Türkiye’nin telif haklarıyla ilgili en önemli meslek birliklerinden biri MESAM’da aylardır konuşulan kavgada beklenen oldu ve ayyuka çıkan usulsüzlük ve ayrımcılık iddiaları üzerine kayyum ataması yapıldı. Sanatçı Yavuz Bingöl’ün görevi kabul etmemesi üzerine Kültür ve Turizm Bakanlığı MESAM’ı yönetmek üzere Coşkun Sabah’ı seçti. Sanat dünyasında Orhan Gencebay ile Arif Sağ kavgası olarak kabul edilen MESAM olayının gerisinde çok farklı dinamikler dikkat çekiyor.
Türkiye’nin çağdaş anlamda telif hakları mücadelesiyle tanışması 1980 sonrasında iktidara gelen ANAP yıllarına kadar gidiyor. Sanatçıların talepleri doğrultusunda çağdaş bir telif hakları kanunu hazırlanmasını isteyen dönemin Başbakanı Turgut Özal, sanatçılar arasında günümüze kadar sürecek kavganın da işaret fişeğini atmış oldu. Hazırlanan kanun meslek birliklerine üyeliği zorunlu kılıyor ve telif haklarının dağıtımı için de bu birlikleri işaret ediyordu.
Dönemin liberal rüzgarlarının da etkisiyle kamunun sadece düzenleme ve denetleme göreviyle yer alması meslek birliklerine ciddi bir misyon yükledi. Sanatçılar, edebiyatçılar ve sinemacılar birbiri ardına dernekleşerek meslek birliklerini oluşturdu. Türkiye’de yavaş yavaş büyüyen kültür piyasasına kanunla birlikte rant da girmeye başlıyor ve sanatçılar telif haklarına sahip çıkmanın önemini fark ediyordu.
Türkiye Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği (MESAM) de, Özal’ın açtığı yoldan ilerleyip müzisyenlerin telif haklarını toplamak ve dağıtmak üzere kuruldu. İlgili mevzuata göre 1986’da tüzel kişilik kazanan MESAM’ın kurucu başkanı ise Türk sanat müziğinin efsane ismi Yıldırım Gürses’ti. 80’li yıllarda sanatçıları bir araya getirebilecek ‘ortak akla’ sahip bir isim olarak Gürses, uzun yıllar MESAM’ı yönetti. Belki de MESAM tarihinin tek kavgasız gürültüsüz dönemi de o yıllardı. Ticari rantın henüz yeteri kadar oluşmadığı, sanatçılar arasındaki siyasi bölünmenin bu kadar belirginleşmediği yıllarda Yıldırım Gürses’in olgun kişiliğinin de etkisiyle MESAM için huzurlu bir dönem yaşandı.
Yıldırım Gürses gitti kavga geldi
Müzik eseri sahiplerinin yani besteci, söz yazarı, aranjör ve editörlerin 5846 sayılı kanuna göre mali haklarının idaresini ve takibini yapan MESAM’da asıl kırılma özel radyo ve televizyonların yayına başlamasıyla yaşandı. Kanuni boşluktan faydalanarak yayına başlayan özel radyo ve TV’ler bir süre sonra telif gerçeğiyle karşı karşıya kaldılar.
Müzisyenler, sanatçılar radyo ve TV şirketlerinden haklarını talep ediyor ve çalınan her müzik eseri için bestecisinden söz yazarına kadar tüm hak sahipleri mahkeme yolunu tutuyordu. MESAM ve benzeri meslek birlikleri işte bu dönemde ilk altın çağını yaşamaya başladı. Radyo ve TV’ler ile yapılan anlaşmalar sonrasında ciddi bir pay da meslek birliğine kalıyordu. Bir süre sonra telif haklarına her türlü müzik eseri çalan mekânlar da dâhil olmaya başladı. Mekân sahipleri de çaldıkları eser için meslek birliklerine ücret ödemek zorundaydılar. MESAM’da bütçe büyüyor, kavganın işaretleri artıyordu.
