MTTB, Akıncılar, Milli Selamet Partisi, ev sohbetleri, akşam toplantıları, eylemler, çalışmalar, teşkilatlanmalar… 1980 Darbesi’nin ardından muhafazakâr camiadaki hemen her ismin aşina olduğu gruplar ve olaylar bunlar. Derneklere, vakıflara, sosyal çalışmalara göz açtırılmayan o dönemde, bir grup insan Türkiye’nin en büyük siyasi hareketinin temelini attı. 1983’de kurulan Refah Partisi, ülkedeki mevcut siyasal durum nedeniyle mümkün olandan daha fazla cesaret ve daha fazla çabayla ayakları üzerinde durabiliyordu. Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının olağanüstü çabaları neticesinde parti başarı üstüne başarı sağladı. Tabii Abdülmecit Yücel’inki gibi göz yaşartıcı hikâyeler eşliğinde.
Yıl 1985. 12 Eylül darbesinin ardından kapatılan Milli Selamet Partisi’nin üyeleri, Refah Partisi’ni yeni kurmuş. Fakat Milli Güvenlik Konseyi’nin vetoları nedeniyle yönetici kadro partide görev alamıyor. Buna rağmen geri kalan üyelerin hepsi, halkı bu yeni partiyle tanıştırma gayretinde. Seçimlere katılabilmek için hızla teşkilatlanmaları lazım. Maddi-manevi sayısız sıkıntıya rağmen çalışmaya başlıyorlar. 19 ilçenin henüz sadece 8’inde teşkilat kurulmuş. Bu nedenle her gün farklı bir bölgede, farklı arayışlar içindeler. O dönem partinin İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel hikâyesinin önemli dönemeçleri de bu yıllarda yaşanıyor. Bu süreç içinde sayısız fedakârlıklar yapılıyor. “Dava”yı omuzlayan bu insanların azmi de hâlâ zihinlerden çıkmıyor.
DAVANIN MAYASINDA VAR
Abdülmecit Yücel, o günkü çalışmalarıyla hâlâ akıllara gelen, dönemin simge isimlerden biri. Yücel’i tüm arkadaşları dava için kendi acısını hiçe sayan, hayatını ortaya koyan bir adam olarak tanımlıyor. Onun hikâyesini geçtiğimiz hafta haberleştirilen bir video sayesinde yeniden hatırladık. 1993 tarihli videoda, o tarihte henüz Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, Abdülmecit Bey’i anlatıyor. Gelin biz de hikâyeye önce Erdoğan’ın gözüyle tanık olalım:
“Sene 1985. İstanbul’da İl başkanlığı görevine getirildim. İstanbul’un 19 ilçesi vardı fakat kurulan parti teşkilatı sayısı 8 idi. Yoğun bir gayretle, 3 ay içerisinde 19 ilçenin tümünde teşkilatlarımızı kurduk. Her akşam 18 ile 22 arasında açık olacak diye karar aldık. Bu kararı il merkezinden telefonlarla sürekli kontrol ediyorduk. Bir akşam, nöbetler ne durumdadır diye il merkezine uğradım. Dediler ki, Şişli cevap vermiyor. Bunun üzerine nöbetçi arkadaşıma dedim ki, sen aramaya devam et, ben de bir arabaya atlayıp bakayım. Gittim ki, kapı açıldı. O zaman kapıda, ismen henüz tanımadığım, gözleri yaşlı bir kardeşimiz vardı. ‘Niye ağlıyorsun?’ diye sordum. ‘Biraz kederlendim başkanım’ dedi. ‘Ya hu neyin var, belki ben yardımcı olabilirim’ dedim, ‘Biraz kederlendim başkanım, hiçbir derdim yok’ dedi. ‘Peki, telefon cevap mı vermiyordu’ dedim, “Başkanım bir işim vardı, onun için yarım saat geç açtım teşkilatı’ dedi. İşte bu ağlayan kardeşimiz, bana ağlama gerekçesini açıklamayan bu kardeşimiz, Abdülmecit kardeşimizdi. Ertesi sabah ağlamanın gerekçesini öğrendim. Meğerse Abdülmecit kardeşimin refikası doğum esnasında şehit olmuş. O da yavrusunu yengesine teslim etmiş. Hanımını da hastanenin morguna indirmiş. Nöbetim var diyerek koşarak nöbete gelmiş. Değerli kardeşlerim, bu davanın mayasında Abdülmecitlerin bu imanı var.”
