Afrin zaferinin gizli kahramanı: Diplomasi

Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği Zeytin Dalı Harekâtı yalnızca askeri alanda başarılı bir operasyon olarak anılmıyor, öncesi ve sonrasında yürütülen kamu diplomasisi açısından da kritik bir önemi var. TSK’nın operasyonun başından itibaren şeffaf bir politika izlemesi, antipropaganda malzemesi vermemesi, terör örgütünün savaş taktiklerini boşa çıkarması ve uluslararası arenada kendini doğru ifade etmesi bu sürecin en önemli özelliklerinden oldu. Mehmet Ayfer Kancı, bu süreci “çatışmalarda medyanın artan gücünün fark edilmesi ve şüphesiz Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından bugüne gelen askeri harekât ve terörle mücadele tecrübesi yatmakta” sözleriyle değerlendiriyor.

Türkiye’nin Suriye’deki terör unsurlarını temizlemek için başlattığı sürecin şimdilik son halkası, Afrin’de yürütülen Zeytin Dalı Operasyonu’yla tamamlandı. İçerde ve dışarda yaşadığı terör tehdidine karşı savunmadan saldırıya evrilen bir sürecin sonunda, Türk Silahlı Kuvvetleri sınır ötesi faaliyetlerini arttırarak yeni bir güvenlik koridoru oluşturdu.

Bu süreç, şehirlerde kazdığı hendeklerle bir iç savaş provası yapan terör örgütünün yürüttüğü antipropaganda faaliyetlerinin de sonu. Şehirlere hendek kazarken toplum nezdinle yaptıklarını meşrulaştırmaya ve dünyada da kamuoyu oluşturmaya çalışan terör örgütüne karşı yürütülen mücadelede zaten yeni bir boyuta geçilmişti.

Terörle mücadeledeki yeni konsept PKK’nın kırlarda toplanmasına yönelik önleyici vuruşları içeriyor, örgüt üyelerinin Türkiye dışındaki toplanma noktalarını da yok etmeyi hedefliyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Şehirlerden sonra kırsalı da temizleyeceğiz” sözleri başlayan süreçte öncelikle kırsalda yer alan terör yuvaları yok edildi; sonra şok operasyonlara gidildi ve bölge halkının sorunlarıyla doğrudan ilgilenildi. Bu, sürecin bir ayağını oluşturuyordu. Türkiye bir tarafta terör örgütüyle içeride etkin mücadele yürütürken, bir tarafta da dünya kamuoyundaki algı operasyonlarıyla savaşmaya başladı.

Terör örgütüne terör örgütü demek

PKK/YPG tarafından yürütülen propaganda ve kamu diplomasisi, Türkiye’nin bu süreçle beraber izlediği terörle mücadelesine yeni bir halka ekledi: Terörle diplomaside de karşı karşıya gelme yöntemi. Silahlı saldırılarını ve terör eylemlerini “meşruiyet” kisvesi altında sunan, sivillerin öldürülmesini “Türkiye Cumhuriyeti’nin suçu” olarak göstermeye çalışan PKK/YPG’ye karşı başlatılan bu mücadelenin ilk halkası da 24 Ağustos 2016’da başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün Afrin’de gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekatı’ndan bahsederken, Fırat Harekatı’na gönderme yapıyor, iki harekatın planlı bir sürecin sonucu olduğunu anlatıyor:

“İnlere girseniz sizi o inlerde bulacağız, çıkaracağız. Gabar’a, Cudi’ye, Tendürek’e girdik mi, girdik. Onları o mağaraların içerisinde yok ettik. Bitmedi, öyle kaçtılar ki, Suriye’ye kadar. Suriye’de de nerelerde çıktıklarını görüyorsunuz değil mi? Fırat Kalkanı Harekâtı ile Afrin bütünleşecek. Buradan kaçmak zorunda kalanlar Türk ordusunun, Mehmedimizin kontrolünde topraklarına dönüyorlar, dönecekler. Biz mazlumların yanındayız, zalimlerin karşısındayız.”

Erdoğan tarafından da ifade edilen “Buradan kaçmak zorunda kalan yerleşimciler” TSK’nın yürüttüğü operasyonun en önemli ayaklarından biri oldu. Özellikle sivil kayıpların gerçekleşmemesi için bir çaba gösterildi, sivillere yönelik şeffaf bir politika izlendi. Türk ordusu, operasyonları yürütürken hem halkla iç içe bir görüntü verdi hem yerleşim yerlerine gösterdiği özenle terör örgütünün antipropagandasının önüne geçti.

Yeni diplomasi dili

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Terörü kaynağında yok etme” stratejisiyle özetlediği politikanın en kapsamlı uygulandığı yerse, Zeytin Dalı Harekâtı oldu.

Terörle mücadele konseptini ve bu alanda kullandığı yöntemleri yeniden yapılandıran Türkiye PKK/YPG’yi yalnızca silahlı mücadele alanında değil, propaganda ve kamu diplomasisi alanında da mağlup etti.

