Avrupa Suriye’de ortada kaldı

DEAŞ Karşıtı koalisyonu fırsat bilerek ABD’nin hâmiliğinde Suriye’ye giren Avrupalı ülkeler, Amerika’nın çekilme kararı almasıyla ortada kaldılar. Suriye iç savaşının başlamasının ardından küresel güçler bölgeye müdâhil olmak için âdeta sıraya girdi. Bunda elbette Suriye’nin coğrafik, stratejik konumu, bölge ile ilişkileri, yer altı kaynakları etkiliydi. Amerika, Rusya, İran ve hatta Çin denkleme dâhil olurken, Avrupa Birliği de gelişmeleri yakından takip etti. Öncelikle AB’nin söylemi Suriye’ye dışarıdan herhangi bir müdâhalenin yapılmaması, Esad’ın yönetimden çekilmesi ve Suriye’deki rejimin demokratikleşmesi gerektiği yönündeydi. AB, askeri gücünün olmaması nedeniyle Suriye meselesine sahada müdâhil olamadı bunun yerine mültecilerin Avrupa’ya gelmemesi konusuna odaklandı.

AB ülkeleri zaman içinde Suriye’nin siyasi kadrolarının Avrupa’ya uçuşlarını yasakladı ve Suriye’ye ait banka hesaplarını dondurdu. Annan Planı’na ve Suriye muhalefetine destek verdi. Yani kısaca AB Suriye meselesinde pasif kaldı. AB Suriye’den uzak durmayı tercih ederken Fransa ve İngiltere bölgedeki çıkarlarının peşine düştü ve DAEŞ karşıtı koalisyona destek verdiler. ABD’nin bölgeden çekilme kararı almasının ardından AB ve Avrupa ülkelerinin bölgede nasıl bir politika izleyeceklerini uzmanlara sorduk.

Murat Yeşiltaş: SAHADA YOK CENEVRE’DE OLMAK İSTEYECEK

Suriye krizinin başından beri Avrupa Birliği Suriye’de temel bir aktör olmadı, olmak da istemedi. Ama başta Fransa olmak üzere, bazı Avrupa ülkeleri meseleyi başlangıçtan bu yana yakından takip etti ve içerisinde yer almaya çalıştı. AB’nin Suriye meselesine bakış açısını şekillendiren en önemli etken, DEAŞ’ın ortaya çıkması ve Fransa, Belçika, Almanya, İngiltere gibi ülkelerde saldırılar gerçekleştirmesi oldu.
Böylelikle terör meselesini göç merkezli politikalarının üzerine oturtmaya çalıştılar. Yani Suriye’ye baktıklarında birinci tehdit olarak terörizmi görüyorlarsa, ikinci tehdit olarak mülteci meselesini gördüler. Hedefleri başta mültecilerin Avrupa’ya girmesini engellemek ve Suriye’deki iç savaşa katılmış olan savaşçıların mobilizasyonunu engellemekti.
Fransa, Macron’un gelmesi ile birlikte Suriye meselesinde kendisine yeni bir pozisyon almaya çalıştı. Bu pozisyon için de DAEŞ karşıtı koalisyonu bir fırsat olarak gördü. Fırat’ın doğusunda ABD’den sonra DAEŞ karşıtı koalisyonun hem lojistik imkanları açısından hem de sahada bulundurduğu asker sayısı bakımından en büyük partnerlerden bir tanesi oldu. Fransa’nın Suriye siyasetini belirleyen çok ciddi tarihsel koşullar söz konusu.
Nihayetinde Suriye, Osmanlı’nın parçalanmasından sonra önemli bir süre Fransız yönetimi altında kalmıştı. Ama tabi ki bu tarihsel bağlar soğuk savaş boyunca çok fazla pekişmemişti. Soğuk savaş sonrası da Fransa’yı Suriye’de önemli bir aktör olarak görmedik. Şimdi ise Macron, Fransa için yeni bir uluslararası ilişkiler profili çizmeye çalışıyor. Bunu da öncelikle Avrupa Birliği içerisinde Almanya’nın önderlik ettiği bir siyaseti paylaşarak yapmayı deniyor. Yani Fransa, Almanya’nın Avrupa Birliği içerisinde lokomatif olma durumunu kendisi de lokomotif olmaya çalışarak dengelemek istiyor. Bunun için Suriye meselesi bir fırsat oldu. Fransa’nın Fırat’ın doğusu için üç temel stratejiyi belirlediğini görüyoruz: DEAŞ’ın yenilmesi, yerel aktörlerin güçlendirilmesi ve politik sürece geçilmesinin istikrarlı bir şekilde tamamlanması.

