İran’ın Şîrâz kasabasında Sünni bir âilede dünyaya gelen, Fârs edebiyatının en büyük şairlerinden olan Şeyh Sâdi Şirâzî, Atabekler devrinin en hakiki şahidi ve seyyahıdır. Doğum tarihi ile ilgili kaynaklarda değişik zamanlar verilmekle birlikte, 1291 yılında doğduğu yerde vefat etmiştir. Lakabı Müşerrifüddin ve/veya Muslihüddin. Künyesi Ebû Abdullah, mahlası ise Sâdi. Çocukluğunda babasının gözetiminde eğitime başlar, fakat babasını erken kaybeder. Dedesi Mes’ûd b. Muslih el-Farisî tarafından yetiştirilir.
Öğrenimini tamamlamak için 1223 yılı civarında Bağdat’a gider. Devrin en kıymetli medresesi Nizamiye’de tahsilini tamamlar.
Devir Moğol istilası zamanı ve Atabekler ile Harzemşahların mücadelesi devridir. Kabına sığamayan Sâdi için artık sefer-seyahat yılları başlar. Otuz-kırk yıl sürecek olan yolculuğunda Hicaz, Şam, Mısır, Hindistan, Yemen, İsfahan bir de Somnat gibi şehirlerde sûfîlerle sohbet eder, arada bir uzlete çekilir, çoğu zaman yayalarla yürür, Yemen’de ölen bir çocuğun mezarını ziyaret eder, Ba’lebek Camii’nde va’z eder, Kufe’de pabuçsuz kalır, Kudüs çöllerinde frenklere esir düşer. Kuzey Afrika’da bir okulun önünden geçer, öğretmenlerin ve öğrencilerin durumlarıyla ilgilenir, Diyarbakır’da cimri bir zengini ziyaret eder, Habeşistan’da zindana atılanları gider görür ve daha nice insan hikâyelerini yaşar ve buralarda öğrendiği gerçek, samimi ve hikmetli hikâyelerini, memleketi Şiraz’a dönünce satırlara döker.
Uzun yıllar süren seyahatlerinde pek çok tecrübe ve hikmetli bilgileri, kendi ifadesiyle ‘artık kaplanların kaplan huyunu terk ettikleri’, adâleti ile nam salmış Atabek Ebubekir bin Sa’d ibni Zengi zamanında, İslâmî edebî eserleri arasında büyük bir şöhrete sahip Bostan ile Gülistan’ını neşreder.
Bostan, manzum bir mesnevi olup, on bâbdan oluşur: Âdil ve insaf, İhsan ve cömertlik, Âşk ve sarhoşluk, Huzu’ ve huşu’, Teslim ve rıza, Kanaat, terbiye, Âfiyete şükür, Tövbe ve inâbe, Münacat ve hâtime.
Gülistan ise nazım ve nesrin ahenktar bir imtizacından doğar. Gazelin ve hikâyenin üstadı, piri olarak bilinen Sâdi, Gülistan’ı ibretli, hikmetli manzum-nesir hikâyelerle güzelleştirir. Fars edebiyatının şaheserlerinden olan eser, sekiz bölümden oluşur: Hükümdarların hâl ve hareketleri, Dervişlerin ahlâkı, Kanaat etmenin faziletleri, Sükût etmenin faydaları, Âşk ve gençlik, Takatsizlik ve ihtiyarlık, Terbiyenin tesirleri, Sohbet etmenin âdâbı.
Bostan, biraz daha ağır bir üsluba sahiptir ve havas tabakaya, Gülistan ise daha hafif ve açık bir üslûba sahiptir. Hem avâma (sıradan kimselere), hem de havâssa (ilim erbabına) hitap eder.
Mezarı Şirâz’da hankâhının bulunduğu yerdedir. Zamanla harap olan mezarı, 1766 tarihinde Kerim Han tarafından yeniden yaptırılmıştır. Yeri cennet, makamı âlî olsun! Şefaatlerini dileriz.
Bostan’dan bazı misaller
– Hükümdarım! Sen ibadetle yüzünü Allah’ın eşiğine koy! Çünkü doğruların gittiği ana yol budur. Eğer kul isen sultanlık tâcını başından çıkar. Yüzünü bu kapıya sür. İbâdet ederken hükümdar elbiselerini giyme. Fakir bir derviş gibi Allah’a yalvarıp yakar.
– Hükümdarım! İyi kalpli, güzel huylu ve lütüfkâr ol! Rabbin sana nasıl veriyorsa, sen de halka öyle ver! Ey hükümdar! Kimsenin işini ayağa düşürme! Mümkündür ki, sen de onun ayağına günün birinde düşersin!
