Kudüs şanına yakışır biçimde anılacak

İslam âleminin gözbebeği Kudüs, ilk kez 638’de Hz. Ömer tarafından Müslümanların kontrolüne geçmiş, 1099’da I. Haçlı Seferi sonrası kaybedilmişti. Yaklaşık doksan yıl sonra Selahaddin Eyyubi’nin geri aldığı şehir, tam yedi asır boyunca tekrar Müslümanların kontrolünde kaldı. Memluklerden Selçuklulara, Harezmlilerden Osmanlılara kadar farklı İslam imparatorluklarının himaye ettiği bu mübarek şehir, 1917’de önce İngilizlerin eline geçti, ardından İsrail tarafından işgal edildi. 2017, Kudüs’ün Müslümanlardan koparılışının 100. yılı. Fakat ne yazık ki İslam dünyasının Kudüs’e olan ilgi ve muhabbeti çeşitli sebeplerle Hıristiyan ve Yahudilerin çok gerisinde kalmış durumda. Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın “yalnızlığından” etkilenerek kurulan Kudüs Platformu, Kudüs’ün sesini, ondan kopuşumuzun yüzüncü yılında gür bir biçimde duyurmanın telaşıyla bir çok etkinlik düzenliyor. Belkıs İbrahimhakkıoğlu başkanlığında kurulan platformda edebiyat, sanat, akademi, medya ve siyaset dünyasından “Kudüs âşığı” birçok isim yer alıyor. Biz de Gerçek Hayat olarak, bu önemli yılda mühim ve güzel bir vazife yüklenen Kudüs Platformu’nun koordinatörü yönetmen Ayşegül Yıldırım Kara ile konuştuk.

Bugüne kadar Kudüs’le ilgili birçok şey yapıldı. Kudüs Platformu olarak farklı neler yapmayı düşünüyorsunuz? Kudüs Platformu’nu kurma amacınız ne?

Bir platform kuralım diye çıkmadık ortaya. Kendiliğinden gelişen bir süreçti. 2015 yılında bir grup medya mensubu kadınla Kudüs’ü ziyarete gittiğimizde büyük bir şok yaşadık. Kudüs üç din için de kutsal bir mekân. Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar orada barış içinde yaşamalılar. Ama orada barış değil, Filistin halkı için bir eziyet vardı. Bunu biliyorduk zaten ama çıplak gözle görmek insanı ayrı etkiliyor. Özellikle de Mescidi Aksa ve civarının yalnızlığı, sahipsizliği hepimizi çok etkiledi. Mescidi Aksa bizim ilk kıblemiz, yeryüzünde yapılmış ikinci mescidimiz ve üçüncü haremimiz. Mescidi Haram ve Mescidi Nebevi nasıl ki dolup dolup boşalıyorsa, buranın da öyle olması lazım.

Haremimiz demekle ne kastettiğinizi de açabilir misiniz?

Müslümanların üç haremi vardır biliyorsunuz. Mescidi Haram, Mescidi Nebevi ve Mescidi Aksa. Allah cc. Kuran’ı Kerim’inde Mescidi Aksa için “etrafını bereketlendirdiğimiz yer” olarak bahsediyor. Ayrıca ilk kıblemiz, hicretten 16-17 ay sonrasına kadar buraya dönerek namaz kılmış Müslümanlar ve Peygamber Efendimiz’in Miracının da ilk durağı. Dolayısıyla orası bizim için ziyadesiyle kutsal. Bu nedenle de oraya tıpkı diğer mescitlerde olduğu gibi gayrı Müslimlerin girişleri hoş karşılanmıyor. Aksa’nın kutsiyetinin çiğnendiği düşünülüyor. Bu durum karşısında İslam dünyası ne yazık ki gerekli yardım ve desteği sağlayamıyor. Kudüslü erkekler genellikle gün içinde çalıştıkları için bir grup kadın, çocuk ve yaşlıya kalmış Mescidi Aksa’nın bekçiliği. Bütün yük onların omuzlarında. Bunu görünce sarsılıyorsunuz zaten. Onun haricinde Kudüs genel anlamda atmosferi itibariyle de çok çarpıcı bir şehir. Bakışlarınızı değdirdiğiniz her noktada bir peygamberin izi var neredeyse. Bu kadar kutsalın bir arada olduğu yerde bugün ona yakışmayacak şekilde bir takım gerginlikler, çatışmalar, baskılar var. İşgalin boyutları her geçen gün artıyor. Kudüs bunu hak etmiyor. Herkesin barış, huzur ve saygı içinde yaşadığı bir yer olmalı Kudüs. Bunun örneği daha önce yaşanmış, şimdi neden olmasın.

