Suriye savaşı başlayalı neredeyse altı yıl oldu. Suriyelilerin savaştan canını kurtarmak için evlerini barklarını bırakıp ülkemize sığınmaları da yaklaşık o kadar bir zaman dilimine tekabül eder. Orada bir insanlık dramı yaşanırken, Avrupa ülkelerinin mültecileri sınırlarına sokmamak için bin takla attığını gördük. Türkiye ise hiçbir pazarlığa dahil etmeden sınır komşularına kucak açtı. Nitelikli- niteliksiz demeden, hastasıyla, yaşlısıyla, çoluğuyla çocuğuyla kaderlerine ortak oldu.
Üç milyondan fazla Suriyeliye ev sahipliği yapan, onlara gerçek bir ensar olmaya çalışan Türkiye devleti ve milletine rağmen, mültecilere yönelik insanlıktan nasibini almamış söylemler de yok değil. Son zamanlarda artan bu tarz söylemlerin siyasilerin dilinde olması ise, onlara inanan insanları kolaylıkla kışkırtabilir nitelikte. Toptancı bir yaklaşımla ülkemizde yaşayan tüm Suriyelileri zan altında bırakanlar, bu söylemleriyle hangi değirmene su taşıdıklarının farkındalar mı? Vicdan dışı söylemlerle Avrupa ve Amerika’daki ırkçılığın bir benzeri mi sergilenmek isteniyor yoksa?
Bir zamanlar Suriye, Halep, İdlip’ten Çanakkale’ye gelip şehit olanlar, “Türkler için niye ölüyoruz?” deseydi, bugün bir ‘Türkiye’ olmayabilirdi. Oysa şimdi onların torunlarına bu toprakları dar etme hevesinde olanlar var. Emperyalistlerin çizdiği sınırlar olmasaydı, hala sabah kahvaltısını Bayır Bucak’ta yapanlar, öğlen yemeklerini Hatay’da yiyor olurdu. Bu coğrafyanın kaderinin ayrılmayacağını anlamak istemeyenler, mazlumun halini de görmek istemiyor zaten. “Biz mecbur muyuz bunlara bakmaya” diyenle “Mehmetçik Suriye’de ölürken, Suriyeliler Türk kızlarıyla eğleniyor” diyen birinin, ne Suriye’de olanlardan haberi var ne de oraların bizim ayrılmaz bir parçamız olduğundan.
Utandık, yerin dibine girdik
Cemil İpekçi, Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen sığınmacıları “Vatanını satıp kaçmış üç milyon uyuz” olarak nitelendirdiğinde utanmıştık utanmasına da, Bekir Coşkun’un “Suriyelileri istemiyoruz” yazısında “Erkekler ‘cinsel gücü artırıyor’ diye, Birleşmiş Milletler’den gelen bebe mamalarını yiyip bitirdiler… Çadır kentlerde günde 135 bebek doğuyor… Sevişmekte üzerlerine yok…” dediğinde yerin dibine girmiştik. Fakat CHP’nin Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Yılmaz’ın Türk askerleri El Bab’da şehit olurken, Türkiye’deki Suriyelilerin Türk kızlarıyla gezdiğini söylemesi ötekileştirmenin en zavallıcası olarak tarihe geçti. Söylediklerinin tutarsızlığı bir yana, siyasi bir manevra olan bu tarz söylemlerin kışkırtıcı özelliği de vardı.
Bu sözler canlı bomba üretir
CHP’li Öztürk’ün yarım kalmış sözünü geçtiğimiz hafta MHP’den ihraç edilen Sinan Oğan şu ifadelerle tamamladı: “Türkiye büyük bir mülteci deposuna çevrilmiş durumda. Yarın bunların her birisinin bir canlı bomba olma ihtimali yüzde yüzdür. Yarın bunların her birinin bir kapkaççı, bir hırsız, bir tecavüzcü, bir cani olma ihtimali yüzde yüzdür. Biz mecbur muyuz? Biz bu kadar hırsızı, bu kadar IŞİD’liyi barındırmaya mecbur muyuz? Sahillerde gidip Türk kadınlarını dikizleyen Suriyelileri burada beslemeye mecbur muyum kardeşim? Savaşından kaçmış, ülkesini korumaktan aciz gelmiş burada sokaklarda bizim insanımız rahat dolaşamıyor. Türkiye’de en az 1 milyon savaşacak kabiliyette Suriyeli var. Böyle bir şey olamaz.”
