Ajan gazetecilik şekil değiştirdi

Eskiden bilgi alma, bilgi aktarma şeklinde yürütülen gazeteci ajanlık faaliyetleri, yeni dönemde, bilgiyi bozma, kamuoyunu yönlendirme ve yönetme şeklinde yapılıyor. İsmi duyulmadık bir internet sitesinin yaptığı haber bir anda dünyanın gündemine oturabiliyor. Bunda sosyal medyanın aktif kullanılmasının da etkileri büyük. Ajan gazetecilerin Türkiye’deki faaliyetleri de yaklaşık böyle. Bildik anlamda ajanlık faaliyetleri ise halen devam ediyor, fakat bu tür faaliyetler artık çabuk tespit edilip yakalanabiliyor. Şekil değiştiren ajan gazetecilik faaliyetlerini Avni Özgürel ve Nedret Ersanel’le konuştuk. Özgürel, bazen bir statünün ajanlık yapmaya teşvik ettiğini söylerken, Ersanel, casusluk yapmak için herkesin farklı sebepleri olabileceğini vurguluyor.

MİT TIR’ları operasyonuyla bir kez daha gündemimize giren ajan gazetecilik, bütün ülkelerde yaygın olarak kullanılıyor mu, yoksa özellikle kullanışlı ülkeler mi seçiliyor?

AVNİ ÖZGÜREL: Gazetecilik mesleği ne yazık ki dünyanın her tarafında istihbarat örgütleri tarafından bir kılıf olarak kullanılıyor. Mesela yakın zamanda Diyarbakır’da beş gazeteci yakalandı. NY Times veya CNN gibi kallavi bir medya olsa anlarım, ama Londra’da bir internet sitesi beş tane muhabirini Kürt bölgesine gönderiyorsa, burada bir şey var derim. Nitekim casusluk suçlamasıyla gözaltına alındılar ve hudut dışı edildiler. Aynı şey İzmir’de de oldu. Şu anda Türkiye’de tutuklu ve Almanya’yla aramızda problem olan Deniz Yücel var. O da gazeteci kılığında istihbaratçı. Dünyanın her tarafında var bunlar. Son dönemde bizim ayağımıza çok takılıyorlar. Ayrıca dünyanın bütün örgütleri gibi Türk istihbarat örgütünün de bilgilerinden veya elinin kolunun uzunluğundan yararlanmak istediği gazeteciler ilgi alanı içinde olmuştur. Aslında gazetecilik mesleği bir boyutuyla zaten bilgi toplamaya dayanır. Servisin adı bile istihbarat servisi. Bakıldığında bu mesleği, halkın haber alma hakkı istikametinde, kamu yararına kullanmak mümkün. Bunu çıkar amaçlı kullanmak ise casusluk faaliyetidir. Sonuçta bunu bir istihbarat örgütüne verdiğinizde karşılığında para alıyorsunuz. Ya da başka bir çıkar alıyorsunuz. O istihbarat örgütü sizi belli bir yerden alıp, pozisyonunuzu güçlendirebilir. Bunu uluslararası bir takım vakıflar üzerinden de yapıyorlar. Parayı direkt CIA vermiyor da, bir vakıf, bir makalenizden veya kitabınızdan dolayı vermiş oluyor.

Gezi Parkı olaylarında yabancı casus gazeteciler

Gazetecileri ajan olarak kullanma eskiden beri var olan bir şey miydi yoksa yeni medya anlayışlarıyla mı ortaya çıktı?

NEDRET ERSANEL: Gazeteciliğin istihbarat açısından kullanışlı meslek olduğu konusunda hemfikiriz. Bir zamanlar arkeologlar, jeologlar kullanışlıydı, başka ülkelere bilgi toplamak için gönderiliyorlardı. Bu çok basit bir casusluktur. Gazetecilerin casusluk faaliyeti ise bugün dönüşmüş durumda. Bir gazetecinin kendi ülkesi ya da çalıştığı ülkenin kritik bilgilerini bir başka ülkeye aktarması hala cari ve tipik bir casus gazetecilik faaliyetidir. Bunun cezası da zaten çok ağırdır, vatana ihanetle yargılanırsınız. Ama bugünkü anlamıyla casusluk faaliyeti, bir başka ülkedeki siyasi eğilimleri deforme etme, yönlendirme, yanıltma şekline dönüşmüş durumda. Somut olaylardan gidecek olursak, Gezi döneminde yabancı basının gösterdiği faaliyet böyleydi. Bu bizim anladığımız anlamda konvansiyonel casusluk faaliyeti değildir. Ama onun kollarından biridir. 2015 Temmuz’unda Güneydoğu’daki Hendek olayları sırasında çok sayıda yabancı gazetecinin abluka altındaki bir yere zorla girdiklerini de biliyoruz. Bir de devletler dünyada kendi seslerini duyurabilmek için bazı yayın gruplarını maddi ve istihbari açıdan desteklemeye başladılar. Sputnik, Aljazeera, Debka  gibi siteler bunlara birer örnek.

