Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinden sonra, 1951 yılında açılmaya başlayan İmam Hatip Okulları halkın bağrına basmasıyla bu topraklarda kök attı, büyüdü, serpildi. 12 Mart, 28 Şubat gibi müdahalelere maruz kalmasına rağmen, itibarını kaybetmeyen İmam Hatipler toplum tarafından bu toprakların mayasını muhafaza eden kurumlar olarak görüldü. İmam Hatip Okulları olarak başlayıp, İmam Hatip Liseleri olarak devam eden bu 65 yıllık macerayı değerlendirmek için bu okulların ilk mezunlarından Prof. Hayrettin Karaman ve Prof. Süleyman Uludağ’la, ikinci kuşağından Prof. Mustafa Kara ve Prof. Ahmet Saim Kılavuz’u, İmam Hatip öğrencileri ile bir araya getirdik. Bursa İpekçilik Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin tarihi binasında gerçekleştirdiğimiz bu büyük buluşma hem hocalarımız hem de öğrencilerimiz için heyecanlı geçti, duygusal anlara sahne oldu. Bu tarihi binada Yüsek İslam Enstitüsü olarak kullanıldığı dönemde Prof. Süleyman Uludağ, Prof. Saim Kılavuz ve Prof. Mustafa Kara ter dökmüştü. Kendi dönemlerinin tecrübelerini gençlere aktaran hocalarımızın zaman zaman gözleri doldu, zaman zaman sesleri titredi. Gençler sık sık “Allah sizden razı olsun” diyerek hocalarımızın verdiği emeklere teşekkür ettiler. Onlar da kendi tecrübelerini paylaştılar. Hocalarımız gençlere önemli tavsiyelerde bulundu. İpekçilik İmam Hatip Lisesi Türkiye’deki İmam Hatipler arasında 3. sırada. Yüzde 3-4- 5’lik dilim içerisine giren öğrenciler oldukça iddialı ve fen liseleri ile yarışıyorlar. Ancak hocalarımız gençlerin dikkatini biraz başka alanlara da yönlendirmelerini istediler. Hayrettin Karaman hocamız Tıp isteyen öğrencilere Tıbb ül Ervah’a da yönelmelerini “Mesleğiniz ne olursa olsun Tıbb ül Ervah’tan nasip almak gerek” sözleriyle tavsiye etti. Mustafa Kara hocamız da “Türkiye’ye bir numara olacak sosyal bilimler uzmanı lazım. Bırakın bilgisayar mühendisliğini başkası yapsın. Bu alana da yönelin” dedi. Süleyman Uludağ hocamız İmam hatiplerin bir marka haline getirilmesi gerektiğine vurgu yaptı. Ahmet Saim Kılavuz hocamız da “Sürekli Allah’ın denetimi ve hıfzı altında olduğunun bilincinde olan, bu ahlaki gönül titrekliğinde bir birliktelik arz edebilirsek, bir milyon öğrencinin gerçek İmam Hatipli olacağı ümidi içerisindeyim” dedi. İpekçilik İmam Hatip Lisesi Müdür Yardımcısı Muhammed Talha Sağlam, öğretmenlerinden Alparslan Yalduz ve okul aile birliği başkanı Hüseyin Tuğcu’nun da eşlik ettiği buluşma gök kubbede hoş bir sada olarak kalmasın diye sayfalarımıza taşıdık.
Hayrettin ve Süleyman hocalarımız 1950’li yıllarda açılan İmam Hatip okullarının ilk mezunlarından. İmam Hatip okullarının açıldığı dönemde nasıl bir ortam vardı? Bu okullara neden ihtiyaç duyuldu?
Hayrettin Karaman: Bir dönem “Bizim toplumumuz neden geri kalmış” sorusuna kafa yorulmuş. Bazıları “Bizim sadece adımız Müslüman, gerçek manada Müslüman olsak geri kalmayız” demiş, bazıları ise “Biz Müslüman olduğumuz için geri kaldık. Terakkiye mani olan dindir” demişler. Sonunda dünyadaki konjonktürün de belirlemesiyle, kültürü değiştirmek isteyenler galip gelmiş. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla önemli bir kültür değişimi yapılmış. Bizim kültürümüzü köklü olarak değiştirmek, açıkça söylemeseler bile “batılılaşmak” istemişler. Dini toplumun hayatından mümkün olduğu kadar azaltmayı hedeflemişler. Öğretmen okullarını, öğretmenlerini, okul müfredatını, kitaplarını, temel düşünceyi, fikri buna göre ayarlamışlar. O zaman dini öğrenmek isteyenler bunu gizli yapıyorlardı. Ben 44’te 10 yaşındaydım. Olanı biteni az çok anlıyordum. Mahallelerde dul kadınlar kız çocuklarına Kur’an okuturdu. Aileler kız çocuklarını ve küçük oğlan çocuklarını gönderirlerdi. Fakat buralar zaman zaman emniyet tarafından basılır, bu öğretmenler, öğrenciler karakollara celp edilir, biraz korkutulurdu. Kur’an dersleri biraz tatil edilir sonra yeniden başlardı. Böyle bir ortamda insanlar “Ne olacak bizim akıbetimiz. Cenazelerimiz ortada mı kalacak” sorusunu sordukları zamanda İmam Hatip okulları açıldı.
