Konuya karar verip yazmaya başladıktan sonra TİKA nerede, neler yapmış diye bir bakayım dedim. Arama motoruna kurumun adını yazar yazmaz binlerce sayfalık bir sonuç çıktı önüme. Sadece son birkaç günde yapılan faaliyetler, bu faaliyetler hakkında çıkan haberlere bile bakmak yeterli asgari bir fikir sahibi olabilmek için. “TİKA’dan Moritanyalı ailelere yardım, Afganistan’dan eğitime destek, Yemen’de iftar ve gıda yardımı, Kırgızistan’da Türkçe eğitimi” ve daha pek çok haber.
Bunu daha etkin şekilde anlayabilmek için, sınırları aşmak, Asya’ya, Afrika’ya, Balkanlar’a doğru yola çıkmak gerekiyor. Gıda yardım kolilerinin, bir köyün sokaklarını dolduran çocukların sırtlarındaki çantaların, medikal ekipmanların, bombalanan sivillerin kaçtığı barınakların, uzak coğrafyalardaki medeniyet mirası yapıtların, abidelerin, camilerin üzerinde, önünde bulunan Türk bayraklarını görmek gerekiyor. TİKA’nın sofra olduğu bir evi, okul olduğu bir çocuğu, gören göz olduğu bir ihtiyarı, medeniyet köklerine ulaşmış bir ülkeyi görmek gerekiyor. “TİKA diye bir adam geldi. Köyümüze su getirdi. Allah razı olsun o adamdan” diyen bir teyzeyle mutlaka karşılaşmış olmak gerekiyor.
Sözü ne olursa olsun, hakikati ne Türkiye, ne Türkiyelilik ruhu, ne de ecdat mirası mazlumlar olanlar ise bugün, bütün tanıklıkları reddedercesine, Selçuklu’dan, Osmanlı’ya, oradan bugüne uzanan bir bilince kilit vurmaktan bahsediyor bir çırpıda.
NEDEN TİKA’YI KONUŞUYORUZ?
Seçim gündemi hararetli, vaatler muhtelif. Tam da bu gündemin duraklarından biri TİKA. Nasıl olduysa ve ‘nedense’ bir cumhurbaşkanı adayı, Meral Akşener, Cumhurbaşkanı seçilirse, TİKA’yı kapatacağını vadetti. Akşener, TİKA’nın yılda 4 milyar dolar harcadığını iddia etti, bunun hesabını soracağını söyledi. Bu muhalefetin ilk ‘yıkma, kapatma, satma vaadi’ değildi evet. Son bir ay içinde kimi zaman altyapı yatırımları, kimi zaman ulaştırma projelerini tahrip edip ortadan kaldırmayı ‘müjdeledi’ muhalefet ülkeye. Yıkmaya, tahribe dayalı ‘hayırsız evlat’ vaatleri arasından belki de vicdanen daha zor anlaşılabilecek olanıydı TİKA.
Başkan Serdar Çam günler süren tartışmalar sonrası sosyal medya hesabından yanıtladı iddiayı. İddiayı ortaya atan adaya matematik dersi vererek, tane tane anlattı bütçeyi. “TBMM’de onaylanmış bütçeye göre TİKA’ya 2017’de Maliye’den tahsis edilen bütçe 304 milyon lira” dedi; bunun iddia edilen rakamın yüzde 3’ü olduğunu söyledi. “TİKA’nın parası bereketlidir” sözüyle de Türkiye üzerindeki o kadim duayı bir kez daha hatırlattı.
AK PARTİ DÖNEMİNİN SİMURGU: TİKA
T.C Başbakanlık bünyesinden faaliyet gösteren TİKA, aslında 22 yıllık bir kuruluş. Türki Cumhuriyetlerin sorunları ile yakından ilgilenen Turgut Özal zamanında ilk tohumları atıldı. Özal 1992 yılında vefatından önce son seyahatini Orta Asya’ya yaptı. O seyahat dönüşü hükümetten TİKA’nın kurulmasını istedi. Hızlıca bir kararname çıktı, ilk yurtdışı TİKA ofisi Aşkabat’ta açıldı ancak Özal TİKA’nın kuruluşunu göremedi.
