkesini artırabilir.

Meselenin uluslararası kamuoyuna mal olması önemli. Uluslararası sistemde çok başlılık var zaten. Bir tarafta küresel rekabette Çin gündeme geliyor, öbür tarafta Rusya, askeri alanda Kuzey Kore var, diğer tarafta ise Trump’ın dünyaya bakışı ve ideolojik algılamasından çok hoşnut olmayan bir sürü aktör var. Bütün bunların üzerine Kudüs oylamasının gelmiş olması, Amerika açısından can sıkıcı bir durum. Bununla Amerika çöker diyemeyiz, dünya ekonomisi veya askeri gücünün hegemonyası devam ediyor. Yine dünyanın herhangi bir yerinde istediği işi yapabilecek kapasitesi var. Bütün bunlar ona güçlü olduğunu ama haklı olmadığını göstermesi açısından sembolik manada çok önemli. Fiziki manadaki hegemonyasına ciddi bir itiraz olduğunu gösterdi. Bütün bunlar Amerika’yı bitirmedi ama karizmasına görünür bir çizik attı.

***

Züccaciye dükkanına giren fil

Özcan Tikit

Amerika’nın çöküşü, Kudüs’teki yanlış adımdan önce başladı. Ekonomiye yansıyan ve sürekli olarak kötüye giden bir grafik var, bunu geriye döndürmeye yönelik hayalci bir siyasi yaklaşım söz konusu. Trump’ın gelişi bunun eseriydi, fakat Trump züccaciye dükkanına giren fil gibi girdi ve Amerika’nın bu alandaki kaybını hızlandırdı.

Askeri anlamda Amerika’nın Suriye’ye gönülsüz müdahalesi ve Suriye’deki bütün politikasını Türkiye’yi frenlemeye yönelik olarak oluşturması Rusya’nın önünü açtı. 2013 yılında Rusya’ya verdiği tavizler de Ukrayna’da benzer bir duruma sebep oldu ve Rusya hem Ukrayna’da hem Suriye’de Amerika’nın askeri alandaki karizmasını yerle bir etti. Kudüs meselesi diplomatik ve siyasi anlamdaki çöküşü belgeleyen bir mesele. Çünkü Amerika bugüne kadar en azından uluslararası diplomaside mutlak bir güce sahip olduğuna inanıyordu. “Ben yaptım oldu” mantığıyla hareket edebileceğini düşünüyordu. Fakat BM Genel Kurulu -ki tarihinde 10 kez olağan gündemle toplanmış- veto kartını paçavra gibi yırtıp çöpe attı. Bu da diplomatik anlamda çöküşün hızlandığını gösteriyor.

Kudüs oylamasında Türkiye’nin önemli bir payı var. Bu da Amerika’nın gücünün diplomatik anlamda büyük ölçüde aşılması gibi bir sonuç doğurdu. Türkiye sadece diplomatik alanda değil, askeri ve ekonomik alanda da Amerika’nın çöküşüne katkıda bulunan ülkelerden. Amerika’nın hiç rızası ve niyeti yokken, Fırat kalkanı harekatını yapmıştı. Amerika Ortadoğu denkleminde Türkiye’yi daha çok her istediğini yapacak ve kendisine lojistik destek sağlayacak bir ülke olarak görüyordu. Türkiye burada bağımsız bir aktör olarak çıktı ve Amerika’nın Ortadoğu’da Rusya karşısında gerilemesinde önemli rol oynadı.