İLÇE İLÇE GEZİP TEŞKİLAT KURDUK
Erdoğan’ın teşkilata örnek olarak anlattığı bu hikâyenin kahramanı olan Yücel’in hayat hikâyesi hayli ilginç. 1985’den sonra Abdülmecit Yücel’le beraber Şişli İlçe Başkanlığı’nın çalışmalarında bulunan ağabeyi Sami Yücel de o günleri “dava için çalıştık” sözleriyle özetliyor. “Tayyip Bey’in de teşvikiyle eksik teşkilatları kurmak için çabalıyorduk” diyen Yücel, o günlerde yaşananları şöyle anlatıyor:
“Şu anda AK Parti İstanbul Milletvekilimiz olan Ekrem Erdem, Şişli İlçe Başkanımızdı. Naci Çelik, Mukadder Başeğmez, Mehmet Ali Battal, Yusuf Tülün ile Şişli İlçe Teşkilatı’nı bizim evimizde kurmaya niyetlendik. Ne binamız, ne de bir ofisimiz vardı. Toplantıları Naci Çelik’in ofisinde yapardık. Bizler de oraya sürekli demlik demlik çay taşırdık. Tayyip Bey o günlerde de gelirdi ilçe teşkilatına. Nizam Yayınları’nın sahibi olan Ahmet Ercan Gerçek de maddi-manevi yanımızdaydı. Daha sonra Mecidiyeköy’de bir yer kiralandı. Ardından da ilçe ilçe gezdik. Adalar, Şile, Şişli hatta Edirne… Buralarda teşkilatı kuracak kimseler bulmaya ve onlara yardım etmeye gidiyorduk. Darbe nedeniyle insanlar siyasetten uzak duruyordu. Bir kişinin iki ilçeye başkanlık ettiği dönemler yaşanmıştı. Yeter ki daha çok insana anlatalım derdimizi diye düşünürdük.”
Abdülmecit Bey’in kardeşi Siyami Yücel ise, “O yıllar benim çocukluğuma denk geliyor. Bizler evde demlenmiş çayı götürüp ikram edebilme telaşesindeydik. Harçlıkları toplayıp tutulan otobüslerle Ankara’ya kongreye giderdik. Şimdi o günleri düşününce aklıma bir grup yiğit insan geliyor” diyor.
KOŞARAK GÖREVE GİTTİ
Abdülmecit Yücel’in eşi vefat ettikten sonra bebeğini teslim alan yengesi Cemile Yücel de olayların birinci elden şahidi. Yücel, yaşananları şu sözlerle anlatıyor:
“Abdülmecit’in eşi rahatsızdı ama yine de teşkilatı kurmak için Edirne’ye gitti. Bir gün sonra da eşini hastaneye kaldırdık. Doğumdan sonra eltimi kaybettik. Elime kızı Sümeyye’yi verdi, koşarak gitti. Nereye gittiğini bile anlamadım o an. Meğer görev yerine gitmiş.”