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bağımsızlaşan Türkî Cumhuriyetlerde teşkilatlanma çalışmaları başlasa da, ülke içindeki durum yardıma muhtaç coğrafyalara erişim için bugünkü kadar elverişli değildi. Siyaset de, ekonomi de zor günler geçiriyordu o dönem. Türkiye hem içerde, hem de dışarda iddiasını büyütüp, hak ettiği yere gelince, yani AK Parti iktidarı başlayınca, bir medeniyet mirasını da yeniden hatırladı. TİKA o günden sonra hem kendi kurumsal yapısının, hem de Türkiye’nin prestijini kat be kat artırdı.
Bugün yeniden yapılandırılmış haliyle TİKA, Balkanlar, Ortadoğu, Afrika, Asya, Latin Amerika, Pasifik, Karayip Topluluğu ülkeleri ile 5 kıtada, 160’tan fazla ülkeye ulaşmış durumda. Yıllık geliştirdiğimiz proje sayısı 2000’den fazla. Bütün bu saydıklarım birer rakamsal veri gibi görünse de öyle değil. 170 ülkede Türkiye’nin proje üretmesi demek o ülkelerde al bayrağın dalgalanması, herhangi bir ayrıma tabi tutulmaksızın yoksunluk içinde kim varsa Türk insanının cömert eliyle yeniden bir nebze ışığa kavuşması, pek çoğu bizim bugün işgalle andığımız kültür bozguncularının geride bıraktıkları mirasın yeniden ayağa kaldırılması ve en önemlisi Türkiye’nin dünyanın yoksun coğrafyalarının sokaklarında duayla, minnetle, vefa ile anılması demek. O coğrafyalarda bir medeniyet mirasının sorumluluğunu ifa ederek, ‘vefalı Türk’ü yeniden tarihteki yerine koymak demek.
DÜNYADA BU İŞ NASIL YÜRÜYOR, YARDIMLAR NEYE HİZMET EDİYOR?
TİKA benzeri kuruluşlar dünyada çok yeni değil. Farklı farklı olsalar da bütün ülkeler bu enstrümanı kullanıyor. Dünya üzerinde farklı ülkelere ait, kalkınma yardımları gerçekleştiren birçok kurum var. Pek çoğu TİKA’yla benzer faaliyetler yürütüyor. ABD’nin USAIDS’i, İngiltere’nin DFID’si, Japonya’nın JICA’sı bilinen kurumlar arasında. AB ülkelerinin birçoğunun da benzer uluslararası kalkınma kurumları var. Ancak bu kurumlardan bahsederken bilinmesi ve hiç unutulmaması gereken bir eylemsellik var; küresel aktörlerin bir dış politika aracı olarak kullandığı bu kurumların yaptıkları yardımların birincil hedefinin ne olduğuna dair sorgulama. Zira kimine göre amaç tıpkı TİKA’da olduğu gibi bir medeniyet sorumluluğunu yükleniyor olmak. Kimine göre ise hedef daha başka; bir yardım kuruluşundan karlı bir şirket çıkarmak. Yani aslında ülkelerin yardım kuruluşları, o ülkelerin dış politikalarını nasıl kurduklarıyla da birebir ilgili kurumlar.
Uluslararası yardımlar, ülkelerin dış politikasında bazen nüfuz sahibi olmak, bazen proje ülkeyle ilişkilerini geliştirmek, bazen de ülke içindeki konumunu güçlendirmek adına kullanılan dış politika araçları haline geliyor. ABD’nin Ortadoğu’ya, Afrika’ya ve Asya’ya yaptığı kalkınma yardımlarının yerli halkın yanı sıra bölgedeki ABD’li enerji şirketleriyle ABD ordusuna hizmet ediyor oluşu gibi.
