Türkiye hala NATO üyesi mi?

Türkiye, NATO’nun en eski ve en stratejik konumda yer alan üyesi olsa bile Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılmak üzere bu hafta içerisinde Washington’a gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan Başkan Obama ile bir görüşme yapamayacak. Bu, giderek otokratikleşen yönetim tarzının müttefiklerini ne derece kendisinden uzaklaştırdığının bir göstergesi. NATO’nun herhangi bir üyesini bünyesinden çıkarmak için resmi mekanizması mevcut olmasa da Erdoğan’ın insan hakları noktasındaki sicili ve DAEŞ ile savaş noktasında sorun çıkaran isyancı Kürt azınlığa yaklaşımı ortadayken Türkiye hala NATO üyesi olmaya devam edecek mi?

The Newyork Times

The New York Times yine çuvalladı ve Erdoğan-Obama görüşmesi gerçekleşti. Ama bunun ne önemi var, maksat zaten Erdoğan hakkında “insan hakları sicili bozuk” diyebilme fırsatı yakalamak değil miydi? Merak işte, NY Times’a soralım. Erdoğan bugüne kadar emrindeki FBI ve CIA gibi kurumlarla bizzat kaç kişinin ölüm, zulüm ve işkence emrini vermiş? Çin’e, Maçin’e dek uzanan ulusal çıkarları gereği hangi denizaşırı toprakların, hangi askeri üslerin sahibi olmuş? Hutular ile Tutsileri Erdoğan mı birbirine karşı kışkırtmış? Irak’ta iki milyon insan öldükten sonra “Pardon, orada kimyasal silah yoktu” sözünü Erdoğan mı söylemiş? Sahi, NATO bir hayır kurumu, Gladio da kalkındırma ve güzelleştirme derneğiydi, öyle değil mi?

DAEŞ’in panzehiri Türk camileri

Eğitim Bakanlığı, Almanya’daki 25 Türk camisinde mültecilere Almanca öğretmek için iki yıllığına okuma-yazma kursları açtı. Amaç sadece mültecileri entegre etmek değil, aynı zamanda camileri Alman kurumları olarak yeni gelenlere açmak. Hem camiler, hem de proje sorumlusu Marscke ile ekibi özenle seçildi. Marscke: “Arap camileri heterojen yapıda ve herhangi bir çatı organizasyonu yok. Avrupa’ya yeni gelen mültecilerin, dillerini konuşabiliyor diye birtakım insanlar tarafından radikal ortamlara çekilmesini önlemek istiyoruz.” dedi.

Freia Peters – Die Welt

Garip şey! Öve öve bitiremedikleri, hem DAEŞ’e karşı savaşan, hem eşitlikçi, hümanist değerlere sahip PKK dernekleri ne güne duruyormuş? Mültecileri oralarda ağırlasalar olmaz mıydı? Yahut Türkiye’de insan hakları diye ortalığı çınlatan meşhur STK’larında görselerdi ya hayır-hasenat işlerini! Neymiş? DAEŞ’in panzehiri illa ki Türk toplumu ve Türk camileriymiş.

Bir Arap ve bir Siyonist yine aynı karede

Bu yılın başlarında Ürdün kralı Abdullah ABD Kongresine konuşarak: “Teröristlerin Avrupa’ya taşınıyor olması gerçeği Türk politikasının bir parçası. Türkiye bunu hala bir tehdit unsuru olarak kullanma derdinde ancak ipin ucunu kaçırdılar” dedi ve ekledi: “Radikalleşme, Türkiye’de imal edilmektedir.” Abdullah’ın mesajını Washington, Brüksel, Paris ve Berlin’deki sağırlar bile duydu. Bu, Türkiye’nin İslamileşmesi ve Yeni Osmanlı Emperyalizmi peşindeki Erdoğan’ın insiyatifi. Erdoğan, Akdeniz kıyısında bir Pakistan inşa etti. Kendini Batı’nın yegane mevcut ortağı olarak pazarlayan bir terör yuvası. Trajik sonuçları ortada.

