Devlete Selam Kumpası’nın şifreleri çözülüyor: Gülen’in Acem oyunu

24 Şubat 2014 günü Yeni Şafak’ın manşetten verdiği haber Türkiye’yi şok etti. Paralel yapı, başta o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere ülkenin tanınan pek çok ismini terör örgütü soruşturmalarına dahil ederek dinlemişti. Sağcı, solcu, İslamcı, ülkücü ayrımı yapılmadan siyasetçiler, gazeteciler, iş adamları, STK temsilcileri hatta sanatçıların telefon konuşmaları dinlenip kaydedilmiş, tapeleri çıkarılmıştı. Paralel telekulak 7000 kişiye kadar uzanmıştı. Çeşitli soruşturmaları bahane ederek ilgisiz kişileri dinlemek Paralel Yapı’nın kullandığı bir yöntemdi zaten. Ancak en vahim tablo başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere Türkiye’nin önde gelen pek çok isminin dinlendiği ‘Selam Tevhid Kudüs Ordusu’ soruşturmasındaydı. Selam Tevhid dosyası Kamile Yazıcıoğlu’na atfedilen fakat sonradan Paralel Yapı’nın pek çok davada kullandığı delil üretme yöntemiyle hazırlanmış olduğu anlaşılan 4 sayfalık hayali bir ihbar mektubu üzerinden başlatıldı. Olayın ortaya çıkmasının ardından Selam Tevhid örgütü ile uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen soruşturmaya dahil edilerek dinlenilen mağdurlar, soruşturmayı bir torba dava haline getiren görevlilerden şikayetçi oldu ve Selam Tevhid’de Kumpas davası açıldı.

Her şeyi ele geçirmek için yola çıktılar

Olayların arka planına bakmak ve son günlerde sıkça kullanılan ifadeyle büyük resmi görebilmek için biraz geriye gidelim. Paralel Yapı 2007’deki Hrant Dink suikasti sonrası güya ulusalcı akıllara ve darbecilere karşı eyleme geçerek emniyeti tamamen ele geçirdi. Özel bürolar kurarak çok güçlü bir örgütlenme yapısı oluşturuldu. Ergenekon soruşturmalarını da yapan bu ekiplerdi. 2010’da yapılan referandum sonucu yapısı değişen HSYK’yı da eline geçiren Paralel Yapı, Adalet ve İçişleri bakanlıklarında da çok kilit noktalarını almıştı. GES Komutanlığı’nı emniyete bağlayıp MİT’i de ele geçirerek her şeyi tek elde toplamak gibi bir arzuları vardı. MİT onlar açısından ciddi bir sıkıntıydı.

MİT hedefleriydi

Paralel yapı planladığı darbe için devlet yönetiminin bir bölümünün ‘İran ile işbirliği yaptığı’ tezini işliyor ve bununla ilgili algı operasyonu oluşturmak için de kendilerince uydurduğu muta, humus ve takıyye gibi kavramları basın ve sosyal medyada yayıyordu. MİT’in de başta Hakan Fidan olmak üzere İran ajanları ile dolu olduğunu iddia ediyorlardı. Bir diğer iddialarına göre de bazı MİT elemanları KCK ile irtibatlıydı. Hem MİT’e hem KCK’ya çalışanlar söz konusuydu. MİT arındırılması gereken bir yerdi. 7 Şubat 2012’de yapılan MİT operasyonu ile amaçladıkları MİT’i ele geçirmekti. Ancak hiç ummadıkları bir şekilde ciddi bir refleksle karşılaşınca başarısız oldular.

Devlet başkanlarıyla görüşmeler bile dinlendi

Selam Tevhid dosyasının arkasında aslında MİT’e yapılan bu başarısız operasyon yatıyor. MİT’i ele geçirmeyi başaramayan Paralel Yapı bu defa torba dava ile bir taşla 5 kuş vurmayı planladı. Dosyada 238 kişi olarak görünen örgüt, zincir dinlemelerle 7000 kişiye kadar uzandı. Bir şekilde İran’la bağlantılı olan kişileri dinlemekle işe başladı paralel polisler. Onların hasbelkader konuştuğu herkesi içine alarak devam ettiler. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hakan Fidan’a kadar uzanan bu dinlemelerde Hakan Fidan ve Recep Tayyip Erdoğan direkt olarak dinlenmedi ancak Hakan Fidan’ın müsteşarı, yardımcısı, Erdoğan’ın Mustafa Varank, Sefer Turan gibi danışmanları dinlenerek tüm görüşme trafiğine hakim olundu. Cumhurbaşkanı zaman zaman başka devlet başkanları ile görüşmelerini danışmanlarının telefonlarından yaptığı için devlet başkanları ile olan görüşmeler bile kayda girdi.

