Avrupa özüne mi dönüyor?

Sırtlan beyaz adamın yükünü 
En iyi mahsulünü dök ortaya 
Sürgüne gönder oğullarını 
Hizmet etsin diye tutsaklarına 

Rudyard Kipling – Beyaz Adamın Yükü

Yabancı” ya da “öteki” kavramı, medeniyetlerin kendilerini inşa sürecinde kullanageldikleri bir tür sosyal “maya”dır. Bu açıdan bakıldığında doğal bir sürecin gayet doğal bir parçası olarak olumsuz bir anlam taşıdığı söylenemez. Ne var ki, doğal olan her şey gibi “öteki” kavramı da çürüme ve bozulmaya maruz kalma potansiyelini bünyesinde taşır. Belli koşullar altında çürümeye duran zararsız nesnelerin zehir üretmeye başlaması gibi toplumsal ilişkilerde birbirini tanımlamakta kullanılan “öteki” nitelemesi “ötekileştirme”ye doğru seyir aldıkça sosyal çevreyi zehirlemeye başlar. Bizden olan ile olmayan arasında ayrışan saflar, bir zaman sonra karşılıklı savaş düzeni alan iki ayrı grup halini alır. “Öteki” kavramının toplumlar açısından zararsız bir sığınaktan olmaktan çıkarak nefes aldırmayan bir kalebentliğe dönüşme hikâyesidir bu. Cemil Meriç üstad “Kültürden İrfana” adlı eserinde: “Bilgiyle zırhlanmamış kalabalıklar için aşırıya kaçmayan bir yabancı düşmanlığı emniyetli bir hisardır” diyor ve hemen peşinden şunu ekliyor “Ama ömür boyu hisarda oturulmaz.” Üstâd haklı. Aşırıya kaçmadıkça sorun yok. Ancak kimi toplumlarda yabancı düşmanlığı öyle sınır tanımıyor ki “hisarda kalebent olmaya yeminli” bir zihniyet çıkıyor ortaya.

Batı hisarında kalebentlik

Hisar, teyakkuz halinin simgesidir. Hâkim noktada, sağlam ve korunaklı bir yapı olarak düşmanın hareketlerini gözaltında bulundurmak ve en iyi savunmayı yapabilmek için inşa edilir çünkü. Hisarda bir hareketlenme varsa bu hayra alamet sayılmaz. Hisarda ikamet söz konusu olmuşsa teyakkuz hali en uç noktasına varmış demektir. “Ömür boyu hisarda oturulmaz” diyor ya üstâd, sürekli teyakkuz halinde yaşamanın zorluğuna dikkat çekmek istiyor aslında. Ancak söz konusu hisar “Batı hisarı” olunca iş değişiyor. Başka coğrafyalarda olmayan, olması imkân dâhilinde bulunmayan bir durum söz konusu. “Batı hisarında kalebentlik” diyeceğimiz bir durum bu. Avrupa’nın yükselen sağı dediğimiz şey, olmayan bir şeyin zuhurundan ziyade derinlerde mevcut bu kalebent ruhun, bu görünmez Aysbergin, mülteci akınıyla birlikte tekrar yüzeye çıkışından ibaret. Bu kalebent ruh, Avrupa’nın kendi özüdür. Onu yoğuran, mayalayan, var eden unsurdur. Dolayısıyla bu bir “öze dönüş”tür. Liberalizm, demokrasi, ilerleme vs. tumturaklı propaganda ifadeleriyle pudralanarak kapatılmak istenen çirkin ve abus bir suratın yalın halidir. Bütün dünyayı sömüren beyaz adamın utanmadan “Sürgüne gönder oğullarını – Hizmet etsin diye tutsaklarına” diyebilmesidir.

