Esad rejimi, Suriye topraklarında başlattığı savaşta son 6 yıl içinde 500 binden fazla insanı öldürdü, 13 milyon insanı da göçe zorladı. 2012 yılından bugüne kadar Türkiye’ye göç eden mültecilerin sayısı 3,5 milyonu geçmiş durumda. Kısa sürede bu kadar yoğun bir göç hareketinin gerçekleşmesi kimi sosyal problemleri de beraberinde getirdi. O problemlerden en tehlikelisi, Suriyelilere yönelik dışlayıcı, suçlayıcı ve küçümseyici bir dil dilin medya-iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılmaya çalışılmasıydı.
Türkiye’ye sığınan Suriyelilere yönelik kara propaganda söylemlerinde, Suriyeli sığınmacıların potansiyel suçlu olduğu, devletten maaş aldıkları, salgın hastalık yaydıkları gibi gerçek dışı iddialar dillendiriliyor.
Yalanın bini bir para
Birkaç örnek: Posta Gazetesi 5 Ekim 2013 tarihli nüshasında “Suriyeliler ve Mısırlılar Türkiye’de üniversiteye sınavsız olarak girecek” başlığı adı altında bu kara propagandaya destek verdi. Manşete taşınan haberde, “YÖK, iç savaşın sürdüğü Suriye ve Mısır’daki öğrencilerin Türkiye’deki üniversitelere sınavsız girmesine karar verdi” ifadeleri kullanıldı. Hâlbuki haberde bahsedilen karar, YÖK’ün 7 üniversite için aldığı bir karardı. Kara propagandaya malzeme taşıyan isimlerden biri de FOX TV. Suriyelilerin tüp bebek tedavi masraflarının Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından ödendiği iddiası, ilk olarak 3 Şubat 2017’de FOX TV Ana Haber Bülteninde Fatih Portakal tarafından dile getirildi. SGK yetkilileri ise yaptıkları açıklamada, SGK’nın Suriyeli sığınmacıların hiçbir sağlık giderini karşılamadığını, Suriyelilerin sağlık giderlerinin Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından karşılandığını belirtti.
Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı mültecilere yönelik onlarca spekülatif söylemden biri de mültecilerin ülke ekonomisine yük olduğu. Fakat istatistikler işin aslının hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Mevzubahis konuyla yakından ilgilenen bir isim, Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bekir Berat Özipek, mültecilerin ülke ekonomisine katkısı hakkında Gerçek Hayat’a önemli açıklamalarda bulundu:
Ayrımcı önyargı ekonomiye sızdı
“Devletin Suriyeli mültecilere ekonomik olarak yaptığı yardımlar konusunda çok ciddi bir dezenformasyon var. Her ay 1500 TL maaş aldıkları, bu paranın emeklilerin maaşından kesildiği, istedikleri hastaneye gidip tedavi oldukları, istedikleri ilacı alabildikleri yaygın ve sistematik bir dezenformasyonun parçası. Hâlbuki böyle bir şey söz konusu değil. Mültecilere tanınan hakların kaynağı Türkiye’deki vergi mükellefi olan vatandaşlar filan değil, fakat insanların özellikle böyle düşünmesi isteniyor. Çünkü Türkiye’de iç politikada iktidarla muhalefet arasındaki siyasi rekabette, muhalefet kanadında ahlaka aykırı bir şekilde Suriyeli sığınmacıların araçsal bir şekilde kullanıldığına şahit oluyoruz. Esasen temel mesele bu. Nefret iklimi yaratmaya çalışanların gördüğü şey şuydu: Ayrımcı önyargının asıl sızdığı yer ekonomiydi. İnsanları en hassas oldukları yerden yakalayarak mültecilere karşı önyargılı olmaya yöneltiyorlardı. ‘Bakın sizden alıp onlara veriyorlar’ şeklinde bir algı yaratıldı.”
Mültecilik hepimizin sigortası
“Birilerinin söylediği gibi mülteciler bizim ekonomimize yük olsa bile başımızın üzerinde yeri vardır. Çünkü mülteci hoş gelir. O misafirdir. Kaldı ki mültecilik bir haktır. Dolayısıyla bize teşekkür etmeleri de gerekmiyor. Çünkü o var olan hakkını kullanıyor. Bunu şöyle düşünelim, mültecilik; hepimizin sahip olduğu evrensel düzeydeki bir sigortadır. Hepimizin bir dönem kullanabileceği bir sigortadır. Dolayısıyla biz mülteciliğin beraberinde getirdiği maliyeti ödüyoruz hepsi bu. Mültecilerin ülkemize ekonomik olarak bir yükü olsaydı bile bunu mesele haline getirmememiz gerekiyor. Çünkü bu katlanılabilir bir durum. Kaldı ki mülteciler gittikleri ülkeye hem istihdam anlamında hem yatırım anlamında fazlasıyla katkı yapıyor. O ülkede ekonomik pastanın büyümesinde etkileri oluyor.
