Bugün 5 bin doların üzerindeki her para transferi, dünyanın neresinden olur olsun New York üzerinden geçer. Yani sen İstanbul’dan Atina’ya 5 bin dolar gönderiyorsan o para önce New York’a uğrar, daha sonra Atina’ya gelir. Bu ne anlama gelir? Amerika aslında dünyadaki her türlü terör organizasyonunun finansmanını pekala bilir. Aynen FETÖ’nün zamanında yaptığı telefon dinlemeleri gibi lazım olduğu vakit bu bilgiyi kendi çıkarına kullanma yoluna gider.
Rahmetli Turgut Özal’ın en yakınındaki isimlerden biriydi. Yıllarca Genel Başkan Yardımcılığını üstlendi. ANAP kabinelerinde Sağlık ve Turizm Bakanı olarak görev aldı. Brüksel’de ekonomi okumuş, aslen bir ekonomi uzmanı olan Sayın Bülent Akarcalı ile altın ve dolar bağlamında bir mülakat yaptık. Gerçekten önemli, dikkate değer hususlara değindi. İstifadenize sunuyoruz.
Biliyorsunuz, Venezula’da ilginç olaylar yaşanıyor. Bir darbe süreci var. Bu arada İngiltere Venezuela’nın altınlarını geri vermedi. Türkiye’nin de orada 450 ton civarında altını olduğu söyleniyor. Bu konuda siz ne diyorsunuz?
Evet, İngiltere’de Türkiye’nin de altını var. 1950 sonrası Amerika tarafından kurulmuş yeni bir düzen söz konusu. Türkiye de ekonomisiyle birlikte bu düzenin içerisinde yer aldığından bahsi geçen altın operasyonu yapılmış oldu. Şimdi elbet şu sorulabilir. Bu altınlar neden Amerika’da değil de daha ziyade İngiltere’de? Amerika ile ilişkiler çok siyasi. İngiltere ile siyasi değil. Ayrıca bu altınlar sanıldığı gibi emanet değil. Swap denilen bir takas işlemi söz konusu. Dünyada bir ekonomik düzen mevcut. Kaçınılmaz bazı durumlar var. Şöyle diyelim. Pek kimse bilmez ama dünyada Amerika’nın en borçlu olduğu iki ülke Japonya ve Çin’dir. Borç miktarı da az buz değil 4-5 trilyon doları bulmaktadır. Bu borç nereden geliyor? Her iki ülke de ellerindeki döviz fazlasıyla Amerikan hazine tahvilleri satın alır. Bunların faizleri biraz daha yüksek olur. Türkiye’de de aynı durum sözkonusu. Bizde de aynı tahvillerin faiz oranları yüksektir. Şeklen bakıldığı zaman Amerikan ekonomisinin ipi Japonya ile Çin’in elindeymiş gibi görünür. Fakat bu pek de öyle değildir. Mesela Amerika ile soğuk savaşa giren Çin, “Bu tahvilleri piyasaya çıkarıp seni batırırım” diyemez. Neden diyemez? Böyle yaptığı takdirde elindeki kağıtların değeri de pul olacak çünkü.
Yeni düzen derken sanırım Bretton Woods’a atıf yapıyorsunuz, değil mi?
Elbette. II. Dünya Savaşı’nda galip devletler dahil herkes perişan durumdaydı. Ayakta kalan tek devlet Amerika olmuştu. İngiltere yorgun, Fransa daha ilk günden teslim, Almanya ve İtalya mağlup, Rusya ise zaten fakir bir devletti. Kapitalizmi iyi bilen, yetişmiş kalifiye elemanlara sahip Amerika yeni bir düzenin temellerini inşa etti. Doların rezerv para olarak dünyaya hakim olması, kamu finansmanı sağlayan Dünya Bankası ve hükümetleri elinde tutan bir sisteme sahip IMF işte bu düzenin temsilcileri olarak görünür.
Amerika’nın da üstünde bir finans bulutu
Dünyaya egemen bir devlet diyoruz fakat merkez bankası bile ABD’ye ait değil. Bu bir çelişki değil mi?