Bu internet siteleri ajanlık faaliyeti yapsın diye mi kuruldu?

AÖ: Mesela Debka’ya MOSSAD’ın sitesi diyoruz. Resmi bir şey yok ortada. Ama böyle söylendiğinde MOSSAD bunu inkar etmiyor. Sputnik Rusya’ya yakın bir kanal, kimse de aksini iddia etmiyor. Yakın zamanda Çin de Türkiye’de böyle bir faaliyet içine girdi. Bunların yanı sıra açık istihbarat faaliyetlerini basın ateşeleri yapıyor zaten. Örtülü istihbarat faaliyetleri ise bir takım organizasyonlara girme, bir takım kurumlarla veya bir takım örgütleri yönlendirici, yüreklendirici faaliyetleri içerir.

Önce gazeteci sonra ajan oluyorlar

Türkiye’deki gazetecilere baktığımızda bir başka devlet hangi gazeteciyi ajan olarak kullanabileceğine nasıl karar veriyor? Bir gazeteciye ajanlık teklif etmek için hangi kriterlere bakılıyor?

NE: Genellikle zafiyetleri üzerinden gittiklerini düşünüyorum. Fetullahçı terör örgütü üzerinden medyanın kullanımını düşünürsek, artık ruhlarını satma boyutundaydılar. Mesela Zaman gazetesinde 2500 kayıtlı gazeteci gözüküyor, bunların 1000 tanesi diğer basın organlarına gitmişler. İddianamede, hangi gazeteler, hangi pozisyonlar ve o sırada hangi haberleri yaptıklarına ilişkin bilgiler de var. Mesela Deniz Baykal’ın kaseti, Hrant Dink haberleri vs. ne için yapmışlar bunları, ruhlarını satmışlar çünkü. Parayla pulla olacak bir şey değil. Her gazetecinin farklı şeylere zaafı vardır. Paraya, eğlenceye, statüye vs. bunların üzerinden yürüyerek bir şeyler yaptırılır.

AÖ: İdeolojik olarak baktığınızda diyelim ki Tayyip Erdoğan muhalifisiniz, yani mevcut siyasi iktidara bir öfke içindesiniz. Bu iktidarla hesaplaşmak için elinizde bir siyasi argüman da yok. Güvendiğiniz CHP bunu başaramıyor bir türlü. Size de o kavga etme şansını veren bir başka mecra yok. Ama adam Almanya’dan “gel buraya, sen tanınmış bir gazetecisin, buradaki işçilere konferans ver” diyor. “Alman gazetelerinden sana bir muhabirlik ayarlayalım veya internet sitesi açalım” diyor. Bu size sanki uluslararası prestij veya kimlik kazandırıyor. Birleşmiş Milletler’den çağırıyorlar, cumhurbaşkanları ağırlıyor vs. illa ben ajan olayım diye yapmıyor bunları. Ajan olup da sonradan gazeteci olan yok. Önce gazeteci, sonra ajan oluyorlar.

Casusluk için herkesin farklı sebepleri var

NE: Bu daha tehlikeli bir şey çünkü yaptığınız işe inanıyorsunuz. Yaptığınız işin doğru olduğuna inanıyorsunuz. Zaten inanmaktan başka şansınız da yok. Kendi ülkenizin hilafına bir iş yapıyorsunuz ve bunu bütün kamuoyuna paylaşıyorsunuz, bunun için büyük paralar ve bir tür siyasi koruma kazanıyorsunuz. Kendinize bunu izah etmeniz lazım. İşin gerçeği maddi kazancı tabii ki var, ama rasyonel hale getirmek için, kendi iç dünyasında bir şeyler uydurur insan.

