Söz ve hikmetin pîri: Ferîdüddin-i Attâr

“Attâr yedi aşk şehrini dolaştı, bizse hâlâ bu küçük sokağın başındayız” diyerek metheden Hz. Mevlâna sözlerini şöyle sürdürür: “Ben söz söylemede, Şeyh Attâr’ın kulu kölesiyim! Ey dost, her ne söyledimse onu Attâr’dan duymuşum!”

Sözü edilen zat, pek çok kişinin ismen bildiği Ferîdüdîin-i Attâr Hazretleridir. Attâr, Selçuklular zamanında takriben 1174’te Nişabur’da dünyaya gelir. Asıl adı Ebû Hâmid Ferîdüddîn Muhammed b. Ebî Bekr İbrahim-i Nîşâbûrî’dir. Attâr lakabı eczacılık ve tıpla ilgilendiği için verilmiştir.

Attâr hazretleri ilahi aşkı en güzel şiir diliyle anlatan rehber bir sufi, hikmet erbabı ve büyük bir âlim olarak tasavvuf yolunun şöhretlilerinden olmuştur.
Daha küçük yaşlarında babasının Attâr dükkânında müşteri beklerken bir derviş çıkagelir. Kendisinden sadaka ister. Hiç oralı olmaz. Derviş, ona hiç beklenmedik bir soru sorar: Acaba sen nasıl öleceksin? Dükkân sahibi önce şaşırır, ürperir, irkilir, ardından kendisini toparlayıp “Sen nasıl öleceksen ben de öyle!” cevabını verir. Derviş hemen orada dilenci kâsesini başının altına koyup yere uzanır ve ruhunu teslim eder. Dervişin bu kerameti karşısında donup kalan Ferîdüddîin-i Attâr, hemen gafletten uyanır, iş yerini kapatarak, kendine yeni bir mânevî yol çizer.

O artık aşk yolunun yolcusu olup; Irak, Şam, Mısır, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Hindistan ve Türkistan seyahatlerine çıkar. Dönüşü Nişabura’dır. Nihayet tekâmül için inzivaya çekilir. Yıllarca çile çekerek Hz. Mevlana’nın da dediği gibi âşıkların ruhu-piri olur ki, bir nevi Hallac’ı Mansur’daki aşk cezbesinin onda da tecelli ettiği görülür.

Peygamberler ve veliler hakkında binlerce kitabı gözden geçirir. Tasavvufla ilgili şiir ve hikâyeler toplaması otuz dokuz yıl sürer. Tasavvuf erbabının sırlarını öğrenip, makam ve hallerini incelemekle yetinmeyip, derinlerine inerek tekâmül mertebelerini aşmış ve kendisinden sonraki Mevlânâ, Şebüsterî, Sadi, Hâfız ve Molla Câmî gibi pek çok mutasavvıf-şair ve edibe önderlik etmiştir.

Mevlana’ya daha küçük yaşında iken, Attâr hazretleri ‘Esrarname’ adlı eserini hediye eder. O da bu eseri ömrü boyunca yanından ayırmamış, istifade etmiştir.

Ruhu, fikri ve tabiatı sürekli cevelân (hâlden hâle giren) halinde olan Attâr merhum, insanlığa nazım ve nesirde önemli eserler miras bırakmıştır. Manzum eserlerinin 100.000 beyit civarında olduğu söylenir. Attâr’ın günümüze kadar gelen ve onun olduğundan şüphe bulunmayan yedisi manzum, biri mensur sekiz eseri vardır. Bunlar;

 Tezkiretü’l-Evliya,
 Dîvân,
 İlâhînâme,
 Esrârnâme,
 Musîbetnâme (Cevâbnâme adıyla da bilinir),
 Hüsrevnâme,
 Muhtârnâme,
 Mantıku’t-Tayr (Makamât-ı Tuyûr, Makâlâtü’t-Tuyûr veya Tuyûrnâme adlarıyla da anılır).