Orası öyle. Amerika herşeye egemen gibi görünüyor fakat tepede bir finans dünyası var. Rothschild ve Rockefeller gibi büyük oyuncular. Ben buna “finans bulutu” diyorum.
Bir de bunlar Forbes dergisinin açıkladığı zenginler listesinde hiç görünmez. Sizce sebebi nedir?
Esas zenginlik bilinmeyen zenginliktir. Hatırlayın, bir zamanlar İstanbul’da büyük holdingler olmasına rağmen yıllar yılı vergi rekortmeni malum işlerle uğraşan Manukyan oldu. Mesele şu: Bir kazancı şahıs olarak elde etmeniz var. Bir de elinizin altındaki kurumlar aracılığıyla kazanç sağlamak söz konusu. Mesela Koç Holdinge göz attığınız zaman 50-60 civarında bir fabrikaya sahip olduğunu görüyorsunuz. Bu artık şahısların zenginliği olmaktan çıkmış, holdingin malvarlığına dönüşmüştür. Mevcut malvarlığı yine Koç ailesine aittir. Fakat şahsın değil kurumun öne çıktığı bir model bu. Batı dünyasının kurumsallaşmasıyla birlikte ortaya çıkmış bir vakıadan bahsediyoruz.
Büyük şirketlerin genelde pek vergi ödemediği söylenir ama…
Büyük şirketlerin kardan vergi vermesi genelde en düşük düzeyde olur. Çünkü bulundukları her ülkenin bir defa vergi mevzuatına çok hakimler. Bunu vergi kaçırma olarak anlamamak lazım. “Vergi kaçırmıyorlar fakat vergiden kaçınıyorlar” diyebiliriz. Tamamen legal yöntemlerle sistemin içindeki boşlukları kullanıyorlar. Mesela Facebook gibi büyük teknoloji şirketlerinin merkezleri İrlanda’da. İrlanda Avrupa kıtasında hafif vergilendirme sistemine sahip bir ülke. Aynı sistemi Türkiye kursa bu şirketler buraya da gelir, niye gelmesin? Fakat şöyle bir durum var. Belli büyüklüğe, belli çapa sahip ülkede böyle bir sistemi işler hale getirmek neredeyse imkansız. O nedenle işte Monako gibi, San Marino gibi, Malta ve Manş adaları gibi küçük devletçiklerde bu sistemi görebilmek mümkün.
İtham etmek yerine öğrenmek lazım
İngiltere’deki altın meselesine dönersek, özellikle sosyal medyada farklı yaklaşımlar ve ağır polemikler söz konusu. Fakat bir yandan da ciddi bir bilgi kirliliği var. Böyle bir ortamda sizce ne yapılmalı?
Türkiye’de en büyük sorun, aşırı solla gelen ve maalesef muhafakazar kesimin de sahiplendiği; meseleyi anlamaya çalışmadan doğrudan ithama yönelme hastalığı. İngiltere’deki altınlar konusunda internet mecrası öyle yalan yanlış ifadelerle dolu ki, hangisinden düzeltmeye başlayacaksın. Fikrin olmadığı yerde hemen sövgü başlıyor. Deniyor ki altınlar Mehmet Şimşek zamanında İngiltere’ye gönderildi. Peki, kimmiş onlara göre Mehmet Şimşek? İngiltere’de çalışmış, İngiliz vatandaşlığına sahip bir Kürt olarak Türkiye’nin aleyhine çalışan bir adam. Bu muhafazakar kesimin görüşü. Sol kesime gelince, emperyalizmin uşağı bir partinin adamı olarak ülkeyi sattı gibi bir anlayış hakim. Eleştiriye konu alan kimse, bir de eşi yabancı biri çıkarsa seyreyle gümbürtüyü. Adam düşünmüyor ki Osmanlı padişahlarının eşleri genelde yabancı. Böyle de bir sığlık var maalesef.
Diğer yandan Türkiye’nin Amerika’dan çektiği 220 ton altın meselesi var. Bu konuda ne diyorsunuz?