Bunun ortaya çıkardığı etkiyse, terör örgütünün haber organları ve yurtdışındaki sivil toplum örgütlerine yaptığı propagandalarda görüldü. Afrin’de gerçekleştirilen operasyondan “sivil katliam” savlarını desteleyecek fotoğraflar bulamayan terör örgütü mensupları “Afrin’de şanlı direniş” söylemini inşa etmeye çalıştı. Bu söylemse etkisini, TSK’nın terör örgütü barikatlarını insansız hava araçlarıyla yok ettiği görüntülerle kaybetti. İnsansız hava araçlarının tespit ettiği görüntülerde inşaat malzemeleriyle kurulan barikatların ardında insan görünmüyordu.

Terör örgütünün Avrupa başkentlerinde yapmaya çalıştığı eylemlere katılım olmadı, Avrupa Parlamentosu ve Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı dışında propaganda yapılamadı.

Türkiye izin almayacak mı?

Operasyon öncesi Türkiye içindeki ve dışındaki muhaliflerin ve terör yandaşlarının bir savı da operasyonun Rusya, ABD, NATO üçgeninde onaylanmayacağı ve müdahaleyle karşılaşacağıydı.

Zeytin Dalı Harekâtının “icazet” almadan yapılamayacağı algısı yaygınlaştırılmaya çalışılırken, Türkiye’nin savaş uçakları ile Suriye hava sahasına giremeyeceği iddiası da ortaya atıldı.

Operasyonun ardından PYD’den yapılan açıklama Rusya’yı ihanetle suçluyordu:

“Rusya ile bazı anlaşmalarımız vardı. Ama Rusya bir gecede bu anlaşmaları yok sayarak bize ihanet etti. Açık şekilde bizi sattı (…) Rusya tüccar bir ülkedir. Anlaşılan Türk devleti ile bazı anlaşmalar yapmışlar.”

Terör örgütü hendek sürecinde yaptığı antipropagandayı Zeytin Dalı Operasyonu sürecinde de kullanmaya çalıştı. Afrin’de sivillerin vurulduğu, hastanenin bombalandığı, aralarında hamile kadınların da olduğu 16 kişinin öldürüldüğü haberleri servis edildi. Farklı şiddet olaylarından görsellerin sunulduğu bu süreçte TSK hızlı hareket ederek devlet kurumlarının ve özel medya kuruluşlarının da desteğiyle bu çabayı tersine çevirmeyi başardı.

Operasyon adım adım

Daha önce yaşadığı süreçlerden ders çıkaran TSK operasyonun başlamasıyla beraber tam zamanlı bir bilgilendirme faaliyeti yürüttü.

Teröristlerden temizlenen alanlar, TSK’nın girdiği bölgeler, askerlerin durumu an an paylaşıldı. Afrin’de yürütülen Kızılay ve AFAD’ın yardım operasyonları, siviller için verilen sağlık desteği Türkiye’nin bölgeyi iyileştirme ve terör unsurlarından temizleme faaliyeti gösterdiğini ortaya koydu. Eve dönmek isteyen sivillere verilen destek ve bölgenin terör silahlarından arındırılması da TSK tarafından uluslararası kamuoyundaki muhataplara anlatıldı.

PKK/PYD’li teröristlerin Cinderes ve diğer yerleşim birimlerinde sivillerin arasına saklanarak, sivil kıyafetler giyerek saldırılar düzenledikleri insansız hava araçları ile görüntülenerek TRT World aracılığıyla uluslararası topluma servis edildi. Afrin’de yalnızca terör koridoru değil, kara propaganda da ortadan kaldırıldı.

 ***

Klavye teröristleri de yok edildi

Mehmet Ayfer Kancı

“Zeytin Dalı Harekâtı”, yalnızca askeri düzeyde değil, insani yardım çalışmaları ve terör örgütünün kara propaganda girişimlerine karşı yürütülen kamu diplomasisi ile çok farklı disiplinlerin eş güdümlü olarak yürütüldüğü ve benzerine uluslararası çapta bugüne kadar rastlanmamış çok boyutlu bir operasyon olarak tarihe geçti. Tüm bu farklı kulvarlardaki yarışın birbiriyle eş zamanlı olarak yürütülmesindeki başarının altında,  çatışmalarda medyanın artan gücünün fark edilmesi ve şüphesiz Türkiye’nin 1974 Kıbrıs Barış Harekâtından bugüne gelen askeri harekât ve terörle mücadele tecrübesi yatmakta. PKK/PYD terör örgütünün 2015 yılında Sur, Cizre ve Nusaybin merkezli olarak yürürlüğe koyduğu “çukur stratejisi” sürecinde, Türk Silahlı Kuvvetleri, mücadele edilmesi gerekenin sahadaki silahlı teröristler olduğu kadar, klavye başında sosyal medyada faaliyet gösteren provokatörler olduğunu gördü. Bu provokasyonlar, Avrupa ve ABD medyasında olduğu kadar Türkiye medyasının farklı mecralarında da kendisine alıcı bulmakta zorlanmadı. Çukur operasyonlarındaki tecrübeler, Suriye’de 7 yıldır devam eden iç savaşta ortaya çıkan manzarayla da birleştirilince Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtında sahadaki diğer oyunculardan farklı ne yapması gerektiğini gösterdi.

