Milli Eğitim eski adıyla da maarif ne yazık ki Türkiye’de ‘boz ama yapama’ olarak özetlenebilecek sonu gelmeyen ‘arkası yarın’ hikayelerine dönüştü. 3 Mart 1924’de çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu’ndan bu yana sayısını kimsenin bilemediği kadar çok değişiklik yapıldı ama hiçbiri dikiş tutmadı. 17 yıllık AK Parti iktidarında da çok sayıda değişiklik yapıldı. Ömer Dinçer’in bakanlığı döneminde yapılan ve her türlü mesleği öldüren, köyleri boşaltan ve milleti topraktan koparan 12 yıllık kesintisiz eğitimin acısı bitmeden, şimdi yeni bir değişiklikle daha yüz yüzeyiz. Bu kez belki daha iyi olacak. Ama bunu anlamak için de en az 4 yıllık bir zamana ihtiyaç var. Görüşlerine müracaat ettiğimiz kimseler ya da medyaya yansıyan görüşler göstermiştir ki, tarih derslerinin seçmeli, Kemalizm tarihinin ise zorunlu olması herkesi şoke etmiş durumda. İbret levhası olur mu bilinmez ama bir İngiltere gerçeğini not ederek başlayalım dosyamızın detayına: İngiltere’den tarih ve coğrayfa mezunu olmayan hiç kimse başbakan yapılmaz. Zira tarih ve coğrafya bilmemek kör, sağır ve dilsiz sayılır. Derse girip geri kalan zamanda tavla oynayarak zaman öldüren, tarihten, güncelden, değerlerden kopuk, geleceğe dair tek bir fikri olmayan öğretmenlerin hâkim olduğu bir eğitim sisteminde değişikliğe YÖK’ten başlamak gerekmez mi?
Bir eğitim sistemi düşünün, içinde hayal, etkinlik ve hayat becerileri olsun, okula gidildiğinde sıkıldığı dersler yerine, ilgi alanına giren dersleri öğrensin, bu ilgi alanları sayesinde mezun olduğunda vakit kaybetmeden mesleğini seçsin, üniversite okuyacaksa da tercihini doğru bir şekilde yapsın. Türkiye için uygulanması zor olan bu hayalin ilk adımları atıldı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, ortaöğretimde yeni eğitim modelini açıkladı. Üstelik yapacağı değişiklikleri, instagram hesabında paylaştığı bir fotoğrafın altına “Bu sadece bir ortaöğretim programı değişimi değil; ülkemiz için, çocuklarımız için bir gelecek kurgulama meselesi” ifadelerini yazarak duyurdu.
Reform niteliğinde uygulamaları vaad eden yeni ortaöğretim modeli ilk olarak 2020-2021 eğitim öğretim yılında 9’uncu sınıflardan başlayacak ve kademeli bir geçiş süreci olacak. Yeni modelde özetle ortaöğretimde ders sayıları azaltılacak, liselerde “kariyer ofisleri” oluşturulacak. 12’nci sınıflarda ders saatleri azaltılarak destek çalışmaları getirilecek, her öğrenci üniversitedeki gibi kendi istediği dersleri seçebilecek. Haziran aylarında dersler yerine proje sunumları, portfolyo hazırlıkları gibi hayat becerileri etkinlikleri gerçekleştirilecek.
AZ OTURARAK EĞİTİM ŞANSI
Gününün büyük çoğunluğunu okulda geçiren, okul hayatı boyunca ise 630 gün yani 15 bin yüz yirmi saat sadece oturan çocukların sanatla, sporla ilgilenmesi demek, sadece oturma saatlerinin azalması bakımından bile önemli. Zira bütün bu oturma eylemi sonucu olarak ellerinde telefon veya tabletlerle odalarına kapanan çocukların hayata hazırlanma şansları sıfır.
Ezberci eğitim sisteminin izin vermediği ders dışı aktivitelerin artık ders olarak okullarda yapılacak olması, bir yandan heyecanla karşılanırken, diğer yandan da uygulaması konusunda soru işaretelerini içinde barındırıyor.