Medeniyet vurgusu öne çıkacak

Platformun amacı Kudüs’te barış diyebilir miyiz?

Evet, diyebiliriz aslında. Çünkü Kudüs’ün geçmişte kullanılan isimlerine baktığımızda da barış manasında isimler geçiyor çokça. Kudüs sadece terörle ve çatışmayla adını duyurmamalı. Biz ne yazık ki Kudüs’ü buna hapsetmişiz. Oysa Kudüs salt siyasi bir mesele değildir, bir insanlık meselesidir. Dolayısıyla herkesin davası olmalıdır. Bugüne kadar bizim ülkemizde de Kudüs davasıyla ilgili çok şeyler yapıldı. Ama artık başka türlü söz söyleme zamanı geldi. Dilimizi ve bakışımızı yenilemeliydik. Kudüs şanına yakışır bir şekilde anılmalı artık diye düşündük. “medeniyetlerin beşiği Kudüs’ün manevi kimliğini diri tutacak ne gibi çalışmalar yapabiliriz” sorusuna cevap aradık. Bunun için “Medeniyet” vurgusunu öne çıkararak kültürle, sanatla, edebiyatla, sporla ve bilimle Kudüs’ün sesi olalım istedik. Muhterem edebiyatçı-yazar Belkıs İbrahimhakkıoğlu’nun başkanlığında 6 kişilik bir grup oluşturduk bu amaç için. Hepsi alanında profesyonel yoğun mesaiyle çalışan arkadaşlar ama her şeyden fedakârlık edip Kudüs’ü baş gündemleri yaptılar.

Kudüs’ü nasıl anlatmayı düşünüyorsunuz? Projeleriniz neler?

2017 yılı çok önemli bir tarih Kudüs için. Yavuz Sultan Selim’in Kudüs’ü Osmanlı topraklarına katmasının 500. Kudüs’ün elimizden çıkışının 100. ve Kudüs’ün daha sonra İsrail tarafından işgalinin de 50. yılı. Bu dönemde bir şeyler yapmak çok önemliydi. Bunu değerlendirelim istedik. Öncelikle nisan ayının sonuna doğru bir sempozyum hazırlığı içerisindeyiz. Bütün dünyada “Osmanlı dönemi Kudüs’ü” çalışan akademisyenlerin katılacağı bir sempozyum olacak bu. Sempozyumdan sonra yine Kudüs tarihinde çok önemli 3 şahsiyeti anlatan teatral bir gösteri hazırladık.  Hz. Ömer, Selahaddin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim. Çünkü bu isimlerin Kudüs hikâyeleri filmlere konu olacak insanlık dersleri barındırıyordu. Bunu sahnelemek gerektiğini düşündük ve çalışmalarımız devam ediyor.

Ronaldo’ya neden ödül vermeyelim

Sempozyum, teatral gösteri çok güzel etkinlikler. Başka neler var heybenizde?

Kudüs’ü daha iyi anlamak öncelikle bilmekten geçiyor, bu nedenle Kudüs söyleşileri gerçekleştiriyoruz. Beraberinde Kudüs’e özel fotoğraf ve resim sergileri gerçekleştireceğiz. Bunun dışında önemli projelerimizden biri, sinema filmi projesi. İlhan Bardakçı’nın hikayesinden ilhamla yola çıktığımız “Son Muhafız” isimli bir filmin hazırlığı içindeyiz. Bugün Müslüman coğrafyada Müslümanların derdini, bakışını, sanatını görsel dile döküp anlatabilen bir film festivalimiz yok maalesef.  Oysa toplumun büyük çoğunluğu artık sadece görsellik üzerinden iletişim kuruyor. Bizim de bunu kullanmamız gerekiyor diye düşünerek bir festival projesi oluşturduk. Bu sene konusu Kudüs olacak. Seneyeyse Müslüman coğrafyanın başka bir kadim kenti olabilir. Bir de uluslararası ödül töreni planlıyoruz. Kudüs barışına hizmet edenleri, doğru işler yapanları taltif edelim istiyoruz. Mesela uç bir örnek vereyim, ünlü futbolcu Ronaldo, sektörün, lobilerin dinamiklerine karşı gelerek senelerdir Filistin için çabalıyor. En son bütün ailesi işgalci fanatik yahudiler tarafından yakılan 4 yaşındaki Filistinli Ahmet’le yan yana geldi. Bu görmezden gelinecek bir şey değil. Dünyada zulme karşı çıkıp barışa hizmet eden binlerce insan var. Bu insanların ödüllendirilmesi gerekir. Bunun için de adını Uluslararası Kudüs Zeytindağı barış ödülleri koyduk.