AÖ: Şunu da atlamamak lazım, diğer mesleklerdekilerin gerçek manada ajanlık oranı gazetecilerden daha yüksektir. İki tane örnek versem konu anlaşılır sanırım. Bir tanesi Türkiye’de Milli İstihbarat Teşkilatı’nın İstihbarat Daire Başkanı Sabahattin Savaşman, Amerikan ajanı olarak yakalandı ve mahkum oldu. Bir başkası NATO’daki daimi elçimiz, Türkiye’nin NATO belgeleri dahil, hatta NATO’nun genel belgelerini de Sovyetlere sattığı için yakalandı, yargılaması Türkiye’de yapıldı ve mahkum oldu. Bunlar düşünün ki siyasal bilgiler mezunu, büyükelçilik yapmışlar… Söylemek istediğim şu, gazetecinin gerçek manada casusluk yapması daha azdır. Çocuksuluktan dolayı ajanlığa meraklı gazeteciler vardır. Birçok ergen erkek çocuklarda James Bond olma hevesi vardır ya, bazısında o gizemli olma hali yetişkinlikte de sürüyor. Bir de bunu profesyonel olarak yapanlar var. Türkiye’nin istihbarat teşkilatı PKK’ya karşı Kürt kökenli, Kürt hareketinin içinde de saygınlığı olan bazı gazetecileri bilgi almak adına kullandı. Ama bu insanlar vatanseverlik adına, PKK’ya inanmadıkları için yaptılar bunu, Kürt davasından da vazgeçmediler. Casus olmak için herkesin farklı sebepleri vardır.

Bir anda dünyayı yönlendiriyorlar

Sadece bilgi taşımak değil, bazen bilgiyi yaymak ve algı oluşturmak da yeni dönem ajan gazetecilerin görevleri arasında. Ajan gazeteciler başka neler yapar?

NE: Zaten dönüşen tarafı da burada. Yani günümüzde sosyal medyanın, dijital teknolojinin, global enformasyonun kontrolden tamamen çıktığı bir ortamda yaşadığımız için, casus gazetecilik başka bir şeye dönüştü. Nereye ait olduğunu veya hangi ülkeye çalıştığını bilmediğimiz bir grup, bir anda dünyayı yönlendirebiliyor. Şunu da kabul etmek gerekiyor, bugüne kadar gazeteler, periyodik yayınlar, dergiler önce televizyonla nasıl baş edebileceklerini düşünüyorlardı. Ondan sonra internetle nasıl baş edeceklerini televizyon da düşünmeye başladı. Şimdi sosyal medyanın hızına yetişmeme konusu var. Bir ülkenin düzenini medya eliyle yönlendirmeye, yönetmeye, bozmaya veya o ülke içindeki bazı unsurları kullanıp, yine siyasi iktidara veya o ülkenin düşmanlığına sevk ettiğiniz zaman bir medya casusluğu gerçekleştirmiş oluyorsunuz. Eğer CNN International Gezi Parkı’na gelip, tarihinde görülmemiş bir şekilde, reklamın saniyesi on binlerce dolar iken, araya da girmeden, bir programı 30-40 dakikadan fazla sürdürmeme prensibi varken, 24 saat, 48 saat sürekli yayın yapıyorsa, bu sizin iç medyanız tarafından da destekleniyorsa, bu basın özgürlüğü değildir. Bu bir ülkenin bütün düzenini bozmaya çalışmaktır. Anlaşıldığı kadarıyla bu casus medya bugün küresel anlamda da yerel anlamda da operasyonlar için kullanılıyor. Bunların içinde belge bulmak da var. Gerçi bizim işimiz de belge bulmak, onda bir problem yok. Fakat önünüze bir belge geldiğinde bu belgenin içeriği kamu yararına mıdır, yayınlanmasında ülkenin vatandaşı fayda görecek mi diye sorarsınız. Bir belgenin altında devletin imzası var diye o devlete zarar vermeyeceği düşünülemez. Ama biz bizatihi devlete, millete vuran belgelerin sızdırıldığını gördük.

Belge gizlemek de ajanlıktır

Casus gazetecilerin faaliyetleri son zamanlarda bilgi bulma, bilgi aktarmanın dışına çıktığını söylüyorsunuz. Bu farklı tür casus gazetecilik faaliyetleri daha mı tehlikeli?

AÖ: Bu duruma casusluktan ziyade istihbarat operasyonu demek lazım. Tek bir casusun yapacağı iş değil bunlar, birçok medya organı ve sivil toplum kuruluşunun işin içine girdiği organizasyon işi. Türkiye Gezi Parkı olaylarına kadar Twitter diye bir şey bilmiyordu. Dört milyon hesap açıldı o dönem. Türkiye ilk defa siyasi mizahı havai fişek gibi patlattı. Nerden geliyor bu güç? Dünyada nasıl örgütleneceğini öğreten okullar bile var. Nitekim Turuncu Devrim’e falan bakıyorsunuz, hepsinde bütün organizasyonu yapan bir Sırp çocuk var. Gezi’ye de o geldi. CNN’e o demeç verdi.