Batılılaşmanın adı bizim köyde gavurlaşmaydı
Süleyman Uludağ: Ben Amasya’nın Akyazı köyündenim. Merkeze 30 km mesafededir. Civar köylere nazaran daha dindardır. Cami imamını köy halkını tutar, parasını halk öderdi. Hoca tutarken çocuk okutmak şart tutulurdu. Ayrıca kızları da ayrı hocalar okuturdu. Cumhuriyet döneminde medreseler, tekkeler kapatıldı. Seküler bir toplum meydana getirmek için halkı dinden soğutma politikası takip edildi. Bizim köy halkı bir hayli rahatsız ve tedirgindi. Bu politikaların bizim köydeki adı “Gavurlaşma”ydı. Çünkü Kur’an-ı Kerim, hadis, besmeleyle başlayan kitaplar kaldırıldı, yerine bir alfabe kitabı getirildi. “Ali At, Uyu uyu sen de uyu” fişlerinden “Bunlar mı ilim” diyerek istihzayla bahsedilirdi. Bir de ezan okuma yasağı getirildi. “Allahüekber” demek suç oldu. “Biz İslam’ı terk etmiyoruz, Türkçeleştiriyoruz” dediler ama kimse inanmadı samimi olduklarına. Şehirdeki baskıcı kararları köylerde fazla hissedilmezdi. Jandarma, polis, hükümet yetkilisi vs olmadığı için bizim köy o kanunlara genelde uymadı. Çocuklar Kur’an okumaya devam etti. Ezan Arapça okundu. Ama jandarma geldiğinde, Kur’an kursu tatil edilir, ezan Türkçe okunurdu.
İmam Hatipler ne ifade ediyordu halk için?
1930’larda okula giden çocuklar gittikleri gibi gelmediler. Fikirleri, hisleri, davranışlarıyla değerlerimizden uzaklaşmış olduklarını görüyorduk. İlme bu kadar meraklı halk, çocuklarını dinsiz olmasınlar diye Cumhuriyet okullarına yollamadı. Bu nedenle o dönemde okuyan olmadı. 50’li yıllarda İmam Hatip okulları diye bir okulun açıldığını duyunca köydekiler çocuklarını Konya’ya göndermek istedi. Düşünün yan tarafta Amasya varken çocuklarını oraya göndermiyor ama Konya’ya gönderecek. Bir çocuk gidip okumaya başladı. O arkadaş köye geldiği zaman köy enstitüsünden mezun olanlar gibi olmadığını, dini örfi değerlere bağlı kaldığını gördük.
İmam Hatip deyince aklıma Taleal Bedru Aleyna gelir
Mustafa Kara: Bizden önceki neslin İmam Hatip’e bakışını göstermesi açısından mühim bir hatıramı nakledeyim. 63’te İmam Hatip’e başladım. Yazın köye döndüğümde babam “Memiş Efendi’yi ziyaret ettin mi” diye sordu. Memiş Efendi babamın hocası ve ilçenin müftüsü. Hafta sonları köye geliyor. Elini öpmeye gittim. “Ne okudun, hangi dersleri gördün” diye sordu. Derslerimizi saydım. Akaid dedim. Hayret etti, çünkü medrese geleneğinde Akaid çok mühim bir derstir. Derslerin adını saydım. En son Kur’an’ı Kerim dediğimde Memiş Efendi ağlamaya başladı… Böyle bir atmosfer. Dini hayat, din eğitimi konularını tartışırken bunu da bir dip not olarak bilmek gerekiyor. 1950’li 60’lı yılları düşünürken aklıma Taleal bedru aleyna gelir. Bu müthiş bir bayram. Ezanın Arapçaya dönüşü de böyle bir bayramdı. Ezanın Arapçasını duyanların ağlamaya başlamaları gibi. İmam Hatip de bu topraklar için böyle bir şeydir. Çünkü bu toprakların mayasını muhafaza ediyor. Bu toprakların 1000 yıllık mayasında olan bir öz bu. O yüzden genç arkadaşlarımdan konuya bu gözle bakmalarını, bu gözle emek vermelerini istiyorum. Gerekirse göz yaşı dökmenizi istiyorum. Müthiş bir enerjiniz, müthiş bir kafanız, müthiş bir beyin gücünüz var. Dünyayı alt üst edebilirsiniz. Bu enerjinizi 5- 10 sene sonra bulamayacaksınız. Onun için Allah’ın kitabını öğrenmek ve daha sonrakilere aktarmak için bu binalar bir vasıtadır, araçtır ama esas hedefi vurmak lazım. Bunun için de gece gündüz çalışmak gerek.