Trump, Putin ve Neoconlar

Akdeniz’in sıcak sularından Kuzey Denizi’nin soğuk iklimine dek Avrupa’yı vurmaya başlayan sosyolojik bir dip dalgadan bahsediyoruz. Bu dip dalganın belirgin vasıfları arasında öncelikle İslam karşıtlığı var. Kozmopolit yapısından dolayı AB’ye hiç sempatik bakmıyorlar ve de Trump’a büyük hayranlık besliyorlar. Kimi durumlarda ölçüyü kaçıran, Trump’ın Amerika’daki zaferinden kendine iktidar rüyaları devşiren bir hayranlık bu. Rusya ve Putin konusunda gösterilen yaklaşım tarzı da hemen hemen benzer. Bu yüzden Trump karşıtlarının Amerika’da gündemden düşürmedikleri “Putin desteği” iddiaları benzer şekilde Avrupa sağını da hedefe oturtmuş durumda. Bu partilerin mali açıdan Putin tarafından desteklenmesi ne derece doğrudur, bilinmez. Henüz bu konuda somut sayılabilecek herhangi bir veriye sahip değiliz. Ancak bazı sağcı partilerin tuhaf para ilişkileri gözlerden kaçmıyor. Örneğin 2013 yılına dek mali yapısı hakkında çıtı çıkmayan Wilders’in Özgürlük Partisi, eski milletvekili Hero Brinkman’a göre Amerikan lobi gruplarından ciddi yardımlar alıyor. Siyonist neocon kimlikleriyle bilinen kimi isimlerin partiye ilgisi de oldukça dikkat çekici. 10 Eylül 2012 tarihli Reuters haberine bakılırsa Daniel Pipes’ın Middle East Forum’u Geert Wilders’e para yardımı yaparken FrontPage Magazine’in sahibi Daniel Horowitz de 2009 yılında Los Angeles ve Philadelphia’da yapılan iki konuşma için Wilders’e “iyi bir ödeme” yapmış.

Gelelim Avrupa sağının öne çıkan partilerini tanımaya.

Almanya için Alternatif Partisi

“İslam, Almanya’nın bir parçası değildir” sloganıyla öne çıkan partinin 2016 Eylül’ünden bu yana 16 Alman eyaletinden 10’unda milletvekili var. Eyalet seçimlerinde aldığı yüzde 25 civarındaki oy bir anda dikkatleri partinin üzerine çevirdi. Çok yeni, 2013 Nisan’ında kurulan bir oluşum olarak hızla büyümesi Alman toplumunun Nazizm’e duyduğu özlem olarak da görülebilir. Partinin kıdemli isimlerinden birinin “Almanya’nın artık Nazi suçlarından dolayı ödeme yapmayı durdurması gerektiğini” söylemesi ülkede gündem oldu. Partinin başında 40 yaşındaki Frauke Petry bulunuyor. En hoşlanmadıkları şeyler mülteciler ve de ülkede cami yapılması.

Fransız Ulusal Cephesi

1972 yılında Nazi işbirlikçisi Jean Marie Le Pen tarafından kurulan parti 2011 yılından beri kızı Marine Le Pen tarafından yönetiliyor. Partinin en ilginç yönü, Fransız devrimine karşı olması. 2015 seçimlerinde mülteci karşıtı söylemiyle büyük bir çıkış yapan parti 13 seçim bölgesinden 6’sında birinci parti olmayı başarmıştı. 23 Nisan 2017’de yapılacak Başkanlık seçimlerinin ilk turunu geçmesi garanti olarak görülen Le Pen’in 7 Mayıs’taki ikinci turu geçmesi beklenmiyor. Ama bir sürpriz olabilir mi? Neden olmasın?

Hollanda Özgürlük Partisi

İslam karşıtlığı Avrupa sağının ortak noktası olsa da bu konuda en fazla gürültücü olanı Özgürlük Partisi ve onun lideri Geert Wilders. İslam karşıtlığını Türk düşmanlığıyla harman eden Wilders’in şovmenliğe yatkın bir karakteri var. 2006 yılındaki seçimlerde öne çıkan parti, 2012 yılında üçüncü olarak 12 milletvekili çıkardı. Seçim anketlerine bakıldığında 15 Mart’ta yapılacak seçimlerde Başbakan Mark Rutte’nin Halk Partisi ile yarışacağına kesin gözüyle bakılıyor. 2014 yılında Faslı göçmenler hakkında söyledikleri nedeniyle hakkında nefret suçu davası açılan birinin seçilmesi hayra alamet olmaz.

