Aralık’ta kumpas başkadır

17 Aralık sabahı sadece FETÖ’cü polis ve savcıların haberdar olduğu, yolsuzluk kılıflı bir operasyonla hükümet düşürülmeye çalışıldı. 3 yıldır hazırlanan plan için binlerce kişi hukuksuz şekilde takip edilmiş, sahte deliller üretilmişti. 25 Aralık’ta planlanan ikinci dalga ile Erdoğan’a uzanacaklardı ancak vatansever polisler darbeyi engelledi.

17 Aralık 2013 Salı sabahı normal bir gün gibi başlamıştı. O dönem başbakanlık koltuğunda oturan Recep Tayyip Erdoğan Şeb-i Arus töreni için Konya’da olacaktı. Erdoğan’ı taşıyan ‘Ana’ uçağı programlanan saatten 1.5 saat gecikmeli olarak Konya Havalimanı’na indi. Erdoğan’a, eşi Emine Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu eşlik ediyordu.

BAKANLARIN ÇOCUKLARI GÖZALTINDA

Ancak sabahın erken saatlerinden beri sıra dışı bir hareketlilik yaşanıyordu. Birden ardarda televizyon ekranlarına son dakika haberleri düşmeye başladı; Cumhuriyet Savcısı Celal Kara, Zekeriya Öz ve Mehmet Yüzgeç’in talimatıyla, çok sayıda kişinin gözaltına alındığı büyük bir operasyon başlatılmıştı. Gözaltına alınanlar arasında dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, işadamları Ali Ağaoğlu, Rıza Sarraf ve Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir gibi isimler vardı.

FETÖ’CÜLER DIŞINDA KİMSENİN HABERİ YOKTU

İşin garip yanı toplam 89 kişinin gözaltına alındığı, ülkenin önemli bakanlarının çocuklarının, önemli iş adamlarının içinde olduğu bir operasyondan, ne Emniyet Genel Müdürünün ne de İstanbul Cumhuriyet Başsavcısının haberi olmamasıydı. Kumpas, istihbarat şubeden sadece FETÖ’cü komiser ve polislere haber verilmiş, üstelik birbirinden alakasız olan 3 ayrı dosya bir araya toplanarak paket haline getirilmişti.

SİYASİ OPERASYON

Operasyonun bu şekilde yapılması ilk anda kafalarda soru işaretleri doğurdu. Konuyla ilgili ilk açıklamayı Konya’da yapan Başbakan Erdoğan, gözaltına alınan kişilere, ‘rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık’ gibi suçlamalarının yöneltildiği soruşturmanın, hükümeti ve ekonomiyi hedef alan siyasi bir operasyon olduğunu söyledi.

MİT DARBESİ OLMADI YARGI DARBESİ VERELİM

Gün içinde bilgiler netleşti. Emniyet ve yargı içindeki FETÖ mensupları bu operasyonu 3 yıldır planlamış, suçlamayı planladıkları kişileri hukuk dışı yöntemlerle takip etmiş, hazırlanan kayıtlarla, birbiri ile ilgisi olmayan 3 soruşturmayı da birleştirerek algı operasyonuna soyunmuştu. Günün ilerleyen saatlerinde operasyonun bir FETÖ darbe girişimi olduğu açık ve net bir biçimde ortaya çıktı. FETÖ 7 Şubat 2012 tarihinde MİT’e karşı başlattığı operasyonla açık ettiği amacından vazgeçmediğini, 17 Aralık ile ilan ediyordu.

TWİTLERİ KATLADILAR

Eş zamanlı olarak Erdoğan ve bazı bakanlar dâhil birçok kişiye ait olduğu iddia edilen ses kayıtları internet ortamına dağıtıldı. Emniyet ve yargı içindeki FETÖ mensupları bunları yaparken, FETÖ’nün tabanı ise bir mensubuna 5’er sahte twit hesabı açtırarak, talimatla twitleri katlayarak, yolsuzluk temalı algı operasyonuna girişti. FETÖ elebaşı Gülen, ekrana çıkarak “Bu işin üzerine giden kimse tanımıyorum, binde birini bile tanımıyorum” diyerek göz göre göre yalan söylerken, beddua etmekten de geri durmadı.
18 Aralık’ta polis gücü içinde çeşitli kademelerde yuvalanmış FETÖ mensuplarına yönelik görevden almalar başladı. İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın merkez valiliğine atanırken, beş şube müdürü de görevden alındı. Daha sonraki zamanlarda ise görev yeri değiştirmeler ve görevden almalar devam etti.