Altın çağ Hayrettin hocamın kuşağının el koymasıyla başladı
Ahmet Saim Kılavuz hocam ve Mustafa Kara hocalarımın İmam Hatip öğrenciliği 1960 sonları 70 başlarına denk geliyor. Bu yıllarda nasıldı İmam Hatiplerin durumu?
Ahmet Saim Kılavuz: Ders müfredatları hocalar itibariyle biraz oturmuştu. Çünkü 1963’ten itibaren Yüksek İslam Enstitüleri mezun vermeye başlamıştı ve bu hocalar İmam Hatiplerde ders vermeye başladı. Biz ilk açılan okullara göre örgün eğitim görmüş hocalardan ders aldık. Onun öncesinde eski Osmanlı bakiyesi hocalar ya da medrese okumuş hocalar vardı.
Bu avantaj mıydı dezavantaj mıydı?
Ahmet Saim Kılavuz: Avantajdı çünkü mesleği iyi bilen hocalardı. O hocalarımızın hocaları da Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş, iyi birikimi olan, belli sıkıntıları yaşamış, İmam Hatiplerin bir bahar müjdesi olduğunu düşünen hocalar olduğu için onlar da şanslı.
Mustafa Kara: Ben 1963’te İmam Hatip’e girdim. Bu yıl çok önemli bir tarihtir çünkü Hayrettin Karaman neslinin mezun olup İmam Hatiplere el koyma tarihidir. O nedenle bana sorarsanız İmam Hatiplerin altın dönemi 63- 73 yılları arasıdır. Ben İmam Hatip’i o yıllarda okudum. Din eğitimi tarihi açısından mühimdir.
Sizin yaşadığınız sıkıntılar var mıydı?
Saim Kılavuz: Hakikaten mahrumiyetler içinde okuduk. Şimdi gençlere bakıyorum çok güzel nadide binalarda, laboratuvarlarıyla, dershaneleriyle, fiziki imkanlar açısından son derece donanımlı okullarda okuyorlar. Yüksek lisans, doktora yapmış hocalardan ders alıyorlar. Biz bizden önceki kuşaktan şanslıyız ama bizden sonraki nesle göre ciddi sıkıntı ve mahrumiyetler yaşadık. Bu içinde olduğumuz binanın Mustafa Kara hocam ve Süleyman Uludağ hocamın benim üzerimde çok önemli hatıraları var. Ben 21 Şubat 1977 yılında Bursa’ya geldiğimde burası Yüksek İslam Enstitüsü’ydü. 3. Katı lojmandı ve orada Süleyman Uludağ hocam kalıyordu. Bir ailenin barınabileceği bir mekan değildi. Biz o gece Bursa’ya geldik. Kalacak yerimiz yoktu. Hocanın kapısını çaldık. Bir dervişin kapısını çalınca tekkeye giriyormuş gibi rahat buyur etti. Bu bina Bursa’da aile olarak geçirdiğim ilk gece kaldığım bina. Yan taraf asistan odasıydı. 13 asistan belki en verimli çalışmalarını bu binada yaptı. Düşünün 13 kişi aynı odada, bir taraftan ilmi mesaiye devam ediyorlar, bir taraftan da derslere giriyorlar. O nedenle bugün bu binada bulunmamız bir hüsn-ü tevafuk oldu.
Halk şapkayı maşayla tutup tuvalete asardı
İmam Hatip okulları 1951 yılında devlet tarafından açıldı. Peki halktan hiç devletin kontrolünde diye kuşkulu bir yaklaşım oldu mu?
Hayrettin Karaman: Halkın genelinde böyle bir yaklaşım olmadı. Belki bir iki grupta negatif bir yaklaşım vardı ama o da “Bu okulları devlet açtı, dine zarar verecek mi” diye bir şüpheden ziyade rekabet kökenli yaklaşımlardı şahsi kanaatime göre. Türkiye genelinde kabul gördü bu okullar.
Saim Kılavuz: Bugüne kadar İmam Hatip okullarını yüzde doksan oranında halk yapmıştır.
Süleyman Uludağ: Çok fazla olmamakla birlikte rakip Kur’an kursları, “Bu okulları dini yıkmak için açtılar” diye düşündü. Çünkü sistemin sicili bozuk. “Böyle bir sistem bu okulları niye açıyor, başka yolla yapamadığını bu yolla yapmak istiyor” dediler. Bu cemaatlerin dışında da halktan “Bu okullarda müzik dersi var, din okulunda müzik olur mu! Beden eğitimi dersi var, mollalara yakışacak şey mi!” gibi tepkiler vardı. Bir de eski tarz medrese hocalarına bizim takip ettiğimiz sistem uymuyordu. Bizim şeklimiz de pek eski mollalara benzemiyordu.
Hayrettin Karaman: Yine de benzemiyor. (Gülüşmeler)
Süleyman Uludağ: Medrese hocalarının başlarında sarık, üstlerinde cüppe, halbuki bizim başımız açık kısa kollu gömlek…
Hayrettin Karaman: Neden bizim de başımızda şapkamız vardı ya beyaz şeritli.
