Diploma: Vasıfsız, itibarsız ve işsiz…

TÜİK’in raporuna göre Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı, 2018 yılında bir önceki yıla göre 83 bin kişi artarak 3 milyon 537 bin kişiye ulaştı. İşsizlik oranı ise 0,1 puanlık artışla %11 seviyesinde gerçekleşti. 2019 Ocak ayında ise 4 milyon 668 bin kişi (yüzde 14.7) iş arar pozisyonda. Bu rakamlara göre işsizlik, gün geçtikçe ülkenin en büyük meselesi olma yolunda ilerliyor. İşsizliğin artışı, sebze ve meyve fiyatlarının artışı sadece ekonomik krizle mi ilişkili bir durum? Herkesin zorla okuması, özel üniversitelerin mantar gibi çoğalması, köylerin boşaltılıp şehirlerde yaşanan yığılma, boş yatan topraklar, hızla büyüyen refah, ailelerin çocuklarına garantili yüksek geliri hedef göstermesi bir şeylerin ters gittiğinin işareti değil mi? İstatistiklerin gerçek meseleleri görmemizi engellediğini görebiliyor muyuz? Bir yanda işsizler ordusu, diğer yanda iş arayan iş dünyası… İş ve ücret beğenmeyen yığınlar, özendirilen korunaklı site hayatları ve lüks Türkiye’yi nereye sürüklüyor? Peki, bu işin âdil ve ahlâklı bir çâresi yok mu? Devlet ve millet olarak neler yapmalıyız?

Türkiye’de eğitim seviyesi artırılırken, aynı nispette işsizliğin de artması bir şeylerin ters gittiğinin alâmet-i fârikası olarak okunuyor. Diplomasız işsizler yığını ise bir başka tartışma alanını oluşturuyor. Eskiden refah seviyesini yükseltmek için iyi bir eşitleyici olan eğitim, muhteva ve yöntemleri açısından ciddi eleştirilere tabi tutuluyor.

Neredeyse her ile bir üniversite açılması, özel üniversitelerin sayısının sürekli artırılması, kalifiye olmayan ‘diplomasız işsizler’ yığınını çoğaltmaktan başka bir işe yaramadığı eleştirilerini de beraberinde getiriyor. Zorunlu lise eğitiminin yanı sıra, 28 Şubat sürecinde kat sayı problemiyle birlikte meslek liselerinin kapısına kilit vurulacak konuma getirilmesi, ara elaman olarak çalışabilecek “teknik eleman” açığını artırıyor.

Öte yandan çıraklık gerektiren meslekler gün geçtikçe yok oluyor. Lise mezuniyeti sonrası çıraklık için çok geç olduğundan, liseden mezun olan kişi ya bir şekilde üniversiteye gidecek ya da düz lise mezunu olarak sadece beden gücü gerektiren işlerde çalışmak zorunda kalacak. 12 yıl boyunca eğitimin içinde olan birisi için, beden gücü gerektiren işlerde çalışmak da hiç kolay olmasa gerek.

Köylerin boşaltılıp şehirlerde yığınlar oluşturulması da işsizliğin en önde gelen sebepleri arasında. Köyünde kendi tarlasını ekip biçecek, kendi işinin sahibi olacak kişiler, şehir hayatında hizmetkâr olarak gününü gün ediyor. Bütün bunların üzerine Ağustos ayından itibaren ağırlığını hissettiren ekonomik kriz de eklenince, işsizlik verilerindeki artış, meseleyi yeniden düşünme zaruretini doğurdu. İş adamları ve uzmanlara, yaşananın işsizlik mi, iş beğenmemezlik mi olduğunu, var olan işsizliğin sebepleri ile çârelerinin yanı sıra eğitim politikalarını sorduk. İşte Türkiye’nin en önemli meselelerinden birine dair görüşler:

Çırak olarak başlayan mühendis olabilmeli – İsrafil Kuralay – İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı

Çok güzel bir atasözümüz var; “Ağaç yaş iken eğilir”. Ancak maalesef şu anda yaşları ergenlik çağını geçmiş, tabiri caizse kurumuş ağaçları eğerek iş çıkarmak peşindeyiz. Bu da tutmuyor. Liseyi , üniversiteyi bitirmiş insanları şirketlerde çırak olarak işe başlatamazsınız. Çünkü okullarda öğretilen tarihi geçmiş eski bilgiler iş hayatında “işe”yaramıyor.

