Allah büyük ve Erdoğan’ın yanında

24 Haziran seçimleri kimilerini büyük hayal kırıklığına uğrattı, kimilerinde büyük coşku uyandırdı. Sonuçları en nevi şahsına münhasır kutlayanlarsa Suriyeliler oldu. Kampanya sürecinde muhalefetin üzerine en çok siyaset yaptığı, vaatler verdiği Suriyeliler, sonuçların açıklanmasından sonra sokaklara döküldü. Sokağa çıkanlara neden bu kadar sevindiklerini sorduk. Cevap kısa ve net: “Bizi istemeyenlere karşı, bizi bağrına basanlar kazandı. Allah büyük.”

Seçim gecesi Fatih Koyuncu Baba Parkı’nda bir üst caddede yaşanan sevinçten bambaşka bir sevinç göze çarpıyordu. Bir bank üzerine çıkan, üzerinde abaya olan bir adam önce kendi kendine şarkı söylüyor, sonra o şarkıyı bir şiirle devam ettiriyor, en nihayet önünde toplanan kalabalığa bakıyordu. Kendisine bakılmasını bekleyen kalabalık, sıra onlara geldiğinde büyük bir coşkuyla dans ediyor, tek bir sesten bağırıyor, nihayet sözü yine bankta onlara hitap eden adama bırakıyordu. Bunların hepsini rivayet eder gibi anlatmamın nedeni var, çünkü kalabalık Suriyeli, diyaloglar da Arapçaydı.

Ancak Arapça sözlerin arasında Türklerin de rahatlıkla anlayabileceği kelimeler vardı: Recep Tayyip Erdoğan, Allah, şefaat, şükür.

Bir süre sonra kalabalığın halkası iyice genişledi, yerel kıyafetlerini giyen başka Suriyeliler de bu halkaya katıldı. Müzik aletleri getirildi, halaylar çekilmeye başlandı. O an o parktakiler bir saatliğine Halep’te, Şam’da, Musul’da gibi bir şenlik coşkusuna tanıklık ettiler.

Dışarıdan manzarayı izleyip Suriyeli olmadığı anlaşılan insanlar için de gönüllü tercümanlar devreye girdi. “Allah dualarımızı kabul etti, Recep Tayyip Erdoğan yeniden seçildi, Allah büyük, Allah büyük” diyorlardı.

Türkiye süt annemiz

Suriyelileri sokaklara döken sevinç Fatih’le sınırlı kalmadı, İstanbul farklı yerlerinde yaşayanlar da Antep’te mülteci kamplarında kalanlar da Hatay’dakiler de bu sevince ortak oldu.

Bu coşku, muhaliflerin deyişiyle sadece “çıkar”la açıklanabilir mi? Seçimden önce konuştuğumuz Mahmoud, 24 Haziran günü sokağa çıkanlardan biri olacağını söylemişti aslında:

“Biz burada yoksul bir süt anne bize ne verebilirse, onu bulduk. Fazladan bir ekmek, bir kap yemek değil. Ama bizi dışlamadan, fazlalık hissettirmeden, elimde bu var, sizinle de ancak bunu paylaşabilirim diyen bir dürüstlükle. Dışlanmamak, burada bir yaşama fırsatına kavuşmak dışında Türkiye’den bir beklentimiz yoktu, onu da bulduk. Recep Tayyip Erdoğan bizi en başından beri sahiplendi. Diğer muhalifler gidip Esed’le fotoğraf çektirdi, bizi göndermek istediklerini her fırsatta söyledi. Şimdi bir tarafta can düşmanınızın dostu var, bir yanda sizi koruyan kollayan bir ağabey. Oy hakkım yok ama duam Erdoğan’la.”

Mahmoud dediğini yaptı, Erdoğan’ın seçilmesi için dualar etti. Bununla da yetinmedi, seçimin ardından Malta Çarşısı’ndaki dükkânında tatlı ve kahve dağıttı.