Töreni de keşke Zeytindağı’nda yapabilseniz…

O zor olabilir biraz, keşke yapabilsek. Bunu gerçekten çok isteriz. Bunların dışında belgesel çalışmalarımız var. Binlerce yıllık tarihe sahip bu kutsal şehirle ilgili çekilmiş elimizde doğru dürüst belgeselimiz yok. Belgeseller kayıt altına almak anlamında önemli. Zira kayıt altına alınmayan her şey yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Arşiv projemiz yine kayıt altına alınan belgelerin deşifre edilip dijital ortama aktarılması ve çeşitli dillere çevrilmesini öngörüyor. Bütün bunların yanında Kudüs’ü anlamak için Kudüs’e gitmenin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. O nedenle kanaat önderlerimizi, yazarları, çizerleri, sanatçıları Kudüs’e götürme hedefimiz var. Toplumu yönlendiren bu insanlar sayesinde belki Kudüs’e ilgi artar. 10 kere Umreye giden birisi, bir kere de Aksa’yı ziyaret edeyim der.

Müslümanlar Mescidi Aksa’yı yalnız bıraktı

Kudüs’ü kutsal mekân olarak öne çıkartmaktan ziyade, oraya Filistin meselesi gözüyle bakıyoruz genelde. Bunun sebebi ne?

Birçoğumuz kutsal bir mekân olduğunu bilmiyor. Ayetlerden de hadislerden de haberdar değiliz. Hz. Peygamber “yolculuk 3 mescidedir” diyor, ibadet maksatlı olarak. “Mescidi Haram’a, benim mescidime (yani Mescidi Nebevi) ve Mescidi Aksa’ya” hüküm gayet net. Hz. Meymune Peygamber Efendimize “Mescidi Aksa için hüküm nedir” diye soruyor bir gün. “Oraya gidin ve orada namaz kılın” buyuruyor Peygamberimiz de. Hz. Meymune devam ediyor, “Gidemezsek ne yapmamız gerekiyor”; “O zaman kandillerinde yakılmak üzere yağ gönderin” buyuruyor Peygamber Efendimiz. Mesaj o kadar açık ki bizim hedefimizi, yol haritamızı o günlerden gösteriyor aslında. Filistinliler baksın başının çaresine demiyor. Bugün ise artık oralara gitmemiz için hiçbir engel yok.

Kudüs ziyaretçileri açısından Müslümanların ilgisi diğer dinlere oranla nasıl? Eskiye nazaran ilginin arttığını söyleyebilir miyiz?

Özellikle 2014-2015 yıllarından sonra ciddi bir hareketlenme var. İnsanlar yavaş yavaş Kudüs’ün farkına vardı. Ama istatistiklere baktığımızda bunun yeterli olmadığını görüyoruz. Kudüs dünyada en fazla ziyaret edilen şehirlerden birisi. 2015 yılında 600 bin Amerikalı Kudüs’e ziyaret için gitmiş. 400 bin Rus, 300 bin Fransız, 200 bin de Alman. Müslüman ülkeler arasında en fazla Türkiye’den ziyaret edilmiş. Onun sayısı da 26 bin. Bu istatistiklere baktığımızda ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz.

Karadavi Müslümanların elini kolunu bağladı

Neden Müslümanlar Kudüs’ü yalnız bıraktı?

Kudüs’le ilgili verilen fetvalar Müslümanların Kudüs’e gitmesini ciddi anlamda engelledi. Özellikle de Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanı Yusuf el Karadavi’nin, “Kudüs’e gitmek İsrail’i tanımaktır, bunun için Kudüs’e gidilmez” mealindeki fetvası Müslümanların elini kolunu bağladı. Belki Mısır ve süreç içinde yaşananlar söz konusu olunca kendince doğru bir karardı ama bu fetva kesinlikle Siyonistlerin işini kolaylaştırdı. Bir de orası sürekli çatışma bölgesi olarak dünyaya lanse ediliyor. Filistin’le ilgili bir haber gördüğümüzde büyük ihtimalle ya bir şiddet ya da bir eylem haberi oluyor. Böyle çalkantılı bir bölge ve verilen fetvalara göre gitmek de dinen haram olunca Müslümanlar da uzak kalmış.  Oysa Kudüs turistler için güvensiz bir bölge değil. İstanbul’da ne kadar kriminal manada olay oluyorsa, Kudüs’te de o kadar oluyor.

