Eskiden gurbetçi deyince akla Almancılar gelirdi, ama aslında Avrupa’nın çeşitli ülkelerine hatırı sayılır göç verdik. Avusturya da Almanya’dan sonra Türklerin tercih ettiği ülkeler arasında ilk sıralarda geliyor. Bir zamanlar atalarımızın dayandığı Viyana kapılarını, 28 Şubat döneminde başörtüsü yasakları veya İmam Hatiplerin üniversite sınavında karşılaştıkları kat sayı probleminden dolayı Türkiye’de okuyamayan gençler çalmıştı. Üniversitelerinde özgürce okuyabileceğimiz bir ülke olarak bildiğimiz Avusturya, Türkler için nispeten tercih edilebilir bir yer. Multi kültürel yapısıyla Müslümanlar için kolaylıklar içeriyor. Diğer yandan her şeyin göründüğü kadar tozpembe olmadığına da zamanla şahit olduk. Sırf Müslüman oldukları için toplum tarafından dışlananlar, başörtüsü nedeniyle saldırıya, hakarete uğrayanlar az değildi.
Avrupa’ya örnek teşkil edecek yasa
Son dönemde artan terör dalgası da hem Avusturya toplumunun hem de hükümetinin Müslümanlara bakışını etkiledi. Şimdi de yeni kabul edilen bir İslam yasası söz konusu. Tartışılan yasanın en dikkat çekici kısmı, din görevlilerinin Avusturya tarafından yetiştirilmesi. Bu durumda Diyanet, Avusturya’ya imam gönderemeyecek. Avusturya, kendi bünyesinde İlahiyat fakültesi açarak, kendi imamlarını yetiştirecek. O fakültelerdeki eğitmenlerin görüşleri ve dini algılayış biçimleri ise muamma. Radikalizmin önüne geçmek için çıkartıldığı ifade edilen bu yasanın, dini ihtiyaçları karşılanmayan Müslümanları radikal cemaat ve gruplara iterek, radikalizmi tetikleyebileceği konuşuluyor bir yandan. Avrupa’ya da örnek teşkil edecek bu yasalarla, Avusturya nasıl bir Müslüman profili çizmek istiyor? Avusturya’daki Müslümanların bu yasalardan haberi var mı? Avusturya’da yaşayan Türklerle, Avusturya’da Müslüman olarak yaşamanın nasıl olduğunu, yeni İslam yasasının hayatlarını nasıl etkileyeceğini konuştuk.
Başörtüsüyle Avusturya’da yaşayamazsın
Betül Ece, Avusturya’nın Leoben şehrinde Montan Üniversitesi’nde Polimer Mühendisliği Bölümünde okuyor. Oralarda her daim ülkemizi tanıtmak ve Müslümanlar üzerindeki önyargıyı kırmak için bireysel çaba sarf eden Ece, Avusturya’da yaşadığı güçlükleri şu ifadelerle dile getirdi: “Benim hikayem, öğrenim amacıyla İstanbul’dan uçağa atlayıp çok farklı bir kültürün içerisine balıklama atlamakla başlıyor. Öğrenimime başladığım ilk yıllar oldukça zordu. Türk ve Müslüman bir genç kız olarak, teknik bir üniversitede var olmak benim için farklı olduğu kadar, üniversite ve çevrem için de yeni bir şey olmalıydı ki, o dönem itibariyle anlam veremediğim bazen üzücü, bazen tuhaf, bazen komik, bazen şaşırtıcı pek çok şey yaşadım. Bunların içerisinde önyargılı davranışlar beni çok zorladı. İnsanların mesafeli davranışları, sokakta yürürken mırıldananlar (ne dediklerini hiçbir zaman anlamadım), yolda durdurup başörtülü Avusturya’da yaşayamayacağımı söyleyenler vs. Tabii bunların yanı sıra, destek olan insanlar da vardı. Zaman içerisinde hem üniversite bünyesinde hem de Uluslararası yardım kuruluşlarının düzenlediği organizasyonlarda ülkemizi tanıtma fırsatı bulurken, aynı zamanda da karşılıklı olarak birbirimizi tanıyarak önyargıların aşılabileceğini görmüş olduk.”
