Türkiye’deki son günümüzde, ailem ve ben gitmek için iyi bir durumda değildik ama ülkeyi terketmek zorunda kaldık. Belirsizlik ve endişe kıskacındaki birkaç ayın sonunda bize başka bir seçenek bırakılmadı. Güvenliğimiz konusunda endişe içindeydik. Valizler toplandı, mobilyalar, kitaplar, elbiseler, her şey gitti. Oğlum anaokulundan alınırken onun için de acı dolu bir veda oldu. Havaalanına doğru yola çıkmadan önce İstanbul’daki meslektaşlar, diplomatlar ve dostların telefon numaralarını bir liste yapıp eşime verdim. Havaalanında göz altına alınırsam ve ailem bensiz yoluna devam etmek zorunda kalırsa diye.
Hasnain Kazim – Der Spiegel
Soma faciası sonrası Der Spiegel’in “Cehenneme git Erdoğan” başlığını atan İstanbul muhabiri, gazetecilik yerine etki ajanlığı yaptığı için akreditasyonu yenilenmeyince çekip gitmek zorunda kaldı. İşi gücü algı operasyonu yapmak olan, halkın çoğunluğu tarafından demokratik usullerle seçilen bir devlet adamına hakaret etmeyi basın özgürlüğü sayan Kazim, hür iradesiyle sandığa giden Türk halkının politik tercihine hakaret ettiğinin anlaşılmayacağını sandı galiba. İçinde bulunduğu gerçeklikten bu kadar kopuk gazeteci olabilir mi? Ortadaki resme şöyle bir göz atarsak, dünyanın en misafirperver toplumu içerisinde “güvenlik endişesi yaşamak”, misafir olduğu toplumu anlama çabası içerisindeki bir gazeteciden çok, karanlık mahfillerde görevlendirilmiş paranoyak bir karakterin ipuçlarını vermiyor mu zaten?
Avrupa “İsrailleşsin” önerisi
İsrailliler uzun zamandır terör tehlikesiyle birlikte yaşamanın, özel yaşamdan bir parça feragat ve güvenliği önceleyen koşullara uyum sağlamak olduğunu anlamış durumdalar. Avrupa’nın ne zaman bu dersi alacağını merak edip duruyorlar.
Allison Kaplan Sommer – Haaretz
Kendi ülkelerindeki Arap nüfusu ülkeden kovma haricinde hiçbir konuda ittifak edemeyen İsrailliler, Brüksel patlamaları sonrası Avrupa’ya akıl vermeye kadar götürdüler işi. Diyelim ki Avrupa bu öneriyi ciddiye aldı, peki sonrası?
1. Berlin Duvarı’nı yıkmakla övünüp duranlar Müslüman göçmenlerin mahallelerine Batı Şeria benzeri Utanç Duvarları inşa edecek mi?
2. Okul çağındaki küçücük göçmen çocukları potansiyel terörist olarak görüp öldüresiye dövecek mi?
3. Müslüman göçmenler daha da çoğalmasın diye dünyanın dört bir yanından Hristiyan yerleşimci ithal edecek mi?
4. Bu yerleşimcilere yeni konutlar yapmak için çoluk-çocuk içeride uyuyorken Müslümanların evlerini buldozerlerle başlarına yıkıp hepsini öldürecek mi?
Orası Tel Aviv mi, Dubai mi?
21 Mart günü Twitter hesabında bir dizi görüş beyanında bulunan Dubai Emniyet Güçleri Komutanı Tuğgeneral Temim, Araplar tarafından yönetilen bir Filistin devletinin Arap dünyasındaki başarısız örneklerden birisi olacağını ifade etti. Böyle bir devlet hayalinin asla gerçekleşmeyeceğini ve İsrail’in Filistin’i ancak kendi parçası olma koşuluyla tanıyacağını belirten Temim, “Filistin devleti fikrinden feragat edilmesini, Filistinlilerin İsraillilerle birlikte yaşayacağı, Arap Birliği üyesi olacak bir İsrail devleti ile memnuniyet duyulmasını öneriyorum” şeklinde görüş bildirdi. Bir diğer tweetinde ise “Bugün Yahudiler dünya ekonomisini ellerinde tutuyorlar. Yahudiler olmasa siz Araplar paranızı bankada tutmayı bilemezdiniz” ifadesini kullandı.
