Reklam verenlere hangi tv programının daha çok izlendiğine dair bir kriter olarak geliştirilen reyting sistemi, geçmişte olduğu gibi bugün de şaibe altında. TÜRKİYE’DE AGB Nielsen adıyla 2011 yılına kadar hizmet veren şirket, FETÖ’cü polislerin kumpas operasyonlarıyla saf dışı bırakılınca, onun yerine Hidayet Karaca’nın koordinatörlüğünde bugün de devam eden FETÖ’cü yapılanma kuruldu. Bu yapının geçmişte FETÖ’ye ait kanalların ölçümlerini yüksek gösterdiği gibi bugün hangi kanalların veya programların reytingini yüksek gösterdiği ve neyi manipüle ettiği de merak konusu.
Hangi programın ve televizyon kanalının ne kadar izlendiğini ortaya çıkartan reyting sistemi, Türkiye’de geçmişten beri sorgulanmaya devam ediyor. Reklam verenler için bir kriter olarak geliştirilen reyting sistemi, sağlıklı bir şekilde işlediğinde reklam verenlere etkili bir veri olarak dönebilecekken, manipülasyona uğradığında kaliteli işlerin çöpe atılmasına veya geçmişte olduğu gibi çeşitli operasyonlara hizmet edebiliyor.
Reyting ölçümleri dünya genelinde birçok ülkede Nielsen adlı araştırma şirketi tarafından yapılıyor. 1989 yılında AGB Anadolu A.Ş. adıyla ülkemizde ölçümlere başlayan şirket, çalışmalarına ilk olarak 150 hâne ile İstanbul’da başlamıştı. AGB Nielsen adıyla hizmet vermekte olan şirket, 2011 yılına kadar çalışmalarını devam ettirdi. AGB (Nielsen) 2011’de FETÖ’cü polislerin kumpas operasyonları ile daha 2 yıl sözleşmesi varken saf dışı bırakıldı. Onun yerine Hidayet Karaca’nın koordinatörlüğünde kurulan TNS çatısı altındaki FETÖ’cü yapılanma kuruldu ve bugün de aynen devam ediyor.
15 Temmuz sonrası FETÖ’nün gizli yapılanması birer birer temizlenirken, sıranın hâlâ gelmediği kurumlar da var. Bunlardan bir tanesi de reyting ölçme sistemi. FETÖ, birçok reyting ölçümünde matruşka misali iç içe geçen yapılanmayla etkinliğini sürdürüyor. Sözde ayrı ayrı, özde aynı yapı içerisinde kurduğu 5-6 şirket üzerinden hâlâ TV izlenme oranlarına müdahale edebiliyor. Şimdilerde reyting sistemindeki oranlarla hangi kanalların veya programların reytingini yüksek gösterdikleri ve neyi manipüle ettikleri de merak konusu.
Reyting ölçümleri FETÖ ile mücadele kapsamında
TV izlenme oranlarının hâlâ FETÖ çatı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan Hidayet Karaca’nın kurduğu sistemle ölçülmekte olduğunu söyleyen TGRT Genel Yayın Yönetmeni Ercan Seki, reyting deneklerinin çoğunlukla beyaz yakalılardan seçildiğini belirterek, daha çok para harcayan izleyicilerin TV tercihlerinin öne çıktığını iddia ediyor.
“TV izlenme oranlarını belirleyen reyting sistemi, 2011 yılında FETÖ’cü polis müdürlerinin kurduğu kumpasla ölçümleri yapan AGB şirketi saf dışı bırakılarak, Hidayet Karaca’nın organizasyonunda kurulan FETÖ’cü ölçüm firmalarına devredilmişti. Bu organizasyonun ardından reyting ölçümleri Türkiye’nin 40 ilinde tamamı FETÖ tarafından tespit edilen 4600 eve konulan vericiler üzerinden yapılmaya başlanmış, Samanyolu TV ve Samanyolu Haber’in dizi ve haber programları bir anda reyting rekorları kırmaya başlamıştı.
Aradan 8 yıl geçti. Hidayet Karaca 5 yıldır tutuklu. Ancak TV reytinglerinin ölçümü hâlâ onun kurduğu sistemle ölçülmeye devam ediyor.
Yasal olarak ölçümde kullanılan deneklerin bulunduğu 4600 hanenin her yıl yüzde 20’sinin değiştirilmesi gerekiyor. Ancak deneklerin kimliği gizli tutulduğundan, geçen 5 yıl içinde gerçekten her yıl yüzde 20’si değiştirildi mi, bilinmiyor. Veya değiştirilenlerin yerine sisteme katılan yeni deneklerin FETÖ ile ilgisi olup olmadığı da bilinmiyor.