Toplumumuzda eğitim konusunda büyük bir yanlış anlayış var. Herkes çocuğunu akademik hayata hazırlıyor. Herkes çocuğunun diploma sahibi olmasını istiyor. Kimse çocuğunun bir meslek sahibi olmasını istemiyor. Yine atalarımızın güzel sözlerinden birine müracaat edelim; “Hayatta bir sanatın olsun.” Buradaki “sanat” meslek sahibi olmak mânâsındaki zanâatkârlıktır. Burada “sanat” tabiri çok güzel oturuyor, yani size “bir işi sanat kalitesinde yap” deniliyor.

Hayatta fazla karşılığı olmayan çöp bilgilerle dolu gençler, bir meslek sahibi olamadığı için bir işe başvuracak cesarete de sahip olamıyor. 30 yaşında anne babasının sığıntısı olmaya devam ediyor.

İŞKUR’da işçi arayanların sayısının iş arayanların sayısından daha fazla olduğunu duydum. Hiç şaşırmadım. Hiç mesleği olmayan bir kişi hangi iş için başvuracak? Ülkemizde üniversite diploması olan bir insanı el emeği gerektiren bir işte çalıştıramıyorsun. Fizikî çalışmayı gerektiren işler küçümseniyor. Çok tuhaf bir ruh hâli…

Herkesi üniversiteli yapmaya çalışmak işsizlik süresini uzatmaktan başka bir işe yaramıyor. İletişim ve ulaşım araçlarının küçüldüğü dünyada her türlü bilgiye ulaşım kolaylaştı. O nedenle bütün eğitim sisteminin muhteva ve usul açısından hızlı bir şekilde gözden geçirilmesine ihtiyaç var.

Meslek eğitiminin çok küçük yaşlarda başlaması gerekiyor. Biraz geriye gittiğimizde 28 Şubat’ta İmam Hatip Okullarını kapatmak bahanesiyle bir “katsayı” numarası uydurulmuş ve meslek liselerinin canına okunmuştu. Millet çocuklarını meslek liselerine göndermez olmuştu. O zaman sakatlanan sistem bir daha toparlanamadı.

Meslek erbabının, okul-diploma dışında seviyesi artan şekilde kademeli belgelendirilmesi ve bu belgelerin akademik çalışmalar içinde geçerli olacağı bir sisteme geçmeliyiz. Çırak olarak işe başlayan bir çocuk, eğer başarılıysa mühendis seviyesine ulaşabilmeli. Mesleki eğitim için devlet düzeyinde acil durum ilan edilmesi gerekiyor. Tedbirlerin en üst düzeyde süreklilik arz edecek şekilde alınması şart.

Bir de gençlerin önüne örnek şahsiyet olarak konan kişiler, çok çalışarak başarılı olmuş insanlar değil. Çok çalışmak enayilik olarak algılanıyor. Hazıra konmak, zahmetsiz rahmet bekleniyor. “Çok kazansın da nasıl kazanırsa kazansın” anlayışı var maalesef. Gelecek nesillere helâl kazanmayı, helâl harcamayı öğretmeliyiz. Hayatın bize bir emanet olduğunu unutmadan, doğru işler için kullanmalıyız.

‘Hayat boyu öğrenmeyi’ ve eğitimi önemsemeliyiz. Hızlı değişen dünyada bildiklerimiz çok çabuk eskimektedir. Birçok meslek 10’lu, 20’li yıllar içinde kaybolacaktır. Dijitalleşmenin getirdiği yeni ekonomik ve sosyal düzene hızlı bir şekilde adapte olmalıyız. Dijitaleşme acil, önemli ve sürekli gündemiyle önümüzde olmalıdır.

Eğiticilerin sürekli eğitimi, öğrencilerden daha aciliyet kesbetmektedir. Öğretmenler sürekli meslek içi ve dışı eğitime tabi tutulmalıdır.