Michael Rubin – American Enterprise Institute

Bozacı Clarion, şıracı YPG

YPG ve müttefiki SDG tarafından yeni ele geçirilen belgeler, Erdoğan’ın “Türkiye, DAEŞ ve Nusra üyelerinin Suriye’ye sızmasını engelliyor” tezini yalanlıyor. Belgeler, bırakın teröristleri, kimyasal ve patlayıcı maddelerin Türkiye tarafından Suriye’ye aktarıldığını ortaya koyuyor. Böyle bir belge, İstanbul Emniyeti Yabancılar Departmanı Müdürü Erdoğan Aydoğan’ın imzasını taşıyor. Bu malzemelerin kullanma kılavuzları bile cihatçılara verilmiş durumda. Türkiye, daha önce belirttiğimiz gibi Batı ile tehlikeli ve ikiyüzlü bir oyun oynuyor.

Meira Svirsky – The Clarion Project

ABD dahilindeki en tanınmış İslamofobi üretme merkezlerinden The Clarion Project, kardeş kurum ve kuruluşları gibi YPG hayranlığı üst seviyede bir yapılanma. Daha önce defalarca gündeme getirilen yalan üretme mekanizması aynen burada olduğu gibi karşılıklı paslaşma esasına dayanıyor. Aralarındaki işbölümü şöyle: Dış kamuoyu hedeflendiğinde YPG ve şürekası üretiyor, The Clarion Project ve benzerleri pazarlıyor. Türk kamuoyu hedeflendiğinde ise bunlar üretiyor, YPG ve şürekası pazarlıyor.

ABD artık “Ermeni Soykırımı” demeliymiş

Kerry bize DAEŞ’in “kendi ilanıyla ideoloji ve eylem biçimi olarak soykırımcı” olduğunu ifade ederken sanki 1915’teki Ermeni soykırımı öyle değilmiş gibi görmezden geliyor. Rus pilotların havadan tanık olduğu üzere DAEŞ Irak ve Suriye petrolünü Türklere satarken ve bu arada Türk gazeteciler Suriye’deki İslamcılara gizli silah transferini haber yaptıkları için hapse atılırken Amerikalılar hala DAEŞ’i yüz bin civarındaki ölü için soykırımla suçluyor da DAEŞ’in uğursuz ahbapları gücenmesin diye geçmişteki bir buçuk milyonluk kaybı soykırım olarak nitelemekten korkuyor.

Robert Fisk – Independent

DAEŞ’in uğursuz ahbapları mı? Senden daha uğursuzu ve DAEŞ’e senden daha yakın kim var Robert Fisk? 1991 yılında CIA’den devşirdiğin zırvalarla attığın manşet unutuldu mu sanıyorsun? Hala mı “iyi saatte olsunlar”dan medet umma peşindesin? Dün ABD askeriydi, bugün Putin’in pilotları. Şu kulağına fısıldananları yazmadan önce bir kere de te’yid et! Eh işte, dostlar gazetecilik yaparken görsün. Bu arada, senin dün yaptığın CIA tetikçiliğini bugün DAEŞ yapıyor. Ve sen her zamanki gibi Türkiye’yi suçluyorsun. Ermeni katliamı filan derken de yine bilmeden konuşuyorsun. Bak bakalım o zamanki nüfus kayıtlarına, toplam Ermeni sayısı neymiş Anadolu topraklarında, kaçı gitmiş, kaçı dönmüş, kaçı yolda-izde telef olmuş? Ama sana bilgi ne gerek değil mi? Maksat manipülasyon olsun!

AB ve “Failed State” gerçeği

“Failed state” devlet olma refleksini yitirmiş, hayati işlevlerini yerine getiremeyen devletler için kullanılan bir terim. Bu durumda Belçika bir “failed state”mi? Beyaz saçlı bir sosyalist olan eski içişleri bakanı Philippe Moureaux: “Belçika, uyduruk bir devlet” diyor. Belçika ve Avrupa hakkında söyledikleri ilginç bir şekilde sağcı Bart De Wever ile benzeşiyor. “Maalesef Belçika küçük bir Avrupa’ya evrileceğine Avrupa büyük bir Belçika’ya dönüşüyor” görüşünde. Bir zamanlar Avrupa’da ulus devletlerin eriyip gideceğine, demokratik bir Avrupa devletinin yükseleceğine inanmış birisi olarak “Hayır” diyor, “Bugün biz bambaşka bir yerdeyiz”.

