Silopi’de asker hazır bekliyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, hava güçlerini Beşar Esad’ın geriye kalan devletini muhaliflerden korumak için Suriye’ye göndermesinden bu yana iki yıl geçti. Ama asıl önemli olan ABD’nin inisiyatif alamaması nedeniyle Putin bölgede diplomatik bir darbe gerçekleştireli tam üç yıl geçti. Hızlı bir giriş yaptığımız 2017 yılında bölgesel jeopolitik fay hatları oldukça hareketlenecek gibi gözüküyor. Öyle ki ilk kırılma sinyalleri de gelmeye başladı. Trump’ın ilk altı ayı herkesi meraklandırıyor. Yeni başkanın, başta dış meseleler olmak üzere “ulusal” politikalarla uyuşan “cumhuriyetçi” bir politikanın başını çekmesi muhtemeldir. Bunun ilk hamlesini Trump Suriye’de taktik bir hamle ile gösterdi. Bilindiği gibi ABD’de dış meselelerde benimsenen yöntem ve üsluplar, cumhuriyetçilerle demokratlar arasındaki en önemli farkı oluştursa da hedefleri aynı.

Türkiye 2017’de Başika’daki askeri varlığını sürdürecek. Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki askeri varlığımız güçlenecek. Ancak Körfez’de de sular durulacak gibi durmuyor. Yemen krizi sessiz ve derinden bölgesel bir krize dönüşüyor. TSK’nın Sincar (Şengal) operasyonu hazırlıkları sürecinde, Başika’dan sonra Navaran hattında yeni bir üs daha kurması bekleniyor. Suriye’de ise Fırat Kalkanı operasyonu şimdilik durduruldu. Ancak Sincar operasyonu sonrasında Eylül ayı başında iki operasyon için harekât planları hazırlanıyor. Ortadoğu’ya Kürtler açısından bakıldığında ise Suriye’de iç savaş konseptinin Esad ile PYD’ye sıçrama olasılığı çok yüksek. ABD bu riski en aza indirmek için Şam rejimi üzerinde baskı kurmaya devam edecek. Ankara, Suriye’de değişen dengelerle birlikte kısa ve orta vadeli yeni bir Suriye perspektifi oluşturmaya çalışıyor. Yeni ittifaklar yeni söylemler gelişebilir. PKK’nın ve PYD’nin sahada dışladığı Kürt Ulusal Kongresi Türkiye’nin desteği ile uluslararası görüşmelerinde masada olacak. Irak Kürdistan’ında ise bu yıl artık Bağdat ile ipler kopacak. Kerkük’ün kaderi şekillenecek.

Ortadoğu’da Amerikan rüyası

Obama’nın beceriksizliği nedeniyle bölgenin devi konumuna gelen Rusya, etki gücünü genişletmeye çalışırken Suriye iç savaşındaki uluslararası güçler kompozisyonu da son iki ay içinde önemli ölçüde değişti. Siyaset dünyasının dışından bir isim olan Trump, politikalarında yakınlarının görüşünden büyük ölçüde etkileniyor. Güvendiği Yahudi damadı Jared Kushner’ın başkanın kıdemli danışmanı olarak özellikle Orta Doğu ile ticaret politikasından sorumlu olduğu söyleniyor. Kushner’ın önerisiyle Trump, eski tanıdığı olan avukat David Friedman’ı İsrail Büyükelçisi olarak atadı. Friedman, İsrail’in sağcı güçlerine yakın. Obama döneminde ilişkileri soğuyan İsrail Başbakanı Netanyahu, bu vesileyle, ABD’deki yönetim değişiminden kendince iyi bir fırsat yakaladı.

Filistin Özerk bölgesinde yeni Yahudi yerleşim planları birbiri ardına onaylanıyor. Trump’ın seçim kampanyasında vurguladığı gibi, ABD Büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e transfer edilirse Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere yönelik düzenlemeler ağırlık kazanacağı için, Arap ülkelerinde ABD’ye karşı antipati bir anda büyüyecektir. Bu, radikal güçlerin yararına olacağı için ABD’de dikkatli bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

İran, ABD’nin artık radarında

Bir sonraki odak noktası, İran ile çatışmanın yoğunlaşması olacak gibi gözüküyor. İran’ın nükleer çalışmalarına ilişkin anlaşmanın, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Daimi Üyelerine Almanya’nın da katılmasıyla çok taraflı ülkeler arasında yapılmış olması nedeniyle tek başına geçersiz saymak zor.