Son zamanlarda terörün Avrupa’yı tehdit etmesinden dolayı Müslümanların mercek altına alındığını söyleyen Betül Ece, uzun zamandır üzerinde konuşulan İslam yasasında yeni bir takım düzenlemelere gidilmesine sebep olduğunu söyledi. Ece, yeni yasa ile ilgili düşüncelerini şu ifadelerle belirtti: “Müslümanların bir kısım hakları teminat altına alınırken diğer taraftan da bazı kısıtlamalara gidilmiştir ki bu da kişileri zan altında bırakan ve ayrımcılığa yol açan maddelerdir. Üstelik diğer farklı dinler için böyle bir yasa yok. Birkaç dernek ve kuruluş dışında Avusturya’da yaşayan 574 000 ( toplumun %7sine tekabül ediyor) Müslüman kesim, konuya yeterli tepkiyi veremedi. Maalesef pek çok kişinin ya kanundan haberi yok, ya da içeriğinden.”
Müslümansanız, ikinci sınıf vatandaşsınız
Üniversite okumak için gelip, yaklaşık 13 yıldır Viyana’da yaşayan Emine Dağ, Viyana Üniversitesi Sosyoloji bölümü mezunu. Burada çeşitli projelerde çalıştığını söyleyen Dağ, aynı zamanda yaşam koçluğu da yapıyor. Dil, din ve kültür bakımından farklılıklar olmasına rağmen, geneli Hristiyan olan Viyana’da Müslüman olarak yaşamanın özellikle başörtülü kadınlar açısından çok kolay olmadığını söyleyen Dağ; “İslam’a ve Müslümanlara yönelik son zamanlarda artan nefret ister istemez Avrupa’da yasayan Müslümanlara da yansıyor. Ne kadar eğitimli olursanız olun, hatta burada doğup büyümüş olun, buranın vatandaşı olun, eğer Müslümansanız hele bir de kapalıysanız size bakış açıları ikinci sınıf muamelesinden öteye geçmiyor. Özellikle de yaşlı insanlar bu konuda daha sertler ve dünyada meydana gelen terör olaylarından sonra sözlü ya da farklı şekillerde taciz edebiliyorlar. Hiçbir kötü muameleye kalmasanız bile ezansız bir ülkede Müslüman olarak yaşamak başlı başına zor zaten. Sosyolojik olarak da her gruba rahatça dahil olamıyoruz. Ayrıca başörtülü kadınların her işte çalışması mümkün olmuyor” diyerek, orada yaşadıkları güçlükleri dile getiriyor. Yeni İslam yasasını da Avusturya izlerini taşıyan bir İslam anlayışının zamanla benimsetilmek istenmesi olarak yorumluyor.
Avusturyalıların arasında böcek gibiyiz
14 yıldır Viyana’da yaşayan Kübra Durmuş, 28 Şubat mağdurlarından biri. Okumak için Viyana’ya gelmiş ve yüksek lisansla birlikte Matematik-Kimya öğretmenliklerinde okuyor. Aynı zamanda da özel ders veriyor. Eşi de katsayı sebebiyle yolu Viyana’ya düşenlerden. Avrupa’da Müslüman bir birey olarak yaşamanın zorluklarının olduğunu ifade eden Durmuş, kendi ülkesinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü yıllarda ona kucak açan Avusturya’ya hep vefa borcu varmış gibi hissettiğini söylüyor. Durmuş, Avrupa’da Müslüman olmayı şu satırlarla anlatıyor: “Avrupa’da Müslüman olmak değil de ‘başı örtülü’ olmak daha zor sanki… İlk başörtümden dolayı saldırıya uğradığımda ‘Fransa’da başörtüsü yasak’ diyerek bir gencin başörtüme uzandığını ve günlerce tek başıma dışarıya çıkamadığımı hatırladığımda hala tüylerim diken diken olur. Ve en acısı da ‘sarhoştuk’ deyip bu işin içinden kolayca sıyrılabilmeleri.
Yine bir tanıdığım bundan 10 yıl önce, Türklerin yoğunlukta ikamet ettiği bir muhitte, kaldırımda yürürken iri yarı bir adam tarafından karnına bir yumruk yemiş, komalık olarak günlerce hastanede yoğun bakımda kalmıştı. Bu tarz saldırılar hep vardı, fakat duyulmuyordu. Şu an sosyal medyadan dolayı daha fazla duyulur oldu. Avusturya´da okul hayatım boyunca en çok zorlandığım konulardan bir tanesi, bizi aralarına almayışlarıydı. Laboratuvarda birlikte çalıştığım arkadaşlarımın, dışarıya çıkınca beni tanımazdan gelmeleri çok inciticiydi. Bir arkadaşım ‘Avusturyalıların arasında kendimi laboratuvardaki böcek gibi hissediyorum’ demişti. Ama yine de burada yaşadığım sıkıntılar, nedense ülkemde yaşadığım sıkıntıların yanında hafif kalıyor. Başımıza bir kötülük geldiğinde, en azından Müslümanlar tarafından yapılmadığını bilip rahatlıyoruz. Yeni İslam yasasıyla, Müslümanları topluma entegre etmek istedikleri belli. Kendi yetiştirdikleri imamlarla, kendi kafalarında dizayn ettikleri bir dinle bu entegrasyonu istedikleri şekilde yapabileceklerini düşünüyorum.”