***

Amerika’nın nüfuzu azaldı

Murat Yeşiltaş

Kudüs oylamasıyla birlikte Amerika’nın gücünün zayıfladığını değil de nüfuzunun azaldığını ve rakiplerinin güçlerinin arttığını söyleyebiliriz. Trump’ın uluslararası politikaya dair yaklaşımı, onun büyük ölçüde Amerikan milliyetçiliğine dayanan dış politika öncelikleri gibi konular dünya ölçeğinde Amerikan nüfuzunu azalttı. Birleşmiş Milletler oylaması da bunun siyasi alandaki en dramatik yansımalarından bir tanesi. Burada Trump tehdidin işe yaramadığını gördü ve dünya üzerinde yükselen güçler ABD’den korkmadıklarını gösterdi. Gerekli durumlarda benzer kararlar önümüzdeki dönemlerde de çıkabilir.

Kudüs oylaması Türkiye’nin son yıllardaki en önemli diplomatik başarılarından bir tanesi. Bu diplomatik başarısını dünya siyasetinin son altmış yılındaki en önemli konularından bir tanesinde gerçekleştirdi. Hiç kimsenin sorumluluk almadığı bir dönemde Filistin meselesine dair ciddi ve sert bir sorumluluk aldı aslında. Hem ABD ile olan ilişkisi bağlamında sert oldu, hem de merkezi Arap devletleriyle arasında bir uçurum oluşmaya başladı Filistin meselesine dair. Diğer taraftan Filistin meselesini arkalarında bırakmak isteyen Arap ülkelerine ciddi manada bir ışık tuttu. Onları BM Güvenlik Kurulundaki oylamada adeta mecburen “evet” oyu vermeye yöneltti. Bu son derece önemliydi. Belki bir üçüncüsü işlevsel bir diplomasi yürüttü. Bütün taraflarla görüşmeye çalıştı, dengeli bir müzakere stratejisi belirledi ve bunu en sonunda BM genel kuruluna yansıttı. Burada tabii ki ABD kaybetti, ama sadece Türkiye’ye karşı kaybetmedi, uluslararası topluma karşı kaybetti. Bu anlamda Türkiye’nin rolü çok fazlaydı, adeta oyunbozan bir rol üstlendi ve başarılı oldu.

***

Dış politikası çöktü

Yusuf Özhan

Amerika 2001 sonrasında kendisine rakip olabilecek coğrafyaların karşısında sürekli alan kaybetti veya bazı ülkeler geçmişte kendisine kafa tutamaz pozisyondan artık rekabete girebilir ve mağlup olmamayı sağlayabilir bir dünyaya giriş yaptı.  Amerikan başkanlarının sistemle her zaman bir mücadeleleri vardır. Çünkü Amerikan başkanı dünyanın en yetkili başkanlık kalkanıyla kuşatılmıştır. Amerikan başkanlarının bu yetkisini sınırlayabilmek için kurumlar içinde her zaman büyük çatışmalar yaşanmıştır. Trump’ın başkan seçildiği dünya, Obama’nın 2008’de seçildiği dünyadan kat be kat farklı bir dünya, çünkü bölgesel ve bireysel rakipleri daha fazla güç kazandı.

ABD, daha önce kendisinin kurduğu kurumları yine kendisi parçalıyor, daha önce kendisinin oluşturmuş olduğu normları, yine en önce kendisi çiğniyor. Çünkü bu normlar ve bu kurumlar dünyaya armağan edilmiş değil. ABD’nin hegemonyasını kalıcılaştırmak için kurulmuş, savaş sonucunda galip bir ülkenin benimsemiş olduğu standartlardır. Bugüne kadar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı çıkartılmak istendiğinde Amerika’nın yanında her zaman üç daimi üye olurdu. Şimdi tek başına kaldı. Dolayısıyla kendisinin kurduğu ve kendisine hizmet eden yapıyı kurtarmaktansa veya taviz vermektense ortadan kaldırma düşüncesine dönüştürdü. Bütün sermayenizi ayırdığınız beş katlı apartmanın en üst katında siz, diğer katlara da tanıdıklarınızı yerleştirdiğinizi düşünün. Bu dört daire birleşip sizi öldürüp dairenize yerleşmek istese, gözünüzde hiçbir ahlak kıstası yoksa o binayı havaya uçurursunuz. ABD de bunu yapıyor ve Amerikan dış politikasının bir çöküşü olarak nitelendirebiliriz bunu.