Bu eserler içinde en meşhur olanı ve dünyada pek çok dillere tercümesi yapılan ve bütün insanlığa seslenen, ilim adamı ve münevver tabakanın, ayrıca psikolog ve psikiyatristlerin de insan ruh ve karakterini anlamak için okuyacakları, aşk erbabının ise mürebbisi olacak bu başucu eseri Kuşların Dili, Kuşların Konuşması veya Kuşların İlahisi mânâlarına gelen ‘Mantıku’t- Tayr’dır.

Bu eserdeki kuşlar öyle rastgele kuşlar değildir. Onlar ruh-kuşlar veya kuş-ruhlardır yani bizzat biz insanlardır. Dünyayı önceleyen, ahireti öteleyen, terbiye edilmesi gereken nefislerdir, farklı farklı insan karakterleridir.

Nefsimizin yonttuğu her türlü puttan ve zaaflarından kurtulmanın çarelerini gösterir ‘Mantıku’t- Tayr. Allah’a hakkıyla kul ve Peygamberine lâyıkıyla ümmet olabilmenin reçetelerini sıralar.

Baştan sona şiir olmasına rağmen tercüme edile edile nesre çevrilen bu eser, yine de şiir akıcılığına sahiptir. Her bir mısraı ya bir Âyet-i Kerime, ya bir Hadis-i Şerif, ya da bir velinin hayatı yahut sözüyle desteklenir.

Hz. Atttar tarifi mümkün olmayan, aklın, hayalin ve havsalanın alamayacağı güzellik, sevinç ve huzurun diyarı Cennetten sürgün edilişimizi hiç unutmayan bir ruha sahip olduğu için, bu dünyadaki beden tenine esir bir ruhu olmamıştır. Aksine O, ebediliğin sırrının aşk olduğunu keşfetmiş ve Maşuku’na, ülkesinin istilâsı sırasında bir Moğol askerinin başını vurması ile kavuşmuştur.

Attâr, Mantıku’t- Tayr eserini şöyle tarif eder: Bizler unuttuk o âlemi. Kimimiz makam ve mevkie kapılandık, kimimiz servete boğulduk. Kimimiz karşı cinse takılıp kaldık. Kimimiz daha nice türlü türlü şeyleri putlaştırıp tapar olduk. Nefislerimiz kendine yeni yeni nice putlar edindi. Öylesi ihtişamlı bir âlemi unutan ruhlarımıza bu kitap bir hatırlatmada bulunuyor. Tekrar ona kavuşmanın sırlarını veriyor.

İşte o eserden bir örnek:

Bir diğer kuş Hüthüd’e şöyle yakındı: Gönül huzuruna erdiğim an, aldatıcı şeytan derhal benim yolumu kesiyor! Ona karşı mücadele etme gücünden mahrumum. Onun aldatması yüzünden ruh ve bedenim allak bullak oluyor!

İblisten yakamı nasıl kurtarabilir ve kendime nasıl gelebilirim?

Hüthüd şöyle cevap verir: Aslında şu köpek nefis, senin önünde oldukça, şeytan senden fersah fersah kaçıp uzaklaşır! Şeytanın bütün aldatmaları, senin ikiyüzlülüğünden ileri geliyor! Senin arzularından her biri senin şeytanındır! Bu arzularından birini yerine getirdiğinde, sen de anında yüz iblis birden doğar, işin gerçeği bu!

Hahamların külhanına ve bir hapishaneye benzeyen bu dünya, bir uçtan öbür uca şeytanın mülküdür. Çek elini sen o mülkten de, kimsenin seninle işi olmasın!

Bir sofu, Malik bin Dînâr hazretlerine sordu: Ben hâlimi pek bilmiyorum, acaba sen ne hâldesin?

Ona şöyle cevap verdi: Allah’ın sofrasında yemek yiyor, fakat hep şeytanın emirlerine uyuyorum! 

Benzer konular