ABD’nin 2003’teki Irak’ı işgali büyük bir yalana dayanıyordu ve bu durumun üst düzey Amerikan liderleri tarafından itiraf edilmesi, o sırada ABD yönetimi için büyük bir skandal olmuştu. Zira işgalin gerekçesi Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olduğu şeklinde bir istihbarat kurgusuna dayanıyordu.
Daha sonra bu yalanın/kurgunun bütün delilleriyle ortaya çıkmasına rağmen ABD ve İngiliz müttefikleri başka gizli hesaplar çerçevesinde Irak’ı işgal ettiler. Ancak bu iki ülke bütün çabalarına rağmen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden onay almayı başaramadılar.
Irak işgalinin ana nedeni, ABD tarafından oluşturulan Büyük Ortadoğu Projesinin hayata geçirilmesiydi. Proje için başlangıç olarak ilk hedef ülke Irak seçilmişti. Arkasından bölgedeki diğer Arap rejimleri tek tek ortadan kaldırılacak ve bu ülkelere Irak örneğine benzer yeni sistemler getirilecekti.
Amerikan’ın Irak için planladığı proje Batı anlayışına uygun, Amerikan tarzı bir demokrasi sisteminin kurulmasıydı. Küreselleşme kültürü yeni nesil arasında yaygınlaştırılacak, komşu ülkelere bu kültür sirayet ettirilerek, planlarına uygun olmayan dikta rejimlerinin de devrilmesi sağlanacaktı.
İŞGALCİLER IRAK’I TANIMIYORDU
Irak’ı askerî olarak işgal etmeyi başaran Amerika, işgalden sonra Irak’ın nasıl şekilleneceğine dair belirgin bir resim ortaya koyamadı. Ellerinde Irak’ın dinî ve etnik, siyasî ve mezhebî çeşitliliği hakkında ellerinde derinlemesine bilgi yoktu. Bundan dolayı işgalden sonra ülkede derin bir anarşi ve karmaşa hâkim oldu. İşgal valisi atanan Paul Bremer’in yönetimindeki Irak birleşik bir devlet olmaktan çıktı; siyasî, etnik ve mezhebi bir parçalanmışlığın içine düştü. Öyle ki, vatandaşlık mefhumu işgalcilerin gelmesiyle değişik gruplar nezdinde içi boş, anlamsız bir hâl aldı.
ÜLKEYİ İÇİNDEN ÇIKILMAZ BİR HÂLE SOKTULAR
Irak sahasında işgal kuvvetlerini tavır karmaşasına sürükleyen diğer bir etken ise işgalin hemen akabinde Sünni direnişin başlaması oldu. Bunun sonucu olarak işgalciler meselenin büyük bir askeri çıkmaza girdiğini farketti ve bunu çözmenin yollarını aramaya başladı. Zira her geçen gün işgalciler için gittikçe pahalıya mal oluyordu. Kaybedilen asker sayısının çokluğu, masrafların kat be kat artmasıyla birleşince savaş anlamsız gelmeye, başlangıçtaki Amerikan planı sonuç alınamaz bir muammaya dönüşmeye evrildi.
Bunun üzerine işgal projesinde meydana gelen aksaklıkları, yanlışları, tespit etmek için Cumhuriyetçiler ve Demokratlardan oluşan bir komite kuruldu. ABD’nin işgal projesinin geleceğini araştırmak için eski dışişleri bakanı James Baker’in (Cumhuriyetçi Parti’den) başkanlığında, Temsilciler Meclisi eski Uluslararası ilişkiler komisyonu Başkanı Demokrat Partili Lee Hamilton’un da içinde yer aldığı bu heyet incelemelerde bulundu.
Ancak Hamilton’un 2006’da bizzat hazırladığı rapor, sorunları düzeltmeye yetmedi, Amerika’nın Irak işgal planını kurtaramadı.
‘SÜNNİ DİRENİŞİN ÜSTESİNDEN GELİNMELİ’
Bu komitenin en önemli tavsiyelerinden biri, Irak’ta istikrarın sağlanması gerektiğiydi. Demokratik bir sistemin kurulmadığı takdirde ABD’nin büyük Ortadoğu projesi büyük bir darbe alacaktı. Demokratik sistemi öneren raporun en çelişkili yanıysa, Irak’taki Amerikan askerlerinin beş kat daha artırılması olacaktı. Buna göre Irak’ın her tarafında çok daha kanlı bir savaş taktiği uygulanacak ve Sünni direniş mutlaka bastırılacaktı.
