6 Kasım 1998 tarihli devlet başkanlığı seçimlerini kazanıp 2 Şubat 1999’da yemin ederek göreve başlayan Hugo Chavez’in üzerinde en çok durduğu konu, ülkesi Venezuela’yı küresel sistemin sömürdüğü coğrafya konumundan çıkarıp başta petrol olmak üzere milli servetleri devletleştirme politikasıydı. Bunun nasıl bir tepkiye yol açtığını biliyoruz. BP, Shell ve Total gibi petrol devleriyle iç içe geçmiş Venezuela Petrol Şirketi’nden Chavez’e sert bir uyarı gelmiş, kurum çalışanları genel grev kararı almıştı. Grev neticesi iki ay içerisinde günlük petrol üretimi neredeyse yedi misli düşüş göstermiş, petrole bağlı ekonomi dibe vurmuştu.
Altınları ilk isteyen Chavez oldu
Chavez’in diğer hamlesiyse 2011 yılında geldi. 26 Kasım 2011 tarihli BBC haberine göre çoğu Londra’da, Bank of England’ın kasalarında tutulan ve piyasa değeri 11 milyar doları bulan 160 ton altın Venezuela’ya iade edilmeye başlanmıştı. Venezuela Merkez Bankası Başkanı Nelson Merentez “Hem tarihi, hem sembolik, hem de finansal açıdan önemli bir günü yaşıyoruz” diyordu. BBC’nin haberine göre Venezuela’nın 365 tonluk altın rezervinin yüzde 85’i yabancıların elindeydi. Ülkenin 7 milyar dolarlık likid rezervleri de benzer durumdaydı. Yüzde 59’u İsviçre’nin, yüzde 18’i İngiltere’nin. yüzde 11 civarı da ABD’nin uhdesinde bulunuyorken ülkenin elindeki miktar sadece yüzde 12’iydi.
İngiltere’nin 2011 yılında Chavez’e altınların tamamını iade etmediği kesinlikle biliniyor. Zira 1,2 milyar dolarlık altın talebinde bulunan Maduro’ya verilen karşılık olumsuz oldu. Chavez’e pek direnmeyen İngiltere’nin Maduro’yu gözüne kestirdiğini buradan anlamak mümkün. Nitekim “Geçici devlet başkanı” sıfatıyla Maduro’nun karşısına çıkarılan muhalif Guaido’nun en sıkı destekçilerinden biri İngiltere. Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’ın “İngiltere, Juan Guaido’nun Venezuela’yı ileriye götürecek doğru kişi olduğuna inanıyor” sözünü hatırlatalım.
Türkiye’nin İngiltere’de altını var mı?
Venezuela örneği akla ister istemez Türkiye’nin İngiltere’de altını olup olmadığı meselesini getiriyor. Konuyla alakalı sosyal medyada bir hayli spekülasyon yapıldığına hepimiz şahitiz. Konuya muhatap kurumların kamuoyunu ikna edici bir açıklama yapması yalan yanlış ithamların önüne geçebilmek ve oluşan bilgi kirliliğini bertaraf etmek açısından en doğrusu olacak. Şimdi gelelim konuyla ilgili değerlendirmeye…
19 Eylül 2018 tarihinde TRT Haber kanalı Dünya Altın Konseyi’nin verilerine dayanarak “Türkiye altın zengini ülkeler listesinde ilk 10’a girdi” şeklinde bir haber yayınladı. Buna göre Türkiye son zamanlarda atağa kalkarak altın rezervini 605 tona çıkarıp İngiltere’yi geride bırakmış, 10. sıraya yerleşmişti. Haberde ayrıca 2 bin tona ulaştığı tahmin “yastık altı” altının da sisteme dahil olmasıyla Türkiye’nin ilk 5 içerisinde yer alacağı ifade ediliyordu.
605 tonun ne kadarı Türkiye’de?
Peki, bu altının tamamı T.C. Merkez Bankası’nın kasasında mı duruyor? Merkez Bankası tarafından açıklanan rakama bakılırsa, Aralık 2018 itibariyle altın rezervinde bir önceki aya nispetle yüzde 4,3’lük bir artış söz konusu. Mevcut altın rezervinin döviz cinsinden karşılığı ise 20,1 milyar dolar. Bir ton altın halihazırda 38,5 milyon dolara tekabül ettiğine göre Merkez Bankası’nın elinde 52 ton civarında bir altın stoku bulunduğu ortaya çıkıyor. 605 ton altın rezervimiz varsa ve Merkez Bankası’ndaki miktar sadece 52 tonsa geriye kalan 553 tonun nerede olduğunu bize kim söyleyecek?
ABD’den getirilen 220 ton nerede?