Yaptığım araştırmada, FETÖ ile mücadele kapsamında reyting ölçümündeki FETÖ yapılanması yargı mekanizmasının gündeminde olduğunu öğrendim. Ancak TSK, emniyet ve yargı sistemindeki operasyonlardan sıra reyting sistemine bir türlü gelmediği belirtiliyor.
Yeni yapılan düzenlemeye gelince;
1) Ölçüm yapılan 40 ildeki 4600 denek içinde tek maaşla geçinen dar gelirli ailelerin ikamet ettiği hanelerin oranı önemli oranda azaltılırken, daha çok para harcayan beyaz yakalı ailelerin nispeti arttırılmıştır.
2) Ölçüm yapılan 40 ilde nüfusu 10.000’in altındaki yerleşim merkezleri kapsam dışı bırakılmış, bu şekilde kırsal kesimlerdeki deneklerin yerine şehir merkezlerindeki hânelerin sayısı arttırılmıştır.
3) Karasal vericilerden izleyenlerin oranı düşürülürken (ancak yüzde 1,2), uydu üzerinden veya TV platformlarına abone olanların oranı arttırılmıştır.
4) Büyük reklamverenlerin kurup yönettiği TİAK’ın ölçüm sisteminde yaptığı bu düzenlemeler, “maaşıyla kıt kanaat geçinen ailelerin hangi TV kanalını izlediğinin reklâmverenler için çok da önemli olmadığı” tezinin uygulamaya yansıması şeklinde yorumlanmıştır.
5) Yapılan bu düzenlemelerden sonra bütün TV kanallarının (oyunu kuralına göre oynayıp) yayın içeriklerimizde reyting sisteminde daha etkin olan orta-üst gelir grubu denek yapısına hitap edecek değişiklikler yapması kaçınılmazdır.
6) Reyting ölçüm sisteminin tepe kuruluşu olan TİAK yönetiminde (her televizyondan bir yöneticinin sembolik yönetim kurulu üyeliği bulunsa da) büyük reklamverenler ağırlıktadır. Ve reklamcılar için, en çok para harcayan kitlelerin TV tercihi çok daha önemlidir. Onlar daha çok hangi televizyon programlarını izliyorlarsa, en pahalı reklam bütçeleri o televizyon kanallarına yönlendirilmektedir.”
Doğru reyting ölçümüne yönelik görüşlerini de söyleyen Seki, objektif bir reyting ölçümüne yönelik önerilerini şu ifadelerle aktarıyor: “Şu anda reyting ölçümü 40 ilde özel seçilen 4600 ev üzerinden yapılıyor. Oysa; Türkiye’nin en çok abonesi olan TV platformu olan Digitürk’ün 2,5 milyondan fazla abonesi var. D-Smart’ın 1 milyona yakın, Türksat Kablo TV’nin de 1,5 milyona yakın abonesi var. Sadece 2,5 milyon Digitürk veya bütün platformlar dâhil edilerek çok daha geniş katılımlı (5 milyon ev-işyeri) objektif bir reyting ölçümü yapılabilir.”
Şikâyetçi olmasın diye üst düzey görev verildi
FETÖ’nün halen reyting ölçümlemesinde etkin olduğunu söylemenin yanlış olmadığını ifade eden TVnet Haber Müdürü Serhat İbrahimoğlu, Türkiye’de reyting sisteminin kuruluşunu ve o dönemden itibaren yapılan operasyonları şu ifadelerle anlatıyor:
“Türkiye’de TV reyting ölçümü yaklaşık 30 yıldır yapılıyor. Yani, özel televizyon kanallarının kurulmasından bile önce. İstanbul’un pilot il olarak seçilip, etkin ölçümlenmeye başlanıldığı dönem ise reklam pastasının paylaşımı sırasında karşımıza çıktı. O da özel TV’lerin sayısının arttığı 90’lı yılların başına tekabül ediyor.
Sistemin sağlıklı bir şekilde işlediği ve akademik düzeyde denetime tabi tutulduğu bir dönemdi. Hatta bu alanda bir komite bile kuruldu. Kimsenin itirazı da yoktu. Ta ki, 2011’e dek. 3 yıl kadar süren usulsüzlük iddiasının o yıl mevcut şirketin sözleşmesinin ‘operasyonel’ şekilde feshiyle neticelenmesi hem sistemi alt üst etti, hem de kafaları karıştırdı. Zaten, tarihlere dikkat edildiğinde FETÖ’nün medya yapılanması ve etkinlik çabasına tanıklık ediyoruz.