Avusturya Özgürlük Partisi

Aralık ayındaki başkanlık seçimlerinde Yeşillerin adayı Alexander van der Bellen’e kılpayı kaybeden Özgürlükçüler Nazi sempatizanı olarak biliniyorlar. Partinin lideri Hans Christian Strache Ocak ayında yeni seçilen Trump’ı kutlamak için Amerika’ya gitmiş, Trump Tower’da Donald Trump ve Michael Flynn ile görüşmüştü. Mottosu “Önce Avusturya” olan partinin mültecilere ve bilhassa Müslümanlara son derece hoşgörüsüz olduğu gözden kaçmıyor.

Yunan Altın Şafak Partisi

1980 yılında kurulan partinin büyük bir Hitler hayranlığı taşıdığı biliniyor. Partinin lideri Nikolaos Michaloliakos 2012 yılında yaptığı bir konuşmada “Hitler’in gaz odaları bir yalan” demişti. Uzun yıllar büyük bir varlık gösteremeyen parti mülteci krizinin patlak vermesiyle birlikte 2015 seçimlerinde yüzde 7 oy alarak üçüncü parti olmuştu. 2013 yılında parti lideri Michaloliakos dahil partinin ileri gelenleri “organize suç şebekesi” oluşturma iddiasıyla gözaltına alınmış, partinin kimi üyeleri de cinayet ile suçlanmıştı.

İtalyan Kuzey Ligi

2013 yılında Matteo Salvini’nin başa gelmesiyle hareketlenen partinin anketlerde yüzde 13’lere tırmandığı görülüyor. İtalyan Kuzey Ligi’ni diğerlerinden ayıran özelliği aynı zamanda bir bölge partisi olması. Mültecilerden hiç hazzetmeyen Kuzey Ligi, nisbeten daha esmer tenli insanlardan oluşan İtalya’nın güneyini Araplaşmış olarak görüyor ve kendilerinin “gerçek beyaz Avrupalı İtalyanlar” olduğunu savunuyorlar.

Macar Jobbik Partisi

“Daha İyi Macaristan Hareketi” olarak da bilinen parti 2014 seçimlerinde yüzde 20 oy alarak üçüncü oldu. İsrail karşıtlığı ile dikkat çeken partinin mülteciler konusunda diğer sağcı partilerden pek de farkı yok. 2015 yılında Sırbistan sınırındaki mülteci kampında meydana gelen çelme takma olayının kahramanı Petra Laszlo bir Jobbik üyesiydi.

İsveç Demokratları

Beyaz ırkçısı denilebilecek bir parti. Hâlihazırda yüzde 13 oyu ve parlamentoda 49 milletvekili var. Partinin lideri 37 yaşındaki Jimmie Akesson fena halde mülteci karşıtı ve de iflah olmaz bir Trump hayranı. Trump seçildiğinde “Avrupa ve Amerika’da statüko sarsılmaya başladı. Burada da aynısı olacak” demişti. AB üyeliğinden hoşnut değiller, bu konuda referanduma gidilmesini istiyorlar. Ama kesinlikle AB üyesi bir Türkiye istemiyorlar.

Finler

Yakın zamana kadar Gerçek Finler olarak bilinen parti 2015 seçimlerinde ülkenin ikinci partisi konumuna yükselerek koalisyon ortağı oldu. AB karşıtlığıyla öne çıkan partinin başında Timo Soini var.

Danimarka Halk Partisi

2015 seçimlerinden yüzde 25 oy alarak ikinci parti çıkan Halk Partisi mülteci sorunu yüzünden Şengen’den çıkma taraftarı. Esmer tenli Müslümanlardan pek hazzetmedikleri için mültecilerin ülkelerine gelmesini istemiyorlar.

 

 

Benzer konular