Modern İtalya’nın köleleri: Nijeryalı kadınlar

İtalya’da akşam saatlerinde ıssız sokakların köşe başlarında bekleyen Nijeryalı kadınları görmek olağan. Her türlü tehlikeye açık, İtalya’ya adım atar atmaz büyük borç senetlerine imza atmak zorunda bırakılmış, sağlıklarını kaybetmeleri durumunda satılarak hizmetçi olarak çalıştırılan, hizmetçilik yapacak durumda olmayanları organ mafyasına verilen bu kadınlar yeni emperyalizmin özneleri.

Merkezi Roma’da bulunan Yabancı Basın Derneği’nin raporlarına göre, İtalya’da bulunan Nijeryalı kadınların sayısı 50 bin. Bu kadınların bir kısmı iş vaadiyle İtalya’ya getirilirken, bir kısmı da köylerinden kaçırılmış.

1980’lerden bu yana süren bu ticaretin detayları ilk kez Blessing Okoedion aracığıyla gün yüzüne çıktı. Nijeryalı Okoedion 2013 yılında 26 yaşında bir kilise tanıştığı kadın tarafından insan kaçaklarına satıldıktan sonra yaşadığı günleri “Özgürlük Cesareti: İnsan kaçakçılığı cehenneminden çıkan bir kadın” kitabında topladı.

Hıristiyan bir aileden gelen Okoedion, “bir melek gibiydi” diye tanımladığı kadının, “İtalya’daki kardeşimin yanında çalışırsın” vaadine güvenerek İtalya’ya doğru yolculuğa çıkmış ancak İtalya’ya geldiğinde kendini insan kaçakçılığı yapan mafyanın elinde bulmuş.

Sokaklarda fuhuş yapmaya zorlanan Okoedion, o günleri “Bu yaşamak değildi. Bana ‘zamanla alışırsın’ diyorlardı ama ben alışamadım” diye anlatıyor. İngilizce bilen ve kaçmayı başaran Okoedion polis merkezinde büyük bir ilgisizle karşılanmış:

“Bir kelime bile İtalyanca konuşmuyordum. Üstelik herkesten korkuyordum. İnsanlara karakolun adresini sormaya bile korkuyordum. Sonunda karakolu bulduğumda İngilizce konuştuğum için polisler beni anlamadı. Karakolda İngilizce konuşan kimsenin olmadığını söylediler ve bana ‘Şimdi git yarın sabah 9’da gel’ dediler. Bu benim için büyük bir yıkımdı. Çünkü karakol binasını ilk gördüğümde özgürlüğüme kavuşmuş gibi hissetmiştim.”

İkinci kez kaçmayı başaran, bu kez İngilizce bilen bir polis memuru bulan, insan tacirlerinin elinden kurtularak Caserta’da rahibelere ait bir sığınma evine yerleştirilen Okoedion şimdi kendisi gibi Nijerya’dan İtalya’ya getirilen kadınlara yardım için çalışıyor ve kültürel arabuluculuk yapıyor.

Ancak herkes Okoedion kadar şanslı değil.

Satılık hayatlar

Nijerya, Afrika’nın iletişimi en az bölgelerinden biri olduğu için halen sömürü peşindeki devletlerin ve insan tacirlerinin uğrak noktası.

Genellikle köyde yaşayan fakir ailelerin kızları bebek bakıcılığı, kuaförlük, garsonluk gibi iş vaatleriyle Avrupa’ya götürülmek üzere ‘alınıyor.’ Bu çoğu zaman parayla yürüyen sistemde, kızlar bazen aileleri tarafından satılsa da, asıl ticaret Nijerya’da çalışan insan tacirlerinin elinde. Kızlar yolculuğun başında Avrupa gitmek karşılığında borçlanıyor ve bu borç asla ödenemiyor.

Önce Libya’ya sonra İtalya’ya gelen kızlar, buradan diğer ülkelere de gönderiliyor. Ancak işin merkezi İtalya. 1980’lerden beri süren bu kölelik sistemi, 2014’ten bu yana en karanlık günlerini yaşıyor. Gelen kızların sayısı artarken, onlara reva görülen muamele giderek kötüleşiyor. Kızların dış dünyayla iletişimi kapalı ve çoğu zaman eski fabrikalardan bozma hangarlarda yataksız yaşıyorlar.

Bunların önemli bir kısmı seks ticaretinde kullanılıyor. Günlük 10 ila 30 euro kazanan kadınlar paralarını “borç” karşılığı kendilerini esir tutan tacirlere veriyor.

Kadınların hastalanması, güçten düşmesi ya da ölmesi durumunda “borç” Nijerya’daki ailelerine kalıyor. Bu döngünün kesintisiz devam etmesi anlamına da geliyor aynı zamanda.

Mafyanın yeni yüzü

İtalyan mafyasının son 30 yıldır gözde işi insan tacirleriyle ticaret yapmak. Camorra isimli mafya örgütünün Nijeryalı kadınlardan oluşan bir kadınlar grubunu fuhuşa zorladığı biliniyor. İtalyan yetkililer ise, Okoedion gibi özel bir şikâyet olmadıkça, harekete geçmiyor.