Yolsuzluk olmadı terör verelim

Dershanelerin kapatılması kararı ortaya çıkınca ilk operasyon için düğmeye basıldı. 17 ve 25 Aralık olarak bildiğimiz iki operasyon aslında tek hamle olarak planlanmıştı. Fakat operasyon için gerekli olan kararlar o esnada görevli olan hakim nedeniyle alınamayınca bir bölümü bir hafta geciktirilmek zorunda kalındı. 17 Aralık’ta birbirinden bağımsız 3 dosyanın bir araya getirilip yolsuzluk algısının hafızalara kazınmasıyla başlandı. Hemen arkasından da başarılı olamadıkları 25 Aralık operasyonu geldi. Eğer operasyonların hepsi 17 Aralık günü yapılabilseydi süreç yönetilemez hale getirilmiş olunacaktı. Fakat Paralel Yapı’nın yedek planı elde duruyordu. Yolsuzluk iddiasıyla bertaraf edilemeyen hükümet karşısında artık uluslararası kamuoyunda ses getirecek “terör destekçisi hükümet” algısını yerleştirmek için harekete geçildi. Ellerinde yedek plan olarak bekleyen Selam Tevhid dosyası vardı.

Ardı ardına operasyonlar

MİT krizini, ardından 17-25 Aralık sürecini atlatmış bir hükümet vardı karşılarında. 1 Ocak’ta Hatay Kırıkhan’da MİT tırları durduruldu. Yani 25 Aralık’tan 5 gün sonra. Ardından 14 Ocak’ta Kilis’teki İHH ofisi El Kaide bağlantısı iddiasıyla polis operasyonuna maruz kaldı. Üstelik bu operasyonu yapmak için taa Van’dan Terörle Mücadele Şubesi ekipleri kalkıp gelmişti. 17-18 Ocak’a gelindiğinde Adana-Ceyhan’da MİT tırlarına baskın yapıldı. Haberi ilk olarak Ankara’dan olay yerinde bile olmayan bir muhabir verdi. Savcı Aziz Takçı tırın üzerine çıkıp aramayı bizzat yaptı. Sonradan tırların durdurulmasının Selam Tevhid davası çerçevesinde yapıldığı ortaya çıktı. Selam Tevhid dosyasında silahlı bir terör örgütünden bahsediliyordu ancak silahlar ortada yoktu. Dünyaya Selam Tevhid örgütünün silahlarının MİT tırlarında olduğu, MİT’in de devlet hizmetinde bulunan bir yapı değil, tamamen terör örtüyle iş birliği içinde çalışan bir yapı olduğu imajını vermek, Paralel Yapı’nın terör örgütleri üzerine yurt dışında eğitim almış elemanları için hiç de zor değildi. Amaçlanan buydu ancak bu arada başka bir gelişme oldu.