BATI’NIN YARDIM YALANI: KÜRESEL HAYIRSEVERLİK
Mevzu bahis sorgulamayı yaparken ABD’nin, İngiltere’nin, Fransa’nın yardım kuruluşlarının harcamalarının, bütçelerinin nasıl buhar olup uçtuğuna, nereye harcandığının ‘bilinmediğine’, dolayısıyla amaca bir türlü hizmet edemediğine dair birçok habere rastlayacaksınız. Böyle haberler aslında bir turnusol hükmünde. Zira bunlardan anlamanız gereken şey, o paraların yola çıktığı ülkenin, hedef ülkedeki asıl amacının, çıkarlarının ne olduğu. Yani örneğin “Fransa sahra altı Afrika’da yer alan fakir mi fakir bir ülkede çocuklar için bakın nasıl da çabalıyor” cümlesini kurdurmaya niyetlenen bir haber metni, masala yakın bir kurgunun da parçasıdır çoğunlukla.
Bilhassa sömürge mirası olan aktörler tarafından yürütülen bu “küresel hayırseverlik” hareketlerinin arkasında, kârlı bir geri dönüşü haiz stratejik bir amaç bulunuyor mutlaka. Güdümlü iktidarlar tarafından savaşa yokluğa sürüklenmiş halklara yapılan “yardımın”, Batılı aktörlerin küresel stratejisine hizmet eden karlı bir ticaretin aracı haline gelmesi gibi. Kalkındığını zanneden pek çok ülkenin, bir anda kendini “iyi kalpli kurtarıcısı” tarafından daha da büyütülmüş bir tehdit algılamasıyla karşı karşıya bulması gibi. “Küresel hayırsever” girişimlerinde ezberlenmiş denklem şu; kriz çıkar, yardım programları hazırla, küresel iyilik dağıtıcısı rolüne soyun, yardım için harcayacağını söylediğin milyarlarla etki alanını büyüt, yeni tahribatlar oluştur. Sonuç; sonsuz bir kriz döngüsü ve asla yardımla, kalkınmayla, asgari yaşam standardıyla buluşamamış halklar.
ÇIKAR ODAKLI YARDIMA KARŞI KOŞULSUZ YARDIM
TİKA’yı, USAID’den ya da Avrupa ülkelerinin yardım kuruluşlarından ayıran çok hayati bir unsur var. O unsur TİKA’nın iddiası yani koşulsuz ve şartsız yardım ideali. Batılı ülkelerin pek çoğu yardımlar için belli şartlar ortaya koyuyor. Türkiye ise kalkınma yardımları alanında farklı bir yol izliyor. Batılı ülkelerin aksine yardım yaparken siyasi şartlar koşmuyor, yardım yapılan ülkenin iç işlerine müdahale etmiyor. Menzilde Afrika’daki Pigmeler de var, ABD’de Oregon’daki yerli Kızılderililer de. Honduras kahve üreticilerinin ekipman ihtiyacını da karşılıyor TİKA, Tuva’da zor şartlarda yaşam mücadelesi veren Ren geyiklerini tren vagonlarıyla da transfer edebiliyor.
On yıllardır yapılan yardımlar karşılığında kendilerine türlü çeşitli politikalar dayatılan az gelişmiş ülkeler için Türkiye’nin bu yaklaşımı oldukça değerli. Bu yüzden bu ülkelerin sokaklarında Türkiye’nin algılanışı farklı. Batı’nın asla itibar etmeyeceği az gelişmiş sokaklarındaki saygınlık Türkiye’nin yumuşak gücünün en önemli bileşeni.
FETÖ’NÜN NEFRET OBJESİ: TİKA
Dünyada durum bu. Batı neo-liberal bir araç olarak yardım faaliyetlerini kullanıyor durumda. Türkiye’nin küresel yardımdan anladığıysa başka, tamamen insan odaklı. Bu bakış açısı nedeniyle Türkiye dünyanın en etkin kamu diplomasisi faaliyetini yürütüyor. Ve tam da bu nedenle Batı nezdinde bir endişenin sebebi. Endişeye gark olan, bu faaliyetlere düşman kesilen birileri daha var: FETÖ ve bileşenleri. Muhalefetin; Meral Akşener’in cümlelerinin arasına sıkışan öfkeyi de belki burada aramak gerekiyor.