Süleyman Uludağ: Evet. Köye gittiğimizde ya da tatillerde mecburen şapka takardık. Gerçi bizim şapkamızın şeridi beyazdı. Sarığın beyazlığını simgeliyordu. Ama şapka haddizatında halkın kabul ettiği bir şey değildi.
Hayrettin Karaman: Adı üstünde şapka.
Süleyman Uludağ: Şapkaya köyde ellerini dokundurmuyorlardı. Maşayla tutup tuvalete asıyorlardı. (Gülüşmeler) Dolayısıyla böyle şeyler hala vardır. Eski tarzda okutmayı devam ettiren okullar yine var, onlara göre İmam Hatipler hala makbul şeyler değil.
Teknoloji hepimizi tehdit ediyorİlk dönemden bugüne kadar İmam Hatiplerin gelişimini, değişimini, dönüşümünü nasıl görüyorsunuz?
Mustafa Kara: Düne göre artılarımız var, eksilerimiz var. İmkanlarımız var, tehditlerimiz var. Şu anda imkana dönüştürebileceğimiz güzellikler, Cemali tecelliler var. Ama sıkıntılarımız, tehditlerimiz, Celali tecelliler olabilecek problemlerimiz de var. Bugün binlerce İmam Hatipli öğrenci var, müthiş bir potansiyel, dünyayı yerinden oynatabilecek bir şey. Fakat bu potansiyeli biz nerelerde harcıyoruz? Tehdit noktamız bu. Yani şu anda İmam Hatiplere giden binlerce gencin kafası ne ile meşgul. Ben korkuyorum, onları meşgul eden şey önlerinde el büyüklüğünde bir alet. Herkes buna bakıyor. Bu bizi tehdit eden büyük bir şey gibi geliyor bana. Acaba diyorum, bu bir şekilde beynimizi işgal etme, başka yola sevk etme işleri mi? Yani bugün dünyayı alt üst eden materyalist, kapitalist kültür, bizi de istemediğimiz bir yola mı sevk ediyor?
Hayrettin Karaman: Bu tehdit bütün okullar için geçerli.
Mustafa Kara: Aslında bu tehdit bütün dünyaya yönelik. Dolayısıyla dönüp kendimize sormamız gerekiyor, bu tehdit bizi ne kadar ilgilendiriyor? Bizim hak yoluna yönlendirmemiz gereken enerjimiz bu yola yönlendiriliyor olabilir mi? Bunu biz de kendimize, siz gençler de kendinize sormanız gerekiyor. İmam Hatiplerin istikbali bu soruya bağlı. Nereye gidiyoruz? Tabelalar çoğaldı hakikaten. Bizim zamanımızda orta ve lise birlikteydi. İmam Hatip Okulu denirdi. Şimdi her yerde İmam Hatip Ortaokulu tabelası görmek hoşuma gidiyor. Orda ortaokul, orada lise. Bunlar çok hoş şeyler. Fakat bir koro halinde, siz biz hepimiz, eskiler, yeniler, gençler, ihtiyarlar bu sıratı müstakimde gür sesle yürüyebiliyor muyuz, esas mesele bu. Bunun üzerine yoğunlaşmalıyız. Düşünmemiz gerekiyor. Bu gençlerin bizi dinlemesi gerekiyor, bizim onları dinlememiz gerekiyor. Bir düğün alayı gibi yürümemiz gerekiyor.
Öğretmen buraya ekmek teknesi diye bakmasın
Medine Demircan: Ben isteksiz olarak başlamıştım İmam Hatip’e. Ama daha sonrasında çok anlamsız bir isteksizlik olduğunu gördüm. Müslümanca düşünmeyi öğrendim bu 4 yılda. Benim gözlemim fiziki yapılarımız iyileştikçe sanki manevi yapılarımız bozuluyor. Ortam iyileşiyor ama İmam Hatiplilik diplomada kalıyor gibi geliyor bana. Bundan 4 sene önceki ablalarımızın yaptığı ablalığı biz alt sınıflarımıza yapamıyoruz. Nesil ilerledikçe bir bozulma görüyorum. Sebebini ben de anlayamıyorum.
Hayrettin Karaman: Fiziki imkanlar iyileşiyor ama bir maya, bir ruh söz konusu. Biz bu mayayla mayalanmak üzere bir aradayız. Bu mayalanmada bir zafiyet bir azalma var. Bu da bir acı vaka. Bu bizim derdimiz. Bunun sebeplerine eğileceksek ayrı bir oturum yapmamız gerek. Çok önemli ve belki yüz oturum yapmaya değer. Fakat bütün olumsuz etkilere rağmen, ruh ve irade gücüyle, iyi bir eğitimle, iş birliğiyle, geçmiş zamanlarda olduğu gibi bugün de bu olumsuz etkileri azaltmak mümkündür. İdareci, öğretmen, çevre, ebeveyn hepsi önemli. Ama abilik ablalık hepsinden önemli. Bir genci arkadaş çevresi kadar etkileyen bir şey yoktur. Bizim zamanımızda abilik ablalık öğretmenin de önündeydi. Biz bütün olumsuz etkileri, müspet bir potada abilik kardeşlik ilişkimizle aştık. Bugün de hiç umutsuz olmayalım. Bir de hocaların bu işi bir meslek olarak kabul etmemesi lazım. Burası ekmek teknesi değil. Ekmeğini buradan yiyebilirsin o ayrı ama “Gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, ne kadar maaş o kadar iş” dersen hiçbir şey elde edemeyiz. “Burası benim davamın, varoluş sebebimin okulu. Burada bulunduğum her dakika ibadet” ruhu söz konusu olursa emin olun bütün olumsuzlukları aşabiliriz.
