Ve tarih bizi yeniden hatırladı

Yüz yıldır içine kapanmış, tarihin tozlu sayfalarına hapsolmuş, dosta düşmana kendini unutturmuş, varmış da yokmuş gibi bir profil çizen Türkiye’den, küllerinden yeniden doğan bir ülkenin iradesidir yeniden diriliş hareketi. “Afrin’le beraber şimdi diriliş hareketi yeniden başladı” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çok uzun yıllardır yokmuş gibi davranılan bu iradeyi siyasi olarak ortaya koydu. Millet olarak da bu irade takdir edildi ve tarihin tekerrür edeceği, fakat bu sefer bizi şahlandıran tarihin tekerrür edeceği gerçeği tüm çıplaklığı ile idrak edildi.

Gezi Parkı Eylemleri olarak adlandırılan iç kuşatma taarruzundan 15 Temmuz hainliğine kadarki süreç incelendiğinde, dahili ve harici vesayet odaklarının Türkiye’yi yok etmek üzerine incelikle çalışıldığı görülür. 15 Temmuz darbe girişimi son taarruzları oldu ve bu odaklar 15 Temmuz gecesi başarısız olarak kendilerini imha ederken, aslında devletin tüm birimlerini de küllediler.

Ordusundan, polisine, yargısından bürokrasisine kadar küllenen bir ülkeden söz ediyoruz. Kısa sürede toparlanıp küllerinden doğduysa, toplum olarak birlik ve beraberliğin payı büyük. Damarımıza bastılar ve yeter dedik. İçeride bin bir şaibeyle uğraşırken, kısa sürede toparlanan ordumuz Fırat Kalkanı Harekatı’yla sınırlarımızı terör pisliğinden temizlemek ve bölgede var olduğunu göstermek için adım attı. Ardından Afrin zaferi geldi ve Trump’a “Suriye’den çok yakında çıkacağız” dedirtti.

Bu yeniden diriliştir işte, tarih bizi yeniden hatırladı. Bu dirilişi Aydın Ünal “Türkiye’nin zincirlerinden kurtulması, tam bağımsız bir ülke olarak geleceğe yürümesi” olarak tanımladı. Avni Özgürel “Türkiye bir taraftan da eteğindeki taşları dökmeye, devleti yeniden toparlamaya çalıştı. Esasında bu silkinme hareketidir, diriliş iradesidir” şeklinde yorumladı. Hasan Öztürk’e göre yeniden diriliş “tarihsel kodlara dönmek.” “Tarih bizi çağırıyor” diyen Öztürk ekliyor; “Ve beklenen vefalı Türk Anadolu’dan yeniden taşıyor.” Yaşar Hacısalihoğlu ise Diriliş hareketinin adını “Türkiye’yi Türkiye’den yönetme direnci” olarak tanımladı.

Türkiye zincirlerinden kurtuluyor

Aydın Ünal

Türkiye’de milli irade üzerindeki vesayet Lozan’la başladı. 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat darbeleri yeni vesayet kurumları ortaya çıkardı, mevcutları da tahkim etti. AK Parti Hükümetleri, siyaset ve milli irade üzerindeki vesayet kurumlarıyla kararlı ve kademeli bir mücadele yürüttü. 17/25 Aralık sonrasında, FETÖ isimli kökü dışarda vesayet odağı dağıtıldı. 15 Temmuz, tüm bu vesayet odaklarının kaybettiği, siyaset ve milli irade üzerindeki baskıların artık ortadan kalktığı bir süreci başlattı. Bu açıdan bakıldığında, 15 Temmuz ve sonrasında gelişen olaylar Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi Türkiye’nin ve milletin yeniden dirilişine vesile olmuştur.

