Danimarkalı bir polis, Suriyeli mülteci kızla yolun ortasında oynayarak reklamını yaparken flaşlar patladı, “Danimarka mültecilere kapılarını açtı, hem de müthiş bir karşılamayla” dendi. Oysa Avrupa, mültecileri kapısında süründürüyordu. Ama mülteci kızla oynayan polis muhteşemdi, hem yakışıklı hem efsaneydi! Öyle de kaldı.
Türkiye ise üç milyon mülteciye kucak açarak dünyaya insanlık dersi vermesine karşın kamu diplomasisini işletemediği için bunu dünyaya yeterince duyuramıyor. İletişimde çok önemli bir kural vardır; “Ne söylediğin değil, nasıl algılandığın önemlidir”. Uluslararası ilişkilerde kamuoyunu etkileme becerileri devletlerarası mesele olmaktan hızla uzaklaşırken, ne yaptığın değil, nasıl algılandığın daha önemli hale geldi.
Algılama yönetiminin devlet düzeyindeki karşılığı ise Kamu Diplomasisi’dir. Günümüzde internet ortamından dolayı kamuoyunun dış politika alanına ilgisi her geçen gün biraz daha artıyor. Devletleri yönetenler kendi kamuoylarını olduğu kadar diğer ülkelerin kamuoylarını da dikkate almak zorundalar. İşte bu amaç için kullanılan kamu diplomasisi, devletlerden diğer ülke ve devletlerin halklarına yönelik algı eylemlerini planlar ve uygular.
Gezi dönemindeki suskun vekiller
Kriz dönemlerinde yaşanan dezenformasyonları tek bir birimin yönetmesi düşünülemez elbette. Devletin bütün kurumları hatta vatandaşların da sürece dâhil olması, kamu diplomasisi açısından önemli. Ülkemizde bu süreç maalesef tersine işliyor. Gezi Parkı olayları sırasında Türkiye’yi dışarıya olumsuz göstermek için büyük bir çaba harcayanların yanı sıra, hükümette olup da iç veya dış medya organlarında açıklama yapması için kendileriyle temasa geçilmiş onlarca milletvekilinin suskunluğu, kendimizi dışarıya neden doğru anlatamadığımızın da bir işareti olsa gerek.
Türkiye’de Kamu Diplomasisi’nin nasıl işlediğini, doğru ve yanlışlarını uzmanlara sorduk.
Önce kendi ülkenin kamuoyu
Kamu diplomasisi her ne kadar yabancı ülkelerin halklarına yönelik yapılsa da, kendi kamuoyunu kazanamayan hükümetler, başka ülkelerin kamuoylarını da etkileyemez. Akademisyen Muharrem Ekşi, “Bir ülkenin kamu diplomasisinin başarısı kendi toplumunun desteğini kazanmasıyla doğru orantılıdır” diyerek buna dikkat çekiyor. İletişimci Ali Saydam ise “Algılama Yönetimini, ‘kara propaganda’ ile karıştırarak ‘algı operasyonu’ diye aşağılamak da ancak bize mahsus naif, bir o kadar da sistem açısından bakıldığında yanlış bir yaklaşımdır” diyerek algılama yönetiminin önemine değiniyor.
Kuruluşundan itibaren içinde olan ve şu anda da bu birimin başında bulunan Cemalettin Haşimi, son yıllarda Kamu Diplomasisi’nin defansla geçtiğini vurguluyor. “Türkiye birçok ülkeden daha fazla dezenformasyona maruz kalıyor. Yabancı basına somut veriler verdiğiniz halde ertesi günü bambaşka bir tabloyla karşılaşabiliyorsunuz. Bütün bunlar siyasi krizlerin dışarıya yansımasıyla sonuçlandı. Üç dört yılımız defansla geçti.” diyerek, Kamu Diplomasisi’nin asıl yapması gereken alanlardan uzaklaştırıldığını söylüyor.
“Günümüzde vatandaş diplomasisi ve dijital diplomasi bağlamında devletler aradan çıkmıştır. Artık halklar da bu süreçte kendi mesajlarını anlatabilmektedirler” diyen akademisyen Gaye Aslı Sancar, kamu diplomasisinin vatandaş boyutuna da değiniyor. Kamu diplomasisi, sadece bir kurumun yapacağı bir şey değildir. “Yumuşak Güç” olarak adlandırılan kamu diplomasisi, birçok yöntemle yapılabilir. Sinema yoluyla yapılan kamu diplomasisinin ise hem etkili hem de kalıcı olduğu Hollywood filmlerinden hepimizin malumu. Nitekim Josef Stalin de “Şayet Amerikan sinemasını kontrol edebilseydim, tüm dünyayı komünizme götürmek için başka bir şeye ihtiyacım kalmazdı” diyerek, sinemanın propaganda gücüne dikkat çekmiştir.
