Siyonist İsrail devletinin Kutsal Vaad olarak anayasa maddesi haline dönüştürdüğü Arz-ı Mevud ütopyası, ABD-PKK işbirliği ile korsan, “defacto devlet” niteliği taşıyan Fırat havzasını da kapsamakta. İsrail, Suriye’deki karmaşa ortamından faydalanarak, Kuneytra-Humus hattından Badiye çölünü kullanarak Haseke’ye inme hayali kuruyor. Müttefiki olan Arap ülkeleri ve Mısır İsrail’e bu süreçte Suriye için teşkil edilen 50 bin kişilik Arap Ordusu ile destek verecek.
27 yıl önce Irak’taki Saddam Hüseyin yönetimini değiştirme amaçlı başlatılan dış müdahale süreci Ortadoğu’da yeni bir dönemin de başlangıcı oldu. ABD ve Avrupa ülkelerinin Irak askeri müdahalesi farklı düzeyde olsa da bölge genelini derinden etkiledi. Tunus’ta 2010 tarihinde başlayan Arap Baharı ise bölgenin dinamiklerine yeni bir boyut kattı. Onlarca yıl hüküm süren dikta rejimlere yönelik başlayan isyan hareketleri Tunus, Mısır, Yemen ve Libya’da hakim olan dikta isimlerin alt edilmesini sağladı. Ürdün, Suriye, Bahreyn, Suudi Arabistan, Lübnan, Fas ve Irak sokak hareketliliğinin etkilendiği diğer ülkeler oldu. Özgürlük, refah ve insan hakları söylemlerinin baskın unsur olduğu ayaklanmalar, Mısır dışında sokağın taleplerini karşılamaktan uzak sonuçlar doğurdu. Özgürlük talebi ile meydanları dolduran milyonların tek kazanımı olan Mısır Devrimi ise 3 Temmuz 2013 günü bir askeri darbeyle çalındı.
KARŞI DEVRİM VE YENİ İTTİFAKLAR SÜRECİ
Tunus, Libya, Yemen ve Mısır dışında rejim/diktatör değişikliklerine sebep olmayan Arap Baharı, Suudi Arabistan, Ürdün, BAE, Amman, Fas, Cezayir gibi bölge ülkelerini yeni ittifaklara itti. Mısır’da yeniden tesis edilen diktatörya ile birlikte bölgede bir tür karşı devrim süreci başlatıldı. Bu süreçte yönetim değişikliğinin yaşandığı ülkelerden Libya ve Yemen siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri belirsizliklere mahkum edilirken Tunus’ta ise arzu edilen istikrar bir türlü sağlanamadı.
İSRAİL MERKEZ ÜLKE OLDU
Sokağın sarstığı ancak ayakta kalmayı başarabilen rejimler, 2012-2013 döneminde yeni strateji ve taze ortaklık arayışlarına girdiler. Suudi Arabistan, Ürdün ve BAE’nin oluşturduğu bu yeni yapıya 2013 ortalarında Mısır da dahil oldu. Yeni süreçte ilk başvuru merkezi Tel Aviv’di ve yeni bir bölgesel konsept dizaynı konusunda uzlaşma sağlandı. Başlarda daha alt düzey bürokratik temsil niteliğinde başlayan görüşmeler, kısa bir zaman sonra Genel Kurmay Başkanı, Bakan, Meclis Başkanı gibi üst düzey katılım boyutuna evrildi. Taraflar arasında Gazze, Sina, Basra ve Akabe Körfezleri, Kızıldeniz, Yemen, Bahreyn, Amman, BAE, Suudi Arabistan, Yemen, Ürdün, Cezayir, Fas, Libya, Tunus, Irak’ın durumu, petrol ve ekonomi gibi konularda ortak vizyon mutabakatı sağlandı. Suudi Arabistan’da yaşanan Veliaht darbesi ile geriye dönük işbirliği süreci ve stratejik ortaklık vizyonu aleniyet kazandı.
OPERASYONEL SÜREÇ ASKERİ BOYUTA EVRİLDİ
İsrail merkezli bölgesel dizayn projesinde Irak ve Suriye en kritik 2 ülke olma özelliği taşıyor. Arap Baharı ile birlikte iç savaş döneminin başladığı Suriye, istikrarsızlık ve bölünmenin eşiğine getirilirken Irak ise 2005 işgal anayasasından kaynaklı sorunlarla boğuşmaya devam ediyor. Irak’ın kuzeyi meclisi, başbakanı, polisi, maliyesi olan ve ekonomik özerkliğe sahip bir yönetim modeli ile parçalanırken Suriye’nin kuzeyinde, Haseke, Rakka, Deir el Zor kırsalı ve Halep kırsalını da içerisine alan bir bölge Irak benzeri bir modelle özerk yönetim adı altında kantonlara ayrılmış durumda. Suud, BAE, İsrail üçgeninde 2012-2018 aralığında pekiştirilen, geliştirilen ittifak, 2017 yılı sonunda yapılan 25 Eylül referandumunda sahaya doğrudan müdahale etti ve yenilgi yaşadı.