DEMİREL’İN KALESİNİ DÜŞÜRDÜ
Abdülmecit Yücel, bu hadiseden kısa bir süre sonra Isparta’ya taşınır. Mücadele ve fedakârlıkla dolu ömrünün diğer bir kısmı da burada geçer. Yücel’in arkadaşlarından olan AK Parti İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem de, “Abdülmecit’in niyeti, Isparta’ya gidip Demirel’in kalesini düşürmekti” diyor. Yücel, Refah Partisi’nin Isparta İl Teşkilatı’nın kurulmasında büyük rol oynar. Kızı ve yeni eşiyle yerleştiği Isparta’da yeni bir hayat kurar. Ardından diğer kızı Betül dünyaya gelir. Parti çalışmalarında hızla yükselir ve Ege Bölge Müfettişi olur. Sık sık İstanbul’a gelmekte, teşkilatlanma modelini Ege’ye taşımaya çalışmaktadır. Çalışmaları neticesinde gerçekten de Demirel’in kalesi düşer ve bir süre sonra Isparta Belediye Başkanı DYP’den istifa ederek Refah Partisi’ne geçer. Yücel, 1992’de yine İstanbul’daki bir parti çalışmasına katılmak üzere beş arkadaşıyla Isparta’dan yola çıkar. Ancak Kütahya civarında gerçekleşen bir trafik kazasında hayatını kaybeder.
‘BİZİ BU GÜNLERE GETİREN AŞK’
Gerçek Hayat’ın eski yazı işleri müdürlerinden Faruk Yücel’in de amcası olan Abdülmecit Yücel’in hikâyesinin hâlâ insanları etkilemesi ancak samimiyetle açıklanabilir. O yıllarda Yücel’in arkadaşı olan, şu an aktif siyasetin içindeki sayısız isim hâlâ yaşananları teşkilatlarda, arkadaş sohbetlerinde, gençlere yönelik çalışmalarda anlatıyor. AK Parti’nin 15 yıllık iktidarının temelinde Abdülmecit Yücel ve arkadaşlarının gösterdiği çalışma azminin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani Erdoğan’ın söylediği gibi, “Bu davanın mayasında evladını, eşini, çoluğunu, çocuğunu evinde bırakıp, adeta bir sefere gidercesine yola çıkan yiğitlerin inancı var, aşkı var, heyecanı var. İşte bu aşk, bu heyecandır bizi bugünlere getiren.”
***
Babamızı hep kürsü de hatırlıyoruz
Abdülmecit Yücel’in iki kızı, anneleriyle beraber İstanbul’da yaşıyor. O günleri hem hüzün hem de mutlulukla anıyorlar. Sümeyye Yücel Aktaş, Betül Yücel ve anneleri Safiye Yücel’le o günleri konuştuk…
Babanızın parti içindeki konumu ve yaşananlar malum. Bu koşuşturma içinde onu görebiliyor muydunuz mesela?
Sümeyye Yücel Aktaş: Çocukluğuma dair anılarıma dönüp baktığımda aklıma gelenler; partiye dair toplantı ve kongre hazırlıkları sırasında koşturduğum koridorlar… Babamın eve geç saatte gelse de gönlümüzü almak için ellerinin dolu dolu oluşunu unutmuyorum.
Betül Yücel: Bir çocuk için parka gitmek, şarkı söylemek neyse partinin bir organizasyonuna katılmak, şiir ezberlemek, marş okumak oydu benim-bizim için. Babamı kürsüde hatırlıyorum özellikle. Annemi hatırladığım yerler ise kermesler.
Bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanımız da babanızla olan dostluğu nedeniyle hâlâ sizinle irtibat halinde… O size yaşananları nasıl anlatıyor?
Betül Yücel: Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda kendisi ve eşi Emine Hanım’la bir aile büyüğümüze ziyaret sırasında karşılaştık. Babamı anlatırken videodaki olayı onun ağzından bir kez daha dinlemek nasip oldu.
Sümeyye Yücel Aktaş: Doğrusu Cumhurbaşkanımız ile sürekli yüz yüze görüşmüyoruz. Ama babamın onda farklı bir yeri olduğunu biliyoruz. Yaşanılanları anlatarak babam ve bu yola hizmet etmiş kişilerle yaşadığı dönemi, davanın nasıl bugünlere geldiğini insanlara hatırlattığını düşünüyorum.
Malum videonun sosyal medyada yayılması üzerine neler hissettiniz?
Sümeyye Yücel Aktaş: Şaşkınlık, heyecan, hüzün gibi birçok duyguyu aynı anda yaşadım diyebilirim. Seneler sonra ismini bir haber vasıtasıyla olsa da görmek buruk bir sevinçti.