Mevcut imtihan sistemiyle bu eğitim nasıl olacak?
Sınav sistemi ne zaman değişecek?
Yeni modeli hangi öğretmenler uygulayacak?
Tarih neden seçmeli ders oldu?
Seçmeli dersler daha fazla arttırılacak mı?
Ölçme ve değerlendirmedeki kriterler yeterli olacak mı yoksa yeni kriterler mi geliştirilecek gibi sorular ilk akla gelenler arasında. Bütün bu soruların cevaplarını aradığımız dosyamızda meselenin künhüne vakıf kimselerin en büyük endişesi, sistemi uygulayacak olan öğretmenlerin yetiştirilip yetiştirilemeyeceği yönünde. Zira sistemi uygulayacak olan bileşenlerin en etkin olanı öğretmenler.
EĞİTİMDE TEDAVİ DEĞİL DEVRİM LAZIM
Yeni eğitim modelini iyi niyetli bir gayret olarak gördüğünü söyleyen Yazarlar Birliği İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı, bu gayretlerin ötesinde bir atılıma ihtiyaç olduğunu söylüyor. Türkiye’de eğitimin temel probleminin ise yerli ve milli eğitim politikamızın olmamasına bağlayarak yeni eğitim modeliyle ilgili şu görüşleri bildiriyor: “Sayın Ziya Selçuk, Türkiye’nin her kesiminin ikna olduğu, ümit bağladığı, atanması herkeste heyecan uyandıran bir isim oldu. Cumhuriyet tarihinde hiçbir bakana nasip olmayan toplum memnuniyeti, mevcut bakanımızda kendisini gösterdi. Halk verdiği bu kredi karşılığında sadece bir şey bekliyordu. Arap saçına dönen eğitim probleminin çözülmesi…
Şimdi Sayın Selçuk, üzerindeki bu ağır sorumluğun farkında birisi olarak kangren haline gelen eğitimi tedaviye başladı. Zaten bakan olmadan önceki konuşmalarını dinleyenler bilecektir, uzun yıllardan beri teşhisi dile getirmişti. Teşhis kısmı kolay, ama tedavi en zorlu süreç.
Açıklanan yeni eğitim modeli, üzerinde iyi çalışılmış ama topyekûn yaraya merhem olacak bir model değil. Ders sayılarını azaltmak her zaman kaliteyi artırmaz. Tam olarak nasıl sonuç elde edileceğini uygulamadan sonra göreceğiz. Asıl problemin çözümü, ders sayısının azaltılmasından önce öğretmen kalitesinin artırılmasından geçmektedir. Türkiye’de öğretmen yetiştiren fakülteler iflas etmiştir. İlgili bölümlerden ülkemizin ihtiyacı olan ideal öğretmenler yetişmiyor.
Eğitimin ana öznesi öğretmendir. İdeal öğretmeni yetiştirmeden ne yapsanız başarıya ulaşmanız mümkün değildir. Dünyanın geliştirdiği bütün eğitim modellerini deneyin, yine başarılı olamazsınız. Dolayısıyla öğretmen yetiştirmeye yönelik köklü çözümler, radikal değişiklikler getirmek gerekiyor.
Türkiye’deki okulların altyapısı ve öğretmen kalitesi yeni modelin uygulanması için ne kadar yeterli; burası tartışma konusu.
TARİH DERSİNİ SEÇMELİ YAPMAK TARİHÎ HATA
Yeni eğitim modelini küçük dokunuşlar olarak görmek gerek. Bu dokunuş esnasında ‘Tarih Dersi’ nin seçmeli yapılması gibi tarihî bir hata söz konusu. İnkılap tarihinin zorunlu, tarihin seçmeli olması demek, Türk milletini köksüz bir millet haline getirmek demektir. Kemalist ideologların yüz yıla yakındır tarihi 1920’lerden başlatma hastalığını devam ettirmek demektir. AK Parti’nin kuruluş felsefesine aykırı bu yanlıştan dönüleceğini de belirtmek isterim.