***

Tehditler ters tepti

Mehmet Akif Kireçci

Kudüs oylaması Trump’a bir tepkiydi. Türkiye’nin Avrupa, Asya ve Müslüman ülkelerin üzerinde çok ciddi bir markajı oldu. Öte yandan Avrupa Birliği’nin büyük ülkeleri bu konuyu Amerika’yla Avrupa’nın ayrışması noktasında bir fırsat olarak gördü. Hristiyan dünyasında politik nedenlerle de bir tepki vardı. Amerika’nın tek taraflı, hele hele bir de parayla ve yardımlarla tehdit etmesi ters tepti.

Amerika’da her zaman kendi içinde çatışmalar vardı, olmaya da devam edecek. Trump’ın pozisyonu nedeniyle, Trump istenmeden, belirli kesimlerin arzusu dışında orada olduğu için bu çatışmalar çok görünür hale geldi. Trump’ın fütursuzluğu, geleneksel diplomatik kurallara içeride ve dışarıda uymaması bunu çok görünür kıldı. Herkes açıktan onu hedefe koydu, o da herkesi hedefe koydu. Amerikan siyaseti izlenir hale geldi dünya açısından, daha önce çok sıkıcıydı. Amerikalılar belli mevzuları açıktan tartışmayı tercih etmezlerdi. Şimdi rahat rahat her şey açıktan konuşuluyor.

***

Trump mantığı tehdit altında

Tolga Sakman

Amerika bazı ülkeleri uluslararası sistemin içinde tutabilmek için yardım ediyordu. Şu anda bu paraların nedeni olan kendine bağlılığı sorgulanıyor. Amerika için iki yol var; ya bu paraları kesecek, ki bu kendinden daha da uzaklaştırır sistemi, ya da daha fazla artırıp kendine daha sağlam bağlama yolunu seçecek. Burada bakacağımız nokta Amerika dışındaki aktörler. İngiltere, Kıta Avrupası, Rusya, Amerika’nın gücüne aldığı bu darbeyi nasıl yönetecek. Çünkü üzerine kurguladığı sistem aslında güçlünün haklı olduğu bir sistem ve burada tek güçlü kendisiydi. Şu anda kendi gücündeki kırılma, diğer güç odaklarının yükselmesini sağlayabilir. Bu aşamada Avrupa’dan henüz bir hareket gelmedi ama Rusya ve özellikle İngiltere bu yeni sistemi yönetmeye başladı. Bu sistemin de kolay kolay bitmeyeceği ama açılan tartışma ortamının nereye gideceğinin takip edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Trump geldiği günden itibaren aslında meşruiyetini kanıtlamaya çalışıyor. Kudüs hareketi de bu meşruiyet kanıtlama çabalarından biri. Amerika’da başkanın içeride gücünü sabit tutabilmesi için arkasına alması gereken bazı lobi güçleri var. Bunlardan en önemli ikisi, zenginlerden oluşan odak ve Yahudilerden oluşan odak. Şu anda Trump ikisini de arkasına almış görünüyor. Ama toplum bu iki odağın karşısında sağlam bir odak haline gelmeye başladı. Ve bu büyük odak şu anda Trump’a karşı olan düşüncesini somutlaştırıp sabitleştiriyor. Sistemin içinde de zaten geldiği günden beri seçilmesinden başlayan bir hatalar zinciri olduğu tartışması vardı. Bu sorgulamayı negatif etkileyerek içerde bir çatışma gündemi oluşabilir. Ekonomik şartlar da Trump’ın vaad ettiği şekilde ilerlemezse, tüm bunlar bir araya geldiğinde Trump yönetiminin ve özellikle de Trump mantığının Amerika’da tehdit edileceğini düşünüyorum.

Benzer konular