Betül Yücel: Şunu söyleyebilirim ki babamın toplantı konuşmaları ve vefatından sonra gerçekleşen kongre kaydı ondan kalan değerli şeyler bizim için. O kaseti kaç kez izledik bilmiyorum. Videoyu görünce genel yorumlardan çok onu tanıyan ve ona dair özel yorum yapan biri var mı diye baktım. Umduğum esas şey kendisine dair bilmediğim bir şeyler öğrenmek. Teşkilattan bir arkadaşı yıllar sonra görüştüğümüzde kızdığında nasıl davrandığını anlatmıştı mesela. Bu benim için çok değerliydi.
34 YILA SIĞAN KOCAMAN BİR HAYAT
Konuşulanlar sizi şaşırttı mı?
Sümeyye Yücel Aktaş: Dönemin zorluklarını yaşayıp, her koşulda mücadele edenler ve benzer örnekleri yaşayıp görenler için şaşırtıcı olmasa da hepimiz için zorlular karşısında motive edici bir anı. Bazı insanlar için şaşırtıcı, bazı insanlar için tanıdık gelmesini de normal karşılıyorum.
Betül Yücel: Babamla ilgili anıları ve daha nicelerinin hikâyelerini dinleyerek büyüdük. İnanılan değerler için zaman, emek ve gerektiğinde daha fazlasını vermenin önemine gönülden inanıyoruz. Dünya hepimiz için bir imtihandan… Babam 34 yaşına anne, baba, eş, evlat acısı ve dava kaygısı sığdırdı.
Safiye Hanım, siz Isparta’daki günlerine yakından şahit oldunuz. O günlere dair neler hatırlıyorsunuz? Yoğunluğun yanında ‘babalığı’nı nasıl götürüyordu?
Safiye Yücel: Isparta İl başkanlığında Gençlik Kolları Başkanı olarak görev yapıyordu. Onun teşkilat içinde çalışma temposu alışageldiğimiz bir durumdu. Kendisinden beklenen görevi hep tam yapma gayretinde oldu. Çocuklarla geçirdiği zamanları dolu dolu geçirmeye çalışır, ufak işleri dahi onlarla yapmayı önemserdi.
***
Temeli samimiyet olan bir dava
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlattığı hikâyenin en önemli tanığı, dönemin Şişli İlçe Teşkilatı Başkanı olan, AK Parti İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem. O günlerde teşkilatları büyük zorluklarla kurduklarını anlatan Erdem, bir ilçe binalarının dahi olmadığını, arkadaşları Naci Çelik’in dükkânında toplandıklarını söyleyerek şunları anlatıyor:
“Okmeydanı’nda Naci Çelik’in dükkânında toplanmaya başladık. Çerçevesi var camı yok. Oralara biz plastik, branda çiviledik. Oraya iki arkadaşımız çay getirirdi. Ama tabi o çayın kıymetini şimdiki gençler anlamaz. Getiren de Abdülmecit Yücel’le abisi Sami Yücel’di. Ardından bir bina bulduk, yerleştik. Saat 22.00’ye dek nöbetler olurdu. Bir gün bir arkadaş arayıp Abdülmecit’in eşini doğum sırasında kaybettiğini haber verdi. Ben de herkese haber verdim. Ertesi sabah cenazeden sonra biz yine ilçeye geldik. Baktım Abdülmecit orada. ‘Ne yapıyorsun burada’ dedim, ‘sen evine git’ diyorum. Yok diyor, benim nöbetim var.”
DESTANSI BİR MÜCADELE
“Biz ne zaman Abdülmecit’i ansak gözlerimiz dolar” diyen Erdem, Yücel’i “bir dava adamı” olarak tanımlıyor. Yücel’in Isparta’da da yoğun biçimde çalıştığını anlatan Erdem şunları ifade ediyor:
“O gün için Isparta Refah Partisi için çok zor bir yerdi. Ancak Abdülmecit’in samimi çalışmaları neticesinde her şey değişti. Dönemin Isparta Belediye Başkanı partisinden istifa edip, Refah Partisi’ne geçti. Altan Raşit Civan’dan bahsediyorum. Çok destansı bir mücadele verdik biz o zaman. Ufukta başkanlık yok, milletvekilliği yok, meclis üyeliği yok… Bunlar hayalimizde bile yok. Ama bir dava şuuruyla çalışıyoruz. Bir adanmışlık vardı. Bu adanmışlık bizi bugünlere kadar getirdi.”