BAKANLARA ÇETE LİDERİ DEDİLER

FETÖ basına servis edilecek resmi ifade ve tutanaklar üzerinden algı operasyonu yapmak istiyordu. 17 Aralık’ta gözaltına alınanlara sorulacak sorular FETÖ’cüler tarafından hazırlanmış, bakanlara ve gözaltındaki isimlere hakaret içeren, İçişleri bakanına “çete lideri” gibi ifadelere yer verilmişti. Fakat vatansever polisler kumpası fark ederek soruları bu şekilde sormayı reddettiler. Bunu haber alan Zekeriya Öz Emniyet’e baskın yapmaya kalktı. Polisleri tutuklamakla tehdit etti. Ancak polisler Öz’e pabuç bırakmadılar.

HEDEF ERDOĞAN

Ancak FETÖ’nün durmaya niyeti yoktu. İkinci dalga olarak 25 Aralık operasyonu hazırlanmıştı. Savcı Muammer Akkaş yine İstanbul Cumhuriyet Başsavcısından gizli olarak ‘suç işlemek amacıyla örgüt kurmak ve yönetmek, ihaleye fesat karıştırmak ve rüşvet’ iddialarıyla bir soruşturma başlatmak istiyordu. Birçok iş adamının da aralarında bulunduğu 41 kişilik gözaltı listesi hazırladı, mahkemeden bazı iş adamlarının malvarlığına el koyma kararı çıkarttı. Bu liste içine Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan da dâhil edilmişti. Şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırdı. Böylece FETÖ’nün baştan beri planladığı şey gerçekleştirilebilecek, önce Bilal Erdoğan, ardından Recep Tayyip Erdoğan’a ulaşacaklardı.

GERİ ADIM ATILMAYACAK

İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı 25 Aralık soruşturmasını fark etmiş ve Muammer Akkaş’ı yanına çağırarak kendisinden habersiz bir şey yapmamasını söylemişti ama Akkaş gece soruşturmanın başlatılması için emir verdi. Fakat Akkaş Emniyet’ten dirençle karşılaşacağını düşünmemişti. Operasyon emri geldiğinde gece yarısı İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde acil bir toplantı gerçekleştirildi. Yeni atanan İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok, ilgili birim müdürleri ile bir araya geldi.
Savcı gece 12’den sonra operasyona başlanmasını ve herkesin toplanmasını istiyordu. Toplantıda bu operasyonun yapılmayacağı ve ne olursa olsun geri adım atılmayacağı yönünde karar alındı. O gece ve takip eden 15 gün içinde de FETÖ’cü bazı polislerin harekete geçme, savcının bir başkomiser ile operasyona kalkma ihtimaline karşı sabaha kadar nöbet tutuldu. Erdoğan’ın Kısıklı’daki konutunda da tedbir alındı. Konutta özel harekât polisleri ile bekleyen polis müdürleri, operasyon için gelen olursa çatışmaya kararlıydı. Muammer Akkaş istediğini yaptıramayınca Adliye önünde bildiri dağıttı.

17/25 OLMAYINCA MİT TIRLARINA YÖNELDİLER

17-25 Aralık’ta istediğini yapamayan örgüt, bir hafta sonra 1 Ocak’ta Hatay’ın Kırıkhan ilçesinde, 19 Ocak’ta da Adana’nın Ceyhan ilçesinde, Milli İstihbarat Teşkilatı’na (MİT) ait TIR’lara operasyon yaptı. 17 Aralık soruşturmasının ilk safhasında bakan çocukları Barış Güler ve Salih Kaan Çağlayan, işadamı Rıza Sarraf ve Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın da aralarında bulunduğu 26 kişi tutuklandı. Bakan Bayraktar’ın oğlu, işadamı Ağaoğlu ve Fatih Belediye Başkanı Demir’in de aralarında olduğu diğer şüpheliler ise serbest kaldı. Tutuklu olanlar ise zaman içinde ayrı ayrı zamanlarda serbest kaldılar. Daha sonra dosyada takipsizlik kararı çıktı.

SAHTE ÖRGÜT UYDURMUŞLAR

Sonradan anlaşıldı ki yargı içindeki FETÖ’cüler uydurdukları ve yıllarca açık tuttukları soruşturmalarda, kendilerine tehdit olarak gördükleri ya da ileride kullanabileceklerini düşündükleri binlerce kişiyi usulsüz şekilde dinletmiş, takip ettirmişti. ‘Selam Tevhid’ adını verdikleri uydurma örgüt soruşturmasıyla 20 binden fazla insanı “terör örgütü üyesi” oldukları iddiasıyla dinletmişlerdi. Bunların arasında hükümet üyeleri, üst düzey bürokratlar, gazeteciler, STK temsilcileri de vardı. ‘Selam Tevhid’ adı yeni değildi, canı birini tutuklamayan isteyen hep bu söz örgüt adını kullanıyordu.