Savunma Bakanı Mattis de Üst Meclis oturumunda, “Anlaşmaya saygı duyuyoruz. Eksik yanları olsa da verilen söz tutulmalıdır” şeklinde konuştu.  Ancak iki Meclis toplamında yarıdan fazla çoğunluğa sahip Cumhuriyetçi Parti’nin İran’a karşı güvensizliği oldukça köklü. İran’ı balistik füze denemeleri hususunda uyaran Trump yönetimi, İran’a karşı yeni yaptırımlar da koydu.

ABD’nin tutumundaki değişiklik, mayıs ayındaki başkanlık seçimlerinin yapılacağı İran iç siyasetini etkiliyor. Ortada güçlü bir rakibi bulunmayan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin yeniden seçileceği tahmin ediliyor. Ancak sertlik yanlısı muhafazakârların da arayı kapatmak için fırsat kolladıkları görülüyor.

Suudi Arabistan’la yeni dönem

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Adil el-Cübeyr, Trump yönetimine ilişkin, “Aşırılık yanlılarının devrilmesi ve İran’ın kıskaca alınması konusunda düşüncelerimiz aynı” diyerek iş birliğinin genişletilmesinden yana olan beklentilerine işaret etti ancak iki ülke arasında sürtüşme için de ciddi bir zemin yok değil.

Faillerinin çoğunlukla Suudi kökenli olduğu 2001 yılındaki eş zamanlı terör saldırısında yakınlarını kaybeden ailelerin baskısıyla ABD Meclisi’nde geçen yıl yürürlüğe giren terör destekçilerine yaptırım yasası bu sürtüşmenin bir örneği. Söz konusu yasa, şimdiye kadar davanın hedefi dışında kalan Suudi Arabistan gibi yabancı ülkelerin hükümetlerine karşı dava açma yolunu açtığı için yaratacağı dalga oldukça büyük.

Suudi Arabistan, İran’ın destek verdiği Yemen’deki Şii gruplara saldırıları sürdürürken diğer yandan, Yemen’e karşı kıyısındaki Cibuti’de askeri üs kurmaya çalışıyor. Suudi Arabistan’ın ilk kez yabancı bir ülkede askeri üs kurması da büyük bir değişim.

Güç dengeleri arasındaki arabulucu ülke Türkiye

En büyük değişim, Suriyeli muhalif güçlere destek veren Türkiye’nin, Ortadoğu’daki güç dengeleri arasında arabulucu olması oldu. Türkiye Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Durum dramatik olarak değişti. Esad’ı dışlayarak sorunun çözümlenmesi gerçekçi değildir” şeklinde konuştu.

Durumu değiştiren, önceki yıl eylül ayında Rusya’nın yaptığı askeri müdahale oldu. Siyasi nüfuzunu pekiştirmeyi amaçlayan Rusya, muhaliflerin görüşme masasına oturmak dışında bir seçiminin olamayacağı koşulları yarattı.

Rusya, Türkiye ve Suriye tarafından ateşkes gözlem çerçevesinin oluşturulmasına karar verilen Astana toplantısına, Arap ülkeleri katılmadı. Bu durum, Rusya’nın Türkiye ve İran’ın eşliğinde diplomatik girişimi elde edişini sembolize ediyor.

El Bab’da neler oluyor

DAEŞ terör örgütünün Musul’daki varlığını bitirme savaşlarıyla paralel olarak El-Bab’ın DAEŞ pençelerinden kurtarılması, Rakka savaşını başlatmak için gerekli ve kaçınılmaz bir başlangıçtı. DAEŞ, Suriye krizine yaklaşımlarında farklılık gösteren uluslararası toplumun kutupları arasındaki ortak payda oldu.