Defansla geçen Kamu Diplomasisi
Cemalettin Haşimi (Kamu Diplomasisi Koordinatörü)
2002 sonrasında Türkiye’nin büyük dönüşümüne farklı coğrafyalardan, farklı sebeplerden dolayı ilgi vardı. Bunları koordine etmek, iletişim kurmak için 2010 Ocak ayında Başbakanlık genelgesiyle Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü (KDK) kuruldu. Doğrudan icracı bir kurum olarak değil, birden fazla kurumun çalışmalarını koordine etmek, daha çok arka planda söylem geliştirme ve pozisyon üretmek üzere küçük bir birim olarak hayata geçirildi.
Türkiye’nin Kamu Diplomasisi diğer ülkelerden farklı işliyor. Özellikle Gezi olaylarından itibaren kriz eksenli hareket etmek zorunda kaldık. Kamu Diplomasisi boyutunda kendimizi doğru ve etkin anlatamadığımız doğrudur. Ama bunun çok fazla detayı var. Türkiye birçok ülkeden daha fazla dezenformasyona maruz kalıyor. Yabancı basına somut veriler verdiğiniz halde ertesi gün bambaşka bir tabloyla karşılaşabiliyorsunuz. Bir dönem, özellikle Mavi Marmara olayıyla ilgili İsrail lobileri, daha sonra Paralel Yapıya bağlı unsurlar ön ayak oldu bu dezenformasyona. Bütün bunlar siyasi krizlerin dışarıya yansımasıyla sonuçlandı. Üç dört yılımız defansla geçti. Gezi’den sonra Cumhuriyet tarihinin en geniş demokratikleşme paketini bile savunmacı pozisyonunda açıklamak zorunda kaldık. Daha maddeler açıklanmadan, yabancı basında karalama kampanyası başlamıştı bile.
Bir ‘yalanlama makinesi’ olarak KDK
Tek taraflı bir anlatım da söz konusu. Yabancı basın, PKK’nın çatışmasızlığı bitirme sürecini yazmayıp, “AK Parti hükümeti Kürtlere savaş açtı” diye yazabiliyor. Gezi, 17-25 Aralık ve terör eylemleri olmak üzere üç büyük siyasi kriz yaşadık. Gezi’deki dezenformasyon normal bir süreç değildi. CNN’nin dokuz saat canlı yayın yapması ve her defasında yanlış bilgi vermesi de normal değildi. Geçenlerde elinde silah, polis arabasına saldıran iki terörist vurulduğu zaman “Türk polisi iki genç kızı öldürdü” başlığını attılar yurtdışı basında. KDK, o dönemde bir ‘yalanlama makinesi’ gibi çalıştı.
Kriz ortamında olmasaydık
Böyle bir kriz ortamında olmasaydık, TİKA, AFAD, YTB, AA, TRT, Yunus Emre Enstitüsü, Kızılay gibi kurumlarla uluslararası öğrencilerin Türkiye’ye gelmesi, Türkiye’deki sağlık sistemi, üniversitelerin dış politika yapımına dâhil olma süreçleri, STK’ların yurtdışındaki etkinlikleri gibi faaliyetlerle Kamu Diplomasisi yürütülürdü.
Kamu Diplomasisi sadece bir birimin yapabileceği bir şey de değil. Sanatçısından yazarına kadar vatandaşların bu bilince sahip olması gerekir. Mesela Türkiye, Somali’nin ayağa kalkması yönünde çok büyük destekler verdi. Bugüne kadar Türkiye’deki hiçbir yönetmen, sanatçı veya gazeteci Somali’ye gidip bunları çekme teklifiyle bize veya Kültür Bakanlığına gelmedi. Türkiye insani yardım boyutunda muazzam bir performans sergiliyor. Hatta Türk modeli tabir edilen bir modeli uyguluyor. Türkiye’deki hiçbir üniversitede insani yardımlara yönelik bir çalışma yapılmadı.
Çuvaldızı başkasına batırmadan…
Ali Saydam (Gazeteci, Halkla ilişkiler ve iletişim uzmanı)
Diplomasi, devletlerarası ilişkilerde sonuç odaklı siyasetlerin yönetilme biçimi ise; Kamu Diplomasisi, devletlerin diğer ülkelerin halkları üzerinde kendileriyle ilgili algının belirli stratejik hedefler doğrultusunda yönetilmesi için kullanılan yöntemlerin bütününü ihtiva eder… Kamu Diplomasisi doğal olarak içeriye, ülke halkına doğru da uygulanır. Ülkemizde son iki Cumhurbaşkanımızın gayretleriyle ve o dönem Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın doğrudan kendisine bağlayarak ‘Kamu Diplomasisi’ adıyla bir kuruluşu resmen bir yasa ile ortaya çıkarmaları ancak 2010 yılında mümkün olabilmiştir.