Bir de artık eğitimde, gelen bakana göre değişmeyecek bir Türkiye modeline ihtiyacı vardır. İstanbul Erkek Lisesi gibi okullarda ülkenin en zeki çocuklarını yabancılara teslim etmiş durumdayız. Yarının Türkiye’sini kuracak kabiliyetteki evlatlarımızın rüyalarında Türkiye yok. Niye onların “kızıl elma”sı Almanya ya da başka bir ülke. Buyurun size mesele…
Yeni eğitim modeliyle birlikte yeni sınav sisteminin de açıklanması, kafalardaki soru işaretlerini azaltabilirdi. Fakat ülkemiz maalesef bürokratik hegomanyayı yenebilmiş değil. YÖK’ün hantal yapısının yakın zamanda bu yeniliği yapacağını sanmıyorum. Milli Eğitim’in buradaki açılımını YÖK de ciddi bir atılımla desteklemeli, kamuoyunu tatmin edecek bir sınav sistemini geliştirmelidir.”
EN ÖNEMLİ FAKTÖR ÖĞRETMEN
Yeni modelde en önemli farklılığın HEY (hayal, etkinlik, yaşam) yani sanatsal, fiziksel ve toplumsal aktiviteler kısımlarının formal olarak tanımlanması ve bunun öğretim programının bir parçası haline getirilmesi olduğunu söyleyen Eğitimci Dr. Akif Pamuk, bir diğer farklılığın da teorinin yanında uygulama alanının ön plana çıkarılması olduğunu vurguluyor. “Bu süreç çocuğun kendi tercihlerini, ilgi alanlarını, yeteneğini ön plana çıkartmayı hedefliyor. Okul burada etkin yönlendirme çerçevesinde bir taraftan seçmeli alan bilgisini kolaylaştıracak diğer taraftan da 12. sınıfta kariyer ofisiyle meslek tercihlerinde yeteneğe göre mesleğini seçmesi sağlanacak. Bu durumda seçmeli ders havuzunun da genişletilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Öte yandan alt basamaklar tanımlandıktan sonra programın tutarlı olup olmadığı tartışılabilir. Öğrencilerin bu sürece nasıl adapte olacağı, 12. sınıftaki sınava hazırlığın HEY’i nasıl etkileyeceği, öğretmenlerin bu süreci nasıl yöneteceği, sanatsal faaliyetlere dair öğretmenlerin yeterliliklerinin olup olmaması şu an için soru işareti olarak yerini koruyor. Öğretmen eğitimleriyle öğretmenlerin adaptasyonu en önemli meselelerden. Çünkü 2004-2005 değişikliğinin verimli olamamasının temel nedeni buydu. Hizmet içi eğitim seminerleriyle öğretmen eğitimleri vermek çok fazla başarılı olan bir yöntem değil.
SİVİL TOPLUMU İŞİN İÇİNE KATABİLİRİZ
Derslerin azaltılması, şu anki sınav sistemiyle birlikte uygulanması zor bir yöntem. Bu demek oluyor ki, üniversiteye giriş sınavı bu yeni program ile revize edilecek. Satır aralarında gördüğümüz bir konu da, portfolyo dosyalarının varlığı, merkezi bir sınav sistemindeki çoktan seçmeli sorular yerine öğrencinin 4 yıl boyunca ürettikleri üzerinden süreç temelli bir değerlendirmeyi de gündeme getirecek. Yani 2024’te bizleri bu öğretim programının çıktılarını ölçecek bir sınav sistemi karşılıyor olacak. Yeni eğitim modelinin ilgili gruplarla tartışmasının yapılarak sürece katılımcı olması gerekiyordu. Ayrıca portfolyo (kişi veya kuruma ait çalışmaların tümü) dosyalarının oluşturulması, sertifika kavramlarının oluşturulması, eğitimin sadece sınıfta olmayacağı mânâsına geliyor. Denilebilir ki sivil toplumun bu sürecin bir parçası hâline gelmesi bu süreci başarılı kılmanın anahtarlarından bir tanesi.