2000’li yıllarda MESAM’ı yöneten besteci Atilla Özdemiroğlu sektörün duayen ismi olarak kavgayı uzun süre erteleyebildi. Yönetim içerisindeki çatırdamalar, bazı sanatçıların aldıkları telifi yetersiz bulması MESAM’da ilk yol ayrılığına neden oldu. İnternet’in de devreye girmesi ile telif havuzu büyüyor, sanatçıların beklentisi artıyordu.
MESAM’dan ilk büyük ayrılık
Bir dönemin popüler müzisyeni Ali Rıza Binboğa’nın başkanlığı döneminde ilk büyük ayrılık yaşandı. Eser sahiplerinin haklarını yeteri kadar savunmadığı suçlamasıyla bir grup sanatçı MESAM’dan ayrıldı. İlhan Şeşen’in başını çektiği bu ekip, Musiki Eserleri Sahipleri Grubu’nu (MSG) kurdu. Şeşen ve arkadaşlarının suçlaması daha çok ekonomik temellere dayanıyor ve adil olunmadığını savunuyordu. Kendisi de iki dönem MESAM yönetiminde bulunan Şeşen, batmakta olan gemiyi terk ettiklerini söylerken Binboğa ekibi gidenlere ağır suçlamalarda bulundu. Sanatçılar için cin şişeden çıkmış, kavganın boyutları artık önlenemez noktaya gelmişti.
MSG’yi kuran müzisyenleri “bindikleri dalı kesiyorlar” diye suçlayan Binboğa’ya göre Şeşen ve arkadaşları seçimi kaybettikleri için yeni bir yapılanmaya gitmişlerdi. MESAM’daki bu ilk bölünme sadece başlangıçtı, sonrasında yaşanan kavgalara siyaset ve ideolojik farklılıklar da karışmaya başladı.
Aslında müzik dünyasındaki kavga sadece MESAM’da yaşanmadı. Ayrılanların kurduğu MSG’de de bir süre sonra yönetim çatışması baş gösterdi. Sezen Aksu ve Candan Erçetin mevcut yönetimi değiştirmek için yola çıktı, bir diğer meslek birliği MÜYORBİR’de de bitmeyen kavgalar, suçlamalar ve ayrılıklar yaşandı ama hiçbiri son kavga kadar ses getirmedi. Daha çok sanat çevrelerinde kalan bu kavgalar besteci ve söz yazarlarının kişisel mücadelesi olarak görüldü.
MESAM kayyum ile tanışıyor
Müzik sektörünü iki büyük meslek birliğinin temsil etmesi sorunları da beraberinde getirdi. İnternet’in ve GSM şirketlerinin artık dijital müzik sektörünün belirleyicisi olması meslek birlikleri için yeni bir durum ortaya çıkardı. Kültür ve Turizm Bakanlığı mükerrer ödemelerin önüne geçmek ve sanatçıların haklarını korumak için iki örgütü birlikte hareket etmeye ve ortak anlaşmalar yapmaya davet etti. MESAM’ın genel kurul onayı almadan anlaşmalar imzalaması üzerine yönetime muhalif ekip harekete geçti ve yargıya başvurdu.
27 Aralık 2013 tarihinde yapılan 8. MESAM Olağanüstü Genel Kurulu’nda, MESAM Yönetimi, genel kurul tarafından azledilmiş, ancak Arif Sağ Başkanlığındaki grup ile yönetimi azleden ve aralarında İbrahim Tatlıses, Burhan Bayar, Recep Ergül’ün olduğu grup karşılıklı mahkemeye başvurmuştu. Davada, mahkeme heyeti MESAM yönetimini resmen görevden alarak 22 Mart 2014’de yapılacak genel kurula dek MESAM’a 3 kişilik geçici yönetim atadı. MESAM böylece ilk kez kayyum ile tanıştı.