Müfredat için çalışmalar yapılıyor
Neslihan Demirci: İmam Hatiplerde İslami ilimlere yeterli önem verilmiyor gibi geliyor bana. Genel bir ahlak bozulması var bunun da İslam’ın yeterince önemsenmemesi ve yaşanmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Sınav puanlarına çok önem veriliyor, ahlak geri planda kalıyor. Ama elhamdülillah umutsuz değilim çünkü çok iyi insanlar da var İmam Hatiplerde.
Hayrettin Karaman: Şu anda Din Eğitimi Genel Müdürlüğü’nün başında Nazif Yılmaz Bey var. Çok gayretli ve iyi niyetli bir insan. Son 5 sene içinde İmam Hatip okullarında müfredatın iyileştirilmesi amaca uygun hale getirilmesi konusunda samimi ve ciddi çalışmalar var. Problem varsa zail olur.
Saim Kılavuz: Müfredatlar ders programlar içerikleri önemli ama her şey değil. Üniversitelerde de aynı problemle yüz yüzeyiz. Bu kitaplarda her türlü bilgi veriliyor gibi de düşünülmemeli veya eğitim öğretim hayatı boyunca her türlü bilgiyi alırız gibi bakılmamalı. Onlar bir anahtar. Neyi nerede bulabileceğiniz konusunda önünüzü açan çalışmalar olarak değerlendirmek lazım. Şimdi hem görsel hem de işitsel çok ciddi ders materyalleri oluşturuldu. Son iki yıldır Kelam ders kitaplarının editörlüğünü de yaptım. Düzey olarak tatmin edici bir bilgi yükü var.
Kemiyette sorun yok keyfiyete bakmalıyız
Kevser Gümüş: Bana İmam Hatip çok kasvetli bir okul gibi geliyordu. İyi bir yere gelmek için o okula gitmemeliyim diye düşünüyordum. Sonra Allah nasip etti, şükürler olsun, İmam Hatip’e geldim. Fikrim değişti bir anda. Şimdi iyi ki İmam Hatip’te okuyorum diyorum. Bence herkes İmam Hatip okumalı. Ben bazı hocalarımızın ilahiyattan mezun olsalar bile davranış vb. noktalarda öğrencileri kötü etkilediğini düşünüyorum. Acaba bununla ilgili okullara öğretmen seçilirken mülakat yapılamaz mı?
Süleyman Hasız: Ben son sınıf öğrencisiyim. Ben önce hafızlık yapıp sonra İmam Hatip okumayı düşünüyordum. Fakat babam beni İmam Hatip’e yazdırmış. Nasip değilmiş hafızlık. Çok şükür İmam Hatip’e geldik. İmam Hatipli olmanın ayrıcalığı güzelliği sonradan anlaşılıyor. Benim de naçizane bir eksiklik olarak gördüğüm Elhamdülillah bir sürü İmam Hatip lisesi, ortaokulu açıldı. Bunlar önceden A ortaokuluyken, sonra A İmam Hatip ortaokulu oldu. Öğretmenler aynı, idareciler aynı, bina aynı… Onlara İmam Hatip şuuru verecek öğretmenler de yok. Onlar 4 sene zarfında o şuuru almadan İmam Hatip’e gelirlerse yine bizim gibi lisede İmam Hatip’i tanıyacaklar. O şuuru verecek hocaları, idarecileri olursa daha iyi olacağını düşünüyorum.
İsmail Hakkı Konuş: Ben İmam Hatip’e başlamadan önce bir yıl kaydımı dondurdum ve hafızlık yaptım. Sonra İmam Hatip’e başladım. Bizim sıkıntımız İmam Hatipler olarak istibdat dönemlerinde gerçekten sizin yaptığınız iyi çalışmalar varken, rahata erince rehavet çöktü bize. Bizi uyandırmak için çektiğiniz sıkıntıları anlatmanız lazım ki bizler de bu çalışmaları sürdürebilelim.