15 Temmuz sonrası sürece baktığımızda Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinin, AB ile ilişkilerinin ve terörle mücadele konseptinin köklü şekilde değiştiğini görüyoruz. Mısır’da demokrasiye darbe yapıldığında ABD ve AB darbenin arkasında durmuşlardı. Türkiye’de de aynısını yapacaklar, FETÖ darbesinin arkasında duracaklar ve vesayetin tahkim edilmesini uzaktan keyifle izleyeceklerdi. Planlarını, projelerini harfiyen uygulayan bir Türkiye’den hoşnut olacaklardı. 15 Temmuz’un başarısız olması, ABD ve AB’nin hem Türkiye hem de bölge üzerindeki planlarını alt üst etti. Karşılarında yeni bir Türkiye buldular, yeniden doğan, dirilen bir Türkiye buldular. Şu andaki rahatsızlıkları da bundan kaynaklanıyor.

Terörle mücadelede aynı şekilde 15 Temmuz sonrası Türkiye daha bağımsız hareket etmeye başladı. ABD ve AB’nin “insan hakları, basın/ifade özgürlüğü” gibi kavramları kullanarak terör örgütlerine arka çıkmaları artık işe yaramıyor. ABD’de Fetullah Gülen ve örgütünün korunmasını, AB’de hem FETÖ’nün, hem de PKK, DHKP-C gibi örgütlerin korunmasını Türkiye artık daha kararlı şekilde takip ediyor ve dile getiriyor. En önemlisi de Türkiye, bağımsızlığına yönelik terör tehdidini, terörü koruyan çevreleri kaale almadan, artık kaynağında kurutma yoluna gidiyor. Afrin Harekatı, ABD ve AB’nin itirazlarına rağmen gerçekleştirilmiştir. Afrin Harekatı tamamen haklı, meşru bir harekattır. Silah kısıtlamalarına, kara propagandaya, hatta Türkiye içinde HDP ve CHP eliyle yürütülen terör destekli siyasete rağmen Türkiye hiç kimseden icazet almadan operasyonunu yapmış ve zafer kazanmıştır.

Önce 15 Temmuz darbe girişiminin başarısız olması, ardından 16 Nisan’da tamamen millet iradesine dayalı yeni bir sistemin kabul edilmesi ve en son da Afrin’de teröre ağır bir darbenin indirilmesi hiç kuşkusuz Türkiye’nin ve aziz milletimizin yeniden dirilişinin şifreleridir.

100 yıl önce Lozan Antlaşması’yla eli kolu bağlanan, her bir darbeyle millet iradesi daraltılan, kazanımlarını Batı lehine sürekli kaybeden Türkiye, artık yeni bir safhaya geçmiştir. Türkiye, tarihi birikimi ve devlet tecrübesiyle bölgede var olduğunu, bölgedeki her bir denklemde belirleyici olduğunu dünyaya göstermiştir.

Yeniden Diriliş Harekatı hız kesmeden devam edecek. Türkiye inşallah kazanımlarının üzerine yenilerini ekleyerek geleceğe yürüyecek. Gelecek, bugünden çok daha iyi olacak.

Yeniden Diriliş Harekatı Türkiye’nin zincirlerinden kurtulması, tam bağımsız bir ülke olarak geleceğe yürümesidir. Bu yürüyüş AK Parti iktidarıyla başladı, 15 Temmuz’da önemli bir virajdan geçti, Afrin zaferi ile de yeni bir safhaya ulaştı. Bu dirilişin önünde durulamaz. Bundan sonra herkesin kendisini bu yeni Türkiye’ye göre ayarlamasında fayda var.

Gerçeğin deviyle çarpışan kazanır

Avni Özgürel

15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’nin dibe vuruşuydu. Askerinin, polisinin bir ölçüde teslim alındığı, bürokrasisinin, yargısının çözüldüğü bir tabloyla karşı karşıyaydık. Türkiye o noktadan itibaren dağılan unsurlarını devlet olarak toplamaya başladı. Tevfik Fikret Zelzele şiirinde “Hayatı gerçeğin deviyle çarpışan kazanır; Zafer biraz da hasar ister” der. Hasarlı bir tablo ortaya çıktı, çok can yakıcıydı. OHAL, OHAL’den şikayetler, tutuklamalar, gözaltına alınmalar, FETÖ operasyonları, bundan şikayetlenmeler, doğrusu ve yanlışıyla sancılı bir döneme girdik. Türkiye bir taraftan da eteğindeki taşları dökmeye, devleti yeniden toparlamaya çalıştı. Esasında bu silkinme hareketidir, diriliş iradesidir.