El-Bab’da, Suriye’nin kuzeyinde kurulması planlanan güvenli bölgenin kaderi bir karara bağlanacak. Yine El-Bab’da, doğuda PKK’nın kontrolünde bulunan bölgeler batıdan ayrılacak. El-Bab’ın kontrol altına alınmasıyla Suriye’nin Irak ile olan sınırlarına hakim olacak taraf da belli olacak. İran destekli Iraklı Şii milisler İran’ın bölgesel nüfuzunu genişletmek amacıyla benimsediği açık sınırlar politikası çerçevesinde Rakka savaşına katılmak bahanesiyle bu sınırlar üzerinden Suriye’ye geçmek istiyordu.

Aktif güçler, yeni roller belirliyor

El-Bab savaşıyla bölgedeki aktif güçler yeni roller belirliyor. Bu güçlerin en aktif olanları ise halihazırda birinci derecede Rusya, ikinci derecede Amerika. Moskova’nın El-Bab üzerinden Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’ye en büyük alana girmesine destek verme kararı, güçlü İranlı müttefike sırtını daha az dayama niyetinde olduğuna işaret etmektedir. Zira İran, Trump ile bir anlaşmaya gitmek gibi Rusya’nın hırslarıyla çatışan özel ajandasını dayatmaya çalışmaktadır.

Moskova, DAEŞ’e karşı ortak bir savaşta Şam, Ankara ve ÖSO gibi nizami ordular ile Esed rejiminin Hizbullah, diğer Suriyeli ve İran destekli milisler, yani paramiliter grupları arasında nasıl bir denge kuracak, merak konusu. Zira Moskova hem nizami ordu, hem de paramiliter gruplara destek veriyor ama tüm bu grupların nihai amacı Suriye’nin kuzeyinde ipleri Türkiye’nin elinden almak. DAEŞ ile savaşmak, siyasi çözüm arayışlarında geçiş dönemi talebinden daha öncelikli hale geldi. Hatta bu, El-Nusra ve DAEŞ’e karşı savaşa katılmadığı müddetçe terör örgütü olarak sınıflandırdığı ılımlı muhalefete karşı Moskova’nın bahanesiydi.

Bütün taraflar El Bab sonrasına, dolayısıyla da Rakka savaşına hazırlanıyor. Bu ikisi arasında taraflar, Suriye içinde ve de uluslararası arenada beklenen değişimlere uygun şekilde yeniden konumlanacaktır. Bu durum en çok Trump’ın İran’ı terörü destekleyen bir devlet olarak tanımladığında ve Hizbullah ile birlikte Suriye’den çıkması gerektiğini söylediğinde açıkça görüldü. ABD Başkanı’nın söylediği gibi örgütten kurtulma önceliği, Moskova ile anlaşarak Suriye’ye kara gücü göndermesini gerektirecek. CIA Başkanı Pompeo’nun Ankara temasları da gösterdi ki Amerika Türkiye ile birlikte kara gücüyle Rakka’ya girmek istiyor.

Bütün bu gürültü içinde Astana görüşmelerini sürdüren ve Cenevre’ye hazırlanan Suriye muhalefetinin ise kaderini öngörmesi gerekebilir; ya bir kez daha kendi oluşumları arasında birlik yokluğu yüzünden boğulacak çünkü daha önceki bölünmüşlüğü, muhalefetin müzakerelerdeki konumunun zayıf düşmesine sebep olmuştu veya sembol isimler önümüzdeki hassas dönemde birlik olmak için kendi içindeki anlamsızlıklara son verecektir. Ayrıca Muhaliflerin ABD’den siyasi destek alma olasılığını bir kenara yazmak gerekir.  Zira CIA Şefinin Ankara temaslarında bu konuda adımların atılabileceği sinyalleri verildi bile.