Saim Kılavuz: Okulların idarecileri okulu hocalarına kadar şekillendirmeli, inancıyla, tefekkürüyle, davranışlarıyla ve ahlakıyla hatta medeniyete ve estetiğe bakışıyla. Hocalar seçmece olmalı. İmam Hatip okullarında kemiyeti hallettik, belli bir noktaya vardık. Bir milyonun üzerine çıktı öğrenci sayısı. Ama bu bir milyon 70’lerdeki İmam Hatip öğrencilerinin içinde 2000’e tekabül ediyor mu, etmiyor mu? Kaliteye önem vermeliyiz. Hocasıyla, öğrencisiyle, sürekli Allah’ın denetimi ve hıfzı altında olduğunun bilincinde olan, bu düşünceyle hareket eden, bu ahlaki gönül titrekliğinde bir birliktelik arz edebilirsek, bir milyon öğrencinin gerçek İmam Hatipli olacağı kanaatine sahibim ve bu ümit içerisindeyim.
Hayrettin Karaman: Ama olabilir mi?
Saim Kılavuz: Olma yolunda yürürüz.
Hayrettin Karaman: Anayasal kanunlar, mevzuat, mevcut İmam Hatipler, tayin, nakil, tasfiye… bunların hepsini düşünerek bu suale cevap verelim. Bu mümkün mü? Bu çizilen çerçeve ideal. Böyle olmalı. Ben böyle olabilir mi diye soruyorum. Bu tariflere uygun hocalarımız, yöneticilerimiz de olacak, uymayan da olacak. Biz buna rağmen iyileri hakim kılarak öbürlerinin etkisini asgariye indirerek mi yürüyeceğiz? Realite hangisi? Hangisi gerçekçi. Türkiye’de en zor şey tasfiyedir. Türkiye’de bir paralelle mücadele meselesi var. Devlet paralel varsa onu temizlemek istiyor. Nasıl temizliyor? Öldürüyor mu? Türkiye’nin dışına mı gönderiyor? Sadece yer değiştiriyor. Öyleyse Türkiye’de en zor şey tasfiyedir. Öyleyse biz de bu diyardan gidemeyiz ama bu deveyi güdeceğiz.
Sosyal bilimcilere daha çok ihtiyacımız var
Şulenur Alkan: Aslında ben de İmam Hatip düşünmüyordum. Çünkü iyi öğrenciler Fen lisesine gider diye bir algı var. Bazı olaylardan sonra İmam Hatip’e geldim. Hayırlısı da buymuş. Öncelikle bildiğiniz gibi çeşitli terör saldırıları oldu. Dünya bunu nerdeyse hiç umursamadı. Bunun en büyük nedeninin bizim fazla çalışmamamız olduğunu düşünüyorum. Geçmişten bu güne doğru söylemek gerekirse adamlar çok ciddi çalışıyor. Ben de bir gün onlardan daha ileri bir seviyeye gelmek için daha iyi çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Benim sormak istediğim şey İmam Hatipli olmak mı önemli, yoksa İmam Hatipli olmadan İmam Hatipli gibi yaşamak mı?
Hayrettin Karaman: Bana sorarsan mesele İmam Hatipli gibi yaşamak. Medine kızımız ben Müslümanca düşünme ve yaşamayı burada öğrendim demişti ya. Aslolan o. İmam Hatip dediğimiz de bir araç. Bir milyon İmam Hatip öğrencisi var. Diğer öğrenciler de bizim çocuklarımız. İmam Hatipli olmanın davası, amacı, hedefini yaygınlaştırırsak ülkede çok önemli bir iş yapmış oluruz.
Melike Tanış: Benim de İmam Hatiplere karşı bir tepkim vardı. Fen lisesine gitmek istiyordum. Bu da sanıyorum çevreden kaynaklanan bir şey. Ortaokul öğretmenlerimizden de kaynaklanıyor. Bana kimse İmam Hatip’ten bahsetmedi. Babam İmam Hatipli ama o da hiç anlatmadı. Ama kafasında varmış. Bursa İpekçilik’i yaz dedi. Kayıtta okula geldim ve ortamı görünce galiba güzel şeyler olacak dedim. Şimdi İmam Hatip’e geldiğim için çok mutluyum.
Asya Tuğcu: Bütün arkadaşlarım Fen lisesine gitmek istediği için ben de Fen lisesine gitmek istiyordum. Bildiğim İmam Hatiplerin çevresi iyi değildi. Annem babam ısrar edince buraya geldim. Allah onlardan razı olsun. Arapça bilmiyordum, geçen sene hazırlık okudum. Kur’an hocamız bizi çok zorladı. Bize çok zor geldi çünkü rahata alışmıştık. En büyük sorunumuzun rahata alışmak olduğunu düşünüyorum. Şimdi en faydalandığımız hocamız kendisi.