Değişmesi gereken konulardan biri de ölçme değerlendirme süreci. Sonuç odaklı bir sistemin klasik ölçme araçları; HEY’de, portfolyo değerlendirmelerinde, projelerde ve disiplinler üstü kariyer derslerinde doğru sonuç vermez. Alternatif ve otantik ölçme üzerine farklı yaklaşımların süreci zenginleştirmesi gerekiyor. Süreçte ne olup bittiğini aslında bu kavramsal tartışmalar değil, öğretmenlerin bunu ne kadar uygulayacağı, öğrencilerin ne kadar içselleştireceği ve velilerin bundan memnun olup olmama düzeyleri belirleyecek.”
BİLGİ KURAMI DERSİ ÖNEMLİ
Çocukların profil oluşturmalarını sağlayacak bir eğitim modeli tasarlandığını söyleyen Doç. Dr. Levent Eraslan, tasarının akademik gelişimin yanı sıra çocukların duygusal, sosyal, fiziksel gelişimini de desteklediğini belirtiyor. “Tasarının en önemli avantajı, çocukların sistemi anlama ve kendini tanıma üzerine kurulu olmasıdır. Tasarı ile alanda derinleşme ve bütünsel akademik gelişim sağlanacaktır. Bu tasarıda, ders sayısının azaltılması dışında müfredata yeni bir zorunlu ders de eklendi. ‘Bilgi Kuramı’ dersi ile öğrencilerin bilgi ile ilişkisinin yeniden yapılandırılması, bilgiyi dışarıdan pasif olarak edindikleri bir yük ya da bilgiyi sadece sınavlar için kullandıkları bir araç olarak ele almamaları sağlanacaktır.
Çocukların bilgi ile ilişkisinin kendi ürettikleri bir süreç olarak değerlendirmeleri önemsenmektedir. Bilginin değere dönüşmesi hedeflenmektedir. Derslerin ilişkilendirilerek işlenmesi deneyimsel öğrenme ile sağlanacaktır, bu da bilginin öğrenilmesi ve kalıcılığı açısından önemlidir. Materyal geliştirme ve rehberlik sistemini oluşturma, öğretmen ve yönetici eğitimi tasarımın başarılı olabilmesinde önemli bir rol oynayacaktır. Tasarının uygulanabilirliği noktasında zamanla eksikliklerin ortaya çıkacağı kanaatindeyim.
SINAVA DEĞİL ÜNİVERSİTEYE HAZIRLAMAK
Ders sayılarının azaltılmasını sadece sayı açısından değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum, nitelik olarak neler yapıldığı ayrıntılarıyla incelenmelidir. Çocukların sadece masa başında soru çözerek bir öğrenme içselleşmesi yaşamaları söz konusu olamıyor. Uygulama yapmaları, deneyimlemeleri gerekiyor. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk hocanın da altını çizdiği nokta, öğrencileri üniversite sınavına hazırlamaktan ziyade üniversitenin kendisine hazırlamak olduğu yönündedir.
Üniversiteye hazırlık süreci ve tamamlayıcı projeler çocukların meslek seçiminden önce avantaj sağlayacaktır. Disiplinlerüstü kariyer dersleri verilecek ve bu derslerin temel amacı çocukların ilerde öğrenim görecekleri alanlara ilişkin farkındalıklarını değiştirmek. Böylelikle çocukların yükseköğretimin gerektirdiği fikir alanına sahip olmaları hedefleniyor. Ortaöğretim tasarımının sınav yaklaşımı değerlendirildiğinde, sınav değişikliği olacak tasarının başlaması ve ilk mezunlarını verdiği 2024 yılında yapılması planlanıyor.
Son olarak eklemek gerekirse, kamuoyunda yapılan reformlara yönelik bir endişe görülmektedir. Bu yüzden milli eğitim politikalarında artık uzun vadeli bir proje sistemine geçilmesi daha faydalı olacağı kanaatindeyim.”