Korkmayın, her Müslüman böyle değil
Üç çocuk annesi Esra Erdoğan iki yaşından beri Viyana’da yaşıyor. Sosyoloji mezunu olan Erdoğan, Avusturya’da Müslümanlıktan ziyade Türklükten dolayı zorluk yaşandığını düşünüyor. Öğretmenler hoşlanmadıkları Türk ailelerinin çocuklarının notlarını kırabiliyorlarmış. Almancayı bile yeterince bilmeyen Türkler, haklarını savunmakta yetersiz kalıyormuş. Terör saldırılarından dolayı sürekli zan altında kaldıklarını söyleyen Erdoğan, birkaç örnekle Avusturya’da karşılaştıkları güçlükleri anlattı: “Fransa’daki patlamadan sonra oğlumun okulunda olay hakkında bildiri dağıtıldı ve yapanların Müslüman olduğu yazıldı. ‘Ama korkmayın her Müslüman böyle değil’ diye bir cümle de vardı. Benim oğlum o bildiriden çok huzursuz oldu. Öğretmenine, saldırıyı yapanların Müslüman olmadığını, Müslüman birinin insan öldürmeyeceğini söylemiş. Başka öğretmen olsaydı kafayı takardı oğluma. Allah’tan öğretmenimiz geniş düşünceli de, bir şey yapmadı.
Müslümanlar arasında iyi insanlar varmış
Geçen gün üst katımda oturan yaşlı komşum kapımı çaldı ve ‘Son zamanlarda dünyada olup bitenlerden çok korkuyorum, insanlar çok tedirgin, dışarı çıkamıyorum artık. Ama iyi ki siz varsınız, ailecek Müslümanlar arasında iyi insanların da olduğunu gösteriyorsunuz ve rahatlıyorum’ dedi. Davranışlarımızdan dolayı teşekkür edip gitti. Ben çok farklı duygular hissettim, bir yandan ‘ne güzel iyi bir izlenim vermişiz’ diye düşünürken, diğer yandan Müslümanlar hakkında yayılan bu yanlış algıya üzüldüm. Ama hiç unutmadığım bir anım var ki, her hatırladığımda bana mutluluk verir. Yeni taşındığımda bir komşum geldi ve evinin anahtarını vermek istedi. Misafiri gelecekmiş, o işte olduğundan dışarıda kalmasını istememiş. Beni tanımadığı halde nasıl bana evinin anahtarını verebildiğini sorduğumda, Müslüman olduğumuz için bize güvendiğini söyledi. Bu beni çok mutlu etmişti.
Diyanet giderse, radikallik gelir
Sekiz yıldır Avusturya’da yaşayan Halil Bulut, Viyana Üniversitesi Siyasal Bilimler Bölümünde Doktora yapmasının yanı sıra Avusturya Türk İslam Birliği (ATİB), Kültür Sanat ve Eğitim biriminin idaresini yürütüyor. Müslüman olmanın her zaman ve her durumda keyifli olduğunu söyleyen Bulut, bu gerçeği yaşanılan zorlukların değiştiremeyeceğini ifade ediyor. Bulut, “Tabii ki yurtdışında yaşarken özlem duyduğunuz birçok şey var. Örneğin okunan ezanlar ya da gidip yüksek kubbe altında namaz kılmak gibi zevk veren ibadetlerden mahrumsunuz. Bir de yaşadığınız dinin imgelerini sosyal hayatta ve çevrenizde göremiyorsunuz. Ramazan ayının geldiğini pazarlara dolan hurmalardan, camilere asılan mahyalardan, kurulan iftar çadırlarından değil de, takviminizden anlıyorsunuz” diyor.