Turkcell, TTNET ve diğer operatörler ile birlikte yabancı ajanslar ile yapılan anlaşmalar sonrasında yurt dışından da önemli telif geliri elde etmeye başlayan MESAM’da bu ilk kayyum krizi kolay atlatıldı. Müzik sektörünün iki güçlü ismi Orhan Gencebay ile Arif Sağ bir araya geldiler ve ortak yönetim oluşturdular.
MESAM’da bu dönemde de suçlamalar, kavgalar, ekip mücadeleleri, grupçuluk bitmedi. Orhan Gencebay’ın siyasi iktidarla kurduğu pozitif ilişkiler sayesinde sektör önemli kazanımlar elde ederken perde gerisinde başka çatışmalar yaşanıyordu. Arif Sağ ve ekibi bir yandan Gencebay ve arkadaşlarının ilişkilerinden yararlanıyor, diğer yandan da marjinal siyasi görüşlerini hakim kılmaya çalışıyordu.
Siyasi ve ideolojik çatışmanın işaretleri
2016 yılında bir kez daha genel kurulunu toplayan MESAM’da Arif Sağ ve Orhan Gencebay’ın birlikte oluşturduğu liste yönetime seçildi. Genel kuruldan yetki alan yönetim, başkan olarak ise Orhan Gencebay’ı seçti. 11 kişilik yönetimin 4 üyesi Orhan Gencebay ile hareket ederken, 7 üye Arif Sağ ile birlikte olmayı tercih ediyordu. Başkan olarak Gencebay görünse de, yönetimde Arif Sağ’ın ağırlığı vardı ve istediği her kararı bu yönetim kurulundan geçiriyordu. Yönetimdeki bu ikilik bir süre sonra sürdürülemez duruma geldi ve sonunda Orhan Gencebay’ın zehir zemberek istifası geldi.
Daha önce rant kavgasının ve ticari suçlamaların öne çıktığı MESAM’da Orhan Gencebay çok daha başka şeyler söylüyordu. İstifasını bir mektupla duyuran Gencebay’a göre 9 bin üyesi olan kurumda etnik köken ve inanç üzerinden bir örgütlenme çabası vardı.
“MESAM bir kahvehane, sıradan bir dernek değil. Yaklaşık 9 bin üyesi olan bir kurumun profesyonelce yönetilmesi ve eser sahipleri için yararlı çalışmalar yapması şarttır. Vatanına ve milletine büyük bir aşkla bağlı bir sanatçıyım. Bütün dil, din, mezhep ve siyaset farklılıklarına büyük saygı duyuyorum. Bütün renklerin başımın üstünde yeri vardır.” diyerek müzik dünyasında hep konuşulan ideolojik çatışmanın izlerini paylaşan Gencebay, “MESAM, etnik köken ve inanç üzerinden örgütlenerek faaliyette bulunulacak veya ele geçirilecek bir kurum değildir.” sözleriyle de Arif Sağ ekibine çok sert bir suçlamada bulunuyordu.
Aslında bu sözler kamuoyu önünde konuşulmasa da uzun yıllardır bilinen bir durumdu. Müzik dünyasına hakim olan bir grubun farklı düşüncedeki müzisyenlere hayat hakkı tanımadığından hep şikayet ediliyordu. Pek çok genç müzisyen siyasi görüşleri yüzünden ayrımcılığa uğradığını, önünün kesildiğini ve sektörde hayat hakkı tanınmadığını iddia ediyordu. Bu defa suçlama ülkenin en büyük meslek birliğinin istifa eden başkanından geliyordu. Orhan Gencebay gibi Türkiye’de popüler müzik denildiğinde ilk akla gelen isim ilk defa çok açık bir şekilde siyasi ve ideolojik ayrımcılığı afişe ediyordu.
Suçlamalara kulak tıkadı
Gencebay ve arkadaşlarının ayrılığını fırsat olarak gören ve suçlamalarına kulağını tıkayan Arif Sağ, yönetim kurulunu topladı ve kendini başkan seçtirdi. Ona göre Orhan Gencebay ve arkadaşları gitmiş, kavga da bitmişti. 2018’e Arif Sağ başkanlığında giren MESAM’da olaylar tahmin edildiği gibi gelişmedi. Kısa bir süre önce kanser tedavisi için gittiği Küba’dan dönen Arif Sağ, ideolojik ayrımcılık suçlamasından bir türlü kurtulamadı. Aynı zamanda usulsüzlük ithamlarıyla da karşı karşıya kalan yönetim için yolun sonu yaklaşıyordu.