Besmele, emanet, bereket, sadakat, sabır, çok çalışma, diyargamlık, dayanışma, paylaşma gibi altın kıymetindeki değerlerimizle mesleki hayatımızı yeniden inşa etmeliyiz. Kurumlar eskise de kavramlarımız kutup yıldızları gibi bize yol göstermeye devam eder.

Mezun-sektör eşleşmesi önemli – Mahmut Özer – Milli Eğitim Bakan Yardımcısı

Mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarında hâlen yaklaşık iki milyona yakın öğrenci eğitim almakta. Mesleki ve teknik eğitim veren kurumlardan da her yıl 350-400 bin arasında mezun verilmekte. Hem mezun sayısına, hem de okuyan öğrenci sayısına bakıldığında oldukça büyük bir ölçek söz konusu. Genel algının aksine, TÜİK verileri incelendiğinde, mesleki ve teknik eğitim mezunlarının işgücüne katılım ve istihdam oranlarının diğer lise mezunlarına göre oldukça yüksek olduğu görülüyor. Diğer taraftan meslekî ve teknik eğitim mezunlarının işsizlik nispeti de, diğer lise türlerine göre daha düşük ve yükseköğretim mezunları ile yaklaşık aynı seviyededir.

Sektörlerin alanları ile ilgili nitelikli eleman sıkıntısı çektiklerini sıklıkla dile getirdiklerini biliyoruz. Burada başka bir sorun var. Meslekî ve teknik eğitim mezunlarının istihdam oranları yüksek olmasına rağmen (%57,4) , mezun olanların mezun oldukları alanda istihdam oranı çoğu alan için %10’un altındadır.

Sonuç olarak, meslekî ve teknik eğitim mezunlarının mezuniyet alanlarında istihdam oranlarının son derece düşük olduğu görülüyor. Bu durum, mesleki eğitim mezunlarının büyük oranda mezuniyet alanlarının dışında diğer hizmet sektörlerinde istihdama yöneldiklerini göstermektedir. Bu problem, sektörün aradığı eleman havuzunu daraltmakta ve nihayetinde ihtiyaç duyduğu elemanı bulamamasına veya istediği nitelikte bulamamasına yol açmaktadır. Bunun birçok sebebi olabilir. Meslekî ve teknik eğitim mezunları eğitim gördükleri alanların dışındaki alanlarda aynı veya daha iyi ücret aldıklarında diğer alanlara yönelebiliyor. Burada, meslekî ve teknik alanlardaki iş şartları da etkili olabilmektedir.

Diğer taraftan mesleki ve teknik eğitim mezunlarının alan dışı istihdam arayışı, yükseköğretime yönelik talep ile de doğrudan ilişkili. Meslekî ve teknik eğitimde ortaöğretim ve yükseköğretim mezunlarının aldıkları başlangıç ücretleri arasında önemli bir fark söz konusu. Bu durum, meslekî ve teknik ortaöğretim mezunlarının yükseköğretime yönelik talebini canlı tutmakta ve artırmakta. Bu bağlamda alan dışı hizmet sektöründe çalışma arayışının bu talebe yönelik hazırlık ve çalışmaya daha fazla imkân verdiği ve bu çerçevede geçici bir istihdam olarak görüldüğü için tercih edildiği de düşünülebilir. Bu konudaki saha araştırmamız devam ediyor.

Piyasada her bir alanla ilgili çok sayıda mezun olduğu ve her yıl toplamda 350 binin üzerinde mezun verilmeye devam edildiği göz önüne alındığında, mezun-sektör eşleşmesindeki bu durum, tek taraflı bir soruna işaret etmiyor. Bu akışın mezun olunan alana yönlendirilmesi için teşvik edici mekanizmalara ihtiyaç duyuluyor. Bu bağlamda MEB, meslekî eğitim mezunlarının mezun oldukları alanda çalıştıklarında alacakları ücrette ve diğer özlük haklarında iyileştirme yapılmasına yönelik diğer bakanlıklar ve kurumlar nezdinde ortak çalışmalar yürütmekte.

Söz konusu düzenlemelere ilaveten sektörlerin de artık mezun-sektör eşleşmesini kolaylaştıracak yaklaşımlar geliştirmesi ve ücret politikasını revize etmesi çok önemli. Bunu başardığımızda meslek ve teknik eğitim mezunları kendi alanında çalışacak, diğer hizmet sektörlerinde de diğer okul türlerinden mezun olanların istihdamları artacaktır.