Şengal’in dünü, bugünü ve  bekleyen son

Irak Kürdistan Bölgesi yöneticileri, DAEŞ işgalinde yıkılan Şengal’in müze olarak bırakılması ve eski şehrin yanında yeni bir şehir inşa edilmesini düşünüyor. Öte yandan DAEŞ’in Musul’dan çıkarılmasından sonra Şengal, Irak Kürdistan Bölgesi’nin beşinci vilayeti ilan edilecek ve ayrıca Ninova ovasındaki kritik bölgelerin Şengal’e bağlanması da gündemde. Hatta kentin güvenliği meselesi de masaya yatırılmış durumda. Irak Kürdistan Yönetimi, Şengal ve ona bağlı bölgelerin iç güvenliğini 8 bin 500 Ezidi peşmerge ile sağlamayı planlıyor. Kentin dış güvenliğinin ise doğrudan Erbil merkezli koordine edilmesi planlanıyor. Irak kulislerinde Musul’un operasyon sonrasında üç vilayete ayrılacağı ve Şengal’in de bir vilayet olacağı konuşuluyor.

4 bin kişinin akıbeti meçhul

DAEŞ’in 3 Ağustos saldırısından sonra halen 4 bine yakın kişinin akıbeti hakkında herhangi bir bilgi yok. Çoğunluğu kadınlardan oluşan göç gruplarının DAEŞ militanları tarafından köle pazarlarında satılmaları ve öldürülmeleri ise sık sık DAEŞ hesapları üzerinden sosyal medyaya servis edilmişti.

Şengal’in DAEŞ tarafından işgal edilmesi Kürtlerin ve tüm Ortadoğu halklarının moralini bozsa da hiçbir askeri operasyon Şengallilerin yardımına yetişmedi. Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’nin, siyasi diplomasi sonucu uluslararası koalisyonun peşmerge güçlerine destek vereceğini belirtmesinden sonra Şengal’in kurtarılması için plan yapıldı. 20 bin peşmergenin katılımı ve içinde Türkiye’nin de yer aldığı uluslararası koalisyon güçlerinin havadan desteğiyle Şengal ve Ezidi köyleri 12 Ocak 2015 tarihinde DAEŞ’ten alındı. Şehrin kurtarılması esnasında Irak Kürdistan peşmerge güçlerinin özel operasyonlarıyla 2 bin 500 Ezidi terör örgütünün elinden kurtarıldı.

DAEŞ, bir yıldan fazla bir süredir Şengal’den çıkarılmış durumda. Ancak, Irak Kürdistan Bölgesi’nin Şengal halkının yaralarını sarma çabaları, PKK ile Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) arasındaki siyasi tartışmalar, Erbil-Bağdat krizi, Irak Anayasasının sorunlu bölgelerin düzenlenmesini ön gören 140. maddenin hala uygulanamaması ve DAEŞ’in Musul’daki varlığından dolayı başarılı olmadı.

PKK Şengal’de 9 üs kurdu

Rojava ve Kandil’deki PKK’lılar, Şengal’e geldi. YPG, YPŞ, YPJ, YJA, STAR ve HPŞ adındaki örgütlerini iki yıl içerisinde şehre, Şengal’in köyleri ve birçok bölgesine getirerek 9 üs kurdu. Ayrıca Ezidi gençleri silahlandırdı. Bölgedeki gençleri silahlandırmakla birlikte Şengal Ezidi Meclisi grubu PKK adına “Özyönetim İrademizdir” adında bir konferans düzenleyerek Rojava’daki kanton modelini Şengal’e getirmek istedi. PKK’nın asıl niyeti Şengal ve Rojava arasındaki koridoru meşrulaştırmaktı. Ancak PKK’nın gerçek niyeti konusunda her zamanki gibi şüpheler bir kez daha ortaya çıkmaya başladı.

FILE PHOTO: Kurdish fighters from the People's Protection Units (YPG) walk along a street in the southeast of Qamishli city

Şengal’in alınmasından sonraki süreçte PKK’nın, siyasi ajandası dışında Şii cephesinin plan ve stratejisine ortak olduğuna dair iddialar giderek güçlendi. PKK, Tahran, Şam ve Bağdat arasında bir ittifak olduğunu da buna eklemek gerekir.