BİZ GÜZEL İNSANLARLA ÇALIŞTIK
Başka bir arkadaşımız daha vardı: Mustafa Fidan. Genç yaşta kansere yakalandı. Rahatsızlığına rağmen en çok çalışanımız oydu. Doktorlar artık yapacak bir şey yok dediklerinde ise bana geldi, ‘Başkanım hakkınızı helal edin, izniniz olursa ben Suşehri’ne, memleketime gidip orada teşkilatlanma yapmak istiyorum’ dedi. Yani o durumdayken bile bu dava için bir şeyler yapmak istiyordu. Biz inanın güzel insanlarla çalıştık. Bu dönemlerin simge ismi de bizim için Abdülmecit Yücel’dir. O gün yüzde 4 oyumuz vardı. Ufukta bir iktidar da yoktu. Ama şimdi iktidar partisiyiz. 15 yıldır devam eden bir başarı. AK Parti’nin temelinde böyle bir samimiyet olmasaydı gücünü muhafaza edemezdi.”
***
‘Size acıyorum çocuklar, ne işiniz var Refah Partisi’nde’
O günlerde Refah Partisi’nin İstanbul İl Başkan Yardımcılığı yapan Necdet Külünk de teşkilatlanma aşamasındaki tüm çalışmalarda bulunan isimlerden. Külünk, neler yaşandığını net bir biçimde aktarıyor:
“12 Eylül 1980 darbesinden bir gün sonra, 13 Eylül’de o dönem Milli Selamet Partisi’nin gençlik kolları başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’la ikinci başkan olan ben bir araya geldik. Doktor Akif Çamlı’nın evindeki bu toplantıda ortak bir karar aldık: Ekibi dağıtmayacağız dedik. Stratejimiz ev sohbetleri. Bir şekilde bu sohbetlerle işleri yürütecektik. Avukat Ahmet Tekdal’ın başkanlığında Refah Partisi’ni kurduk. İstanbul İl Başkanı da Kahraman Emmioğlu oldu. Kahraman Bey bir süre sonra yorulduğunu söyledi. Erbakan’a, ‘Tayyip Bey bu işi götürür, her şeyine ben kefilim’ dedi. Tayyip Bey de beni arayarak, ‘Seni de teşkilatlanma başkanı olarak yanımda görmek istiyorum’ dedi. Biz hep beraber kolları sıvadık. Yoğun bir tempoda çalışıyoruz. Bir gün icra toplantısında, ben teşkilatlarımızı en azından geceleri açık tutalım dedim. Biz ilden tüm ilçeleri arayarak bir vukuat olup olmadığını böylece öğrenecektik. Yine benim nöbette olduğum bir gün Şişli İlçe Teşkilatı cevap vermedi telefonlara. Yaklaşık 40 dakika sonra Abdülmecit Yücel açtı telefonu. ‘Abdülmecit neden geç kaldın?’ diye sordum. ‘Başkanım hanımım doğum esnasında vefat etti. Onu hastanenin morguna yerleştirdim. Bebeği de teslim ettim. Sonra da teşkilata geldim’ dedi. O bunları söyleyince o bir taraftan ben bir taraftan ağlamaya başladık. Abdülmecit bana hâlâ, ‘Hakkınızı helal eder misiniz’ diyor. Orada belki beş dakika kalakaldık ikimiz de
HEDEFLERİ ÇOK YÜKSEK
Abdülmecit, bir süre sonra il başkanlığında yanımıza geldi. Tayyip Bey’in odasındaydık. Bize, ‘Isparta’ya yerleşmek istiyorum. Süleyman Demirel’in kalesini düşürmek istiyorum’ dedi. Hedefe bakar mısınız? Diş teknisyeniydi, Isparta’da işini de kurdu. Orada öyle yoğun bir parti çalışması yaptı ki Isparta Belediye Başkanı arkadaşımız kendi partisinden ayrılıp Refah Partisi’ne geçti. Özetle hakikaten Abdülmecit, Demirel’in kalesini düşürdü.