FETÖ’NÜN BU KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU BİLMİYORDUM

Dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı 17 ve 25 Aralık soruşturmalarının arka planını Gerçek Hayat dergisinden Emeti Saruhan’a verdiği röportajda şöyle anlatmıştı:

“Biz o zaman bu cemaat yapısının bu kadar organize olduğunu, savcıların, emniyet mensuplarının bir yerlerden talimat aldıklarını da düşünemedik. Bu kadarı da düşünülemez ki! Bu kadar güçlü olduklarını bilmiyorduk, kimse bilmiyordu herhalde.

17 Aralık sabahı adliyeye giderken, yolda korumalarım radyoyu açtı. Haberleri dinliyoruz. Duyduk ki erkenden operasyonlar başlamış. 8:30 gibi mesai başlıyor. Vardığımda Zekeriya Öz bir bilgi notu getirdi. “Efendim böyle bir şey var. Operasyon başladı bugün” dedi.

Dedim ki “Zekeriya Öz! Sabahın erken saatlerinde operasyon başlamış, bilgi notu ondan sonra mı getirilir. Ben şimdi televizyonu açsam bu nottan daha fazla bilgi var. Bu nasıl oluyor.” Her zamanki gibi kem küm etti.

Gizlemişler, izleme yapmışlar, yıllardır sürüyormuş. Tabi kendileri dışında kimsenin bilmesini istememişler. Bu olaydan sonra dikkat etmeye başladık. Böyle büyük bir operasyon daha yapılacağını, bizden gizli şekilde yürüttüklerini öğrendim ben. Dosya numarasını ve terör bürosundan Muammer Akkaş denilen savcının yapacağını öğrendim.

Muammer Akkaş’ı ve onun başında olan başsavcı vekili Oktay Erdoğan’ı çağırdım. “Nedir bu dosya, büyük kapsamlı, iş adamlarının da içinde olduğu bir dosya olduğunu duydum. Neden bizim haberimiz yok” dedim. Oktay Bey’in hiç haberi yok. Benim gibi bilgi vermemişler.

Soruşturma savcısı Muammer Bey kem küm etmeye başladı her zamanki gibi. “Efendim ben de daha hâkimiyet kuramadım. Okuyorum, inceliyorum vs.” falan diyor. Niye terör bürosu soruşturuyor yolsuzluğu diye sordum, terör mü var bu olayda. “Yok, ama çete olabilir” dedi. Çete varsa bile terör büronun soruşturması için silahlı çete olması lazım. Cebir şiddet mi kullanılıyor sorusuna da cevap veremedi. Bunun üzerine “Arkadaşlar böyle olmaz” dedim. Akşam vaktiydi. “Bu dosyaları alın, iyice okuyun, sonra bana getirin burada birlikte bakıp, üstünde çalışalım, hukuken ne olması gerekiyorsa beraber yaparız. Niye böyle gizli gizli yürütüyorsunuz. İkincisi bu dosya sizin büronun görev alanına girmiyor. Başka bölümlerde soruşturulması lazım” diyerek bunları yolladım.

Oktay Bey’e “Bu tek dosya değil, büyük bir şey. Dosyalar neredeyse savcıdan bu gece al. Bir dolaba kilitle. Okursun bana da getirirsin, beraber okuruz” dedim. Fakat Oktay Bey bu arkadaşları tahmin etmediği için, gece gece hiç güvenmiyormuş gibi savcının elinden dosya almaya gerek duymamış. Ben dosyayı getirecekler diye beklerken baktım sabah erken saatlerde, savcı söz verdiği halde operasyon, yakalama, arama, tarama başlamış. Yapacak bir şey yok. İşlemleri durdurdum ve yazı yazarak dosyayı savcının elinden aldım.

Ertesi gün mesai bitmesine yakın güvenlik amiri bana bir bildiri getirdi. “Efendim Muammer Akkaş adliyenin içinde basın mensuplarına, herkese bildiri dağıtıyor” dedi. Alıp baktım, “Soruşturmalar kapatılmıştır. Amirim suç işlemiştir. Elimden dosyayı almıştır. Bu bir suçtur vs.” Hem suçlu, hem güçlü. Ben de o duyguyla hemen aşağı salona indim. Zaten o günlerde canlı yayın araçları adliyenin etrafında bekliyordu. Basın mensuplarını çağırdım. 10 dakikalık bir konuşma yaptım. Her şeyi anlattım. Nasıl gizli soruşturma yürütürsünüz. Kimden neyi saklıyorsunuz. Dürüst çalışıyorsanız neden saklıyorsunuz. Bir savcı soruşturuyor, düzgün yapıyor da 5 savcı yanlış mı yapacak. 5 savcı görevlendirdim, biri rütbeli. Olayı kamuoyuna duyurdum. O konuşma akışın mecrasını değiştirdi.

Benzer konular