Ücretlileşme müstakil zanaatlar ve meslekleri tehdit ediyor – Doç. Dr. Lütfi Sunar – İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi

Küreselleşme ve teknolojideki değişimlere bağlı olarak tüm dünyada sosyo-ekonomik yapılar ve iş gücü piyasaları ciddi bir biçimde dönüşüme uğramakta. Günümüzde, ileri endüstrileşmiş ülkelerde hizmetler sektörünün istihdamdaki payı, sanayi sektörünün üç katına ulaşmıştır. Bunda sanayinin başka ülkelere doğru kayışı etkili olduğu gibi, hizmetler sektöründeki çeşitlenmelerin de etkisi var. İleri düzeyde bilgi teknolojilerinin kullanımı sanayide insan gücüne olan ihtiyacı azaltmış, ancak buna mukabil zihinî emeğe olan ihtiyacı artırmıştır. Böylece gelişmiş ülkelerde hizmetler sektörünün istihdamdaki payının artmasının çift yönlü bir nedeni bulunmaktadır.

Tüm dünyada olduğu gibi -bazı gecikmelerle de olsa- Türkiye’de de sanayi sonrası topluma geçiş yaşanmakta. Bu geçişte iş ve meslek yaşamı da ciddi bir dönüşüme uğradı. Bu bağlamda yaşanan en önemli değişim işçileşme yönündeki eğilimdir. Son yirmi yılda artan bir eğilimle insanlar kendi müstakil işlerini ve zanaatlarını kaybederek, başkalarının yanında birer ücretli çalışana dönüştü. Bugün ülkemizde çalışanların neredeyse 3’te 2’si ücretli (yevmiyeli) veya maaşlı çalışıyor. İstihdamın yapısını ve işsizliğin sebeplerini anlamada bu nokta önemli bir veri sunmakta. Eğer iktisadî girişim sayısı ve oranı (işverenler) artmazsa, yeni istihdam olanakları oluşturmak da zorlaşır.

Çalışma hayatı ve meslekleri etkileyen bir başka etken ise eğitim oranları ve iş gücünün eğitim yapısıdır. Sanayi sonrası topluma geçişte endüstriyel ülkelerin dönüşümünde toplumun ve iş gücünün eğitim yapısının değişimi önemli bir rol oynadı. Özellikle katma değeri yüksek iş alanlarının gelişimi, bilgi-bilişim ve iletişim alanlarındaki değişimler eğitim düzeyindeki yükselişlerle meydana geldi. 2000 tarihi bu değişimi izlemek için görece geç bir tarih olmakla birlikte Türkiye’de iş gücünün eğitim niteliğindeki değişimlerdeki trendleri görmemize vesile olabilir. Türkiye’de istihdam edilenler içerisinde okuma-yazma bilmeyenler veya bir okul bitirmeyenler ile ilkokul mezunlarının oranı ciddi bir biçimde düşerken, ortaokul, lise ve üniversite mezunlarının payı artmaktadır. Bu değişimler Türkiye’deki eğitimin yaygınlaşması ve okullaşma oranlarının artması ile yakından alakalıdır.

Ancak henüz sanayi sonrası bir topluma geçişi mümkün kılacak bir görünüme kavuştuğunu söylemek de güç. Türkiye’de lise ve üniversite mezunlarının toplamı diğerlerini geçtiğinde bilgi toplumunun temel gereksinimlerininim yerine getirilmesi konuşabilir. Hizmetler sektörünün öne çıkmaya başladığı bir iktisadi yapıda, iş gücünün daha fazla eğitimli olması beklenir. Böylece Türkiye’de meslekî eğitime artan ihtiyaç ile ekonomik yapının ilişkisini iyi kavramak gerekir. Bu şekilde bakıldığında mesleki eğitimin hem geliştirilmesi, hem de genişletilmesi gerekmektedir.