HÂLÂ TANINAN BİR HOCA
1983 yılında Tayyip Bey’le şöyle akitleştik, ‘Biz parti yüzde 10 barajını aşmadan hiçbir yeri talep etmeyelim. Ne milletvekilliği ne de belediye başkanlığı’. Biz teşkilatlanmayla ilgiledik, ev sohbetleri, toplantılar, koşuşturmayla geçti günlerimiz. Gel zaman git zaman bir gün çalışmalar için koştururken, o dönemde büyük bir caminin imamı olan bir hocamıza rastladık. Adını vermek istemiyorum. Sabah namazının ardında, Karaköy’de Faysal Finans’ın önündeydik. ‘Hayrola çocuklar burada ne işiniz var?’ dedi. Biz de o dönemde Beyoğlu’na teşkilatı kuracak adam arıyorduk. Perşembe Pazarı’nda birileriyle görüşeceğimizi söyledik. Bize aynen şöyle söyledi, ‘Size acıyorum çocuklar, Anavatan Partisi gibi parti varken neden Refah Partisi’nde siyaset yapıyorsunuz’. Boynumuzu büktü bizim. Ama onu Allah’a havale ediyorum. Hâlâ yaşayan bir hocadır kendisi.”
***
Partiye katılacak insan bulamıyorduk
O günlerin başka bir şahidi de Yalçın Özer. Refah Partisi Şişli ilçe Teşkilatı’nda çalışan Yalçın Özer bugünde AK Parti Şişli İlçe Başkan Yardımcısı. “1983 yılında kurulan Refah Partisi’nin Şişli ilçe teşkilatını oluşturmak için çok büyük gayretler sarf ettik” diyen Özer, yönetim kurulunu oluşturabilmek için 14 kişiyi dahi bulmakta zorlandıklarını ifade ediyor. Özer şunları anlatıyor:
“1980 ihtilalinden sonra kimse partide görev almak istemiyordu. Şişli ilçe başkanlığına Ekrem Erdem Bey getirildi. Toplantılar esnasında Abdülmecit Yücel kardeşimizi tanıdık. 1985 yılında Mecidiyeköy’de yeni bir ilçe merkezine taşındık. Artık kendimize ait bir ilçe merkezimiz vardı. Partide nöbetler tutuyorduk. Abdülmecit’in nöbetine denk gelen bir günde hanımı doğum esnasında vefat ediyor. Ben partinin idare amiri idim. Akşam ilçe merkezinde karşımda Abdülmecit Yücel’i görünce şaşırdım. ‘Kardeşim eşin vefat etti, başsağlığına gelen olur. Sen hemen eve git’ dedim. ‘Yok abi ben nöbetimi tutacağım’ dedi. Bu durumu ilçe başkanımız Ekrem Erdem’e bildirdim. Bu fedakârlık dalga dalga bütün teşkilatlara yayıldı. İl Başkanı olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey’e de bu durum bildirilmişti. Artık toplantılarda bu hadise hep örnek olarak anlatılmaya başladı.”
