Dünya, 5. nesil teknoloji üretirken, Ortadoğu 5. nesil diktatör üretiyor. Arap Baharı’nda diktatörlerden kurtulma fırsatını kaçıran Arap coğrafyalarında, şimdilerde yeni nesil diktatörler batının desteğiyle hüküm sürüyor. Eski diktatörler sözde kalsa bile Filistin davasını savunmayı öncelik addederdi. Bugünküler davayı sattıkları gibi, Filistin yönetimine de baskı yapmaktan çekinmiyor.
Ortadoğu denilince akıllara diktatörlüklerle yönetilen küçük devletçikler ve halkına huzur vermeyen batının güdümündeki diktatörler geliyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin elinden çıkan bu bölgede huzur ve güven ortamının tesis edilememesi, sömürgeci güçlerin planları doğrultusunda bu diktatörler eliyle oldu. Bölge yüz yıldır barışa, istikrara ve güvenliğe hasret kaldı.
Esasında bir asırdır devam eden terör ve kargaşa ortamının en önemli sebebi, bölgeyle ilgili batılı devletlerin sömürgeci planları. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere ve Fransa, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ABD ve SSCB gibi küresel güçler, bölgeyi sömürmek, paylaşmak konusunda adeta birbiriyle yarışa girdiler. Bu yarış bir asırdır şekil değiştirerek devam ediyor.
5. NESİL DİKTATÖRLERİN ÜRETİMİ BAŞLADI
Arap Baharı bölgeye ‘demokrasi’ adına yeni bir umut aşılarken, eski nesil diktatörlerden kurtulmanın hayalleri kurulmuştu. O süreçte Amerika, Kaddafi, Mübarek gibi bölgedeki işbirlikçi diktatörlerini desteklemedi. Aksine onları sattı. Boyut değiştiren Arap Baharı, batının ve körfezdeki petrol zengini ülkelerin desteğiyle yeni nesil diktatörlerini üretti. Zira bölgede demokrasinin hâkim olması demek, batı dünyasının bölgedeki nüfuzunun bitmesi, İsrail’in hareket alanının daralması ve güçlü bölgesel dinamiklerin ortaya çıkması anlamına gelmekteydi. Kendi başlarına dış politikalarını tayin edecek sistemlerin oluşma ihtimali batı dünyası ve İsrail için âdeta bir felâket olacaktı.
Osmanlı Devleti’nden sonra küçük küçük ülkelere ayrılan Ortadoğu, şimdilerde 5. nesil diktatörlerle yönetiliyor. Dünya 5. nesil teknoloji üretirken, Arap bölgeleri 5. nesil diktatör yetiştiriyor. Batı bunu kendi çıkarları doğrultusunda destekliyor. Genç prensler de içeride güçlü olmadıkları için, dışarıdan bir güce ihtiyaç duyuyor ve kürenin etrafında Trump’la poz verme ve İsrail’i aklama yöntemlerini kullanmaktan çekinmiyor.
BATI PLANI: YENİ NESİL DİKTATÖRLER
Yeni nesil diktatörlerin üretilmesinin bir batı planı olduğunu söyleyen ORSAM Başkanı Ahmet Uysal, Ortadoğu’da diktatörler ve darbeler sarmalının kırılmasının zaman alacağını söylüyor.
“Ortadoğu’da Osmanlı’nın parçalanmasından sonra parçala, böl, yönet mantığıyla Arap dünyası ‘bağımlı’ 22 devlete bölündü. Batılı sömürgeci devletler bunların başına emirler ve krallar koyarak kendilerine bağladı. Mısır, Irak gibi daha büyük ülkelerde ise diktatörler üzerinden bu ülkelerin zayıf kalmasına ortak oldular. Zayıf ve parçalanmış bir Ortadoğu, sömürgeci batının tercihiydi.
Arap Baharı bunu değiştirme fırsatı sunuyordu. Ama yine batı desteğiyle veya görmezden gelmesiyle veya onların yakın olduğu körfezdeki bu darbeci demokrasiden hoşlanmayan rejimlerin etkisiyle, bölgede yeniden yeni nesil diktatörler dönemi başlamış oldu.
Çünkü körfezde petrol zengini ülkeler biliyor ki, Mısır’da, Libya’da veya Yemen’de demokrasi geldiği zaman, kendilerinin de rahatı bozulacak, belki de koltuklarından olacaklar. O yüzden ciddi bir şekilde demokrasi dalgasını kırarak bölgede yeniden diktatörlerin ihdas edilmesine yardımcı oldular, finanse ettiler. Hatta Libya’da ve Yemen’de olduğu gibi bu bölgelerin istikrarının sarsılmasını sağladılar.