Gelelim diğer soruya…
Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in “Amerika’daki altın rezervlerimizin hepsini çektik. Orada hiçbir şey bırakmadık” sözünün üzerinden henüz bir yıl bile geçmiş değil. Getirilen miktarı da biliyoruz. Az buz değil, tamı tamına 220 ton. Eldeki verilere bakıldığında bu altınların Merkez Bankası’na ait kasalarda bulunma ihtimali görünmüyor. 2015 yılında Merkez Bankası Başkanı tarafından verilen bilgiye göre kasada 33 ton altın varmış, şu anki miktar 52 ton. Evet, bir artış mevcut fakat sadece 19 ton. O vakit Amerika’dan getirilen 220 ton altın nerede? Bu altınların ülkeye giriş yapmadan doğruca başka bankalara yatırıldığı anlaşılıyor. Bu bankaların arasında Venezuela’nın altınını iade etmeyen Bank of England da var mı? Şayet varsa, 220 ton altının ne kadarı oraya yatırıldı?
Bank of England güvenilir mi?
Bankacılık netice itibariyle güvene dayalı bir faaliyet. Amerika’nın özellikle son dönemde Türkiye ile gittikçe gerilen ilişkisinin, YPG/PKK’ya verdiği desteğin, Halkbank üzerinden Türkiye’yi tehdite yeltenmesinin 220 ton altının geri çekilmesinde büyük rol oynadığı muhakkak. İyi de, Venezuela örneğinde görüldüğü gibi Türkiye’nin de yarın benzer bir muameleye maruz kalmayacağını kim garanti edecek? FETÖ darbe girişiminin arkasında sadece Amerika mı var? İngiltere çok mu masum? Türkiye kendisine biçilen deli gömleğini giymeyi reddedip mevcut küresel sistemin sinir uçlarıyla oynarken Amerika’dan çektiği tonlarca altını İngiltere’ye yatırmanın nasıl bir mantığı var? Ne yani, Amerika yaptırım uygulayınca İngiltere bizim safımızda mı yer alacak, bunu mu umuyoruz? Venezuela’yı anında satan şu İngiltere mi?
Birisi artık şu miktarı açıklasın
Derin Ekonomi dergisinin Şubat 2017 sayısı Türkiye’nin altın rezervine ilişkin önemli bilgileri ihtiva ediyor. Buna göre 2014 sonunda toplam altın rezervinin yüzde 87’si İngiltere Merkez Bankası’nda tutuluyorken, 2015’te zorunlu karşılıklardan gelen yeni altınlar Londra’ya aktarılmak yerine Borsa İstanbul bünyesindeki altın deposuna konuldu. Böylece, 2015 itibariyle altın rezervinin yüzde 76’sı Bank of England’ın kasalarında yer aldı. Şu gün itibariyle bu oranın çok daha yüksek çıkma ihtimali hiç de sır değil. Büyük ihtimal Türkiye’ye uğramadan doğruca Bank of England’ın kasasına giren tonlarca altına bir zamanlar Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından dillendirilen ve şu sıralarda sosyal medyada sıkça telaffuz edilen 450 ton gibi bir rakamı eklediğimizde ortaya çıkan rakam inanılmaz. Spekülasyonlara son vermek adına yetkili biri ekranlara çıkıp gerçek miktarı, niçin orada bulunduğunu ve ne zaman ülkeye geri döneceğini açıklamalı.
Altına kim hükmediyor?
Türkiye elbette bir Venezuela, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bir Maduro değil. Böyle bir kıyas son derece yanlış olur. Venezuela’nın Maduro idaresi altında çok kötü yönetildiği ortada. Venezuela’nın 1,2 milyar dolara karşılık gelen 31 ton altınını iade etmeyen bir sistemin içinden Türkiye’nin 220 ton altını geri çekebilmesi elbette büyük başarı. Başta Almanya olmak üzere birkaç ülkenin daha altınlarını geri çekmeye devam ettiğini biliyoruz. Peki, bazı ülkelere yeşil ışık yakıp bazılarını kırmızı ışıkta bekleten bu sistemi kim yönetiyor, biliyor muyuz? Altına kimin hükmettiği hakkında bir fikrimiz var mı? Gelin biraz da asıl konuya odaklanalım.