Ekonomik daralma işsizliği tetikledi – Altan Elmas – Sur Yapı Yönetim Kurulu Başkanı

Türkiye’de dünyadaki birçok ülkeden daha fazla yetişmiş insan var. Ancak üniversite mezunu altında ara noktada çalışacak insanımız yok. İnşaat sektöründe neredeyse mühendis kadar maaşlar verildiği halde, tekniker bulmak oldukça güç. Üniversiteler arttığından dolayı mühnedis veya mimar bulmak hiç sıkıntı değil. İşçi konusunda da bir sıkıntımız yok. Yeni sertifika programlarıyla kalifiye noktasında da iyi bir seviye katediliyor. Ama arada işçiyi çalıştıracak, imalat süreçlerini sahada yönetecek teknik eleman sıkıntısı var. Sosyal anlamda iki yıllık mezun olmak gençleri tatmin etmediği için, üniversite okuyup, mühendis veya mimar olmak istiyorlar. Özel üniversiteler de bu imkânı çoğu kişiye sağlıyor. Üniversite sınavında 3-4 matematik sorusu yapan, 1-2 fizik sorusu yapan mühendislik okuyabiliyor. Bu yanlış bir şey. Mühendislik okumanın belli bir seviyesi olması gerekir. Bu durum sanayi için de geçerli. Sanayide de herkes makine veya endüstri mühendisi olmak istiyor, arada tekniker olup da imalat sürecini yönetecek eleman bulunamıyor. Zamanında İmam Hatiplerin önünü keseceğiz diye Teknik Meslek Liselerini de mahvettikleri için, dünya kadar düz lise veya vasıfsız üniversite mezunu işsiz ordusuyla karşı karşıyayız.

Üniversiteyi bitirmiş bir mühendis hiçbir zaman yetişmiş eleman olmuyor. Teknik, kitabî bilgilerle yetişiyor gençler. Okuldan mezun olmuş bir inşaat mühendisi en az üç sene şantiye tecrübesi aldıktan sonra artık bir şeyleri yönetebilir hâle geliyor. 4 yıllık okulun üzerine 3 yıl da şantiye tecrübesi gerekiyor. Eskiden de bu böyleydi ama şu anda mühendislik okumak için büyük bir gayret ve belli bir kapasite gerekmediği için, daha gayretsiz bir tabloyla karşı karşıyayız.

Türkiye’deki işsizliğin temel sebebine gelince; çok büyük bir genç nüfusumuzun olması bizim için avantajsa da, ülke yüzde 5’in altında bir büyüme yaşamışsa, dezavantaj olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü ülke büyüdüğü zaman iş sahaları, firmalar, imalatlar büyüyor, büyüdüğü için de eleman ihtiyacı oluyor. Ama ülke büyüyemeyince, yüzde 2’ler, 3’ler gibi rakamlara düştüğü andan itibaren, bu Türkiye için küçülme demek. Bu seneki işsizlik rakamlarında bunun çok önemli bir payı var. Ağustos ayından itibaren ekonomi yavaşladığı için, yeni mezunlara iş bulma noktasında çok bir imkan yaratılamamış oldu. Bazı sektörlerde küçülmeye gidilince, işten çıkarmalar gerçekleşti. Bu da işsizlik oranlarının yükselmesine sebep oldu.

Örgün eğitimle birlikte çıraklık şart – Ahmet Karakol – Sanayici – Afyon

Un, yem, yumurta ve süt sektöründe iştigal ediyorum. İki yüze yakın çalışanım var. ‘Ülkede işsizlik var mı’ diye bakıldığında, iş veren açısından da işçi bulma konusunda sıkıntılar olduğu bir gerçek. Beden gücü gerektiren vasıfsız işçi değil de, teknik ara elaman ve yönetici bulma konusu oldukça sıkıntılı. Ara elemandan kastım, teknik lise mezunu eleman. Yetişmiş eleman zaten kendisine çok rahat iş bulma imkanına sahip, ya transfer edecekseniz ya da sıfırdan yola çıkarak uzun soluklu bir süreçte ona emek vereceksiniz, zaman ve para harcayacaksınız.

Eskisi gibi meslek liselerinden istediğimiz vasıflarda, branşlaşmış teknik eleman yetişmiyor. Genç kardeşlerimiz şimdi çok hızlı paralar kazanma derdinde oldukları için hiç emek harcamak istemiyorlar. Mesela birkaç ay bilgisayar kursuna gidiyor, bilgisayar biliyorum diyor. Halbuki hiçbir şey bilmiyor.