‘Tası tarağı toplayın diyorlardı’

Seçim kampanyaları sırasında AK Partilileri en çok zorlayan konulardan bir tanesi Suriyeli mültecilerdi. Suriyeli mültecileri en çok zorlayansa muhaliflerin seçim dili oldu. Muharrem İnce’nin sözleriyle bu durumu özetleyebiliriz:

“4.5 milyon Suriyeli Türkiye’de yaşıyor. Bayram’da gidiyor 72 bin kişi, 1 hafta 10 gün kalıyor, sonra geri dönüyor. Eğer sen gidip 10 gün kalıp geri gelebiliyorsan kal orada devamlı. Ne diye geliyorsun, tatile mi geliyorsun? Demek ki şartların uygun. Gittikten sonra kapatırım kapıyı kalırsın. Burası aşevi mi? Benim ülkemin insanları işsiz.”

Suriyelileri sahada İnce’nin sözlerinden daha sert bir manzara bekliyordu. Burada mültecilere gönüllü öğretmenlik yapan Fatma anlatıyor:

“Sokakta kendi aramızda konuşurken müdahale edenler, ‘Seçimlerden sonra size Esed bakacak artık’ diyenler oldu. Böyle şeyleri sürekli yaşamadık ama yaşadıklarımız da çok inciticiydi. Zaten sosyal medyada bize karşı bir olumsuz söylemin olduğunu biliyoruz. Bir de bunun yanında sokakta kadınların bizi durdurup ‘Buradan gideceksiniz, biliyorsunuz değil mi? Tası tarağı toplayın’ diye sorması çok üzücüydü.”

Fatma’nın bu olumsuzluklarla mücadele tarzı Recep Tayyip Erdoğan’ın sadece Türkiye’de değil, dünyada da nasıl karşılık bulduğunun da göstergesi:

“Seçimlerden önce AK Parti’nin ya da Erdoğan’ın seçilememesi ihtimali bizi çok korkutuyordu. Tanıdığım birçok insan da ben de hatim indirdik. Erdoğan’ın seçilmesi için Ramazan ayı boyunca dua ettik. İnsanlar bunu ‘Size Erdoğan sahip çıktı o yüzden böyle yapıyorsunuz’ diye düşünebilir. Gerçek bu değil. Gerçek, Erdoğan’ın Müslüman bir lider olması ve Müslümanların sorunlarını uluslararası kamuoyunda duyurmak için gösterdiği gayret. Erdoğan seçilemese bu sadece bizim değil, Türkiye’nin de zararına olurdu. İnsanlar bunun nasıl bir felaket olduğunu göremiyor olabilir ama biz tam da böyle bölünmüş bir ülkeden geldiğimiz için, yaşadığımız kaygı daha büyüktü.”

Muhalifler Esed’le anlaşırız diyordu

Fatma da sokaklara çıkanlardan, kutlamalara katılanlardan.

Fatma’nın erkek kardeşi Muhammed Hasan ülkesinde yarım kalan eczacılık eğitimini Türkiye’de devam ettiriyor. Seçimler öncesinde farklı bölümden olan bir akademisyenle yaşadıklarını anlatırken, “Muhalifleri anlamıyorum” diyor:

“Sürekli karşılaştığımız, zaman zaman bazı Arapça kelimeleri bize danışan bir akademisyendi. Sol görüşlü olduğunu biliyoruz. Daha önce konuştuğumuzda dünyanın bütün imkânlarının kapitalizm tarafından kullanıldığını, halklar arasında gerçek bir düşmanlık olmasının bir kurgu olduğunu anlatıyordu. En son karşılaşmamızda ona muhaliflerin bizi istemediğini söyledim. Bana ‘Sizler iktidar tarafından kullanılıyorsunuz’ dedi. Bunun nasıl mümkün olduğunu sorduğumda şu örnekleri verdi ‘Kullandığınız imkânları bu memleketin çocukları kullanamıyor, hastanelerde Suriyelilere öncelik tanınıyor, hesabınıza para yatırılıyor’. Bunların yalan olduğunu, geldiğimizden beri böyle bir ayrıcalıkla karşılaşmadığımızı, ispatlamasını söylediğimde, iktidarın akıllandığını ve yardımları el altından yaptığını anlattı. Muhaliflerin seçildiği bir durumda, Esed’le anlaşılabileceğini, bizim de vatanımıza dönebileceğimizi söyledi. Gerçekten Esed’le anlaşabileceğine inandığı için tartışmayı daha çok uzatmadım. Seçim sonrasında da karşılaşmadık. Karşılaşsak pek hoş davranmaz sanırım, tanıdığım diğer muhalifler çok öfkeli.”

