Toplum olarak delirmemizin en önemli sonuçlarından biri olan kişi kültü, putlaştırma, sonucunda tanrısallaştırmayı bir sanat eseri üzerinden inceleyeceğiz. Aslında var olmamış yahut var olan ama aslî mânâda kahraman olmayan kişilerin yükselişini ve sonucunda putlaştırılması temasını sinema, roman ve piyeslerde sıkça görürüz ama bizim için Bertolt Brecht’in Arturo Ui’nin Önlenebilir Tırmanışı, Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı ve Aziz Nesin’in Sen Gara Değilsin eserleri özeldir.
Meseleye bu durumu en iyi tanımlayan isimlerden biri olan Fikret Başkaya’nın analiziyle giriş yapalım; Akıl almaz bir çelişki de “kurtarıcı”, “kurtarılmışlık” söylemidir. Modernite devrimi yaşamış bir ülkede ve toplumda böyle bir şey asla söz konusu olmazdı. Bir tek şahsiyetin bir ülkeyi ve halkı kurtardığı, “yedi düveli yendiği”, o halka sadece bir vatan değil, cumhuriyet ve inkılâplar ihsan ettiğine inanan bir toplum, modernlik, demokratiklik, ilericilik, çağdaşlık, vb. iddiasında bulunabilir mi? Tarih bazı şahsiyetlerin elinde oyuncak mıdır? Aslında bu saçmalığın anlaşılması için fazla çaba gerekmiyor. Yapılanların ne kadar önemli, ne kadar müstesna, ne kadar orijinal, ne kadar “biricik” olduğunu kafalara sokmak, bu konuda efsaneler, hurafeler yaratmak için, onları yaptığı söylenen şahsiyetin kutsanması, ilahlaştırılması, putlaştırılması, bir tapınma aracına [kült] dönüştürülmesi gerekiyordu.
İşte bu gereklilik sonucu önce zihinlere sonra meydanlara dikildi putlar. Burada hemen şunu ifade etmek gerekir, Kemalizm’in M.Kemal’den sonra geliştirildiği onun ölümü sonrası putlaştırıldığı ifade edilir ama İtalya’dan heykeltraşlar getirtip kendi heykelini yaptıran da, ilk heykelini 1926 yılında diktiren de, paralardan binalara her yana kendi fotoğrafını astıran da, kendini binlerce yıllık bir milletin atası ilan eden de bizzat kendisidir. Bunun için yeri geldi sanat, basın, maarif kullanıldı yeri geldi süngü.
Devamı Gerçek Hayat’ın 1020.sayısında.