Kadınlar çalıştıkları bölgelere minibüsle götürülüyor, sabaha karşı yine aynı minibüsle toplanıyorlar.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM) insan ticaretiyle mücadele uzmanı Simona Moscarelli, son 10 yıldır daha önce görülmemiş seviyede bir artış olduğunu vurguluyor:

“Elimizdeki araştırmalar, bu kadınların çoğunluğunun kasıtlı olarak cinsel istismar amacıyla getirildiğini ortaya koyuyor.  Genç Nijeryalı kızların ticaretini yapan suç çeteleri ve ticaret ağları büyük bir gelişme kaydetti.”

Kamplar bakkala döndü

Kadınlar Libya’dan refakatsiz göçmen teknelerine bindiriliyor. 2014’te 1500 kadının geldiği tespit edilmiş. 2015’te bu rakam 5633. Çoğu tekne en fazla 10 kişilik ve 30’ar 40’ar tekneye bindirilen kadınları zorlu bir yolculuk bekliyor.

2017 bitmeden gelen kadın sayısı 4000 olmuş bile.

Üstelik bu kadınların insan kaçakçılarından önce devlet tarafından yakalanması da çare değil. Tutuldukları göçmen kamplarında da insan ticareti yapan örgütlerin çalışanları var. Kadınların bir kısmı kamplarda bile çalışmaya zorlanabiliyor, kamplardan kolayca kaçırılabiliyorlar.

Moscarelli, “Bu ticaret biçiminin dinamikleri ve doğası hakkında çok az bilgi var. Mafya sadece kampa geliyor ve kadınları seçiyor. Bir bakkala gitmek kadar kolay. Bu kadınlara böyle muamele edilmekte, nesne gibi satılmakta, satın alınmakta, istismar edilmekte ve mülteci kampları bu kız çocuklarının stoklandığı bir depo gibi hareket etmekte” diyor.

Sicilya’daki başsavcı yardımcısı Salvatore Vella da aynı fikirde, ancak bu kampların incelenmesine dair yaptıkları girişim bürokrasi yüzünden bir türlü ilerlemiyor.

Vella kadınlara oturma izni verilmemesi için uğraşıyor, çünkü oturma izni aldıkları andan itibaren kampın kapısında onları bekleyen insan tacirlerinin eline düşüyorlar.

20 yaşını göremeyen çocuklar

Prenses Inyang Okokon, ülkesinde prenses olsa da maddi zorluklarla boğuşan bir kadın. Nijerya’nın güneyindeki Akwa Ibom eyaletinden İtalya’ya gelmiş. Göçmen hakları ve insan ticaretiyle mücadele eden Progetto Integrazione Accoglienza Migranti (PIAM) için son 17 yıldır çalışıyor.

Prensesin yolculuğu 1999’a uzanıyor. Nijerya’daki evinden 3 çocuğuna daha iyi bir yaşam sunmak için, garson olmak üzere İtalya’ya geliyor.

Okokon önce sahte pasaportla Londra’ya uçmuş, sonra oradan onu alan adam İtalya’ya getirmiş. Torino’da diğer Nijeryalı kadınlarla dolu bir eve geldiğinde, oradaki kadınlara “Bir lokantada iş buldum” demiş:

“Dediler ki, burada hiçbir lokantalarda Nijeryalı bir kız çalışmaz, ister prenses, ister kraliçesin, burası Avrupa ve burada sadece bir fahişesin.”

Prenses kurtulmayı başardıktan sonra ömrünü bu kadınların hikâyesinin duyulmasına vakfetmiş. “Bu tacirler senden insanı insan yapan her şeyi alıyor” diyor.

Birçok hikâyeye tanıklık etmiş. Bıçaklanan ve hayatını kaybedenler, iyi çalışmadığı için uzuvları kesilenler, güçten düşünce organ mafyasına satılanlar, hizmetçi olarak kimsenin çalışmayacağı işlere gönderilenler, açlıktan ölenler, doğum yapmaya zorlanıp doğan bebekleri köle olarak satılanlar…

Uluslararası Göç Örgütü ne kadar Avrupa’ya kaçırılan kızların sayısında artışa işaret etse de bu karlı pazar alıcısını kaybetmiyor. Yine uzmanlara göre, kızların sayısında azalma beklenmesi büyük bir iyimserlikten ibaret.

Yaşanan çaresizliği en iyi IOM’dan Moscarelli’nin tespiti açıklıyor:

“Biz nasıl yeni yöntemler buluyorsak, insan tacirleri de yeni yöntemler buluyor. Maalesef Afrika’dan gemilerle köle getirip satan atalarımızın gurur duyduğu evlatlar olmalıyız. Çünkü insan hakları konusunda ilerleme kaydedemediğimiz gibi şeytani fikirler bulmakta çok başarılıyız.”

Benzer konular