Teröristleri savunma görevi

Türkiye, DEAŞ terörü ile mücadele amacıyla ABD önderliğindeki koalisyon, o koalisyonun partneri PKK/YPG terör örgütü, müttefiki Esad’a destek olmak adına Suriye şehirlerini Akdeniz’deki gemilerinden ve havadan amansızca bombardıman eden Rusya ve tabi ki kendi halkını katleden Esad rejiminden farkını ortaya koymalıydı. Bu noktada Türkiye tıpkı Balkanlar’da, Somali’de ve Sudan’da olduğu gibi Suriye’de de yıkan değil ihya ve imar eden bir güç olarak ortaya çıktı. Afrin’in merkezinin hemen ardından Türk Kızılay’ı Genel Başkanı Kerem Kınık’ın, Afrin ile ABD-PKK/YPG ortaklığı ile “kurtarılan” Rakka’nın fotoğraflarını kıyaslayan mesajı yukarıda tüm anlatılanların özeti oldu. Ancak ortada bu somut görüntüler varken dahi PKK/PYD terör örgütüne 1980’li yıllardan bu yana kol kanat geren Fransa ve Almanya, teröristleri savunma görevini Afrin’de de üstlendi.

Lafarge çimento şirketi vasıtasıyla PKK/PYD’nin Afrin’de inşa ettiği tünel, cephanelik ve mevzilere destek veren Fransa’nın henüz bu konuda yargıya hesap vermeden Türkiye’nin meşru müdafaa amaçlı harekâtını durdurmasını istemesi Avrupa’nın çifte standart siyasetinin son örneği olarak kayıtlara geçti. Üstelik 15 yıldır ABD’nin Irak’taki işgalinin yarattığı yıkım ve Afganistan’da yine ABD’nin demokrasi getirme bahanesi ile kurduğu düzen terör üretmeye devam ederken, bugün Afrin’deki evlerine dönen sivillerin huzuruna gözlerini yummayı tercih ediyorlar. Avrupa ülkeleri, Suriye’deki iç savaştan kaçanların kendi topraklarına ayak basmaması için Türkiye’ye ricacı olup karşılığını yerine getirmeyecekleri anlaşmalar imzalarken, Türkiye’nin bu insanların evlerine dönmesi için giriştiği mücadeleyi de görmezden geliyorlar.

Asimetrik savaş kabiliyeti

Soğuk Savaş dönemi boyunca NATO’nun Türkiye’ye biçtiği “Güney Kanat Savunucusu” rolünün kendisini Varşova Paktı’nın nükleer ve konvansiyonel tehdidinden koruyacağını düşünen Türkiye için, Zeytin Dalı Harekâtı süreci bir turnusol kâğıdı oldu. Uluslararası düzeyde giderek artan balistik füze tehditleri bir yana terör örgütünün Afrin topraklarından Türkiye’deki sivilleri hedef alan roket saldırılarında dahi ikircikli bir tutum izleyen NATO’nun tutunulacak bir dal olmadığı 15 Temmuz tecrübesinden sonra bir kez daha tasdiklendi. Zeytin Dalı Harekâtında asimetrik savaş kabiliyetini ortaya koyan Türkiye, milli savunma sanayinde yaptığı atılımı da çatışma sahasında sergileyerek NATO müttefikleri ile silah tedarik ettiği ülkelere artık bir üst lige çıktığını ispatladı.

Zeytin Dalı Harekâtının sonuçları ışığında başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkelerin Türkiye’yi 15 Temmuz öncesinin parametreleri ile değerlendirmekten vazgeçmesi gerekiyor. Rusya’dan S-400 yüksek irtifa hava savunma sistemi almaktaki kararlılığını da ortaya koyan Türkiye’nin bağımlılık zincirlerinden kurtulması ittifak ile daha eşit ilişkiler döneminin kapısını açacaktır. NATO’ya kabul edilirken, askerlerinin maliyetinin düşüklüğü göz önüne alınan Türkiye’nin kendi bölgesinde üstlendiği oyun kurucu rol gelecek günlerde Suriye’yi de aşarak, Irak, Kuzey ve Doğu Afrika’ya ulaşacak bir dalga haline gelirken Avrupa’da ve Washington’da aklıselim sahibi siyasetçilerin azlığı Türkiye’yi önündeki farklı seçenekler içerisinde yeni bir denge politikası geliştirmeye zorluyor.

Benzer konular