Zeytin Dalı Harekatı’na gelmeden önce Fırat Kalkanı Harekatı’nı yaptık. Çok zayiat verdik orada. Ama Türkiye ayağa kalkma iradesini orada ortaya koydu. Amerikan Genelkurmayı’nın raporunda “Türkiye bundan ötesini yapamaz” dediler. Türkiye’nin “terörle birlikte mücadele edelim” çağrıları Amerika’da yansıma bulmamasının da sebebi bu. Türkiye yapamaz diyorlardı. Onun için PKK ve PYD’yi olağan üstü silahlandırdılar. Ama Türkiye tarihten gelen o kimliğini Fırat Kalkanı’nda ortaya koydu. İnanılmaz zor bir coğrafya olan dağlık alanda, üstelik kışın, yağmurun, çamurun altında dağa tırmanış halinde ise Afrin Operasyonu’nu gerçekleştirdi. TSK dışında hiçbir ordunun üstesinden gelebileceği bir operasyon değildir bu.

Sadece bu operasyonlar değil, düne kadar duysak, aklımızın almayacağı insansız hava araçları, güdümlü roketler, hatta balistik füzeler, uçak gemileri üretildi ve sahaya sürüldü. Bütün bunlar Türkiye’nin dirilişinin işaretleridir. Bu operasyonlar iki sene önce yapılsaydı, Türk Silahlı Kuvvetleri değil, Fetullah Silahlı Kuvvetleri yapacaktı. Bizim ne Suriye’de ne Irak’ta Amerika’nın iradesi dışında bir şey yapma kabiliyetimiz olmayacaktı. Belki Amerika’nın desteğiyle PYD’ye yaptırılan o devletimsi yapılanmayı Türkiye kendiliğinden yapacaktı. Onun için bu tam bir diriliş hamlesidir.

Bundan sonrası sadece siyasetin işi değil. Bu diriliş hamlesinin sürdürülmesinde medyanın, akademik çevrelerin,  iş dünyasının rolü var. Türkiye kolay bir süreçten geçmiyor, Tayyip Beyin varlığı bir şans burada. Yanlışı, eksiği vardır, ama onun dışında siyaset üreten de yok. Siyaset tek kanatla uçan bir kuş değil. İş dünyası, medyası, akademik çevreleriyle birlikte yürür.

İlgiden söz ediyorum, destekten değil. Eleştirebilirsiniz karşı çıkabilirsiniz, ama ilgisizliğiniz olursa olmaz. Boğaziçi Üniversitesinde yapılan gösterileri görüyorsunuz, Afrin’de  katliam yapıldı yakıştırmaları. Bu yaklaşımdan üniversitelerin yönetimleri de sorumlu. Öğrencilerine Afrin’de neler yapıldığı konusunda hiçbir bilgi, konferans, seminer, panel her neyse, ister eleştirin ister destekleyin, bunların hiçbiri yapılmıyor. Türkiye nasıl bir Ortadoğu politikası izlemeli sempozyumlarına hiç denk gelmedim üniversitelerde.

Tarihsel kodlarımıza dönüyoruz

Hasan Öztürk

İsmet İnönü Lozan dönüşünde “Bir 90 yıl kazandık” demişti. İnönü’ye bu cümleyi söyleten meseleyi idrakimiz biraz güç oldu ama sonunda idrak ettik. Zira, emperyalistler Osmanlı’yı parçalamış bize de o parçalardan bir parçayla yetinmek kalmıştı.