Bir başka şekliyle bakıldığında da Taraf bir operasyon gazetesiydi. Bavullarla belge yayınladılar. Bu belgeler geliyor, birisinin eline veriliyor. O kişi gazetede çalışınca, gazetecilik faaliyeti mi oluyor bu? Gazetecilik adına istihbarat faaliyetidir. Aslında belge yayınlarken bir gazetecinin kendi izan ölçüsü vardır. Az önce Nedret’in söylediği gibi, “Bu kamu yararına mıdır? Ben bundan dolayı vicdanen rahat mıyım?” diye sorar. Diyelim ki bir suçun örtülmesini temin etmek için kamuda birileri talimat vermiş veya onu örtbas etmek için bir girişimde bulunmuş ise ve bunun yazılı belgesi elimizde varsa, zaten gazetecinin bunu yayınlaması gerekiyor. Ama öbür taraftan bunun örtülmesi amacıyla yapılan bir operasyonun parçası haline geliyorsa, bu da ajanlık oluyor. Ajanlık illaki yayınlamak şeklinde değil, yayınlamamak şeklinde de yapılıyor. Kamudan saklamak, gözünden kaçırmak. Gazetecilik bu manada sorumluluk gerektiren bir şeydir. Son dönemlerde Türkiye’de fazlaca görülen bir takım ajanlık faaliyeti ve bunlara bulaşmış gazeteciler, gerçek manada gazeteciliğe zarar verdi.

Gazetecilik ilkeleri çok bozuldu

NE: En başta bunun konuşulması lazım. Bu mahvetti bizim medyamızı. Gazetecilik öğrencilerine temel prensipleri öğretirken sırtımızdan ter akıyor. Çünkü anlamıyorlar. “Öyle miymiş” diye bakıyorlar suratımıza.

AÖ: Bu iş nasıl yapılır, kamu yararı dediğimiz şey nedir, nasıl haber teyit edilir, nasıl doğrudur, nasıl yanlıştır dikkate alan yok. Ben inanıyorum ki mesela Yeni Şafak’ın Genel Yayın Yönetmeni bildiklerinin, bilgi olarak ulaştıklarının herhalde yüzde onunu, yirmisini yazıyordur. Demokrasi, adalet hepimize lazım olan bir şey. Birilerine geldiği vakit alkış tutacağın, kendine geldiği vakit susacağın bir şey olmaz. Gerçekte bu mesleği seven insanların bir araya gelip, nerede yanlış yaptığımızı tartışması gereken bir döneme girdik.

Devlet, ajanlık yapan gazetecileri fark eder mi?

NE: Evet, fark eder. Kontra espiyonaj faaliyetleri farklı yollarla izler. Mesela fark ettiği an üzerine çökmeyebilir. Uzun süre takip edip bütün kolların ortaya çıkmasını sağlayabilir. Bugünlerde bu daha da önemli bir hal aldı. Bir kişiyi yakaladığınız andan itibaren ekibin geri kalanı yer altına geçer, bir daha asla ortaya çıkmaz. Ama bugünkü bağları ortaya çıkarmak, sadece sizin ülkenizde değil, ilintili bütün davalarda ve ülkelerde bir networku ortaya çıkarmak anlamına geliyor. Bu çok önemli.

Bir gazeteci ajanlık işlerine bulaşmadan neler yapabilir?

AÖ: Köşe yazısı yazarak eleştirilerini en üst makamlara iletebilirsin veya o eleştiriler istikametinde haberini yaparsın. Yapılan bir uygulamanın insanlarda nasıl mağduriyetler oluşturduğunu haberleştirirsin. Çok özel bir şeyse mektup olarak yazabilirsin. Ama bu pisliği temizlemek için şöyle bir numara yapalım diye soyunduğun an iş değişir. İlla bunun için para alman da gerekmez. Cumhurbaşkanının uçağına davet edilmek için bile yapanlar var. Prestij için, aferin almak için de yapanlar var. Sırf Tayyip Erdoğan’a çok fazla küfür ediyor diye milletvekili yapılanlar var. Bunlar çok iyi gazeteci oldukları için seçilmiş değiller. Gazetecilikle de alakası yok bunun.

 İsmi duyulmamış bir internet sitesi delilsiz belgesiz bir haber yapar. Ardından Twitterda çok hesaplı takipçiler bu haberi paylaşır. Daha sonra bilindik internet siteleri ve nihayet ulusal medya herhangi bir dayanağı olmayan bu haberi geçer. Artık işler böyle mi yürüyor?