Erdoğan’ı el yazısı ile not etmişlerdi

Terörle Mücadele Yasası kapsamında kurulmuş olan (TMK) Terörle Mücadele Mahkemeleri’nin yaptıkları soruşturmalar TMK başsavcılığının kontrolünde ve gizli olan dosyalardır. Bu dosyaları başka savcılar göremez. Ancak 17-25 Aralık’ta kullanılan dosyalar TMK sistemine de girilmemiş, gizli olarak yürütülmüş, ancak operasyondan bir gün önce, 16 Aralık’ta sisteme atılmıştı. Dinlemeler de 17 Aralık’ta sona erdirilmişti. Başsavcılık birçok dosyanın 17-25 Aralık’tan bir gün önce sisteme girdiğini gördüğünde bazı dosyaların gizlendiğini anladı. Bunun üzerine, TMK’dan sorumlu Başsavcı Vekili Oktay Erdoğan bütün dosyaları savcılardan kendi üzerine alıp incelemeye başladı. Başsavcı vekilinin önüne gelen dosyalardan biri de Selam Tevhid dosyasıydı. Normalde 100 klasörden fazla hacme sahip Selam Tevhid dosyası, sadece ince bir klasör olarak gönderilmişti. Savcı klasörün üzerinde “Kudüs Selam Tevhid terör örgütü” ibaresini gördü. Ardından dosya üstüne el yazısıyla alınan notu görünce bir süre öylece kaldı. Notta, “Erdoğan, Nasrallah ve Ahmedinejad” isimleri yer alıyordu. Olayın vehametini gören başsavcı dosyanın tamamını istedi. Dosya gelmesi geciktirildi, farklı sebepler öne sürüldü. Başsavcı ısrarcı olunca getirilen dosyanın yüzden fazla klasörü olduğu ortaya çıktı.

Mağdurlar şikayetçi oldu

Skandal Yeni Şafak tarafından manşete taşındığında Selam Tevhid dosyasının usulsüzlüğü de kamuoyuna taşınmış oldu. Dosya torba haline getirilmiş, içine alakalı alakasız bir sürü isim doldurulmuştu. Paralel Yapı önüne çıkabilecek, kendisine engel olabileceğini düşündüğü herkesi dinlemiş, terörle ilişkilendirmişti. Paniğe düşen Paralel Yapı özellikle İran ajanlarının soruşturulduğunu ifade eden bir takım görüntüleri, yine 17-25 Aralık sürecine dair kirli algı oluşturacak şekilde sosyal medyada dolaşıma soktu. Dosya kapsamında özel hayatına müdahale edilerek dinlenen yüzlerce mağdur şikayetçi olunca da Selam Tevhid’de kumpas davası başlamış oldu.

İslamcıların Ergenekonu

2000 yılında MGK tarafından 18 tane irticai terör örgütünün olduğu açıklandı. Bu listede Selam Tevhid grubunun da adı yer alıyordu. O güne kadar var olmayan Selam-Tevhid örgütü birden irticai bir grup olarak listeye girdi. Çok ağır işkenceler gören bu insanların silahlı terör örgütü iddiasını kanıtlayacak çakıları bile yoktu. Uğur Mumcu suikastini gerçekleştirdiği iddia edilen Abdulhamid Çelik’in suikast günü düğünü olduğu anlaşılınca dava tersine döndü ancak örgüt Yargıtay kayıtlarına girdi. Paralel Yapı bu dosyayı kendi Selam Tevhid dosyasının alt yapısı olarak kullandı. Çünkü tamamlanmış bir dava üzerinde yapılacak çalışma kimsenin dikkatini çekmeyecekti. Kamile Yazıcıoğlu’nun eşiyle sorun yaşadığı iddiasıyla yaptığı başvuru sonrasında ifadesine eklemeler yapılarak İran ve Hakan Fidan bağlantısı kurulmaya çalışıldı.
Paralel Yapı’nın çalışma sistemini en güzel şekilde gösteren davalardan biri de belki Selam Tevhid Kudüs Ordusu davası. Şimdi FETÖ olarak anılan Paralel Yapı hedefine göre suçlu üretiyor. Paralel Yapı, İslamcıların Ergenekon’u olarak adlandırabileceğimiz bu davayı hem MİT hem devlet yönetimindeki alanları boşaltabilmek için kullandı. Amaç devlet yöneticilerini suçla bağlantılı hale getirip, terör örgütü üyeliği, casusluk gibi suçlamalarla sistem dışına iterek kendi adamlarını yerleştirmekti. Paralel Yapı bugüne kadar sadece bağlı oldukları yerin emrine uymak adına, hiçbir vicdan ve merhamet göstermeden birçok insana kumpas kurdu, mağdur etti. En büyük sorun ise amaca giden her yolu meşru görmeleri.