Iraklı Sünnileri bastırmak için İran’a bağımlı Şii partilerin gücünün kullanılması da bir başka tavsiye olarak dikkat çekiyordu. Rapora göre, İran’a bağlı Şiiler müttefik bir güç olarak Sünni isyanı bastırmada yardımcı olacak ve Irak’ta işlerin kontrol altına alınması sağlanacaktı. Oysa asıl amaç başkaydı: Irak’ta mezhebi bölünmenin artması ve derinleşmesi isteniyordu.
IRAK’TA SAHNE İRAN’A BAĞLI ŞİİLERE BIRAKILDI
2007-2008 döneminde ABD-İran ittifakı netice almaya başladı. İran’a bağlı Şii milislerin desteklediği ABD kuvvetleri Irak işgaline karşı direnişi büyük çapta geriletmeyi başardı. Bu durumu, İran’a bağlı Şii partilerin Amerikan himayesinde siyasi arenada güçlendirilmesi ve Irak yönetimini ele geçirmeleri süreci izledi. Böylece Irak’ta devlet iradesi Amerika’nın büyük desteğiyle İran’a yakın Şii grupların eline geçmiş oldu.
ABD-İRAN İTTİFAKINA DİKKAT
Manzara şuydu: Görünürde İran ile kötü ilişkilere sahip ABD, Irak’ta İran ile müttefikliğe yeşil ışık yakmıştı. Daha net ifade etmek gerekirse, Amerika Irak’ı altın bir tepside İran’a hediye etmişti. İran da bu hediyeyi memnuniyetle devraldı. Bütün bunlar yaşanırken dünya kamuoyu önünde sözde düşmanlık görüntüsü vermeye devam ediyorlardı.
Böylece İran, Irak’ın yönetiminde ABD’nin siyasî ve askerî ortağı haline geldi. Bu durumun yol açtığı en büyük travma, DEAŞ’a karşı savaş bahanesiyle İran yanlısı Şii milislere geniş çaplı lojistik destek veren ABD’nin aslında sivil Sünni halka karşı işlenen cinayetlere göz yumması oldu. Sipariş edilen raporlarda süslü ‘istikrar’ kelimesini dilinden düşürmeyen ABD, gerek Irak gerekse Suriye’de Şii çeteler ve PYD/YPG/SDG gibi terör örgütleriyle açıktan iş tutan, istikrarsızlığa yatırım yapan bir işgal gücü hüviyetine büründü.
DEMOKRASİ OYUNUNDAN TEORATİK Şİİ DİKTATÖRLÜĞÜNE
Irak’tan başlayarak bölgenin kılcal damarlarına zerk edilen Amerikan rüyası, demokrasi oyunuyla start aldı ve nihayetinde Irak’ı Şii teokratik bir diktatörlüğe dönüştürdü. Amerika liderleri Irak projesini takdim ederken güya ülkeye Amerikan tarzı bir demokrasi getirmeyi, ülkeyi özgürleştirmeyi vaat etmişlerdi. Oysa bugün geldiğimiz noktada Irak’ta tam anlamıyla bir Şii tiranlığı ve zulüm düzeni hâkim.
BU ABD’NİN İLK BAŞARISIZLIĞI DEĞİL
Amerika’nın Irak’taki başarısızlığı Ortadoğu’daki ilk başarısızlığı değil. Öncesinde Afganistan’da da aynı durum cereyan etti. Irak’taki başarısızlıktan sonra terör örgütü PKK / PYD’ye Suriye’de devlet sözü vermesi ise başka bir çıkmaz olarak ortaya çıktı. ABD herkese söz verir; işine geleni tutar, işine gelmeyeni umursamaz ve çabucak unutur. Amerikan planlarına hizmet edenler kullanıldıktan sonra bir kenara atılmaya mahkumdur. Amerika’nın bölgedeki en büyük başarısızlığı Irak’tır, PKK / PYD gibi başarısızlıkları da peş peşe gelmeye devam edecektir.
İRAN ABD’Yİ ARATMADI
ABD’nin eski başkanı oğul Bush, bölgeyi demokrasi vahasına dönüştürmeyi vadetmişti. Oysa Amerikan işgalinden sonra Irak, benzeri görülmemiş bir terör arazisine dönüştü. Peşinden İran geldi ve Irak’ta geri kalan her şeyi tahrip etti. Irak’ı her yönüyle kendine bağlamanın derdine düştü. Ülkeyi aciz yönetimlere mahkum etti, toplumsal yapıyı gruplara bölerek parçaladı. ABD’nin Irak fiyaskosu, İran’a bölgede alan açarak diğer Arap devletlerine sızmasını sağladı. Bütün bunların sonucu olarak İran bölgede en önemli oyuncu hâline geldi.