Mustafa Kara: Gençlerimizin hepsi Fenden bahsediyor. Sevgili gençler, yavrularımız, torunlarımız… Dünyada rüzgar ne yazık ki İmam Hatip’ten yana esmiyor. Dünyada teknik diye bir rüzgar, bilgisayar diye bir rüzgar esiyor. Türkiye’ye ve dünyaya bir numaralı sosyal bilimci lazım. Bırakın bilgisayar mühendisliğini başkası yapsın. Dünyaya A grubu sosyal bilimci lazım. Bu toplumu evirip çevirecek, yoğuracak olan bilgisayar mühendisi değil. Sosyal bilimlerin bütün alanını kastediyorum. Belli ki sizin kafanız 1 numara. Bu 1 numaranın hakkını vermelisiniz. Tıp fakültesini düşünenlere de söylüyorum, mühendisliği düşünenlere de söylüyorum. Lütfen sosyal bilimlere yönelin ve dünya çapında bir hedef koyun kendinize. Bunu yapabilirsiniz, kafanız müsait. Size sosyal bilimler öğretmeni olun demiyorum. Dünya çapında sosyal bilimci olun diyorum. Bizim bu topraklardaki hamurumuzu altın yapın. Bu toprağı altın yapan da insanın kafasıdır, beynidir, gönlüdür. Buna yönelirsek esas hedefe yönelmiş oluruz. Sevdamız bu olmalı.
İbrahim Çiçek: Geçen sene Anadolu lisesi veya fen lisesine gitmeyi düşünüyordum. Baktım ki, gittiğim okulda Allah’tan, Peygamberden hiçbir şekilde bahsedilmiyor, aksine kötüleniyor. İslam karşıtı bir ortam vardı. Evde gördüğüm ortamın tam tersi. Bir süre sonra anladım ki başka okula gidersem de aynı ortamla karşılaşacağım. O nedenle sene ortalarına doğru İmam Hatip’e gitmeye karar verdim. Çok şükür İpekçilik’e geldim.
Emir Tarık Tuna: Benim de tercihlerin son günü belli oldu İmam Hatip’e geleceğim. Sabah kalktım, sanırım Fen lisesine gideceğim dedim. Allah’a şükür sınavdan da iyi bir puan almıştım. Billboardlarda İpekçilik tanıtım günleri reklamını görünce annem “Gel gidip, bir bakalım” dedi. Baktım çok güzel bir okul. Tercihler en son saat üç buçukta değiştiriliyordu. Saat ikide rehberlik hocamı aradım. İpekçilik’e birinci olarak girdim. Bence tefsir, fıkıh, kelam gibi bilim dallarından daha iyi faydalanabilmek için İmam Hatiplerde Arapça ve matematik fen ilimlerine daha çok önem verilmesi lazım.
Mustafa Kılavuz: Bizim aile büyüklerimizin hepsi İmam Hatipli. O yüzden benim de İmam Hatip’e geleceğim kesin gibiydi zaten. Arkadaşlarım 8. Sınıftayken fen lisesine, şuraya buraya gideceğim diye planlar yapıyordu. Benim hiç öyle bir hedefim yoktu. İmam Hatip’e gitmek benim için yeterliydi. Aile geleneğini devam ettirdim.
Süleyman Uludağ: Aşağı yukarı 60-65 senedir bu müesseselerle yaşıyoruz. Bu tarihte kırılma noktaları olmuştur. Bunlardan birisi 12 Mart’tır. Bir ihtilal oldu ve hem yüksek İslam Enstitüleri’nin hem de İmam Hatip okullarının sayısını da, talebesini de azaltmak cihetine gittiler. Zamanla bu aşıldı ama en kötüsü 28 Şubat 1997’deki kırılma noktasıdır. O zaman çok daha kötü duruma geldi. İmam Hatip okullarının bir kısmı kapandı. Ama Allah’a şükür o nokta da aşıldı. 1997’de 500- 600 bin civarında İmam Hatiplerin talebesi vardı. 5-10 sene içinde ikiye katlandı. Türkiye’de eğitimde, özellikle din eğitiminde istikrar yok. İktidarı ele geçirenler kendilerine göre ayarlama yapıyorlar. Fakat şuna bakmalıyız. Bu müdahaleler oldu, bizi toplumun dışında tutmak isteyenler başaramadılar. Başaramamalarının sebebi İmam Hatip’te yetişen nesillerin ruh yapısıdır. İdeal sahibi olmalarıdır, fedakar, feragatkar olmalarıdır, bu davaya gönülden bağlanmış olmalarındandır. Biz İmam Hatip liselerini bir marka yaparız, en itibarlı, en güvenilir, en iyi hizmet adamı yetiştiren müesseseler haline getiririz bunun gayreti içinde olmalıyız. İlahiyattan mezun olanı devlet hizmetine almamak için özel çalışmalar yapılıyordu. 15 sene önce aklımıza gelmezdi; İmam Hatip mezunu bir başbakan, cumhurbaşkanı, bakan, milletvekili, vali oluyor. Bunlar durup dururken gerçekleşmedi. Bunlar durup dinlenmeden didinmenin çalışmanın eseridir. Eğer sahip çıkarsak bu müesseselere, gerekli yenileştirmeleri, eleştirileri yaparsak güçlenerek devam eder inşallah.