DİKTATÖRLÜĞÜN SONU GELECEK AMA…
Özünde bu diktatörlerin geriye gelmesi genel bir ‘batı planı’dır. Ülkeleri ya krallara ya da diktatörlere bağlayarak kendine bağlama yöntemidir. Bu diktatörler içeride güçlü olsa, bu kadar angaje olmazlar. Eski nesil diktatörler doğal ömrünü tamamlamışlardı. Hepsi 20-30 yıldır başta olup, halkına doğru düzgün katkısı olmayan diktatörlerdi. Diktatörlerin zaten halkını geliştirme, kalkındırma gibi bir potansiyeli de olmuyor maalesef. Dolayısıyla bunlar tıkandı. Arap Baharı’nı tetikleyen Tunuslu gencin kendini yakmasıyla da hepsi patır patır döküldü.
İlk zamanlar Amerika biraz tereddüt yaşadı. Diktatörlerin yıkılmasını engelleyemeyeceğini düşünerek yıkılmasına müsaade etti ama daha sonra, ‘baraj patlayınca barajı tamir edemiyorsan, bari güzergâhını değiştir’ diye düşündüler. Suyun güzergâhını değiştirmek için yavaş yavaş elindeki teknolojik, malî, siyasî imkânlarla, işbirlikçilerle Arap Baharı’nı rayından çıkardılar.
Ortadoğu’da diktatörler ve darbeler sarmalı sivil toplumun, halkın güçlenmesi, bilinçlenmesi, eğitimin, ekonominin güçlenmesiyle yavaş yavaş kırılabilir diye düşünüyorum. Yeni bir devrim dalgası beklemiyorum. Çünkü devrimler çok nadir gerçekleşir, çoğu zaman da başarısız olur. Dolayısıyla reform ve tedrici değişim yöntemiyle bunların dönüşmesi beklenmeli. Her şeyin sonu olduğu gibi diktatörlüğün de sonu gelecek, ama zaman alacaktır.”
HEDEF: ARAP ÜLKELERİNİN İSRAİL’İ TANIMASI
Yeni nesil diktatörlerin bölgedeki yeni hedefinin Arap ülkelerinin İsrail’i tanımasını sağlamak olduğunu söyleyen Türk- Arap Medya Evi Derneği Başkan Yardımcısı Cahit Tuz, Türkiye’yi de eski uysal haline getirmek istediklerini söylüyor.
“Bugün gelinen aşamada bölgede hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı anlaşılmaktadır. Görevleri belirlenmiş yeni nesil aktörlerle Ortadoğu yeniden dizayn edilmektedir. Mısır’da Sisi, Libya’da Halife Hafter gibi diktatörler desteklenerek binlerce sivil öldürüldü. Suudi Arabistan’da ‘yumuşak bir darbe’ hamlesiyle M. bin Selman veliaht prens yapılarak, BAE prensi M. bin Zayid’e entegre edildi. Bu iki aktör özellikle finans ve medya süreçlerini yönetmektedirler.
Tarihin belki de en vahşi terör örgütü olan DEAŞ üzerinden Suriye’de halk adeta terbiye edilerek psikolojik olarak Esed ile DEAŞ arasında seçim yapmaya zorlandı. BAE ve Suudi Arabistan Islah Hareketi’ne olan düşmanlıkları nedeniyle önce ülkeyi Husilerin işgaline terk ettiler. Şimdi ise bizzat bu iki ülke Yemen’de işgalci konumdalar. Halkın iradesinin tamamen devre dışı kaldığı ve son derece zayıf figürlerle bölge idare edilmek istenmektedir.
YARIN: ÇOK GEÇ OLABİLİR
Tüm yaşanan bu gelişmelerin asıl hedefinde Türkiye’nin olduğunu düşünüyorum. Zira Türkiye AK Parti hükümetleri döneminde tüm bölge halklarına ‘ilham kaynağı’ oldu. Mısır, bazı Körfez ülkeleri ve batının başarılı Türkiye tecrübesini kendilerine tehdit olarak gördüler. Bu bağlamda Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve İsrail ekseninde oluşan kutbun her fırsatta Türkiye’yi hedef alması önemli ipuçları vermektedir.
Bölgede yaşananları tek bir fotoğrafta ele aldığımızda bölgedeki yeni planın, tümüyle pasifize edilmiş yeni nesil diktatörler aracılığıyla Türkiye’yi yeniden eski uysal haline getirmek ve tüm Arap ülkelerinin İsrail’i tanımasını sağlamak yani Filistin meselesini tamamen İsrail lehine bitirmek olduğunu görüyoruz.