NE: O bir zincirleme faaliyet zaten, bir organizasyon. Eğer arkasında bir akıl varsa, bu örnek istihbarat faaliyetine girer. Uydurma haberler de kopup gidebiliyor bazen. Ayrımı güzel yapmak lazım. Bir zamanların gazeteci casusluk faaliyetiyle günümüz istihbarat operasyonu faaliyetleri farklılaştı. Bence ikinci kısım daha da tehlikeli hale geldi. Hala ilkini yapmak isteyenler de çok kolay yakalanıyor. Özetle konvansiyonel olarak bu casusluk faaliyetleri eskisine oranla çok daralmış bir şekilde devam ediyor. Artık casusluğun farklı bir türündeyiz. Bunu da iyi anlamamız ve gerektiğinde Türkiye’nin de bunu kullanması gerekiyor.

***

Ajanlık, devlete ait bilgileri paylaşmaktır

Türkiye DEAŞ’e yardım ediyor söyleminin yayılması bir ajanlık faaliyeti midir?

AÖ: Evet, aynen öyle. Önce BBC Hatay’da bir bomba imalat görüntülerini yayınladı. Arkasından Türkiye’de ambulansların içinde bombalar gönderildiği haberleri çıktı. Bu haberler için o bilgileri aktaranlar, Türkiye’nin önemli, eski veya yeni siyasileriydi. Hatay’dan bu bilgiler yayınlandı. Arkasından birden bire bu MİT TIR’ları haberi çıktı. MİT TIR’ları dosyasına baktığınızda, ihbarı jetonlu telefondan isimsiz birisi yapmış. Ciddiyeti bu kadar yani. O ihbarı alan savcı, yemeden içmeden hemen askeri birliği topluyor, kimdir bu arayan, neyin nesidir, doğru mudur, yoksa dalga mı geçiyor demeden gidiyor o operasyonu yapıyor, tırları durduruyor. MİT’e ait olduğu öğrenildiği halde, “tabi, tabi biliyoruz biz, açın indirin” diyorlar. Çok özel bir operasyonla tırları bağlamaktan kurtardılar ama Türkiye DEAŞ’e silah gönderiyor diye bütün ülkelerde yayınlandı.

Türkiye’nin en köklü gazetesi de bunu manşet yaptı. Bu da ilginç değil mi?

NE: Tabii ki önemli ama onlar küçük parçalar. Küçüğü şunun için söylüyorum, mesela Katar krizi, Katar resmi ajansının Fetövari bir hareketle, Katar emirine ait olmayan Amerikan ve Suudi karşıtı sözlerini servis etmesiyle başladı. Katar’ın kendi ajansı. İşte al sana casusluk faaliyeti hem de uluslararası espiyonaj faaliyeti. MİT TIR’larında dünya basınında istisnasız bütün ülkelerin bütün gazeteleri Türkiye’nin üzerine çöktü. Bu orantısızlık bile bunun bir istihbarat faaliyeti olduğunu anlatır.

AÖ: Bu operasyonun videolarına el konuldu. FETÖ dediğimiz yapı bunları bir şekilde elde etmiş, servis edecek kanal aradı. Cumhuriyet gazetesinin başına gelen budur. Böyle bir lafı diyelim ki Ayşe söylerse bir kıymeti olmaz, sen söylersen kıymeti olur. Zaten buradaki mesele düşmanımın düşmanı dostumdur meselesi. Tayyip Erdoğan’ı deviriyor muyuz, deviriyoruz, hadi yürüyün diyorlar. Bu işi en iyi kim organize eder, bir milletvekilinin yapması çok iyi olur. Onun üstünden Cumhuriyet. Nihayetinde en sonunda Can Dündar bana solcu bir milletvekili arkadaşım verdi bunları dedi. Daha da üzerine gidilince Enis Berberoğlu’nun ismini verdi. Tabii biz kimsenin gözaltına alınmasından, tutuklanmasından mutlu olacak insanlar değiliz. Ama ajanlık dediğimiz şey, kanunda yazıldığı şekliyle budur zaten. Devlete ait bilgileri casusluk amacıyla aktarmaktır. Türkiye bu tür olaylarla son beş yılda peş peşe karşılaşmaya başladı. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyip gazetecilik yapmak var, bir de acaba hangi pisliği eşelesem diye kanalizasyonda gezen bir anlayış var. Gazetecilik ikisinin de dışında bir şey.

 

Benzer konular