Bu milleti Anadolu’ya hapsettiler 100 yıl önce. Etrafımızı suni sınırlarla çevirdiler. Sadece coğrafi sınırlar değildi bunlar. Aynı zamanda zihin dünyamızı da büyük, keskin, aşılamaz sınırlarla çepeçevre sardılar.

Öyle ki Beyrut’u uzakların uzağı, Halep’i yabancının yabancısı, Saraybosna’yı ötenin ötesi bildik. Üsküplüyü başkası, Bağdatlıyı düşman sandık.

1. Dünya Savaşı bizim için henüz bitmedi. 100 yıldır süren bir savaştır bu. Bir parantezdir. Ve bu parantez kapanmalıdır.

Bu savaş coğrafyamızı suni sınırlarla parça pinçik etti. Çanakkale’de direndik. Sakarya’da son kalemiz Anadolu’yu istilacılardan kurtarmak için İstiklal mücadelesi verdik. Son kalemizi, son sığınağımızı çekilebilecek son sınırımızı, toprağımızı kanımızla, canımızla müdafaa ettik.

Dün bir imparatorluktan tam 64 ülke çıkarmışlardı. Bizi Anadolu’ya hapsetmekle yetinmediler! Coğrafyamızı parça pinçik etmekle yetinmediler. Son 25 yıldır bu kez etnisite üzerinden, mezhep, inanç üzerinden lime lime etmek için saldırıyorlar.

İşte bu saldırı altındayken, Türkiye ve Türk milleti yeni bir dirilişin başlangıcındadır. Önce içerideki tahkimat sağlandı; ardından, “terörle mücadelede yeni konsept” belirlendi. Terörü kaynağında yok etmek üzere geliştirilen yeni strateji, Türkiye’yi bu kez güneyden kuşatmak isteyen emperyalist güçler ve onların taşeronlarına karşı birleştirdi.

İstilacıların bu kez hedefi, PKK terör örgütünün Suriye kolu PYD/YPG eliyle Türkiye’yi, hem Arap dünyasından koparmak hem topraklarından bir bölümünü alarak yeni bir İsrail kurmaktı

Zeytin Dalı Harekatı’nın 57. gününde Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümünde 18 Mart 2018 günü Afrin’in merkezinin fethedilmesi, emperyalistlerin 100 yıl sonra bizi bir kez daha kuşatmak ve parçalamak üzerine geliştirdikleri stratejiyi parçalamıştır. Bu yeni bir diriliştir. 90 yıllık, 100 yıllık parantezin bizim tarafımızdan kapatılması için atılmış büyük bir adımdır.

Yeniden dirilişin bendeki karşılığı, “tarihsel kodlara dönmek”tir! İnancıyla barışmış bir ordu, milletiyle buluşmuş bir devlet demektir tarihsel kodlar.

Tarih bizi çağırıyor, coğrafya bizi çağırıyor. Ceddimizin adaletle mukabele ettiği bütün halklar gözünü Türkiye’ye çevirmiş bekliyor.

Ve beklenen vefalı Türk Anadolu’dan yeniden taşıyor.

Türkiye, Türkiye’den yönetilecektir

Yaşar Hacısalihoğlu

Afrin Harekatı gönüllü bir tercih değildi. Terör örgütleri eliyle yeni düşmanlık tohumlarının ekileceği, bir garnizon devletçiğinin üretileceğini Türkiye çok önceden fark etmiş ve uyarılarını yapmıştı. Türkiye bu tercihini varlık ya da yokluk üzerinden konumlandırdı. Ya Suriye’nin darmadağın olmasıyla birlikte bir süre sonra kendi stratejik derinliğini de kaybedecek, kendisini de doğrudan tehdit eden bir düşmanlık iklimine sürüklenecekti. Ya da Türkiye Türkiye’den yönetilecektir iradesini koyacaktı. Nitekim ikinci şıkkı ortaya koyarak, Fırat Kalkanı’yla başlayıp, Afrin Harekatı’yla bunu tarihe işledi. Bir dizi de sonuç üretildi. Uluslararası hukukun itibarına katkı sağladı, BM’nin asli görevi olan Suriyeli mültecilere tek başına kucak açtı, 1000 km’ye varan sınırımızdaki tehditleri kaldırmak için yola çıktı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü hayati kabul etti. Bir anlamda Şam yönetiminin yapması gerekeni yaptı.