Sonunda Kültür ve Turizm Bakanlığı harekete geçti ve müzik sektörünün en köklü meslek birliğinin yönetimine kayyum atadı. Mevcut yönetim kurulunun yerine Yavuz Bingöl, Recep Ergül, Polat Yağcı, İpek Açar, Turhan Taşan, Fuat Güner ve Coşkun Sabah’ı üye olarak atanırken yedek üyeliklere de Vedat Çetinkaya, Celal Yarıcı, Osman İşmen, Yücel Erzen, Ali Kocatepe, İclal Aydın ve Selahattin Akarsu getirildi.
Bakanlığın kararı kavgayı su yüzüne çıkartırken 18 Mart’taki genel kurula kadar MESAM’ı yönetmesi istenen Yavuz Bingöl bu görevi kabul edemeyeceğini bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetlerine katıldığı için bazı kesimler tarafından linçe uğrayan Bingöl, daha fazla polemiklere yol açmamak için bu kararı almıştı. Bingöl’ün bu kararı üzerine Bakanlık, ünlü müzisyen Coşkun Sabah’ı görevlendirdi.
Sanatçı ayrımcılık yapar mı?
Türkiye’de uzun yıllardır sağ iktidarlar yönetimde olsa da kültür ve sanat dünyasında sol ve marjinal görüşlerin hakimiyetinin hiç değişmediğinden şikayet edilir. AK Parti’nin de son yıllarda sıklıkla dile getirdiği bu yapı, her türlü değişime direnmeyi başarıyor. AK Parti’nin seslendirdiği siyasi fikirleri savunan sanatçı ve oyuncular sert eleştirilere uğruyor, sosyal medya tarafından linç edilebiliyor. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetlerine katılmak dahi suçlanmak için yeterli olabiliyor.
Müzik ve sinema dünyasında yer alan pek çok isim terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı durumundaki HDP’ye desteğini açıklıkla ifade ederken, şehitler için mesaj yayınlayan sanatçılar aşağılamalar ve eleştirilerle karşılaşabiliyor. Pek çok sanatçı bu yüzden fikirlerini toplumla paylaşmaktan dahi kaçınırken, yine de marjinal çevrelerin tepkisini çekmekten kurtulamıyor. Pek çok kişiye göre MESAM özelinde yaşanan çatışmanın gerisinde de bu yatıyor. Orhan Gencebay ve arkadaşlarına yönelik tepkiyi de yine Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan iyi ilişkilerde aramak gerekiyor. MESAM’da yönetim kavgası olarak kendini belli eden bu çatışma aslında buzdağının sadece görünen yüzü. Müzik ve sinema dünyasını yakından tanıyanlar için bu kavga daha uzun süre devam edecek gibi duruyor.
***
Cafer Vayni – Telif Hakları Derneği Başkanı
MESAM’da gelinen noktaya çok üzüldüm. Yönetim ya da ego savaşlarının olumsuz kültürü maalesef bu meslek birliğinde yerleşmeye başladı. Zira daha önce de MESAM’a kayyım atanmıştı.
Meslek birliklerindeki yönetimsel kavgaların bana göre iki nedeni vardır: Bunlardan ilki eser sahiplerini adil bir şekilde temsil etmemeleridir. Diğer yandan da 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eseri Kanunu’na uygun hareket etmedikleri için yaşanan sorunlardır. 5846 Sayılı yasa meslek birliklerine eser sahiplerinin haklarını koruma, alma ve ilgilisine verme yetkisi tanımıştır. Yani eser sahipleri lehine avukatlık yapmaları yetki ve görevini vermiştir. Meslek Birliği yönetimlerinin esas işi budur.
