2002’de bir suikasta kurban giden Necip Hablemitoğlu’nun Bergama altınları üzerinden “Alman Vakıfları”nı anlattığı önemli bir kitabı vardır. Alman derin devletinin Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarını nasıl kullandığını görürsünüz.
Her döneme uygun vakıf
Almanların Türkiye’deki liberal muhafazakarları da, sosyal demokratları da ve tabii radikal/silahlı solcuları da kullanabileceği ayrı ayrı vakıfları vardır. Konjonktüre göre bir çekilir, diğeri öne çıkar.
1980 darbesi sonrası Türkiye’den kaçan ya da göçen birçok kişinin Alman istihbaratına gönüllü yazıldığını bilsek, PKK’ya sınırsız desteği görsek de BND’nin namı bir CIA ya da bir MOSSAD kadar yürümemişti.
Gezi’de gölgeyi gördük
Gezi’de Alman istihbaratının gölgesini gördük.
15 Temmuz’daki kanlı darbe girişimi ise sanırız Türkiye’deki Berlin algısının değiştiği bir tarih olacak.
Kartları açık oynuyor
Almanya kartları açık oynamaya başladı.
17/25 Aralık’taki darbe girişiminde FETÖ’cülerle yol arkadaşlığı yapmış olan Can Dündar’ı bu tarihten sonra sahaya sürmeye başladı.
Darbeciler güvenli liman olarak gördükleri Almanya’ya aktılar.
Sadece askerler değil, siviller de…
FETÖ’cüler kaçmak, sığınmak, korunmak için gitmedi, gitmiyor.
FETÖ ve Berlin Stratejik ittifak kuruyor
Örgütle ile Almanya arasında stratejik bir ittifak kuruluyor.
Merkel’in adamları bir anda Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği’ndeki bazı imamların “ajanlık” yaptığını keşfetti.
Bu da tesadüf
Önce tehditler, soruşturmalar ve imamları bıktıracak baskılar yapıldı.
Sonra FETÖ bağlantılı House Of One Berlin isimli bir kuruluş ortaya çıktı ve 3 dinin temsilcileri aynı çatı altında toplayacağını söyledi.
Niyet açık. DİTİB terörize edilecek yerine haşhaş katkılı
House Of One Berlin gelecek.
FETÖ Türkiye’de kanlı bir darbeye kalkışsa da, Alman iç istihbarat servisi olan Anayasayı Koruma Teşkilatı Başkanı Hans-Georg Maassen, “FETÖ’yü gözlem altına almayı gerektirecek bir durum yok” diyor.
Derin devlet konuşuyor
Alman basını aynı dilden konuşuyor: Almanya’ya kaçan askerlerin darbeyle ilgisi yok. Ortak noktaları var: Başarılı, Batı odaklı ve laik devletten yana olmaları.
Almanya’da “derin devletten bağımsız bir medya yoktur” diyenler, tabii ki doğru söylüyor.
Almanya artık bize her gün yeni bir sürpriz yapacak.
Son hamle olarak Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın gurbetçilerle yapacağı toplantıyı iptal etti.
Başbakan Merkel’in savunması komik: “Toplantı kanuni izne ve belediyenin iznine bağlıdır. Bizler Almanya’da ifade özgürlüğünü sağlıyoruz.”
Rutin ama kimin rutini
Yani sıradan, normal, rutin bir uygulama. Kıyamet koparılacak bir durum yok.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu durumu özetledi ve uyardı: “Bu Alman derin devletinin sistematik bir uygulaması haline geldi. Tesadüf değil. Karşılığını hiç çekinmeden veririz. O zaman gerisini siz düşünün.”
Evet rutin ama Çavuşoğlu’nun dediği gibi Alman derin devletinin rutini, belediyenin değil.
Atina’dakileri de koruyor ,
Almanya sadece içindeki FETÖ’cüleri korumakla kalmıyor.
Biliyoruz ki Yunanistan’daki FETÖ’cüler de Berlin’in himayesinde.
Darbenin ertesi günü “askerlerin iade süreci başladı” deyip darbecileri barındırmayacağını söyleyen Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras’ın birkaç ay sonra 180 derece dönmesi Atina’daki Berlin etkisindendir.
Gazetecilik kuralı!
Alman medyasını takip edenler, “Türkiye aleyhtarlığının” bir “gazetecilik kuralı” haline geldiğini görüyor.
Medya Türkiye’yle ilişkilerin koparılmasını istiyor, Türkiye’yle ilişkin güzel bir cümle kuranları linç ediyor.
Berlin artık “güvenli evdir”
Bütün bu aşağılık propagandayı, “sınırlarını kapatarak” Avrupa’yı mülteci krizi ve utancından koruyan Türkiye’ye karşı yapıyorlar.
Türkiye’nin uluslararası bir aktör olmasından ve göz hizasından konuşmasından rahatsızlar. Bu hazımsızlıklarını da bu şekilde ifade ediyorlar. Türkiye düşmanı kim varsa himaye edecekler.