– Bir belâya ve felâkete uğradığında mahzun olma, Cenab-ı Hakk’ın nice gizli lütufları vardır onda.
– Koyun çobana değil, çoban koyuna lâzımdır. Zevk ü safa içinde derin hayallere dalma.
– Bir insan az yemek yemeğe alışmış ise, karşılaştığı sıkıntıları kolayca yener. Bolluğa ve boğazına düşkün olan ise darda kaldığı gün sıkıntı ile ölür gider.
– İnsanın merhameti, yumuşaklığı ve cömertliği kendisini düşmanına bile sevdirir.
• En güç üç şey vardır: Bir sırrı saklamak, bir derdi unutmak, boş zamanı iyi değerlendirmek.
– Fakirin çıplak vücudunu örtmeye çalış ki, Allah da senin günahlarını örtsün. Rızık ve nasip veren Cenab-ı Hak, ya fazilet veriyor yahut baht.
– Allah görür, örter. Komşu görmez haykırır. Eğer insanlar kendi ayıplarını bilselerdi, kimse hâlinde rahatlık bulamazdı.
– Nefsini düşünen kimseden hüner sadır olmaz. Hünersiz kimse ise riyasete (göreve) yakışmaz!
– Çok kimseye acı; zira çok yiyen çok zelil olur. Eğer şişman istersen, merkep gibi şunun bunun cevrine katlanmalısın!
– Mahlûkatın en yücesi zahirde insandır. Mevcudatın en zelili ise köpektir. Hakşinas olan köpek, nimeti inkâr eden insandan daha iyidir.
– Yüz defa taş ile vursan da köpek, yediği lokmayı unutmaz. Eğer alçak bir kimseyi bütün ömrünce okşasan, ufacık bir şeyden dolayı seninle kavgaya başlar.
– Kötülerle oturan her kimse onların tabiatlarını almazsa da, o yolda olmakla müttehem (töhmette) olur. Her kim sözünü tartmadan söylerse, alacağı cevaptan incinir.
– Sertlik zamanında yumuşaklık zemmedilmiştir. Zira düşman mülayemet ile dost olmaz, belki tamahını artırır.
– İnsanın kendi el emeğiyle yediği sirke ile tere, köy ağasının ekmeğinden kuzusundan daha iyidir.
– Kendisini ibadete vermiş bir câhil yürüyen yaraya, ibadette kusur eden âlim ise uyuyan süvariye yaramaz. Elini Rabbine uzatan âsî, kafasından kibir taşıyan âbidden daha iyidir.
– Amelsiz âlim balsız arıya benzer! Kısmetsiz balıkçı Dicle’de balık tutamaz, eceli gelmeyen balık da kara da ölmez!
– Ezelde takdir edilmemişe el erişmez. Ezelden takdir edilen şey ise sahibini gelir bulur.
– Rızk için gerek ceht et, gerek etme! Allah rızkını sana eriştirir. Aslanın, Kaplanın ağzına da girsen seni ancak ecelin geldiği gün yer.
– Az az çok olur. Damla damla sel olur. Âciz olanlar ufak taşları saklasınlar. Tâ ki fırsat vaktinde zâlimden intikam alsınlar.
– Alçak kimseye lütuf ile söylersen, kibri ve serkeşliği artar.
– Masiyet kimden sadır olursa fenadır. Ulemadan sadır olması büsbütün fenadır. Çünkü ilim şeytan ile cenk etmek için tedarik edilmiş silahtır.
– Karga ile kafese konan bülbülün dili tutulsa taaccüp etmemelidir. Hünerli biri terbiyesizlerden cefa görürse gönlü incinmesin, kederlenmesin!
– Çarşı itleri av köpeğini gördükleri zaman nasıl havlaşır da yanına yaklaşamazlarsa, hünersizler de hünerlileri görmek istemezler.
– Kudretsiz haset edici yüze karşı bir şey diyemezse de gıybet edeceği muhakkaktır. Her kim büyüklerle uğraşırsa kendi canına kıyar!
– Kötülerle oturan iyilik göremez.
– Bir ahmak, bir eşeğe konuşma öğretmek için uzun bir ömür sarf etti. Akıllı bir zat o ahmağa tesadüf etti ve: Bu işten vazgeç, insanların seni ayıplamasından kurtul. Hayvanlar senden söz öğrenemezler. Sen çalış da, onlardan sukutu öğren!
– İlim okuyup âmel etmeyen kimse, çift sürüp de tohum ekmeyen kimseye benzer.