Kürtlere yapılan Suriyelilere mi yapılıyor
Kemal Kılıçdaroğlu da 7 Haziran 2015 seçimlerinden önce Suriyelileri ülkelerine göndereceğini söylüyordu. Şimdi de en temel insan hakkı olan vatandaşlığı seçme hakkı için, “Gelin Suriyelilere vatandaşlık verme konusunu referandum yapalım” diyor. Bütün bunlar, beş yıldır bu topraklarda yaşayan 3 buçuk milyon insan için söyleniyor. Bir zamanlar Kürt halkına yapıldığı gibi, ötekileştirilip, toplumun dışına itilerek suça açık hale getirilmek isteniyor. Terörle mücadelede atılmış önemli adımlarla PKK’nın kökü kazınırken, yeni bir iç düşman mı körüklenmek isteniyor? Kimi siyasi çıkarları uğruna, kimi de gönüllü olarak ülkede bir karmaşa çıkmasına alet mi oluyor? Kimse Suriyeli 3 milyon küsur kişinin melek olduğunu söylemiyor. Her toplumda olduğu gibi içlerinde iyiler de var, kötüler de. Fakat burada dikkat çeken husus, toptancı bir yaklaşımla herkesi terörist, ahlaksız veya hırsız yapmak. Tıpkı Avrupa’nın DEAŞ bahanesiyle bütün Müslümanları terörist ilan ettiği gibi.
Türkler de Avrupa’da tacizci mi
Mülteci Hakları Derneği Başkanı Uğur Yıldırım, bu yaklaşımın o insanları toplumun dışına iteceğini söyleyerek, zihniyet olarak Avrupa’daki ırkçılıktan bir farkı olmadığını vurguluyor. “Avrupa’daki suçların artış oranı genellikle yabancılara bağlanır. Avrupalı kadınların Türkler tarafından taciz edildiği söylenir veya Müslümanların hepsi topyekûn terörist ilan edilir. Bu tip genellemeler, yaftalamalar maalesef faşist, insancıl olmayan yaklaşımlardır. Ancak siyasi görüş anlamında olsun, düşünce tarzı itibariyle olsun farklı olan kesimler tarafından bir karşılık bulabilmekte. Veya toplumda belli bir bilinç seviyesinde olmayan insanları maalesef kışkırtabilmekte.
Mehmetçik El Bab’ta ölürken, Suriyeliler burada eğleniyor diyorlar. El Bab’ta Türkiye, Suriyeli muhalif kuvvetlerle beraber bir çatışmanın içinde. Orada Türk askerinden çok daha fazla Suriyelinin öldüğünü biliyoruz. Bu sınırlar 50-100 yıl öncesine kadar zaten yoktular. Çanakkale savaşında nasıl 20 bin Suriyeli, Halepli, İdlipli Musullu Kerküklü şehit olduysa, aslında biz aynı değerlerin etrafında birleşen bir ümmetiz, milletiz. Bugün Suriyelileri dışlamak, bizi suni ayrımlarla parça parça eden emperyalizmin tuzağına düşmektir. Zaten Türkiye’ye gelen Suriyelilerin yüzde yetmiş beşinden fazlası kadın ve çocuk. Diğerleri de bir ailenin başında gelmiş, burada yaşama tutunmaya çalışan, zor koşullarda hayatını devam ettirmeye çalışan erkekler. Bu insanları rencide etmenin, hele ki böyle toptancı söylemlerin hiçbir insani ve vicdani tarafı yok.
En büyük sorun gettolaşmak
İnsani olarak konuşulması gereken bir krizi, siyasi çıkarlarına alet edenler, bu noktada oluşabilecek bir insani krizi neredeyse fırsat olarak bekliyor. Suriye’den üç milyon insan geldi, bunların hepsi kanatlı melek değil. Bu kadar insan içerisinde adi suça karışabilecek olan da çıkar, tam tersine Türkler tarafından mağdur edilen de. Kirasını ödeyemediği için kendisinden kızını isteyen Türkler çok mu masum? Üç ay boyunca çalıştığı halde maaşı ödenmeyen, kiraladıkları evden apar topar eşyaları sokağa atılan Suriyelilerin suçu ne? Bunlar nasıl Türk insanının kadirşinas davranışını, misafirperverliğini Türkiye’nin devlet ve millet olarak onlara sahip çıkışını gölgelemiyorsa, Suriyelilerden birkaçının, velev ki fevri olarak yapmış olduğu bazı şeyler de onlara cüzzamlı muamele yapılmasını reva göstermez.
Göç tek başına ne çok iyi ne de çok kötüdür. Aslında göçü nasıl yönettiğinizle alakalı bir sorundur. Çünkü büyük medeniyetler göçlerle beraber daha da zenginleşir. Yabancılaşmada en büyük sorunlardan bir tanesi gettolaşmaktır. Siz onları toplumun dışına iter, onları daha fazla yabancılaştırır, toplumla bütünleşmelerini engellerseniz, onlar gittikçe kendilerini dışarıya atıp gettolaşacaklardır. Başka suç ve suç örgütlerinin kucağına düşeceklerdir. Asıl tehlike budur.”