Maayan Groisman – The Jerusalem Post
Tuğgeneral Temim, geçen attığı bir tweette de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef almış. Özetle diyor ki: “İstanbul patlamasından sonra İsrail Cumhurbaşkanı’na baş sağlığı diliyorsun da Mısır’daki terör saldırıları sonrası neden Sisi’ye başsağlığı dilemiyorsun?” İşe bakın siz, bu tweetin hemen altında yaptığı re-tweet neyi gösteriyor, biliyor musunuz? Brüksel patlamaları sonrası Burç Halife’nin Belçika bayraklarının rengine bürünmesini. Peki sen, ey İsrail muhibbi Arap generali, Türkiye’deki hangi patlama sonrası Burç Halife’ni al bayrağın renkleriyle bezedin?
ABD, Suudileri gözden çıkarıyor mu?
Hayır, Bay Obama! Senin ifade ettiğin gibi bedavacı değiliz biz. Ön saflarda verdik mücadelemizi. Hatalarımız neyse kabul ediyor ve telafisine bakıyoruz. Amerikan halkını müttefik olarak görmeye devam ediyoruz. İşler karıştığında Kuveyt’e saldıran Saddam’ı geri püskürtmek için G.W. Bush’un gönderdiği Amerikan askerlerinin bizim askerlerimizle omuz omuza durduğunu da unutmuyoruz. İşte biz buyuz Bay Obama!
Prens Türki el Faysal – Arab News
Eski Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı, Obama’nın The Atlantic dergisinin Nisan 2016 sayısı için Jeffrey Goldberg’e verdiği röportajdaki ifadelerden oldukça rahatsız olmuş görünüyor. ABD-İran ittifakının bizzat Obama’nın ağzından net bir şekilde savunulması, nükleer antlaşmaya bizzat kefil olduğunu söylemesi ve Suudilerin sürekli ABD desteği peşinde olduğunu ifade edip “bedavacılık” kelimesini kullanması bardağı taşıran sözler olarak dikkat çekiyor. Evet, Ortadoğu’da taşlar iyice yerinden oynuyor. Bir zamanların gözde ABD müttefiği Saddam’ın, menfaatler değişince nasıl öcüleştirilip bir kalemde çizildiğini Suudiler de pekala iyi biliyor.
Etnik temizlik kimin işi?
John Kerry, ABD Dışişleri Bakanı, nihayet: “DAEŞ Yezidilere, Hristiyanlara ve Şiilere etnik temizlik uyguluyor” ifadesini kullandı. Bugüne dek ateşe benzin dökmekten elden geldiğince kaçınan bir ABD yönetimi vardı ama ateş zaten kontrolden çıkmış durumdaydı. Antoine Audo, Halep Keldani piskoposu, bu hafta verdiği bir beyanda Suriye Hristiyanlarının üçte ikisinin ya öldürüldüğünü ya ülkeden sürüldüğünü ifade etmişti.
Telegraph View – The Telegraph
“İnsanlar hangi dünyaya kulak kesilmişse, öbürüne sağır” demişti ya İsmet Özel, aynen öyle. Bütün dünya DAEŞ vaveylasına kulak kesilmiş durumda. Öyle bir vaveyla ki bu, ABD’nin Afganistan ve Irak işgallerinde katlettiği milyonlar uzak bir mazinin soluk hatıraları halini aldı. Esed ve yancısı YPG’nin etnik temizliğe uğrattığı yüzbinlerce insan aniden buhar oldu, sanki hiçbiri yaşamadı. DAEŞ ne güzel de örttü hepsinin üzerini! CIA’nın çırağı değil miydi zaten bu DAEŞ?
Alman patentli uyduruk intifada
Erdoğan, yıllar boyunca yurttaşlarına genişleyen bir refah ve güvenlik imkanları sağladı. Sonra birden bu politikayı değiştirdi ve böylece şu an Almanya’nın destek verdiği Kürt mücadelesi için için yanmaya başlamış oldu… Genç Kürtlerin intifadası ebeveynlerinkine benzemiyor, onlar daha radikaller. Artık ne Türklerle birlikte yaşamak istiyorlar, ne de Türk Devleti ile bir diyalog.
Rainer Hermann – Frankfurter Allgemeine Zeitung
“Türkiye’de intifada” başlığı atmış Herr Hermann. Bir intifadanın olmazsa olmazlarını bilmeden hem de. İntifada, işgal topraklarında bir hak olarak doğar, bu bir. Ve de illaki halka dayanır, bu da iki. Kürt’ün Türk’le et ve tırnak gibi kaynaştığı bir coğrafyada, öyle Alman malı ithal akıl, ithal silah ve de ithal hevaller devşirmekle olmaz bu işler. İstediğiniz kadar çabalayın, bu gerçeği bir gün siz de kabulleneceksiniz. Arkasında gerçek bir halkı ve alacak herhangi bir hakkı olmayan besleme güruhların intifadası olamaz Herr Herman!