Arkadaşlarıyla beraber seçim gecesi alanlara çıkan Muhammed Hasan o anki coşkusunu şöyle anlatıyor:

“Öyle bir durum var ki bir yanda bizi ilk fırsatta kovmak isteyenler, bir yanda bizimle beraber seçimi kutlayanlar. İnsan tabii ki birlikte sokakta olduğu insanları seviyor, onlara minnet duyuyor, kalbi onlarla atıyor. Sonuçta dilimiz, kültürümüz farklı ama dinimiz aynı. Aynı secdeye gidiyor, aynı duaları ediyoruz.”

***

Oy kaybetme pahasına Suriyelilere sahip çıkıldı

Mülteciler üzerine çalışan ve sahada araştırmalarıyla tanınan sosyolog Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel, Suriyelilerin seçim coşkusunu Gerçek Hayat’a değerlendirdi. Adıgüzel, oy kaybetme pahasına AK Parti’nin kucaklayıcı siyasetinin sürdüğünü söylüyor:

“Siyasette kolay olan, popüler söyleme tamah edip seçmeni memnun edecek bir diskur kullanarak oy/destek devşirmektir. Zor olan ise, ilk bakışta kamuoyunun hoşuna gitmese de ülke menfaatleri için doğru olanı, gerekirse oy kaybetme pahasına savunmaktır.

Dünyanın neredeyse her yerinde ülkedeki göçmenleri, yabancıları, ‘ötekileri’ eleştirmek en basit propaganda biçimidir. Çoğunluğun haklarını savunuyor olmak, azınlığın haklarını savunmaktan her zaman daha konforludur. Daha az risklidir.

Türkiye’de de Suriyeliler üzerinden iktidarı vurmaya çalışmak, siyaseten kolay yolu seçmektir. Ve Türkiye muhalefeti de 24 Haziran seçimlerinde bu kolay yolu seçmiştir. Bizzat liderlerinin ağzından en basit haliyle ‘Suriyelileri göndermek’ en temel seçim vaadi olarak dikkatleri çekmiştir. Seçim öncesi ve sonrasında muhalefet temsilcilerinin en temel insan haklarını dahi ayaklar altına alan, açıktan suç teşkil eden ‘Suriyeliler’ üzerinden, ‘Halkın bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden’ söylemleri, ‘Suriyelilerinin temel haklarını savunan’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yıkmaya yetmemiştir.

Hatırlanacağı üzere, 15 Temmuz darbe girişiminden bir süre önce Erdoğan, Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunu gündeme getirmişti. Oysa kamuoyu araştırmalarına göre Türkiye seçmeni, parti ayrımı olmadan, üzerinde yüzde 85’lere varan oranda Suriyelilere vatandaşlık verilmesine karşı çıkmaktadır. Seçim çalışmaları süresince AK Partili adayları en çok zorlayan husus Suriyeliler olmuştur. Özellikle yalan yanlış bilgilerle bilinçli bir şekilde yayılan birçok alanda ‘Türk vatandaşlarından çok Suriyelilere öncelik tanındığı’ propagandası seçmende büyük bir memnuniyetsizlik yaratmıştır. Bütün bunlara rağmen AK Partili siyasetçiler artık Türkiye’nin bir gerçeği olan, ‘Suriyelilerle birlikte yaşayacağımız’ gerçeğini bilerek, nüfusun yaklaşık yüzde 5’lik bir kesimini oluşturan bu kesime karşı ‘kin ve düşmanlığa’ sevk edecek söylemlerden uzak durmayı başarmıştır.

Bu çerçeveden baktığımızda 24 Haziran seçimleri Suriyeliler için de ‘hayati’ önem taşıyan bir seçim olmuştur. Seçmenin, kazandıkları takdirde ‘Suriyelileri bir kargo paketi gibi ülkelerine yollamayı’ vaat eden muhalefet partilerine ve Cumhurbaşkanı adaylarına gereken çoğunluk desteğini vermemesi Suriyelilerin derin bir nefes almasını sağlamıştır.”

Benzer konular