Bu konuda iki farklı yaklaşım var. Birisi daha statik bir ekonomi anlayışı. İktisadi bakımdan sahip olduğumuz pastayı (milli geliri) sabit bir bütünlük olarak ele alıyor ve mülteciler geldi, bir dilimini alıp onlara verdik diye düşünüyor. Bir diğeri de dinamik ekonomi anlayışı. Bunda da mültecileri, pastayı üretim sürecine katkısı olanlar olarak değerlendiriyor. Dolayısıyla, gelen aynı zamanda iktisadi katkısıyla beraber geliyor. Nitekim Türkiye’de de öyle oldu. Mesela mültecilerin yoğun olarak yaşadığı illerde, özellikle sınır illerinde ekonomi büyüdü. Gaziantep’te SİYAD (Suriyeli İşadamları Derneği) diye bir dernek kuruldu. Bu dernek ciddi anlamda ihracat yapıyor. İhracat yapabilmek için üretim yapıyor, üretim yapabilmek için işçi çalıştırıyor. Üstelik çalıştırdığı işçilerin hepsi de Suriyeli değil. Bu dernek Arapça bilgisinden ve Arap ülkelerindeki kontaklarından yararlanarak örneğin Antep-Kahire-Londra merkezli bir ticari üçgeni kurabiliyorlar.”
Tarlalarımızı Suriyeliler kurtardı
“Antep’te ticaret yapan Türkler bize şunu söylüyordu: Onlar bizim giymediklerimizi giyiyor, yaşamadığımız yerlerde yaşıyor ve artık çalışmak istemediğimiz işlerde çalışıyor. Özellikle de geçici tarım işçileri meselesinde. Suriyeli mülteciler olmasaydı ürünlerimiz tarlada kalacaktı, diyor Türkler. TÜİK’in bir verisi vardı, Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde fiyatların düşme eğilimi arz ettiğine dair. Dolayısıyla da bu ekonomiye katkıyı beraberinde getiren bir şey. Bir diğer yandan kültürel zenginlik açısından da mültecilerin önemi yadsınamaz. Mülteciler sayesinde kültürel anlamda çok kültürlülüğü keşfediyoruz. Tekstil sektöründe, yeme-içme sektöründe onların kültürlerinden büyük bir parça bulabiliyoruz artık. Aslında bize çok da yabancı olmayan bir kültür bu. Daha önce sahip olduğumuz fakat özellikle Cumhuriyet ile beraber bu homojenleştirme politikasıyla kaybettiğimiz bir rengi yeniden buluyoruz.
Aslında dünyanın birçok ülkesi Suriyeli mülteci almak istiyor. Bu onları çok sevmelerinden kaynaklanmıyor tabii ki. Mültecilerin ekonomiye olan katkısını bildikleri için istiyorlar. Mesela Almanya. Almanya’da Doğu’ya, Arap ülkelerine, İslam’a karşı çok ciddi bir fobi ve tepki var fakat Almanya Başbakanı Merkel bu tepkilere rağmen ülkesine 1 milyon mülteci almayı kabul etti. Çünkü Alman Ticaret Odası, bizim mültecilere ihtiyacımız var, sosyal güvenlik çarkını başka türlü döndürmek mümkün değil, nüfusumuz yaşlanıyor, diyor. Bu sadece Almanya’nın sorunu değil. Evet, bizimkisi onlarınki kadar büyük bir sorun haline gelmedi fakat bizim de ağır bir yaşlanma sorunumuz var. İktisadi gelişmeyle beraber Türkiye’de de doğurganlık oranı ciddi anlamda düştü. Dolayısıyla yaşlı nüfusa bakabilmek için genç bir nüfusun aşılanması gerekiyor. Türkiye’ye gelen mültecilerin büyük kısmının genç erkeklerden oluştuğunu göz önünde bulundurursak mesele zaten netlik kazanıyor.”
Suriyelilere vatandaşlık verilmeli
“Suriyeli deyince bir kesimin aklına sadece İstanbul’da trafik ışıklarında dilencilik yapan çocuklar geliyor ama durum öyle değil. Ülkemize mülteci olarak gelenlerin içinde parasıyla, birikimiyle, iş bilgisiyle gelenler de var. Dolayısıyla burada yapılması gereken mültecilerin serbest piyasa ekonomisiyle bütünleşebilmesinin yollarını açmak. Bu da onlara vatandaşlık verilmesinden geçiyor. Bu meselede de dezenformasyon söz konusu. Sokaktaki insan bunun gerekli olduğundan, ülkeye olumlu anlamda katkı sağlayacağından habersiz bir şekilde karşı çıkıyor. Geçmişte önyargılı olunan bazı meselelerde hükümetin yapılanı net bir şekilde ifade etmesiyle halkı ikna ettiğini, doğru olana yönlendirdiğini biliyoruz. Bu vatandaşlık konusunda da hükümetin aynı şeyi yapması gerekiyor. Ben Türkiye toplumunun her seferinde adaletten yana tavır koyacağını biliyorum. Mülteciler konusunda da aynısı olacak.