ABD’de Kur’an ve mescid korkusu
Parlayan Yücelik Kilisesi papazı Jim Jones, Pocatello Belediye Binası’ndaki kürsüye doğru yürürken elinde bir Kur’an nüshası tutuyordu. Kürsüye çıktı, elindeki Kur’anı kalabalığa doğru uzatarak, hoşgörüsüzlüğü, nefret ve şiddeti emreden böyle bir kitap varken üniversite kampüsüne mescid yapılmasından rahatsız olduğunu dile getirdi. Ve şunları ekledi: “Korku içindeyim, çünkü kampüse çok yakın bir yerde oturuyorum.”
Stephanie Saul – The New York Times
ABD’nin kuş uçmaz, kervan geçmez Pocatello şehri sınırları içerisinde yer alan Idaho State Üniversitesi son yıllarda Körfez bölgesindeki Arap gençlerin ilgi odağı haline gelmiş. Sayıları 1500 civarını bulunca idareye dilekçe verip kampüs sınırları dahilinde bir mescid açmışlar. Sen misin açan? Şehrin papazı Kur’an ve mescid korkusunu açıkça dile getirmiş, ahali Arap öğrencilere antipatik tavırlar sergilemeye başlamış. Sonuç ne mi? Arap öğrencilerin bir kısmı “Yankee baskısı”na dayanamayıp ülkelerine geri dönüyor.
Mısır’ın Hamas’ı kuşatma harekatı
Hamas, Müslüman Kardeşler ile ilgili bütün resim ve sloganları kamusal alanlardan kaldırmış durumda. Yıllarca göze aşina gelen logo ve afişler şu an yerlerinde bulunmuyor. Gazze’nin merkezinde, Al Saraya’daki büyük afiş mesela. Katar’ın eski ve yeni emirleri, Temim b. Hamad ve Hamad b. Halife, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Hamas’ın iki önemli figürü, İsmail Haniye ve Halid Meşal yer alıyordu afişte. Üzerindeyse “Kudüs, erkekleri bekliyor” yazılıydı. Şimdi onun yerinde Mısır’a gönderme yapan yeni bir afiş var. Ve üzerinde “Hamas Filistin’in dışında savaşmıyor” yazısı. Bu da “Mısır’da olan biten hiçbir olayla bizim bir ilişkimiz yok” demek oluyor.
Kifah Ziboun – Al Sharq al Awsat
Ortadoğu bugün yangın yeriyse ve yeni bir harita dayatılmak isteniyorsa, “İsrail’in geleceğini güvence altına alma” güdüsünün temel etkenlerden birisi olduğu inkar edilemez. Gelecek ne getirir, bilinmez. Ama daha bugünden en karlı çıkanın İsrail olduğunu söyleyebiliriz. Bakın etrafa, Filistin için gözyaşı döken pek kalmadı, herkes kendi derdine ağlıyor çünkü. Ve bu durum, işgale karşı direnenleri doğrudan etkiliyor. Mısır gibi fırsatçı ülkeler de koşulları lehine çevirmek için her türlü dalavereyi çeviriyor.
İran Bahreyn’e göz dikti
İran’ın önde gelen askeri yetkililerinden General Said Kasimi, Buşehr kentindeki bir forumda konuşma yaparak: “Buşehr, geçmişindeki sömürgeciliğe direnen tavrıyla Bahreyn’deki devrim hareketine ilham verdiği gibi destek de olmalı. Zaten Bahreyn, Batı emperyalizmi tarafından İran’dan koparılan bir vatan toprağıdır.” dedi.
Tesnim Haber Ajansı – İran
İlginçtir, bu haber üç dilde yayın yapan Tesnim Haber Ajansı’nın ne Arapça, ne de Türkçe yayınında mevcut. Sadece Farsça yayında yer alıyor. Çok dilli İran Haber Ajansları’na mahsus böyle garip bir durum var. Daha önce de Türkiye’nin Bağdadi’yi ölümden kurtardığı iftirası, İran kaynaklı haber ajanslarının sadece İngilizce yayınlarında mevcuttu. Gelelim mevzuya. Bin küsür yıl Türk hanedanlarınca yönetilen bir ülkeyi İngiliz desteğiyle ele geçirip topu topu elli küsür sene yöneten baba-oğuldan ibaret Mazenderanlı orta sınıf bir ailenin, 1971 yılında Pers imparatorluğunun 2500. yılını kutlaması ne kadar akıl ve mantık ürünüyse, bu İranlı askerin iddiası da aynı oranda akıl ve mantık ürünü.