Ortaya çıkışı, gelişimi ve tasfiye süreci itibarı ile operasyonel bir örgüt niteliği taşıyan DEAŞ’ın varlığı ve işgalleri üzerinden gerçekleştirilen saha dizaynı, Irak’ta Peşmerge’ye, Suriye’de ise PKK’ya binlerce kilometrekarelik alandan oluşan terör koridoru sağladı. Musul ve Kerkük’ü işgal haritasına dahil eden İsrail, Körfez, Avrupa ve ABD ittifakı, 25 Eylül’de bu koridorda korsan devlet ilanı girişiminde bulundu. İsrail’in olağanüstü çabasına rağmen akim kalan girişim Irak’ta dengelerin yeniden değişmesini sağladı.
İSRAİL SURİYE’DE SAHAYA İNDİ
Irak’ın kuzeyinde yaşanan hezimet sonrası İsrail ve müttefikleri Suriye’ye yöneldi. 15 Mart 2011’de başlayan Suriye iç savaşı sürecinde büyük oranda sessiz kalan İsrail, 2018 yılı başlarından itibaren Şam ve çevresini önceleyen bombardımanlara başladı. İran’ın 2012 yılından itibaren Esed yönetimine verdiği desteği kayıtsız izleyen İsrail ve müttefikleri, Tahran’dan Lübnan’a uzanan Şii hattının İsrail’in çıkarlarını tehdit eder boyuta ulaşması sonrası harekete geçti. Önceleri Şam, Seyyide Zeynep, Mezze, Humus-Şayrat ve Kuneytra’da bulunan askeri üslere dönük “kimliği belirsiz” uçaklarla düzenlenen füze saldırıları yerini 2018 yılı Ocak ayından itibaren alenen yapılan bombardımanlara bıraktı.
Yer yer ABD’nin de körfezde bulunan destroyerler ve uçakları aracılığı destek verdiği Suriye saldırıları 9 Mayıs günü olağan savaş biçimine dönüştü. İsrail, tank, top ve kara, hava füzeleri ile Suriye Ordusu ve İran destekli milislere ait 35 noktayı vurdu. Suriye devlet kaynakları ısrarla vurulan noktaların Suriye Ordusu’na ait olduğunu belirtirken Tel Aviv, Suriye’de hedef alınan askeri karargahların İran’a ait mevziler olduğunu açıkladı. Şam, Kuneytra yoğunluklu bombardımanlara ek olarak Halep, Deir el Zor, Humus ve Hama’da bulunan rejim mevzileri de İsrail füzelerinin hedefleri arasında yer aldı. Son 3 aylık zaman diliminde gerçekleşen İsrail saldırılarında ölen Esed askeri ve İran destekli milis sayısının 150’yi aştığı ve bazı kritik cephanelik ve askeri üslerin de bu süreçte imha edildiği belirtiliyor.
İSRAİL’İN HEDEFİ HASEKE’YE İNMEK
ABD öncülüğünde hazırlanan Suriye haritasında Suveyda-Golan hattında 85 kilometre uzunluğa sahip hat İsrail’e bırakılıyor. Toplam yüzölçümü 183 bin kilometrekare olan Suriye’nin doğusunda 25 bin kilometrekarelik alanda ABD-PKK ittifakı hüküm sürüyor. Suriye-Ürdün sınırında yer alan Tennef bölgesi ve çevresinde 3 bin kilometrekarelik alanda da kontrol ABD ve işbirlikçi gruplar tarafından sağlanıyor. Siyonist devletin Kutsal Vaad olarak anayasa maddesi haline dönüştürdüğü Arz-ı Mevud ütopyası, ABD-PKK işbirliği ile korsan, “defacto devlet” niteliği taşıyan Fırat havzasını da kapsamakta.
İsrail, ülkede var olan karmaşa ortamından faydalanarak, Kuneytra-Humus hattından Badiye çölünü kullanarak Haseke’ye inme hayali kuruyor. Müttefiki olan Arap ülkeleri ve Mısır İsrail’e bu süreçte Suriye için teşkil edilen 50 bin kişilik Arap Ordusu ile destek verecek. PKK’nın da kara gücü olarak kullanılacağı bu süreçte İran’ın Irak ve Lübnan bağlantısı kesilecek, Suriye’deki varlığı son bulacak ve sonrasında benzer kara operasyonu Irak’ta başlatılacak. İsrail son bir yıldır olağanüstü ivme kazandırdığı tatbikatlar dönemini saha operasyonlarına dönüştürürken Suriye ve Lübnan sınırına askeri yığınak yapmayı sürdürüyor.
Muhtemel İsrail-İran savaşının etkin savaş unsurlarından füzelere karşı Hits-2, arow ve Petriotlar başta olmak üzere “Demir Kubbe” koruma kalkanını da aktive eden İsrail yönetimi, savaş durumunu gerekçe göstererek tüm yedek askerlerini de göreve çağırdı. Iraklı Uluslararası İlişkiler Uzmanı Adil Salih, İsrail’in Irak ve Suriye’de yeni koloniler oluşturma hevesinden vazgeçmeyeceğini, her iki ülkede üretilen ortamın da bu amaçla hazırlandığını belirtiyor. Yemen’de basit bir kabile (Hussiler) ile baş edemeyen Arapların bu süreçte İsrail’e çok fazla katkı yapacağına inanmadığını belirten Adil Salih, Suud, BAE ve Mısır’ın kendi halkına karşı İsrail’e sığınıyor olmasını ise zavallılık olarak nitelendiriyor.