Bizim gençlerimiz melek mi
Suriye Türkmen birliği başkanı Samir Hafez, Macaristan’ın göç edenlere koyduğu engellerle ülkemizdeki ırkçılık tarzı söylemleri eş değer tutuyor. “Bugün Suriye’de savaşanlar 3-4 sene sonra hem yaşlanıp hem güçsüzleştikleri için bırakıyor ve başkalarına yer açıyor. Bıraktıkları zaman da buraya geliyorlar. Suriye halkının tamamı savaşacak halde değil. Buradaki Suriyelilerin tamamını savaşa sürsek, onlara yetecek silah da yok zaten. Bu tür ayaklanmalarda savaşan kişiler genelde köylüler oluyor, çoğunluğu toprağını korumak için savaşıyor. Diğerleri ya üniversiteyi bitirmiş donanımlı insanlar veya eğitimini bitirmek amacıyla dışarıya çıkıyor. Onları suçlayamayız. Kızlarımıza yan gözle baktı diyorlar. Bunu genelleştiremeyiz. Bizim gençlerimiz daha mı melek sanki? Bizim toplumumuzda da olan şeyler bunlar. Suriyelilerin yaşadığı kamplara baktığımızda, ne kadar az Suriyelinin suça karıştığını görürüz.
İç savaştan öte, büyük karmaşa çıkar
Avrupa mültecilere büyük bir ayrımcılık yapıyor. Köprülerin altına taşlar koyuldu mülteciler kalmasın diye. Bütün dünyada insani bir dram yaşanıyor. Biz de mi bunlara sırtımızı döneceğiz? Ben gençken Bayır Bucak’taki Türkmen Kardeşlerim Türkiye’de yemeklerini yiyip, Suriye topraklarına geri dönerdi. Birbirine o kadar yakın olan iki ülkeyiz, sırtımızı dönemeyiz.
Bu tür insanlık dışı söylemlerle iç savaştan da öteye büyük bir kargaşa yaratılmak isteniyor. Entegrasyon sıkıntısı yaratmak isteyenler var. Siyasi söylemlerinde kullanıyorlar. Türkiye hükümeti olayı insani açıdan ele alıyor, siyasete alet etmiyor. Politize etmek isteseydi onlara kimlik verirdi. Bir milyon Suriyeli ’ye kimlik verilirse bütün dengeler değişir. Bu söylemlerle kargaşa yaratmak isteyenler yanlış yapıyor, bunun zararını yine biz çekeriz.”
Kültür akrabasıyız
“Suriyeli mülteciler insanlık onuruna emanettir” diyen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu, haddi aşan tepkilerle ilgili şu açıklamalarda bulunuyor: “Suriyelilerin yaşadıkları hiç de istemedikleri trajedilerdir. Yaşamlarından, yurtlarından, hatıralarından kısaca hayatlarından koparılmış insanlar çevre ülkelere ve doğal olarak en fazla da Türkiye’ye sığınmışlardır. Türkiye’ye sığınanların önemli bir kısmı zaten Türkiye’ye uzak olan kişiler değildir. Hem soy hem din ve kültür akrabalığı söz konusudur. Türkiye de hem devlet hem millet olarak gereğini yapmış ve adeta ensar gibi davranmıştır.
Suriyelileri siyaset malzemesi yapamayız
Büyük bir sosyolojik olay söz konusudur. Bugün Türkiye’de birçok ülke nüfusundan kalabalık bir mülteci söz konusudur. Birkaç yıldır çeşitli sıkıntılarla birlikte bu insanlarla bir arada yaşıyoruz.
Pek tabi bazı sıkıntılar da oluyor. Şimdi bir kısım tepkileri tolore edebiliriz. Bazen haddini aşan tepkiler de oluyor. Fakat kimsenin Suriyelileri aşağılamasına, itham altında bırakmasına da hoş görü ile bakamayız. Bu konuyu siyaset malzemesi yaparak, istismar edip hükümetin yumuşak karnıymış gibi davranmak da doğru değildir. Mesele hükümet değil devlet ve medeniyet meselesidir.
Suriyeliler üzerinden hesap yaparak iç savaş çıkarma senaryoları pek gerçekçi değil. Çok dağınık ve çok çeşitli bir yapıdır Suriyeliler. İç savaştan ziyade toplumun belli kesimlerinde gelişen tepkileri kullanarak kendi siyasi ideolojilerine destek ve katkı arama çabası olarak görüyorum olayları. Suriyelilerin büyük ve ezici çoğunluğu zaten kontrol altındadır. Ayrıca milletimizin bu konulara yaklaşımı tamamen merhamet çerçevesinde olup, terör, adli ve kriminal olaylara karışanlara karşı her kesimin tavrı nettir. Olaylara abartılı yorum yapmak doğru değildir.”