Bu alanda Türkiye’nin bugün çok başarılı olduğunu da söylemek mümkün değildir. Bunun için İslamofobi’nin yayılma hızına ve Batı basınında oluşan Türkiye ve Tayyip Erdoğan düşmanlığının derinliğine bakmak yeterlidir.
“Mış” gibi yapamıyoruz
Türkiye geçmişte bu konuda daha da başarısızdı. 27 Mayıs’ın darbe değil, devrim; Kıbrıs çıkarmasının bir savaş durumu, istila hareketi değil, bir barış hareketi; 12 Eylül’ün bir darbe değil, bir askeri müdahale olduğunu Türkiye içinde halkın bir kısmına belki kabul ettirebilmişlerdi, ancak dünyanın neredeyse hiçbir ülkesinin halkı “27 Mayıs Devrimi”, “Kıbrıs Barış Harekâtı”, “12 Eylül Askeri Müdahalesi” kavramlarını kullanmamıştı.
Bu durumun iki nedeni vardır. Birincisi, fıtratımızı ve ortak ruhi şekillenmemizi belirleyen İslami inanç sistemimizin yukarıdaki tüm tanımlara yabancı olmasıdır… Biz, “Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol” düsturunu şiar edinmiş bir milletin ahfadıyız; “mış” gibi yapmak, bizim mayamızda yoktur.
Bu nedenle de örneğin kapitalizmin en karmaşık ürünlerinden biri olan ve pazarlama iletişiminin en önde gelen enstrümanları arasında yer alan Algılama Yönetimini, ‘kara propaganda’ ile karıştırarak ‘Algı Operasyonu’ diye aşağılamak da ancak bize mahsus naif, bir o kadar da sistem açısından bakıldığında yanlış bir yaklaşımdır…
Peki, ne yapmalı?
Hayatta mecbur kaldıkça bize yabancı olan pek çok şeyi öğrendiğimiz ve bazen bunları yaratanlardan bile daha başarılı bir şekilde uygulamayı başardığımız gibi, Kamu Diplomasisi’ni de öğrenmemiz ve uygulamamız kaçınılmaz bir yaşam gerçeği olarak karşımızda durmaktadır…
ABD bugün dünyaya kendisini Hollywood ve popüler kültür ile anlatırken, benim çocuklarımın örneğin ikinci dünya savaşını ve dünya tarihi ile ilgili diğer konuları Hollywood filmlerinden öğrenmesini; bizim Hz. Mevlana üzerine bir tek filmimizin, müzikalimizin, danslı gösterimizin olmayışını; İspanya 1492’de Yahudileri ülkeden kovarken onlara kollarını açan Osmanlının o müthiş hoş görü ve zengin yürekliliğini anlatan tek bir popüler kültür eserinin bulunmayışını; birinci dünya savaşı ve Çanakkale üzerine dünya pazarlarına seslenen filmlerin bizden değil Batı sinemasından çıkmasını (Gallipoli, The Water Diviner), en azından ben kendime yediremiyorum…
Bizi olduğumuz gibi görmeleri, gerçeği olduğu gibi kabullenebilmeleri, çarpıtamamaları, bizim ne olduğumuzu kavrayabilmeleri için Kamu Diplomasisinin enstrümanlarını doğru olarak kullanarak anlatmaya başlamamızın zamanı geldi de geçiyor…
Dünyanın insanlık vazifesi bizde
Yrd. Doç. Dr. Muharrem Ekşi (Kamu Diplomasisi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü)
Kamu Diplomasisi, dış politika amaçlarını gerçekleştirmek üzere devletlerin güncel politikalarını, hikayelerini, fikir ve düşüncelerini, ideallerini, kurum ve kültürlerini yabancı ülkelerin kamuoylarına anlatma amacıyla uygulanan yeni bir politikadır. Kamu diplomasisinde asıl hedef kitlesi yabancı ülkelerin halkları, diğer bir ifadeyle uluslararası toplum ve kamuoyudur. Ancak bir ülkenin kamu diplomasisinin başarısı kendi toplumunun desteğini kazanmasıyla doğru orantılıdır.
Buradan hareketle Türkiye’nin bugünkü kamu diplomasisinin en önemli handikabı içeride toplumsal uzlaşı eksikliğidir. İdealde her insanın karşı olması beklenen bir insanlık suçu olan terör karşısında dahi hem toplum nazarında hem de siyasi partiler nazarında ortak bir tutum belirlenemediği bir ülkenin kamu diplomasisi alanında başarılı olması söz konusu bile olamaz. Bu nedenle Türkiye’nin öncelikle içeride toplumsal uzlaşıyı sağlaması gerekmektedir. Örneğin Türkiye’nin 2003-2013 arasında yaklaşık on yıllık bir dönemde içerde bir yandan toplumun neredeyse bütün kesimleriyle uzlaşmış ve AB ile reform sürecini hızlandırmış bir ülke olarak başta Ortadoğu olmak üzere küresel düzeyde bütün ülkeler tarafından ilgiyle takip edilen bir yumuşak güç imajı çizebilmiştir.