İşlerine ne yararsa onu kullanıyorlar

Selam Tevhid davasından İHH da payına düşeni aldı. Mavi Marmara gerçekleştiğinde İHH’nın İran ve hükümet destekli olduğuna dair bir algı oluşturulmaya çalışılmıştı. Çünkü o gün İran, Türkiye Cumhuriyeti açısından rejim ihraç eden bir ülkeydi. Bugün konjonktür El Kaide ve IŞİD’den yana döndü. İHH hakkındaki suçlamalar da El Kaide ile ilişkilendirilmeye çalışıldı. Yardım kurumlarının gönderdikleri yardımların IŞİD’e gittiğine vurgu yapılıyor. İlgisiz insanlar bu örgütlerle bağlantı kurularak itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Operasyona misafir gitmiş

Davada sanık olan askerlerin bir kısmı “Komutan emretti yaptım” savunmasını yapıyor. Ancak istihbari dinleme yapanlar, olayın tamamına vakıf olmasa da yasa dışı bir iş yaptıklarını biliyor. Adana’da görevli bir askerin, Hatay’daki baskında yer almasını, “Şu an bu davada tutuklu olan arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Komutan aradı emir verdi. Arkadaşım da beni evde tek başına bırakmamak için beni de götürdü. Yolda arkadaşım araba kullandığı için savcının telefonlarına ben baktım. Kaderin bir cilvesi, tesadüfen olaya dahil oldum” sözleriyle anlatmasını ise yorumunuza bırakıyoruz.

‘Takılma’ yöntemi ile dinlediler

Dava dosyasında 238 tane hedef dinleme olduğu ve dinleme rakamının abartıldığı iddia ediliyor. Burada kullanılan yöntem ise şöyle; Cumhurbaşkanı dokunulmazlığı olduğu için zaten dinlenemiyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanının en çok iletişimde olduğu insanlar ve o insanların iletişimde olduğu kişiler de dinleniyor. Yani, X şahsını dinlerken X’in 20 diğer görüşmesi de dinlenmiş oluyor. Savunmaları “Burada hedef şahıs X şahsıdır. Bu kadar insan dinlenmedi.” Ancak X şahsı ile konuşan 20 kişinin de konuşmaları dosyada tutuluyor. Oysa ki bu görüşmelerin özel hayatın gizliliği adına veya kanunun emrettiği gibi suçla alakası olmayan tapelerin imha edilmesi gerekirdi.

100 kişiye operasyon yapacaktık

Selam Tevhid’e Kumpas davasının duruşmaları geçen hafta gerçekleşti. Sanık avukatları reddi hakim talebinde bulundu. Talep karara bağlanması için bir üst mahkemeye gönderildi. Fetullah Gülen’in avukatı duruşmada “Olayı bu kadar abartmasalardı 100 kişiye operasyon yapılacaktı. 10 milyar para hazırlanmıştı operasyon için. Fakat şimdi 25 milyar harcandı” gibi ifadeler kullandı. Avukatların kaç kişiye ne zaman operasyon yapılacağı, operasyon için ne kadar harcanacağı gibi özel bilgilere nereden ulaştığı, dosyada olmayan bilgilere nasıl vakıf olduğu ayrı bir merak konusu. Ancak bu operasyon gerçekleşseydi sayının 100’le sınırlı kalmayacağı, pek çok masum insanın Paralel Yapı’nın kirli emelleri uğruna hayatının mahvedileceği herkes tarafından, hatta kendileri tarafından bile bilinen bir gerçek. Sanık avukatları toplamda 45-50 kişinin dinlendiğini, diğer dinlenenlerin tamamının ise dinlemeye takıldığını iddia ediyor. Ancak bahsedilen 45-50 kişiyle aktif konuşması olmayan birçok ismin de dinlendiği ortada.

MİT’in itibarına da operasyon

MİT kendi göreviyle ilgili yasa dışı bir şekilde, hiçbir kural gözetilmeden operasyona maruz bırakıldı. MİT mensupları ancak izinle soruşturulabilir. Sanıkların bu konuda savunması ise; “Yarım saat boyunca MİT’ten olduklarını iddia ettiler ama kimlik göstermediler”şeklinde. Oysa ki kamuoyunayansıyan görüntülerde MİT mensuplarına direkt silah çekilerek yere yatırıldığı, darp edildiği ve kendilerini savunmalarına imkan verilmediği çok açık şekilde görülüyor.

Benzer konular