***
Fedakârlığın sembolü oldu
Mehmet Kaya, hem 80’li yıllarda Refah Partisi’nin teşkilatında görev yapmış, hem de Abdülmecit Yücel’in yakın arkadaşı olan bir isim. Kaya, 80’li yılları “düşünce dünyamızda ideallerimizin oluşmaya başladığı yıllar ilginç dönemler” olarak tanımlıyor. Kaya arkadaşıyla yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:
“Abdülmecit ve diğer arkadaşlarla birlikte böyle ilginç ve zor dönemleri birlikte yaşadık. O dönem Şişli Akıncılar Derneği’nin faaliyetlerine katılıyorduk. Camiye gittiğimizde müezzinliği Abdülmecit yapardı. Davudi bir sesi vardı, duygu yüklüydü. Mahallemizdeki gençlerin Abdülmecit Abisi olmuştu kısa sürede. Abdülmecit diyordu ki eğer biz Müslümanlığımızın gereğini yerine getirmezsek, kim getirecek? Onu farklı kılan bu irade ve kararlılık idi. İkimizde yakın dönemlerde askere gittik. Görev dönemimizde 12 Eylül 1980 asker darbesi oldu. Döndüğümüzde dernekler, vakıflar ve partilerin faaliyetleri yasaklanmıştı. Yeni kurulmuş olan Refah Partisi’nin faaliyetlerine katıldı. Şişli teşkilatında görev aldı. Tüm arkadaşlar canla başla çalışıyordu. Birimizin yaptığı fedakârlık diğerlerini daha fazlasını yapmaya teşvik ediyordu. Eşinin doğumunda Abdülmecit bu örnekliği ve fedakârlığı zirveye taşıdı. O fedakârlıklarımızın sembolü oldu.’’
***
Hikâyesi dilden dile dolaştı
1985 yılında Refah Partisi’nin teşkilatlanma çalışmalarında aktif rol alan isimlerden biri de Hikmet Şen. Üsküdar İlçe Teşkilatı’nın kurucularından olan Şen, Abdülmecit Yücel’in hikâyesinin yıllardır teşkilatlarda dilden dile dolaştığını anlatıyor:
“Ben Refah Partisi’nde kapatılana dek çeşitli görevlerde bulundum. Parti, ilk yıllarda hanım üye kabulünde çok istekli değildi. Ancak rahmetli Necmettin Erbakan hocamızın talimatı ile hanımlar komisyonu kurulması hususunu Recep Tayyip Erdoğan Bey’in il başkanı olarak çok sıkı takip ediyordu. Üsküdar’da ilk hanımlar komisyonu eşim Sevgi Şen’in yardımıyla kurduk ve yönetime İlk hanım Komisyonu sorumlusu acizane ben oldum. Bu durum, arkadaşlar arasında KKK (Kadın Kuvvetleri Komutanı) olarak esprilere konu olmuştu.
‘SİZLERİ AİLEMDEN ÇOK SEVİYORUM’
İlçe muhasipliği yaptığım dönemlerde Abdülmecid Yücel’in hikâyesi anlatılırdı hep. Bu hikâye hepimiz için çok etkili bir moral kaynağı olmuştur. İl idare amiri rahmetli Ahmet Cengiz Arancı’nın, bu hikâyeyi anlattıktan sonra bize dönerek ‘Allah için sizleri eşimden çocuklarımdan çok seviyorum’ demesi de hiç aklımdan çıkmaz. Rahmetli Abdülmecit Yücel’in hikâyesinin bir benzeri de benim başımdan geçti. Babam akciğer kanseriydi ve uzun müddet yoğun bakımda kalmıştı, oksijen tüpüne bağlı yaşıyordu. Rutin kontrol için hastaneye gittik. Akşam olunca izin alıp ilçedeki haftalık yönetim kurulu toplantısına gittim. Gece toplantısı esnasında yönetim kurulu başkanımız Mehmet Bingöl, ‘Hikmetçiğim, baban ağırlaşmış sen eve git’ dedi. Anlamıştım. Eve geldiğimde babam ölmüştü.
Dediğim gibi, muhasiplik yaptım partide. Üye aidatlarını titizlikle takip ediyorduk. Bir akşam Ümraniye’de oturan inşaat işçileri bana aidatlarını verdiler. Fakat biliyordum ki belki de otobüs paralarını vermişlerdi ve yürüyerek gideceklerdi. Mustafa Aksoy ağabeye, ‘Bu arkadaşlardan aidat almasak mı?’ dedim. ‘Almalısın Hikmetçiğim, bereket bu gibi kişilerin verdiklerindedir’ dedi.”