IŞİD’le en fazla mücadele eden ülkeyiz
Ancak bugün gelinen noktada Türkiye’nin enerjisinin çoğunluğunu içerdeki sorunlara harcayan bir ülke imajı çizdiği açıkça görülmektedir. Bu da Türkiye’nin son zamanlarda karşı karşıya kaldığı sorunları hem kendi toplumuna hem de uluslararası topluma anlatmakta zorlanmasına yol açmaktadır. Hatta haklı olduğu konularda dahi uluslararası kamuoyunun desteğini alamamasına neden olmaktadır. Örneğin uluslararası hukuk bakımından haklı olduğu sınır ihlali yapan Rusya uçağının düşürülmesinde dahi uluslararası kamuoyunu kendi tarafına çekememiştir. Daha da kritik olan özellikle 2015 yılından itibaren belki de en fazla İŞİD terör örgütüyle mücadele eden bir ülke olmasına rağmen Rusya’nın propagandaları ve Batı merkezli uluslararası basının yayınları nedeniyle Türkiye, İŞİD terör örgütüne destek veren ülke imajına engel olamamıştır. Şu anda da Türkiye, kendi içinde güneydoğu illerinde terör örgütü PKK ile mücadelesinin kamu diplomasisini dahi yapamamaktadır.
Özellikle de Türkiye’ye sığınan Suriyeli mülteciler aslında Türk kamu diplomasisi açısından çok büyük avantajlar sunmaktadır. Türkiye, mülteciler konusunda izlediği insani diplomasinin kamu diplomasisini yapamamaktadır. Çok acı ama aslında uluslararası toplum, Türkiye’nin Suriyeli mülteciler konusunda dünyanın insanlık vazifesini yaptığından dahi bihaberdir. Türkiye’nin mültecilere yaptığının onda birini eğer ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi kamu diplomasisi stratejisine sahip bir devlet yapmış olsaydı bütün dünyanın sempatisini kazanmış olurdu.
Come See Turkey
Yrd. Doç. Dr. Gaye Aslı SANCAR (GSÜ İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi)
Türkiye, kamu diplomasisi faaliyetlerine Dünya’ya kendi hikâyesini anlatmak için başlamıştı. Ancak geçen zaman içerisinde kendini anlatmayı tam olarak gerçekleştirdiğini söyleyemeyiz. Örneğin insani yardımlar yumuşak gücümüzün önemli bir boyutunu oluşturuyor, ancak bu konudaki faaliyetlerimizi daha etkin bir şekilde anlatmamız gerekir.
Kamu diplomasisinin hedef kitlesi yabancı halklardır. Fakat son zamanlarda kamu diplomasisi daha çok iç hedef kitleye yönelmiştir. Elbette iç hedef kitleye de mesajların iletilmesinin vatandaş diplomasisi bağlamında önemi vardır. Günümüzde vatandaş diplomasisi ve dijital diplomasi bağlamında devletler aradan çıkmıştır. Artık halklar da bu süreçte kendi mesajlarını anlatabilmektedirler. Ancak birincil önem yabancı kamuoylarının oluşturulmasıdır. Bir diğer sorun Türk kamu diplomasisinin tek bir stratejisinin olmamasıdır. Kamu diplomasisi araştırmayı temel alan tek bir strateji kapsamında oluşturulan taktiklerle uygulanmalıdır.
THY reklamları iyi bir örnek
Türkiye’de kamu diplomasisi doğru bir şekilde yapılamadığı için ülkemizin kendisini anlatamadığı konulardan birisi ve hatta en önemli örneği insani yardımlardır. Yine özellikle turizm anlamında da turizm diplomasisi uygulamalarına ihtiyaç vardır. Bunun yanı sıra Türkiye’nin çok iyi yaptığı kamu diplomasisi örnekleri de vardır. Türkiye’nin en başarılı bulduğum kamu diplomasisi örneği “Come See Turkey” örneğidir. Bunu “Home of” Kampanyası izlemektedir. Yine Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğünün uluslararası basını bilgilendirmeye yönelik faaliyetlerinin hedef kitlesi doğru seçilmiştir. Bu konuda en güncel örnek ise en önemli ulusal markamız Türk Hava Yollarından gelmiştir. Dünyanın en çok izlenen etkinliği olan Super Bowl’da reklam vermek önemli bir kamu diplomasisi örneğidir. Nitekim THY’nin dış hat uçuşlarında Discover The Potential reklam filminin yer alması da hedef kitleye doğru yerde ulaşıldığının bir diğer göstergesidir.