PKK Şengal’deki (YPG, YPŞ, YPJ, YJA STAR ve HPŞ) Şengal Savunma Birliklerine (YBŞ) yardım etmektedir. YBŞ, yaklaşık bin kişiden oluşan Haydar Şeşo komutasındaki bir güçtür.  Burada merak edilen konu ise YBŞ içinde geri kalan bin 500 kişilik gücün kimin kontrolünde olduğudur. Aslında bu sorunun cevabı biliniyor…

YBŞ, Şii milislerin ve Haşdi Şabi güçlerinin bir kolu haline gelmiş durumda. Yani Askeri ve ekonomik desteğini Bağdat’tan almaktadır. Bilindiği üzere Haşdi Şabi, Kudüs Tugayları Komutanı Kasım Süleymani tarafından kurulmuştu. Kasım Süleymani’nin de Şengal’e 4 kez gittiğini bir kenara yazalım.

Kürt değil, Şii koridoru

Avrupalı ve Türk uzmanların, PKK’nın bir Kürt koridoru kurmaya çalıştığı konusunda birçok analizine rastlamak mümkün. Ancak direkt söylemek gerekirse, PKK bir Kürt koridoru değil İran’ın talimatı ile bir Şii koridoru kurmaya çalışıyor. İran’ın Orta Doğu’ya müdahalesi ve Şii Hilali kurmasına dikkat etmeliyiz. PKK’nın Şengal’deki tutumu, Beşar Esad ve PYD dostluğunun Tahran stratejisinin bir sonucu olduğu çok net.

Suriye’deki bu savaş ve sonrasındaki süreç elbette Ortadoğu’nun kaderini belirleyecektir. Özellikle ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump ve Rusya Devlet Başkanı Putin’in Suriye sürecinde nasıl anlaşacağı ve bu sürece Türkiye’nin nasıl dahil edileceği konusu çok belirleyici olacak. Ama Tahran’ın, PKK aracılığıyla Şengal ile PYD kontrolünde olan Rojava’yı, Suriye, İsrail ve Lübnan koridoru için bir kapı yapmak istiyor.

Harekat planları hazırlanıyor

Ankara, hareket planlarını tamamlamak üzere. Bölgede 7 ikmal hattı kurulacak. Türkiye’den ve Irak Kürdistan sınırları içinden 4 farklı destinasyondan geçişlerin sağlanacağı alan çalışmalarının 18 Nisan’a kadar tamamlanması bekleniyor. Operasyonun 3 ana kontrol merkezinin olacağı belirtilirken, Başika, Navaran ve Silopi operasyonun  eş zamanlı takip edildiği merkezler olacak.

Olası operasyonda hedefler belirlendi

Ankara, Bağdat’ın duyarsızlıkları karşısında Sincar bölgesinde PKK hedeflerini belirledi. Buna göre olası operasyon sürecinde TSK’nın Sincar’daki, Bab Şlo, Um Şabayi, Siba, Gir Uzer, Khana Sor, Sinu, Karxe bölgesindeki PKK kamplarına yönelik harekete geçmesi bekleniyor.

İran-Kandil-Sincar-Rojawa hattı kesilecek

Operasyonun bir diğer amacının da orta ve uzun vadede  Kandil ile PKK/PYD’nin kontrol altında tuttuğu Suriye’nin kuzeyindeki Rojawa bölgesi arasındaki iletişim ve ikmal hatlarının tamamen ortadan kaldırılması olacak. Ankara, PKK’nın Suriye ile Kandil arasındaki ikmal hattı olarak kullandığı Sincar kırsalı ve dağının İran’a bağlı paramiliter Haşdi Şabi gruplarının Suriye’ye geçiş üssü olarak kullanılmasından dolayı olası operasyon ile hem PKK’nın ikmal hattının hem de Suriye’ye geçen Şii teröristlerin geçiş üssünün önünün tamamen kapatılmasının planlandığı öğrenildi.

Silopi’de asker hazır bekliyor

Fırat Kalkanı operasyonun devam ettiği süreçte Ankara, Silopi ve Cizre’de olası Sincar operasyonu için hazırlıklarına başlamıştı. Bölgede hareket kabiliyeti olan ve operasyonun uzun süreli olacağı düşünülerek alanda olası riskler karşısında kapasitesi olan birliklerin sevk edildiği öğrenildi. Olası Sincar operasyonun nisan ayı sonunda mayıs ayı başında yapılması bekleniyor. Operasyonun hareket noktasının, Sincar kenti ve dağının stratejik konumu nedeniyle bölgeye olası operasyonlarda kalıcı sonuçlar almak için Ankara’nın bölgede hareket alanı oluşturmak üzere ikmal hatları ve lojistik hatlar kurmayı planladığı ve bu konu ile ilgili hareket planlarının masaya yatırıldığı kaydedildi.