Friedrich Hayek’in bir sözü var; bir fikirle mücadele etmek istiyorsanız karşınızdakinin en zayıf argümanı ile değil onun en güçlü görünen argümanı ile hesaplaşın. Şimdi mültecilere yönelik ayrımcı önyargının kendisini en güçlü gördüğü argüman, ekonomi. O zaman bizim doğrudan onunla yüzleşmemiz gerekiyor. Hakikatten de çekinmememiz lazım. Mülteciler eğer iktisadi bakımdan yük ise, bazı konularda olumsuz etkileri varsa bunu söylemek lazım ama avantajımız şu ki hakikat ile ahlaki olan arasında bir ayrım yapmak zorunda değiliz. Bu iki şey mülteciler meselesinde birbirinden bağımsız değil. Çünkü son tahlilde mültecilerin ülke ekonomisine ciddi anlamda pozitif katkı yaptıklarını görüyoruz.”
Kilis’te ticareti onlar canlandırdı
İstanbul Medipol Üniversitesi’nde görev yapan Yar. Doç. Dr. Faik Tanrıkulu ise “Sığınmacılar Ve Ekonomi: Yaygın Önyargılara Karşı Doğru Bilgiler” başlığı altında yaptığı araştırma sonucunda mültecilerin ülke ekonomisine katkısı ile ilgili şunları söyledi:
“Public Choice Dergisi tarafından 2015 yılında dünya genelinde göçmenlerin piyasa ekonomisine, kurumlara ve ülkelerin üretimine ne ölçüde katkı sağladıkları araştırılmış. Sonuç: Göçmenlerin gelişinin kurumlarının yozlaşmasına sebep olmadığı ve göçmenlerin geldikleri yerlerin alışkanlıklarını değil, gittikleri yerin çalışma alışkanlıklarını ve yasalarını benimsedikleri, ekonomiye katkıları görülmüş. Ticaret odası verilerine göre, 2014 yılında 4500 Suriyeli şirket varken bu sayı 2016 yılında 6000’e ulaşmış. Yatırım miktarları ise 3,5 milyar dolara yükselmiş. Başka bir çalışmaya göre Suriyelilerin %90’nı kendi imkânlarıyla hayatlarına devam ediyor. Mesela Kilis’te yapılan mülakatlara göre; Kilis’te bulunan Suriyeliler ticaretin canlanmasına katkı sağlıyor mu sorusuna karşılık, Kilislilerin %74’ü Suriyelilerin burada olmasının ticareti canlandırdığı ve ticaret ortamını genişlettiği kanısında. Mülteciler için uluslararası kuruluşlardan (BM, AB, UNICEF vb.) ve Suudi Arabistan, Katar gibi körfez ülkelerinden gelen desteklerin de Türkiye ekonomisine katkısı yadsınamaz.”
İşsizliğin sebebi mülteciler değil
“Gaziantep, 2016 verilerine göre dünyanın en rekabetçi şehirleri arasında 5. sıraya yükseldi. Bunda en önemli etken mülteciler. Sınır illerde açıklanan ihracat verilerine göre ihracat; Gaziantep/Karkamış sınır kapısından 8 kat, Kilis Öncüpınar sınır kapısından ise 21 kat artış göstermiş. ‘Suriyeliler işsizliğin artmasına sebep oldu’ algısı yaratıldı, hâlbuki araştırmalar, özellikle kayıt içi ekonomide Suriyelilerin Türkiye’deki işsizliğin artmasında etkisinin olmadığını gösteriyor. İşsizliğin daha çok kayıt dışı ekonomide kendini göstermesinin sebebi ise istihdam edilen Türk vatandaşlarının yerine Suriyeli mültecilerin çalışması. Mültecilerin ucuz iş gücünü seçmesi diyebiliriz. Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelmesinden sonra mal-ev-hizmet talebinde önemli bir artış olmasına rağmen enflasyonun yükseldiğine dair iddialar var. Merkez Bankası’nın bu konuda yapmış olduğu çalışmaya göre; Suriyeli mültecilerin gelişi bazı ürünlerin fiyatlarının artmasına, bazı ürünlerin fiyatlarının da düşmesine neden oldu. Genel anlamda mültecilerin enflasyona etkisi mevcut değil.”