Suriye ve İAİ (İslam Askeri İttifakı)
ABD Başkanı Obama’nın gelecek ay Suudi Arabistan’a yapacağı ziyaret İAİ’ye duyulan ihtiyaç ve zamanlama konusunda Amerika’nın aldığı pozisyonu belirleyecek. Körfez bölgesinden bir muhatap, Doğu Suriye’ye muhtemel bir İAİ müdahalesinin Mayıs 2016 civarında olacağını söyledi Senaryo şöyle: Irak Ordusu ile müttefikleri DAEŞ’i Musul’dan çıkarıp Rakka’ya sığınmak zorunda bırakacak. İşte o zaman İAİ devreye girecek. DAEŞ ve bağlıları burada bir direnme yapacağı için pro aktif bir tavır sergilenmesi gerekiyor. DAEŞ’in Rakka’dan atılması sonrasındaki süreç ise Suriye’nin geleceğini belirlemede büyük rol oynayacak. Bu durum, önde gelen İAİ aktörlerinin Suriye’nin politik geleceğine dair pazarlık masasında sandalye sahibi olmasını sağlayacak. Gerçi bu aktörlerin asıl amacı İran’ı Suriye’nin geleceğinden tamamen atıp uzaklaştırmak ama bu iş Rakka Operasyonu’ndan daha zor görünüyor. Yine de kararlı bir duruş, her şeyin üstesinden gelecektir.
Theodore Karask – Al Arabiya
Suudi Arabistan öncülüğündeki İAİ’nin olası bir DAEŞ harekatı, İran’ı Suriye’den atmaya yetebilecek mi? O vakte değin mevcut koşullarda esaslı bir değişme olmadıkça zor. İran, vazgeçmez ya, diyelim bir şekilde Suriye’den vazgeçti, karşılığında Musul için diretebilir. Ve bu, Şam’ın Esed’e kalışından daha ağır bir travmaya yol açabilir. Zira o vakit Irak’ta Sünniler için nefes alacak bir alan kalmayacaktır. Yani durum öyle kararlı bir duruşla çözülecek gibi değil ve ne çeşit pazarlığa oturulursa oturulsun, kimse masadan tatmin olmuş bir şekilde kalkmayabilir. Bölge analistleri tarafından ısrarlı bir şekilde Suudi Arabistan-İran denklemine endekslenmeye çalışılan Suriye meselesi için kilit ülke Türkiye olacaktır.
Kırım’da neler oluyor?
Bir zamanlar sayısı binlerle ifade edilen okullardan bugün sadece 14 tane var. Ve bu 14 okuldan birine gidemeyen kendi anadilini öğrenme fırsatına sahip değil. Tatar okullları olarak bilinen bu okullarda anadil öğrenim günü ise cumartesi. Problem de burada zaten. Tatar çocukları, tıpkı diğer çocuklar gibi cumartesi günü okula gitmekten pek hazzetmiyor. Tehlikede olan sadece Tatar kültürü değil. Din özgürlüğü de ciddi tehdit altında. Kırım’ı işgal eden Ruslar, camilerin çoğuna kamera sistemi yerleştirmişler. Rus Emniyeti, böylece camileri sıkı bir şekilde gözlem altında tutmuş oluyor.
Luke Coffey – Al Jazeera
Yüzyıllar boyu Moskova Knezliğini vergiye bağlayan Kırım, bugün neredeyse tamamen Moskova’nın insafına kalmış durumda. Tatarların zaten parlak olmayan hayat standartları, Putin’in Kırım’ı ilhakıyla daha da yaşanmaz hale gelmiş görünüyor. Dini ve milli hassasiyetleri budanıyor, sosyo-kültürel açıdan asimilasyona zorlanıyorlar. Moskova, verdiği sözlerin hiçbirini tutmuyor. Her milletin içinde bulunabilecek karaktersizlere yatırım yaparak Kırım’a sahip çıkılmasını engellemek için elinden geleni ardına koymuyor. Peki bütün bunlardan Afganistan’da savaşmış ABD subayı Luke Coffey’e ne?