İslamiyet resmi din oldu
Yeni İslam yasasının hem olumlu hem de olumsuz yönleri olduğunu söyleyen Bulut, her yasada olduğu gibi toplumun her kesiminin memnun edilmesinin mümkün olmadığını söylüyor. Olumlu yönlerinin de olduğunu söyleyen Bulut, düşüncelerini şu şekilde açıklıyor: “İslamiyet’in Avusturya’da resmi din olarak kabul edilmiş olması Avrupa’ya da örnek teşkil edecektir. Avusturya’da 13 resmi din arasında İslamiyet’in de anayasa güvencesi altına alınmış hakları var. Bu hakların en başında okullarda din derslerinin devlet güvencesinde olması, ibadet yerlerinin ihtiyaçları karşılayacak şekilde yapılmasına izin verilmesi, askeriyede, cezaevlerinde ve hastanelerde din görevlisi bulundurulması gibi konularda resmi bir statünün olması çok olumlu gelişmeler. Ancak bu yasanın en sorunlu ve Avusturya makamlarının da en fazla ısrar ettikleri maddesi, Türkiye’den din görevlilerinin gelişini engelleyen maddesidir. Bu durumun getireceği vahim bir sonuç da, Avusturya’da yaşayan Müslümanlar, dini ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için çeşitli siyasi ve hatta radikal dini akımlarla beslenen cemaatlerin eline terk edilme tehlikesidir. Avusturya’da resmi olarak tanınan 13 dinden hiçbirisi bu şekilde bir yasa dayatması ile karşı karşıya kalmamıştır. Yasanın ilgili maddesinin iptal edilmesi için Anayasa mahkemesine müracaat edilmiş, ancak Anayasa mahkemesi yapılan itirazı usulden reddetmiştir.”
Avusturya’da imam yetişecek
Bugünlerde Avusturya’daki Müslümanların kafası biraz karışık. Yeni çıkan İslam yasası onları tedirgin etmiş görünüyor. İçeriğinden çoğu kişinin haberdar olmadığı yasada, dış finans kaynağının yasaklanmasıyla diyanetin imamlarının geri gideceği, Avusturya’da ilahiyat fakültesi açılıp, kendi imamlarını kendilerinin yetiştirecekleri yer alıyor. Detaylarını Türk İslam Birliği Başkanı Fatih Kardaş’a sordum. Yetkililere yeni bir kanuna neden ihtiyaç duyduklarını sorduklarında, Avusturya’da var olan İslam yasasının ihtiyaçlara cevap verememesini mazeret olarak gösterdiklerini belirten Karadaş, şunları söyledi: “Bazı sorulara cevap aradığımızda yasanın kanuni muhatabının Avusturya İslam Cemaati ( İGGİÖ) Başkanı Fuat Sanaç olduğu söylenerek sorularımıza muhatap bulamadık. Geçmiş yıllarda iki defa İslam yasası değişikliğine teşebbüs edilmiş, ancak akim kalmış. Sayın Fuat Sanaç döneminde bu kanunu çıkarmayı başardılar” diyerek, Sanaç’ın bu yasanın çıkmasından duyduğu memnuniyeti çeşitli vesilelerle basın aracılığı ile beyan ettiğini ifade ediyor.
Başörtüsü farzdır diyemeyeceğiz
İslam yasasının Müslümanlara faydasının da doğal olarak olabileceğini söyleyen Karadaş, “Yasada ne olduğu değil, nasıl uygulanacağı önemli. Aslında kazanım olarak gördüğümüz maddeler, pek çok şeyi de götürüyor. Yine yasanın ikinci paragrafına göre Avusturya değerlerine karşı bir durum oluştuğunda, dini gerekçelerle itiraz edilemeyecek. Örnek vermek gerekirse; Avusturya ‘başörtüsü takmamak bizim değerimizdir’ dese -ki siyasiler bunu dillendirmeye başladılar bile, hatta bir gazete şu an anket yapıyor- Müslümanlar olarak başörtüsü bizim inancımıza göre farzdır diyemeyeceğiz” diyerek, kazanım olarak gördüklerinin içine kaybettiklerinin gizlendiğini belirtiyor. Fatih Karadaş, İslam yasasının ATİB olarak direkt kendilerini ilgilendiren kısmını ise şöyle açıklıyor; “Bu yasa ile dış finans yasağı getiriliyor. Bu kapsamda Diyanet’in imamlarına engel olmak istiyorlar. Bu yasa kapsamında 65 Diyanet imamını geri göndermek istiyorlar. Avusturya modelli bir İslam oluşturacaklarını beyan ettiler. Tüm bunlar bir yorum değil, ilgili yetkililerin beyanlarıdır. Bu kanunla Diyanet’in bir kuruluşu olarak hedef alınıyoruz. ATİB, Avusturya’da cemaatler tarafından yalnız bırakıldı, ama hizmetlerimizin aksamadan hatta artarak devam edeceğinden kimsenin şüphesi olmasın.”