Üniversite veya liseden mezun olanlar da yeterli bilgi ve beceriye sahip olarak gelmiyor. Bir işin tatbikatıyla teoride yazanlar ayrı şeyler. Sadece kitabî bilgiyle, bomboş işe başlıyorlar… Mezun olduğunda yeterli donanıma sahip olmaları için, örgün eğitimle birlikte çıraklık eğitimi de verilmesi gerekir. Şu an meslek liselerinde onu yapmaya çalışıyorlar, haftanın üç günü iş yerlerimize stajyerler geliyor. Gelenler de masa başı iş derdinde. Öte yandan teknik liselerin de içi boşaltıldı. Donanımlı insan çıkmıyor oralardan. Bundan dolayı da en alt seviyedeki kişiler diploma almak için buralara gitmeyi tercih ediyor.

Özel sektör eleman arıyor-Mustafa Durusoy- İş insanı – Antalya

Alanya ölçeğinde baktığımız zaman, turizmin de bölgemize sağladığı istihdam dolayısıyla Alanya’da bir işsizlik olduğuna inanmıyorum. Çünkü istediğimiz vasıflarda çalışacak arkadaş bulmakta zorlanıyoruz. Alanya’da tarım yükselen bir değer, ama tarım alanında çalıştıracak eleman bulmak neredeyse imkânsız. Esasında iş beğenmemezlik durumu söz konusu. Herkes kamu kurum ve kuruluşlarında masa başı iş bulmak istiyor.
İşsizliğin bir sebebi de meslek liselerinin kapanması ve sanayideki küçük esnafın korunamaması olabilir. Lise eğitimi zorunlu ama Alanya’da bir tane Fen lisesi var, herkese gösterilen hedef orası. 120 kişilik kapasitesi olan bir okuldan söz ediyoruz. Yönlendirmelerin doğru yapılması, meslek liselerinin güçlendirilmesi, MÜSİAD, TOBB ve benzeri yapılarla işbirliği yapılarak meslek liselerinde mesleklere göre gençlerimizin yönlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Toplumdaki eğilime baktığımız zaman hiç kimse prestijli olmayan ya da devlet güvencesi olmayan işlerde çalışmak istemiyor. Sanıyorum meslek liselerinde berberlik, terzilik bölümleri açsanız, ona da talep olmayacaktır. Çünkü bu işlerin kazancı, ulaşılan refah seviyesinin altında. Çiftçilik gibi işlerin de gelirleri yükseltilir, devlet teşviği bu gibi mesleklere yönelik artırılırsa, buralara da talep artacaktır.

Kamu kurumlarında binlerce iş başvurusu var, özel sektör eleman arıyor. Burada bir dengesizlik var. İŞKUR üzerinden 6 aylık alınan devlet destekli stajyerler de, staj sonrası kadroya alınma ihtimaline karşı kamu kurumlarını tercih ediyor. Bu gerçekten işverene destekse, kamu kurumlarının bundan faydalanmaması gerekiyor. Kamu kurumu varken kimse özel sektörü tercih etmiyor. Sizde masa başında çalışmak istemeyen, ileride kadroya alınırım düşüncesiyle belediyede çöpçülük yapmaya razı gelebiliyor.

Özel sektörü tercih etmemelerinin bir sebebi de; Son 10-15 yılda Türkiye’nin çok hızlı bir büyümesi oldu. Bu refah seviyesi insanlarımızın keyfiyetçiliğini de arttırdı. Sürekli işçi lehine yasalar var. Belki burada gelinmek istenen belirli bir nokta var, ama bu gelişim hızlı yaşanınca, özel sektörde kamudaki kadar düzen oturmamış olabilir. Ya da özel sektörde çalışan elemanın başında denetleyen patronu var ama maalesef kamu kurumlarında iş böyle değil. Belediyelerde veya kamu kuruluşlarında yeri geliyor bir kişinin yapacağı iş için beş kişi istihdam ediliyor. Bu da kişilerin özel sektörü değil de kamu kurumlarını tercih etmesinin sebeplerinden.

Benzer konular