Trump’ın Suudi Arabistan ziyaretinde imzalanan ‘asrın ittifakı’ bölgedeki yeni sürecin ana omurgasını ifade etmektedir. Bu konuyla mücadelenin dış politikamızın birinci önceliği olması gerektiğini düşünüyorum. Zira süreç tedrici olarak hayata geçirilmektedir. Bölgedeki yeni nesil diktatörlerin daha da agresifleşeceğini ön görecek olursak yarın çok geç olabilir.”
‘NE VİZYON, NE DE FİKİRLERİ VAR’
Geçmişteki diktatörlerin çarpık da olsa bir gelecek vizyonu ve ithal de olsa Arap milliyetçiliği, Arap sosyalizmi gibi birtakım fikrî/ideolojik duruşlarının olduğunu söyleyen Ortadoğu Uzmanı Zahide Tuba Kor, “Bugünkülerin ne bir vizyonu ne de fikirleri var; tek dertleri değişim dalgasına ket vurarak statükoyu korumak” olduğunu ifade ediyor.
“Arap rejimlerinin dış güçlerle ilişkilerini belirleyen temel husus, silah sistemlerini ve halkı gözetleme ve kontrol aygıtlarını nereden temin ettikleriyle yakından bağlantılıydı. Hâlâ da öyle. Bu bağlamda geçmişte Suriye, Irak, Libya gibi sözde cumhuriyet rejimleri Sovyetlere bağlıyken, özellikle monarşileri ayakta tutan İngiliz ve Amerikalı asker-sivil danışmanlardı. Bugün görece yeni sayılabilecek husus İsrail’in etkinliği.
Günümüzde en ciddi değişim, mevcut diktatörlüklerin kendi halklarından ve gençlerinden aşırı derecede korku duyması ve onları potansiyel bir tehdit olarak görmesi. Bu bağlamda rejimlerin daha etkili ve kaliteli gözetleme ve kontrol aygıtlarını artık İsrail’den temin etmesi. En önemlisi de Sina Yarımadası’ndaki terör odaklarını temizlemek için İsrail’in Mısır içinde, Mısır devleti ve ordusunun onayıyla gizli gizli harekâtlar düzenlemesi… İsrail, Mübarek döneminde dahi Mısır üzerinde bu denli etkili olamamıştı. Sisi’nin ülkesini uçuruma sürüklemesine rağmen hâlâ Mısır’ın başında kalması, İsrail’in tam desteği sayesinde.
FİLİSTİN DAVASINI SATTILAR
Geçmişte askeri darbelerle başa geçen genç subaylar kuşağının hiçbir siyasi bilgisi ve tecrübesi olmasa da, Arapları bağımlılıktan kurtarıp hak ettikleri yere kavuşturmak gibi büyük iddiaları vardı. Mısır’ın Sisi’si ve Suudi Arabistan’ın MbS’si gibi mevcut diktatörler ise seleflerine kıyasla hem çok daha beceriksiz ve iş bilmezler, hem de dışarıya bağımlılıkları sayesinde baştalar.
Geçmiştekiler sözde kalsa bile Filistin davasını savunmayı öncelik addederken, bugünküler davayı satması için Filistin yönetimine bile ağır baskı yapmaktan çekinmiyor ve İsrail’i sevimli göstermek için halklarına olanca propagandayı yapıyorlar.
BÖLGE BEDEVİYE EMANET
Geçmişte Arap dünyasını peşinden sürükleyen diktatörler, kadim medeniyet havzalarının mirasçısı topraklardan çıkardı. Bugünse İngilizler ve petrol olmasa asla bir devlet olamayacak bedevi kabilelerin torunları bölgeyi çekip çevirmeye çalışıyor.
Son olarak, geçmişte temel meseleler üzerine kafa yoran, Batı’dan veya Sovyetlerden tercüme ve taklit de olsa fikir üretmeye çalışan Arap entelektüeller vardı. Yeni kuşak diktatörler ise Arap dünyasının geleceğini düşünen, dert edinen, çözüm üretmeye çalışan ne kadar kesim varsa hepsini ya öldürmeye ya hapsetmeye ya da sürmeye ve tamamını terörle yaftalamaya kararlı durumda.
Kısaca yeni Arap diktatörler çağında Arap Dünyası, aklını ve vicdanını yitirmiş halde, koltuklarını korumak için temel davalarını bile satmaktan zerrece çekinmeyenlerin elinde. Ve bugün Arap dünyası büyük ölçüde çökmüş, her bakımdan dışarıya tam bağımlı vaziyette.”