PYD’Yİ MEŞRULAŞTIRMA PEŞİNDE

Burada sorun teşkil edecek konuların en başta gelenlerinden biri yerel aktörlerle çalışmayı tercih etmesi. Fransa’nın Suriye’nin doğusunda özellikle SDG, PYD, YPG konusundaki tavrı Avrupa’da ön plana çıktı. Hiçbir Avrupa ülkesi bugüne kadar, onlara yönelik bir yaklaşım benimsemekle birlikte, PYD’yi ciddi manada kabul etmedi. Ancak Fransa Hollande döneminden başlamak üzere, Macron döneminde de SDG’yi Suriye’de aktörleştirmeye çalışan bir politika izledi.
Bunu da Fransa’nın Suriye’de olan tarihî angajmanı olarak değerlendirmek mümkün. Özellikle Hollande zamanında, dönemin PYD eş başkanı Salih Müslim, Elysee Sarayında ağırlandı. Daha sonra SDG’liler de askeri kıyafetlerle kabul edildi. Bu bir sembolizmdi. Dolayısıyla yerel partnerlerle çalışma konusunda Fransa’nın daha aktif olmaya çalıştığını gördük.
Diğer Avrupa aktörlerinin Suriye meselesine dâhil olma süreçleri ise neredeyse söz konusu bile değil. Ama tabi ki Suriye krizinin özellikle Cenevre sürecine taşınacak olmasıyla birlikte Avrupa’nın Suriye’deki meselede çözüm konusunda aktör olacağını söyleyebiliriz. Bir müzakere masası kurulduğunda Avrupa kuşkusuz burada etkili olmaya çalışacaktır. Dolayısıyla bundan sonra sahada askeri olarak herhangi bir şekilde Avrupa’yı görmeyecek olsak da Suriye’nin nihayi çözümü konusunda ABD ile hareket eden, özellikle Rusya’yı Türkiye’yi dengelemeye çalışan bir pozisyon alacaklarını söyleyebiliriz.

Enes Bayraklı: AVRUPA RESMİN DIŞINDA KALDI

Suriye meselesine Avrupa Birliği açısından bakarsak etkinliklerinin olmadığını görürüz. Bunun sebebi Avrupa Birliği’nin entegrasyonunun en zayıf olduğu yönlerden birinin güvenlik ve dış politika alanı olması. Bu konularda ortak bir politika belirlemek diğer alanlarda olduğu gibi mümkün değil. Avrupa Birliği’nin bir ordusu da yok. Dolayısıyla tamamen NATO ve ABD’ye bağımlılar. Suriye’de varlık göstermeleri kendi ülkelerinin operasyonel kapasitelerine bağlı. Sadece mülteci meselesinde bir politika güdüyorlar, o da mültecileri Avrupa Birliği’nden uzak tutmak. Temel kaygıları bu. Burada da Türkiye’ye vermiş oldukları bazı sözler ve destekler var.

Suriye’de oluşturulan koalisyona Avrupa ülkelerinden destek verenler vardı. Ama burada temeli Amerika oluşturuyor. Amerika’nın Suriyeden, Irak’tan aktif olarak çekildiği bir noktada, Suriye’deki askeri operasyonlarının, hava operasyonlarının devam edeceğini düşünüyorum. Diğer ülkeler de bu oranda katılabilecekler. Dolayısıyla yine tekrar başa dönecek olursak Fransa, İngiltere gibi Suriye ile ilgilenen bir kaç ülkeyi dışarıda bırakacak olursak, diğer Avrupa ülkeleri mültecileri uzak tutma, soft power kullanarak etkide bulunma, muhalifleri destekleme ve onları Avrupa’da toplama ve kendi yanlarına çekmeye çalışma gibi faaliyetler görüyoruz. Ama burada resmin dışında kalmış durumdalar.

YEGÂNE BELİRLEYİCİ: TÜRKİYE VE RUSYA

Tek tek bakarsak, Avrupalı ülkelerin, özellikle Fransa ve Birleşik Krallık’ın Suriye’de bir askeri varlığı, çok cüzi miktarda özel kuvvetleri var. Buradaki esas ağırlık unsur Amerika’ydı. Amerika’nın çekilme kararı almasıyla birlikte aslında Avrupa ülkeleri ortada kaldılar denebilir. Bunların da yakın dönemde bölgeden çekilmek zorunda kalacaklarını düşünüyorum. Özellikle Fransa’nın. Dolayısıyla şu anda Avrupa Suriye’de gelişmelerin dışında kalmış durumda.

Suriye’deki temel aktörler ise İran, Rusya, Türkiye ve ABD. Esed’i saymaya gerek yok çünkü Rusya’nın kuklası haline gelmiş durumda. Macron, Merkel, Erdoğan ve Putin Avrupa’daki barış görüşmelerine katılacaklardır. Fakat nasıl bir anlaşma yapılacağını sahadaki ülkeler belirleyecektir. Yani Rusya, İran, Türkiye ve ABD. En çok da Rusya ve Türkiye belirleyici olacaktır.

Benzer konular