Çekebilir. Bir kere bu para orada hükümet nezdinde, Merkez Bankası nezdinde değil. Ayrıca İngiltere bilhassa bu konuda dünyadaki en güvenli ülke olarak bilinir. İngiltere’deki dış ticareti hızlandıran, kısa vadeli kredilerin bulunmasını sağlayan swap yani değiş tokuş dediğimiz bir sistemdir bu. İngiltere’deki depoda, diyelim Türkiye’nin ticaret yaptığı 50 ülkenin altını var. Hepsi ayrı ayrı bölümlerde. Türkiye ticari bir işlem için diyelim 50 milyon dolarlık kredi kullanacak. Hangi ülke ile ticaret yapıyorsa buna karşılık gelen altın miktarı o ülkenin bölümüne transfer edilir. Burada kağıt üzerinde değil, fiziki bir işlem söz konusu. Bu bir İngiliz ticari geleneği. Diyelim ki işlem bitti ve Türkiye krediyi geri ödedi. O zaman giden altın tekrar Türkiye’ye ait bölüme iade edilir. İşin riskine gelince, risk her zaman mevcut. Hele de Trump gibi ne yapacağı belli olmayan bir liderin varolduğu bir dünyada. Ancak şunu da bilmek lazım. Sistemin tehdit unsuru olarak kullanılması öncelikle sistemi kuran ülkelerin aleyhine olur. Bu iş tamamen güven işidir. Güven zedelendiği zaman işkillenen herkes kendi parasının, altınının peşine düşer. Bu açıdan tamamen nükleer caydırıcılığa benziyor. Nasıldır bu? “Senin bomban mı var? Benim de var. O zaman kullanmayalım.”
Dolar bittiği gün Amerika çöker
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dolara karşı altını ikame edelim gibi bir söylemi oldu. Bu söylemi nasıl yorumluyorsunuz?
Benim yorumum, tarih tekerrür ediyor şeklinde olacak. 1960’lı yıllarda bu söylemi ilk dile getiren Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle olmuştu. Sayın Cumhurbaşkanı’nın “One minute”u bile değil bence Amerika’yı en fazla “Dünya 5’ten büyüktür” söylemi ürküttü. Son Davos toplantısında dikkat edin, giderayak Merkel bile buna yakın bir söylemde bulundu. Altın olayı da önemli. Fakat bana kalırsa Amerika’nın atom bombalarından ve askeri gücünden çok daha önemli gördüğü husus, doların dünya parası olmasıdır. Amerika bundan kesinlikle vazgeçemez. Vazgeçmesi demek Amerika’nın çökmesi demektir. Amerika’nın şu anda dünyada 700 askeri üssü var. Donanmasında yer alan sadece bir uçak gemisinin yıllık işletme maliyeti çoğu ülkenin yıllık askeri harcamasından daha fazla. İşte deniyor ki Amerika ordusuna yıllık 700 milyar dolar harcıyor. Bu para cebinden çıkmıyor. Bastığı sadece kağıt parçası. Maliyeti bu kadar. Sistemi öyle kurmuş ki, hem dolar olarak istediği kadar para basabiliyor; hem de sattığı hazine bonolarıyla dünyadan istediği kadar borç alabiliyor. Şu anda dünyanın en borçlu devleti Amerika.
Bu borçluluk lehine mi, aleyhine mi?
Dolara hakim olduğu, dolar dünya parası olduğu sürece elbette lehine. Çünkü borcu varsa yapacağı iş belli. Kağıdı alıp basacak. Türkiye’nin dış borcunun TL cinsinden olduğunu farzet. Bunu sorun eder miydik sence? Para basar, TL ile öderdik ve bir mesele kalmazdı. Tıpkı bugün Amerika’nın yaptığı gibi.
Amerika bilgiyi işine geldiği gibi kullanır
ABD’nin elinde bir de SWIFT sistemi var, öyle değil mi?
Bugün 5 bin doların üzerindeki her para transferi, dünyanın neresinden olur olsun New York üzerinden geçer. Yani sen İstanbul’dan Atina’ya 5 bin dolar gönderiyorsan o para önce New York’a uğrar, daha sonra Atina’ya gelir. Bu ne anlama gelir? Amerika aslında dünyadaki her türlü terör organizasyonunun finansmanını pekala bilir. Aynen FETÖ’nün zamanında yaptığı telefon dinlemeleri gibi lazım olduğu vakit bu bilgiyi kendi çıkarına kullanma yoluna gider.