İşte bütün bunlardan dolayı Sayın Cumhurbaşkanımızın dillendirdiği bu diriliş hareketi, aslında bu küresel terör baronlarına, küresel sömürü baronlarına karşı, büyük bir karşı duruşun, yeniden milli mücadele ruhunun ortaya çıkmasının müşahhas bir yansımasıdır. O yüzden yeniden diriliştir. Bu milletin hiçbir şekilde boyunduruk altına giremeyeceğinin, o ecdadında gördüğü tarihi birikimin bugünkü karşılığıdır.

Bu sadece Afrin’le sınırlı değildir, Türkiye bu kararlılığını sürdürecektir. Her defasında Sayın Cumhurbaşkanı, Afrin’i Membiç’ten ayırmaksızın, Membiç’i Fırat’ın doğusundan ayırmaksızın, şimdilerde de Irak’ın kuzeyinde Sincar’ı bunlardan ayırmaksızın, Kandil de dahil olmak üzere, terörün kuluçka merkezlerini esas alarak bu temizliğin yapılması gerektiğinin kararlılığını göstermiştir, göstermeye devam edecektir.

Burada ABD tarafından bir tercih ortaya çıkacaktır. Ya bu konuda askeri açıdan Türkiye’yle karşı karşıya gelmeyi göze alacaktır, ki buna hiç ihtimal vermiyorum. Yenileceğini bildiği için Mehmetçikle cephe cepheye gelmek Amerika’nın en son isteyeceği şeydir. Ancak 2019 bütçesindeki ayırdığı kaynakla bu örgütün varlığını burada sürdürmek konusundaki kararlılığını da göstermiştir. Geriye ikinci seçenek kalıyor. O da henüz tüketmediği yöntemleri devreye sokmak. Aklıma gelen ilk şey, Türkiye’nin iç cephesinde gedikler açabilmek, fitne, fesat, siyasi kulvarlar üretebilmektir. 2019 hedefleri, buraya açık, kapalı, maskeli, çeşitli unsurlarını devreye sokarak, 2019’da hedef Erdoğansız bir Türkiye hayaline ulaşma noktası olabilir. O zaman eskinin Türkiye’si gibi içeriden idare edilip, dışarıdan yönetilen bağımlı Türkiye manzarasıyla karşı karşıya kalırız.

Şimdiden onun kullandığı dili kullanan siyasi aktörlerin olduğunu biliyoruz. Afrin Harekatı başladığı andan itibaren ÖSO’yu hemen terörist ilan edenler, “Afrin’e aman girmeyin” diyenler, “PYD terör örgütü müdür değil midir tam bilmiyoruz” numarasını çekenler, aslında ABD ile aynı dili konuşmuştur. “2019’da senin buradaki uzantın olmaya hazırız” çağrısı da olabilir bu.

2019 seçimlerinde ya bu dirilişi tamamlayacağız, ya da geriye dönüş yaşayacağız. Devlet milletiyle bütünleşirse güç olur, güç de iyi yönetilirse gerçek olur. Türkiye bunu geçmişiyle, tarihiyle, ecdadıyla yaşamıştır, yaşatmaya devam etmektedir. Türkiye Türkiye’den yönetilmeyi büyük bir inanç, direnç ve kararlılıkla sürdürecektir. Diriliş hareketinin adı Türkiye’yi Türkiye’den yönetme direncidir.

Benzer konular