ABD’ye Sincar sinyali

Kasım ayından buyana 5 kez ABD yönetimiyle Sincar’daki PKK varlığının sonlandırılması için görüşmeler yapan Ankara, görüşmelerde Sincar’a yönelik ABD’lilerin hızlı bir şekilde adım atmasını istedi. ABD’nin Erbil Başkonsolosu geçtiğimiz ocak ve şubat ayında iki kez Sincar’a giderek, PKK’nın üst düzey yöneticileriyle bölgenin boşaltılmasını talep etti.  Ancak terör örgütü bu talebe olumsuz yanıt verdi. ABD Dışişleri Bakanı Tillerson’ın Ankara ziyaretinde konu bir kez daha gündeme geldi.  ABD’li yöneticiler, Türkiye’nin tutumunu haklı bularak, operasyona herhangi bir itirazlarının olmayacağını belirttiler.

Bağdat, sözünde durmadı

DAEŞ, El Kaide ve PKK ile mücadelede lojistik ve istihbarat desteği ve paylaşımına açık olduklarını Bağdat’a ve Erbil’e ileten Ankara, geçtiğimiz kasım ayı başından buyana Irak merkezi yönetiminden Sincar’daki terör örgütü PKK’nın varlığına son verilmesini istemişti. Ancak Bağdat yönetimi terör örgütleri ile mücadelede Türkiye ile ilişkilerin önemine vurgu yaparken, aradan geçen zaman içinde PKK’ya yönelik hiçbir adım atılmadığı gözlendi. Irak merkezi yönetiminin PKK’nın Sincar’daki varlığına mali ve askeri lojistik sağlaması ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Konu Başbakan Binali Yıldırım’ın Bağdat ziyaretinde gündeme gelmiş ve Irak Başbakanı Abbadi gerekli önemleri alacaklarının mesajını vermişti. Ancak Abbadi verdiği sözlerden iki gün sonra çark ederek bölgedeki PKK varlığından rahatsız olmadıklarının mesajını verdi.

Milli güvenlik tehdidi uyarısına kulak tıkadılar

Ankara’nın son beş aydan buyana Bağdat ile yapılan 7 görüşmede Şengal (Sincar) hususundaki net mesajlarını iletmesinin ardından, Ankara’nın Bağdat’a PKK’nın Türkiye’de gerçekleştirdiği son 22 terör eyleminin doğrudan Şengal Dağı ve Suriye sınırları içinde planlandığı ve talimatların bu bölgelerdeki PKK yöneticileri tarafından geldiğini örnekleri ile Abbadi ve Iraklı yetkililere görüşmelerde ifade edildiği kaydedildi. Ancak Irak yönetimi bu uyarılara rağmen ve Ankara’nın Bağdat’a PKK’nın Şengal’deki (Sincar) Milli güvenlik tehdidi sınırlarına yaklaştığı uyarısına Irak merkezi yönetimi kulaklarını tıkadı.

DAEŞ terör örgütüne karşı Sünniler, Türkmenler ve Kürtlerin mücadelede daha aktif rol alması için Türkiye’nin Musul’un 12 km kuzey doğusunda kurduğu Başika askeri üssünün kapatılması meselesini Bağdat yönetimi krize dönüştürmeye çalışmıştı. Buna karşın Ankara’nın “Bizim düşüncemiz İşgal değil, Toprak bütünlüğünüze saygılıyız” mesajını vererek, Şengal, Mahmur’un Kuzey dağ yakası ve Zummar bölgesindeki PKK unsurlarının bölgeden temizlenmesi ile birlikte Başika askeri üssünün kapatılabileceği mesajını verdiği öğrenildi.  Kulislerde bölgelerin temizlenmesi durumunda ise Başika’daki askerlerin Türkiye’ye değil Türkiye sınır hattının Irak sınırları içindeki askeri üslerine gönderileceği belirtiliyor.

 

Benzer konular