Aslında TİKA’nın FETÖ ile mücadelesi 17-25 Aralık sürecinin hemen ardından başladı. TİKA o dönemden sonra gittiği her ülkede sadece yardım faaliyetlerinde bulunmadı, aynı zamanda Türkiye’nin resmi yüzü olarak FETÖ ile mücadelesini de anlatmaya soyundu. Örgütün yıllarca üslendiği bölgelerde, FETÖ’nün nasıl örgütlendiğini, asıl amacının ne olduğunu gün yüzüne çıkardı; örgütün yeniden yapılanmasının önünü kapattı. Böylelikle, FETÖ’nün başta az gelişmiş ülkelerdeki “gençleri devşirerek yönetimi ele geçirme projelerini’’ de suya düşürmüş oldu. Bu ülkelerle Türkiye arasında bağlar doğrudan kurulmaya başlandı.
Aynı tarihlerde, 2014 yılında TİKA’nın yardımlarına ilişkin iddialar da gündeme getirilmeye çalışıldı. Terör örgütü FETÖ mensupları Türkiye’nin kalkınma yardımlarına aktardığı bütçenin tamamının TİKA’dan çıktığı propagandasını yürütmeye başladı. Bütçe rakamlarındaki gerçeklerden uzak bu karalamalarla TİKA zan altında bırakılmaya çalışılmıştı.
TİKA’YI KAPATMAK KİMİN İŞİNE YARAR?
İşte tam da yukarıda sayılan nedenlerle, TİKA’nın çalışmalarından en çok rahatsız olanlar, söz konusu bölgelerden yardım adı altında çıkar devşirmeyi sürdüren neo sömürgeci devletler ve elbette manevra alanı neredeyse tükenen FETÖ. Türkiye’de gerçekleşecek başkanlık seçimleri öncesi muhalefeti, bilhassa Meral Akşener’i kökü dışarda devletler yahut devlet dışı terör unsurlarıyla aynı şemsiyede bir araya getiren, sıradan bir siyasal muhalif duruş değil.
Ülke dışındaki temsiliyet bazında Türkiye’nin imzası haline gelen TİKA ve benzeri kuruluşlara karşı geliştirilecek bir muhalefet de bizzat Türkiye’ye karşı geliştirilmiş muhalefet anlamına gelmektedir. Yani kim Türkiye’den ve mevcut siyasal iktidarın küresel iddialarından rahatsızsa, açılış törenlerinde büyük teveccühe mazhar olan, doğudan batıya onlarca noktada bayrağımızı dalgalandıran TİKA’dan rahatsız olan da odur.
BİZ RAZIYIZ
Siyasi ve ekonomik istikrar içindeki bir Türkiye bugünlerde muktedir günlerindeki ihtişamına dönmeye, asırlar içinde kaybettiği ne varsa onu geri kazanmaya, özgüvenini tazelemeye niyetlenmiş durumda. İç ve dış muhalefet her ne kadar reddetse de bu özgüven ülkenin sokaklarına karış karış yansıyor. Suriyelileri ağırlayan İstanbul’un, Gazintep’in, Hatay’ın yani mazlumlar için bir “beledü’l-emin” haline gelen şehirlerin sokakları bir medeniyet mirasını devralışın fotoğrafını veriyor. Tam da bu nedenle, yıllardır binlerce Suriyelinin öz vatanlarına benzer bir keyfiyetle bu topraklarda varoluşu. Tıpkı buraya sığınan mazlumlar gibi dünyanın her yerinde Türkiye oluyor koşulsuz, çıkarsız insanlığın adı. Türkiye TİKA’dan razıdır, razı olmayan da bizden değildir.