Londra altın sabitlemesi
1919 yılının 12 Eylül günü. Büyük savaş sona ermiş, yeniden yapılanma devri başlamıştır. İngiltere’nin merkez bankası olarak bilinen Bank of England’ın yöneticisi Sir Brien Cokayne ile Nathan Mayer Rothscild ve Oğulları şirketinin temsilcileri bir araya gelir. Toplantının hedefi, resmi kayıtlara “Londra kentini dünyanın altın ve finans başkenti yapmak” olarak geçecektir. Nasıl olacaktır bu? Bir altın borsası oluşturulacak, fiyatlar günde iki kez yeniden belirlenecektir. Bu işleme “sabitleme” adı verilecektir. Peki, bu işi Bank of England, yani İngiltere Merkez Bankası mı yapacaktır? Elbette hayır. Altın fiyatını dilediği gibi belirleme yetkisi Rothschild ailesine verilmiştir. “Londra altın sabitlemesi” olarak bilinen şey işte budur. Rothschild ailesi 2004 yılında geri plana çekilerek liderliği daha kurumsal bir yapıya, yine kendi ellerindeki HSBC Bankası’na devretmiştir. HSBC’ye altın sabitleme işinde Deutsche Bank, Scotiabank, Barclays ve Societe Generale eşlik etmektedir.
Dünya Altın Konseyi
Dünya Altın Konseyi 8 Temmuz 1987 tarihinde “kar amacı gütmeyen” bir STK kimliğiyle İsviçre’nin Cenevre Kantonu’nda kuruldu. Aynı yıl Londra ofisini açan kuruluş, bir yıl sonra merkezini de oraya taşıdı. Fakat bir İngiliz kurumu olarak değil yabancı kurum olarak tescil edildi. Kurucuları arasında altın piyasasının liderleri Barrick ve Newmont gibi şirketler bulunan konseyin halen 45 ülkede aktif olarak altın madeni işleten 26 üyesi var. Son bir yılda altın piyasasında inanılmaz gelişmeler oluyor. Sektörün lider şirketi Barrick Rangold ile birleşme kararı aldı. Bu kararın hemen ardından “sektörün en büyüğü geliyor” lansmanıyla Newmont’un Goldcorp ile birleşeceği duyurusu yapıldı. Böylece dünyanın en büyük 6 şirketinden 4’ü kocaman bir deve dönüşme yolunda ilk adımları atmış oldu. Uzmanlara göre bu durum, altının son yıllarda artan öneminin katlanarak büyüyeceğine işaret.
Madenleri kim işletiyor?
Dünyanın en büyük altın madenlerini işleten Barrick, Rangold ve Newmont şirketlerinden bahsetmişken bu şirketlerin başında kimlerin bulunduğunu açıklamakta yarar var. Barrick’ten başlayalım. Nat Rothschild, Barrick’in yönetim kurulunda 10 yıl görev almış bir isim. Uzun bir süredir Barrick’in CEO’su olarak hizmet veren John Thornton ise iş hayatına Goldman Sachs’da başlayıp 20 yıldan fazla burada yöneticilik yapmış. Goldman Sachs’ın Lord Jacob Rothschild’e ait olduğu ifade ediliyor. Barrick’in bünyesine kattığı Rangold’un CEO’su Christopher Coleman ise eş zamanlı olarak Rothscild şirketinin Banka ve Finansal Değerler Bölümü’nü yönetiyordu. Gelelim Newmont’a… Altı yıl şirkette üst düzey yöneticilik yapan Simon Thompson da stajını Rothscild’lerin yanında yapanlardan.
Dünyanın en büyük altın koleksiyonu
Dünyanın en büyük altın koleksiyonu Avustralya’nın Perth Darphanesi’nde sergileniyor. Kurucusu kim, bilin bakalım? Nathan Mayer Rothschild ve Oğulları şirketinin Avustralya şubesi. Rothschild ailesi ahtapot gibi, dünyanın neresine giderseniz gidin hemen karşınızda bitiveriyor. Dünyanın en büyük altın külçe koleksiyonunda 145 üretici şirketten toplanan, içinde tarihi değeri yüksek olanlarının da bulunduğu tam 1084 külçe var. En iyi altın ürünleri bunlar. Altın endüstrisinin gelişim tarihi bu koleksiyonda çok rahat izlenebiliyor.
İtiraf etmekten çekinmiyorlar
Aile hakkında bilgi veren The Rothschild Archive isimli bir internet sitesi mevcut. Lord ünvanı alan üçüncü kuşaktan Victor Rothschild tarafından 1978 yılında oluşturulan arşiv 1999 yılında aile üyeleri tarafından kurulan vakfa bağışlanıyor. Sitenin sahibi de bu vakıf. Sitede Rothschild ve altın isimli ayrı bir başlık var. Bakın burada ne deniyor:“Rothschild ailesi olmasaydı altın ticaretinin tarihi eksik olurdu. Altın söz konusu olmasaydı Rothschild ailesinin tarihi de farklı şekilde gelişirdi. 1809’dan başlayarak yaklaşık 200 yıldır devam eden altın ticareti, rafinerisi ve madenciliği hep önemli iş faaliyetleri olageldi.”