Oraya gidince İsrail’e maddi anlamda kazanç sağlanıldığı konusunda da suçlamalar geliyor…

Eğer istemezseniz vizeye verilen ücret haricinde bir şey ödemezsiniz İsrail’e ki her ülke vize ücreti alır. Onun haricinde Türk şirketleriyle uçulur, Müslümanların otellerinde kalınır, servis araçları, şoförler Filistinli olabilir. Alışveriş Müslümanlardan yapılır ki, biz gittiğimizde onlar da ekonomik anlamda rahatlıyor, ayakta kalacak gücü buluyor. Ayrıca İsrail’in kazandığı parayı dert etmeyen birçok insan var, en azından onlar turistik bir lokasyon olarak mutlaka Kudüs’ü görmeli. Vatikan ya da Roma nasılsa Kudüs de öyle, hatta çok daha fazlası.

Kudüs hep Müslümanlar ve Yahudiler için kutsal bir mekânmış gibi algılanıyor. Oysa Hıristiyanların da kutsal mekânı. Hristiyanların Kudüs’e ilgisi nasıl?

Yukarıda verdiğimiz istatistiklere baktığımızda Hıristiyanların ilgisinin nasıl olduğunu görüyoruz. Ben bir ziyaretimde Ürdün nehrinde vaftiz olmaya gelen Etiyopyalı Hıristiyanlar dahi gördüm. Amerika’dan değil, Etiyopya’dan söz ediyorum. En az ilgiyi Müslümanlar gösteriyor yani. Sadece ziyaret anlamında değil, destek anlamında da. Bugün Forbes dergisi listesine girmiş sayılı zenginlerin çoğu Yahudidir ve bunlar servetlerinin hatırı sayılır kısmını İsrail için vakfeder.

Kilise korosu ezan okudu

Biz ne yapıyoruz diye bir soru ortaya çıkıyor burada da? Sorumluluğumuz çok büyük, ama ne yapıyoruz?

“Ne yapmalıyız”a cevap vermek istiyorum ben mümkünse. Bunu da minber hikâyesi ile anlatayım. Nureddin Zengi Selçuklulara bağlı Halep Emiri. En büyük hayali Kudüs’ü haçlıların elinden almak. Yemiyor, içmiyor, uyumuyor, sadece Kudüs’ün fethini düşünüyor ve bunun için çalışıyor. Emri hak vaki olunca ölüyor, yanında yetişen Selahaddin Eyyubi’ye nasip oluyor Kudüs’ü almak. Nureddin Zengi’nin hayali Selahaddin’in zaferi oluyor. Fakat Zengi o kadar inanıyor ki Kudüs’ü fethedeceğine daha o zamanlarda Aksa’ya koyacağı minberini yaptırıyor. Hepimiz Kudüs için bir minber yapabiliriz. Ne işle meşgulsek, hangi konuda uzmansak o alanda Kudüs için çalışıp ortaya bir değer koyabiliriz. Biz yaptığımızın etkilerini göremeyebiliriz belki ama ileride daimi barışı tesis edecek güzel ahlak timsali bir Selahaddin’e ilham olabiliriz. Kim bilir?

Yahudilerin işgal politikalarına Hıristiyanların bakışı ne? Onlar bu olaylarda kimin tarafında duruyor?

Kudüslü Hristiyanlarla Müslümanlar, Haçlı Dönemi’ni saymazsak, dostane ilişkiler yürüttüler diyebiliriz, bugün de öyle. Onların tavırları zulümden yana değil. Çünkü işin içine siyaset girdiği zaman İsrail, Müslüman Hıristiyan ayırt etmiyor. Ama kalabalık bir Müslüman nüfusu ve öncesinde hakimiyeti söz konusu olduğu için mesele Müslümanlar üzerinden yürüyor.  Hıristiyanların herhangi bir sorunda durdukları taraf genellikle Müslümanların yanı oluyor. Tıpkı son zamanlarda Kudüs’te uygulanmaya çalışılan ezan yasağı gibi. Kilise koroları ezan okuyarak Müslümanlara desteklerini gösterdiler.

 

 

Benzer konular