Söz konusu dönemde örgütün görsel sözcülüğünü yapan STV’nin, propaganda amaçlı kullandığı yapımlar göze çarpıyor mesela. Türkiye’nin günlerce konuştuğu ve sıklıkla subliminal mesajlar barındıran ‘dizi film’ler, gerek TÜM İZLEYİCİ, gerekse de AB GRUBU’nda ilk 5’e giriyordu. Bu, bir müddet sonra kurulan örgüte ait haber kanallarında da dikkat çeken bir unsur oldu. Sadece uydudan yayın yapan bir kanal nasıl oluyor da çok daha köklü ve tematik yayın yapan kanalların önüne geçebiliyordu?
Türkiye’de bu durum, malum yapıyı FETÖ diye anmaya başladığımız ve türlü darbe girişimlerini yaşadıktan sonra fark edildi. Fakat, bir müddet sonra örgüte ait kanalların lisansları iptal edildiği için çok da üzerinde durulmadı. Son dönemde bir düzenleme yapıldı sanırım ama sistemsel baktığımızda bir değişikliğin olmadığını rahatlıkla görebiliriz –ki mevcut veri toplama, denek ve cihaz dağılımının inanılmaz zafiyetleri var.
Sonuç olarak, 2011’de garip bir şekilde ters-yüz edilen reyting ölçümleme metodu devam ediyor diyebiliriz. Yani FETÖ’nün hâlen reyting ölçümlemesinde etkin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Nitekim, 2011’de FETÖ operasyonuyla sözleşmesi feshedilen şirketin yöneticisi, savcılığa şikayet dilekçesi vermek isteyince, hâlihazırdaki reyting ölçümleme şirketinin üst pozisyonunda göreve başlamış!”
Reyting başarı ölçütü değil
24 TV Genel Yayın Yönetmeni Murat Çiçek, reyting sistemiyle ilgili geçmişte de şâibeler olduğunu söylerken, haber programlarının reytingle ölçülmesinin doğru olmadığının altını çiziyor. “İşin Türkiye’deki boyutundan ziyade dünyada nasıl yapılıyor ona bakmakta fayda var. Amerika’da çalıştığım için Arizona örneğini anlatabilirim. Orada günlük, anlık bir sistem değil de, üç aylık periyotlarla sağlaması yapılarak açıklanan bir reyting sistemi var. Avrupa’nın birçok kentinde olduğu gibi Amerika’da da digital platformlar üzerinden televizyon izleniyor. Bu platform üzerinden rastgele seçilen deneklerin verileri izinleri dâhilinde toplanıyor. Evlere gönderilen anketlerden aldıkları sonuçlarla digital veriler karşılaştırılarak üç ayda bir yayınlanıyor.
Geçmiş dönemlerde Türkiye’deki reyting sistemiyle ilgili şâibeler dile getirildi. Sadece belirli kesime ölçüm cihazlarının konulduğu, bilinmemesi gereken bu ölçüm cihazlarının el altından markalara ya da televizyonlara filan verildiği, izleyicileri manipüle ederek belli kanallara yönlendirildiği gibi iddialar konuşuldu. Reyting şirketleri bunları reddetse de, şâibe olarak kaldı.
Bunların ötesinde reytingin bir başarı ölçütü olarak algılanmasının önüne geçmek lazım belki de. Çünkü reyting dediğiniz mesele, en nihayetinde reklam verenin doğru reklam stratejisi üretmek üzere kurguladığı ya da elde etmeye çalıştığı bir data bütünü. Yapmış olduğunuz işin kalitesiyle çok alakalı değil. Merdivenden aşağı bir tenekeyi yuvarladığınız zaman çok ses çıkar ve insanlar dönüp bakar. İnsanların dönüp bakması o teneke yuvarlanma sesinin kaliteli olduğu anlamına gelmez.
Ben haberin reytinge dâhil edilmesi fikrine karşıyım. Özellikle haber kanallarında, önemli olan almış olduğunuz reyting değil, güvenilirliktir. Doksanlı yıllarda bazı kanallarda reyting uğruna haberle uzaktan yakından alakası olmayan işler yapıldığına hepimiz şâhit olduk. Haber güvene dayalı bir şeydir. Güven de herhangi bir şeyle ölçülemez.”