Meslek Birlikleri idari ve mali açıdan Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın denetimine tabidir. Dolayısıyla bakanlık ve devletle ilişkilerinde de özenli bir dil kullanmak zorundadır. MESAM yetkililerinin bir kısmının hükümete ve dolayısıyla devlete karşı sert söylem içerisinde bulunduğunu düşünüyorum. Yine Orhan Gencebay’a da haksızlık yapıldığı kanaatindeyim. Bana göre Türkiye’de fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesinde eser sahiplerinin menfaatleri doğrultusunda yaklaşan ve öneriler getiren en önemli ve etkili figür Orhan Gencebay’dır. Uzun yıllar konuyla ilgilenmektedir. Hatta müzik sektörü içerisinde de meseleye en çok emek ve mesai ayırandır. Onun çabası, kısırlaşan ve eser üretmekte zorlanan Türk Müziğini fikri mülkiyet yönünden geliştirerek gelecek kuşaklara daha güçlü ve görkemli biçimde aktarılmasını sağlamaktır. Bütün özel ve genel konuşmalarında bunu vurgulayan Orhan Gencebay’a adeta kapılarını kapatan MESAM yönetimine kuşku ile bakma hakkımız da elbette vardır. Umarım MESAM meselesi şu sıralar meclise gelmesini beklediğimiz 5846 Sayılı yasa tasarısının eser sahiplerinin hüsranı ile sonuçlanmasına neden olmaz.
MESAM Yönetim Kurulu
Orhan Gencebay MESAM Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığı yaklaşık 18 aylık dönemde kurumu demokratik olmayan bir şekilde, kendi şahsi şirketi gibi yönetme teşebbüsünde bulunmuştur. MESAM’ın en önemli ilkelerinden biri şeffaflık ilkesidir. Bu anlamda kurumumuz hem denetleme Kurulu, hem bağımsız denetim firmaları hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı ve ilgili teftiş kurulu başkanlıkları tarafından denetlenmektedir. MESAM eser sahiplerinin mali haklarının takibi ve toplu temsili amacı ile kurulmuş bir meslek birliğidir ve çatısı altındaki tüm etnik, siyasi, inançsal ve kültürel değerlere hiçbir ayrımcılık yapmadan saygı ve eşitlik çerçevesinde yaklaşır. Eğer Sayın Orhan Gencebay’ın bunun dışında bir iddiası varsa kendisini bu iddiasını kamuoyu ve hukuk önünde ispata davet ediyoruz.
Gencebay’ın istifa mektubu
MESAM’ın yönetim kurulu toplantılarında; bir sanatçı topluluğuna yakışmayacak birçok davranışa muhatap oldum. Bu hareketlere, mizacım ve duygusal yapım gereği hep hoşgörü ve sabırla yaklaştım. Zaman zaman şahsıma karşı yapılan saygısızlıkları görmezlikten geldim. Ancak eser sahiplerinin ve MESAM’ın çıkarları söz konusu olduğunda, yapılan yanlışları kabul edemem, bu durumun sürdürülmesine sessiz kalamam.
Vatanına ve milletine büyük bir aşkla bağlı bir sanatçıyım. Bütün dil, din, mezhep ve siyaset farklılıklarına büyük saygı duyuyorum. Bütün renklerin başımın üstünde yeri vardır. MESAM da müzik anlamında bu renklerin tümünü bünyesinde barındıran bir kurum. Ülkemizde her renk, her kültür, her inanç vardır ancak ayrışma yoktur ve olmayacaktır.
MESAM, etnik köken ve inanç üzerinden örgütlenerek faaliyette bulunulacak veya ele geçirilecek bir kurum değildir. ‘Benim adamlarım’ veya ‘Bize oy verecekler’ gibi söylemleri kabul etmem mümkün değildir. Üyelerin siyasi görüşü, inancı, kültürü ne olursa olsun; hepsi bizim için değerli, hepsi bizim başımızın tacıdır. Onların arasında kaynaşmayı sağlamak, sadece benim değil, hepimizin görevi.