Der Spiegel

Avrupa Birliği, en çok da Belçika’ya benziyor. Bu yüzden her ikisinin de başkenti Brüksel. Kabul etmek lazım, AB bir meydan okuma projesiydi aslında. Promete evladının kadere başkaldırısı. Birleşik Avrupa ideali, kıtanın kırılma noktasında tutunacak, zeminin en çürük olduğu yerde boyverecekti. Ama olmuyor işte. Neden mi? Kimbilir, belki Belçika’nın kollarını, bacaklarını budadığı Kongolu çocukların yürek paralayan çığlıkları. Belki İngilizlerin planlı kıtlıklarıyla can veren milyonlarca Bengallinin taşları eriten ahları. Belki Fransızların Cezayir’de işkenceden işkenceye sürgün ettiği masumların arşı titreten bedduaları. O kadar çok nedeni olabilir ki!

Sam Amca’nın boş tehditleri

ABD liderlerinin hiçbir şey yapmaya niyetli olmadıkları konularda dillerini tutmaları en iyisi. Konuşmak tehlikeyi büyütürken aşırı akımların gözünü yıldırmıyor, sadece onlara cesaret veriyor. En trajik olanı ise – Srebrenitza tanıklarının öğrendiği gibi – ABD başkanlarından gelen boş tehditler, en çok da bu sözlere kanan masum insanları birer kurbana dönüştürüyor. Bugün Srebrenitzalı binlerce kadın, babasız, kardeşsiz ve oğulsuz yaşamaya çalışıyor. Peki suçları ne? Bir ABD başkanının sözüne inanmak.

David Rohde – Reuters

Esed’e saldırsana YPG!

Bir grup Fransız parlamenter Şam’da Esed ile görüştü. Nicolas Dhuicq, görüşme esnasında Esed’in: “Suriye bir federasyon yapısını kaldıramayacak kadar küçük bir ülke. İşin gerçeği, ülkedeki bütün topluluklar neredeyse akraba, hepsi birbirine karışmış durumda.” dediğini aktarıyor. Esed yine demiş ki: “Suriye Kürtlerinin federasyon ilanı kötü bir fikir. Çünkü o bölgede Kürt oranı sadece yüzde 30 ve azınlıktalar.”

Svetlana Alexandrova – Sputnik News

“YPG, Suriye ordusunun bir parçasıdır” söyleminden az zaman içerisinde buraya gelindiyse işler gittikçe karışıyor demektir. Ne diyelim, Allah daha beter etsin her ikisini de! Türkiye’ye karşı yedi düvelden devşirdiği hevallerle canını dişine takan YPG’nin Esed’in bu açıklamasına vereceği tepki bakalım ne şekilde olacak? Esed’e saldırmak için sahiplerinden icazet koparabilecek mi? Bu arada YPG’nin işgal ettiği topraklarda yüzde 30 üzeri çıkacak her rakam, bizzat dost ve müttefiği Esed’in itirafıyla soykırım ve sürgün delili olarak değerlendirilecektir. Bu da kayıtlara böylece geçsin.

AP, Nazilerle işbirliği yapmış

Çağdaş Tarih Araştırmaları dergisinde yayınlanan bir makalede tarihçi Harriet Scharnberg Nazi rejimi sürerken sadece AP ajansının ülkede habercilik yapılmasına izin verildiğini ortaya koydu. Naziler aleyhine yayın yapmamak şartıyla ülkede kalmasına izin verilen AP, imzalanan sözleşme gereği Nazi propaganda birimlerinden muhabirler devşirirken karşılıklı çıkara dayalı bu ilişki uzun süre devam etmiş.

Philip Oltermann – The Guardian

Associated Press, dünyanın en büyük haber ajansı. ABD dahilindeki bin küsür medya kuruluşunun çatı örgütü sayılabilecek bir kurumdan bahsediyoruz. AP’yi doğrudan ABD olarak okumak bu nedenle yanlış sayılmaz. Hem AP, hem de ABD içerisinde Yahudi lobisinin gücü ise hissedilir derecede. Peki nasıl oluyor da neredeyse Yahudilerin avucundaki bir kurum Nazilerle uzun yıllar işbirliği içerisinde kalabiliyor? Üstelik durum ifşa edilince Nazi propaganda memuru olan muhabirinin fotoğrafını sitesinden kaldırmak gibi koca bir kuruma yakışmayacak telaş hallerine bürünebiliyor. Yoksa yıllar boyu çoğumuzun dudak büküp geçtiği komplo teorileri doğru mu? Öyle ya, Hitler’in hayat arkadaşı Eva Brown da bir Yahudi kızı değil miydi?

Benzer konular