Sevgilimin yüzündeki örtüyükaldırmak için İmam Hatip’e gittim
Hayrettin Karaman: Ablalarım kadın hocaya giderken, annem evde yaramazlık yapmayayım diye beni de onlarla gönderirdi. Orada arada dolaşırken Hurufi Kadime’yi öğrenmiştim. Onun dışında hiç bir şey bilmiyordum. İlkokulu bitirdim. Bu 5 yıl içinde bir öğretmenden bir defa müspet manada Allah, Peygamber lafzını hiç duymadığımı söylemeliyim. Sonrasında bir yıl ortaokula gittim. Orası da öyleydi. Babam demirci olduğu için demirciliği denedim, beğenmedim terzilik yaptım. 16 yaşlarıma geldiğimde bazı yönlendirmelerle bu tarafa döndüm. O dönem Demokrat Parti iktidara gelmişti ya da gelmek üzereydi. Kur’an kursuna gittim. Benim dersimi hocam dinliyor. Dinlerken de bazı ayetleri tercüme ediyor. Bende Kur’an aşkı başlamıştı. Baktım ki asıl sevgilimin yüzünde bir örtü var. Bu hoca ara sıra o örtüyü kaldırıyor. “A benim asıl sevgilim buymuş. Ben de bu nikabı kaldırsam” diyorum. O da “Bu öyle Kur’an okumaya benzemez. Uzun boylu ders okumak lazım” diyor. Yasak olduğu için bana öğretmedi, Ahıska’dan kaçıp gelmiş bir hocaya yolladı. O hocada 1 yıl okudum. Hocamda okurken İmam Hatip açıldığını duydum ve İmam Hatip’e girme macerası başladı. İmam Hatip’e en fazla 16 yaşında olanlar kaydolabiliyordu. Bizim neslin önemli bir kısmı zaten ortaokul çağı geçtikten sonra İmam Hatip’e girmiştir. Birçoğumuz mahkemeye müracaat edip yaşlarını küçültmüştür. İmam Hatip 1. Sınıfta evli çok arkadaş vardı. Ben de Lise 1’de evlendim.
Konya olmadı Çorum’a gittim
Süleyman Uludağ: Köy hocasında, 7 yaşımda Kur’an’ı hatmettim. Daha sonra Karabaş tecvidini okudum. Konya’da İmam Hatip açıldığını duydum ama o yıllarda gidip okuyamadım. Çünkü ekonomik maliyetini karşılayamayacaktım. Gel zaman git zaman Çorum’da da İmam Hatip açıldığını duydum. Ben 19 yaşıma gelmiştim. 16 yaşındaki kardeşim de çobanlık yapıyordu ve askere gitmek istiyordu. Nüfus cüzdanlarımızı değiştirdik. Böylece 19 yıl Osman olan adımı Süleyman olarak değiştirmiş oldum. Geldim Çorum’da kaydımı yaptırdım. 5 sene vakıf yurdunda kaldım. Şimdi hala Amasya’ya gittiğimde akrabalarım bana Osman der.
Okul maceram 3 ilde geçti
Ahmet Saim Kılavuz: Ben Aydın’ın Bozdoğan ilçesindenim. Aydın’da İmam Hatip açılmamıştı. İzmir’de Kestane Pazarı Kur’an Kursu derneği marifetiyle açılmış bir İmam Hatip vardı. O okul da sadece Kestane Pazarı Kur’an Kursu’nda 2 yıl Arapça ve Kur’an dersi alan öğrencileri kabul ediyordu. Bir sene Bozdoğan Merkez Ortaokulu’nda okudum. Yaz döneminde Denizli’de İmam Hatip açıldığını öğrenince fark dersleri vererek 2. sınıfa kaydoldum. Rahmetli eniştem Ahmet Özcan Uşan Diyanet İşleri Başkanlığı’nda teftiş kurulundaydı. İmam Hatip’li olmamda önemli etkisi vardır. O Denizli’de askerlik yapıyordu, ben de onun yanına gittim. 2. sınıfı okuduktan sonra eniştemin Ankara’ya tayini çıkınca ben de şimdiki adı Tevfik İleri Anadolu İmam Hatip Lisesi olan Ankara İmam Hatip Okulu’na geçtim. Bursa’ya geldikten sonra Mustafa Kara hocamla tanıştık, konuşunca anladık ki benden bir yıl önce Mustafa Hocam da Ankara İmam Hatip’te orta bir ve orta iki okumuş. Ben 1970 yılında yeniden Denizli’ye döndüm.
Okuldan önce hafız oldum
Mustafa Kara: Bizim doğduğumuz yıllarda nüfus cüzdanları günü gününe çıkmıyordu. 3-5 yılda bir şehre gidildiğinde çıkartılırdı. Dolayısıyla doğum tarihleri üç aşağı beş yukarı yazılırdı. Babam ve aynı zamanda ilk hocam olan Kutuz Hoca, benden sonra doğan kız kardeşimi benden büyük yazdırdı bilerek. Kafasında beni ilkokula göndermeden önce hafız yapmak vardı. Kendisi de ilkokuldan önce hafız olmuş. Fakat benim okul çağım geldiğinde vazgeçti ve beni okula yolladı. Hafızlığa ilkokulu bitirdikten sonra başladım. 1 yılda hafızlığı tamamladıktan sonra İmam Hatip’e başladım.