Almanya’dan bir kare geçen hafta yabancı ajansların ilk sayfalarını süsledi. Eline seccade almış bir kadın onu seriyor, bir sonraki karede kadınlarla erkekler omuz omuza saf tutuyor, bir diğer kadın ezan okuyor. Namaz kılan kadınların başı açık. Rükular, secdeler, kıyamlar birbirine karışmış.
Müslümanların görmeye alışkın olmadığı bu manzaranın mimarı kendini kadın hakları aktivisti olarak tanımlayan avukat Seyran Ateş. Caminin adresi Berlin.
Şehrin camiler açısından karnesi çok parlak sayılmaz. Türk Şehitlik Camii’ne 2010’da dört kundaklama girişimi olmuştu. 2012-2014 arası camilere yapılan saldırılar 78’di, bu tarihler arasında Leipzig kentindeki bir caminin bahçesine tahta kazıklara saplanmış domuz kafaları bırakılmış, Bielefeld kentinde bulunan camide Kuran-ı Kerim yakılarak mescidin içine atılmış şekilde bulunmuştu.
Berlin’de bulunan Mevlana Camii yangını bu şüphelerin en çok arttığı olay oldu.
Almanya camilerin güvenliği konusunda böyle sıkıntılar yaşarken, Berlin’de açılan ve adını İslam âlimi İbn Rüşd ve Alman şair Johann Wofgang von Goethe’den alan İbn Rüşd-Goethe camii farklı bir iddiaya sahip. Cami, “Almanya’nın ilk liberal cami” olarak tanımlanıyor.
Liberalden kasıt şu: Camiye Sünni, Şii, Alevi, ateist, LGBT, kadın-erkek herkes girebiliyor ve başörtüsü takma zorunluluğu yok.
Ateş hedeflerini şöyle özetliyor:
“İnsanlar modern, barışçıl, liberal ve toleranslı inançlarını yaşamak istiyor, siyaseten bölücü vaazlar değil. Sözgelimi gelen Müslümanlardan biri birçok vaazda öne çıkan nefret ve geri kalmışlıktan korktuğu için geldi. İslam’ın ülkelerinde radikal bir şekilde aktarımı nedeniyle ülkelerini terk eden göçmenler de bizimle temas kurdu. Suriye’deki imamların Almanya’dakinden daha bağımsız bir şekilde vaaz verdiklerini söyledi. Caminin kapıları, burka ve peçe takanlar dışında herkese açık.”
Camiinin lokasyonu da ilginç: Evanjelik St Johannis Protestan Kilisesi’nin üçüncü katı. Hıristiyanlığın reformlarının Almanya’da Protestan kilisesi aracılığıyla yapıldığı bilgisiyle, İslam’ın liberal camisine Protestanlığın kucak açtığını söyleyebiliriz. Caminin bulunduğu yer kilisenin eski tiyatrosu.
Caminin imamı Seyran Ateş, ezansa başka bir kadın tarafından okunuyor.
İslam’da reform iddiası
Hakkındaki “FETÖ üyesi olmak” iddialarını reddeden Ateş’in bu iddialara muhatap olmasının nedeni Gülen Cemaati’nin Almanya Temsilcisi olan ve “Türkiye’ye dönmek intihar olur” sözleriyle öne çıkan Ercan Karakoyun’un başkanı olduğu “Dinlerarası Diyalog Vakfı”ndan ödül alması.
Türk-Kürt kökenli Alman yazar; bazı çevrelerde ayrıca kadın hakları eylemcisi olarak tanımlanmakta. Berlin’de avukat olarak çoğunlukla aile hukuku ve ceza hukuku dallarında çalışıyor. Ateş Alman İslam Konferansı (Deutsche Islamkonferenz) üyesi ve Alman Entegresyon Zirvesi (Deutscher Integrationsgipfel)’ne katıldı.
Ateş iddiaları reddederken, bir camiye niye imam olmak ihtiyacı hissettiğini şöyle anlatıyor:
“Almanya’da çocuklar aralarında oynarken, kız ve erkek çocuklarının el ele tutuşmasını yasaklayanlar var. Kadın erkek arasındaki ilişkinin sürekli cinselleştirilmesi, şeytanın devreye sokulmasından bıktık usandık. İbadete geldiğinde cinselliği unutacaksın kardeşim. ‘Sizin kıldığınız namazı saymıyoruz’ diyenler var. Camiye adım atamayanlar nihayet liberal camiye ayak basabilecek. Işid’i işaret parmağıyla göstermekle her şey hallolmuyor. Susmakla izlemekle olmuyor. İslam’la terör sürekli bir arada anılır hale geldi. İnsanlar Tanrı’nın yerine koyuyor kendini. İslam içinde bir barış hareketine acilen ihtiyaç var ve biz bu adımı atıyoruz.”
Ateş’in bu önerilerini güçlendirmek için yaptığı çalışmalar da var. 2009’da çıkan “İslam’a Seks Devrimi Gerek” kitabı ya da “Çok Kültürlü Yanlış” gibi.
Ateş’in bu sözleri, Alman Sosyal Demokrat Parti SPD’nin başbakan adayı Martin Schulz tarafından da kabul görüyor. Schulz, Tagesspiegel gazetesine yaptığı açıklamada İbn-i Rüşd-Goethe Camii’ne yönelik “eleştirilerin tahammül edilemez olduğunu” ve “Hıristiyanlıkta ve İbranilikte olduğu gibi İslam’da da çeşitli akımların bulunduğunu” söylüyor “Almanya’da elbette din özgürlüğü olduğunu ve bunun bütün ülkelerde böyle olması gerektiğini” vurguluyor.
Diyanet: Gülen yapılanmasının projesi
Diyanet İşleri Başkanlığı Berlin’de açılan caminin “İslam dininin kurallarını çiğnediğini ve İslam’ı yıkmayı amaçladığını” vurguluyor:
“Bunun yıllardır FETÖ ve benzeri menhus yapıların öncülüğünde yürütülen bir din mühendisliği projesi olduğu açıktır. İslam’ın on dört asırlık değişmez sabiteleri olarak devam edegelen bir ibadetini laubalice değiştirmeye kalkışmak asla bir fikir ve düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilemez.” denildi.
FETÖ’cü Diyalog ve Eğitim Vakfı’nın başkanı Ercan Karakoyun, Berlinli kadın hakları savunucusu Seyran Ateş’in girişimine ortak olmadıklarını söylüyor.
Mısır Yüksek Fetva Kurulu Darul İfta da Berlin’deki girişimi eleştiriyor. Kurulun açıklamasında “Kadınların erkeklerle birlikte namaz kılamayacaklarını, kadının başını bağlamadan dua edemeyeceğini ve erkeklerin namaz kıldığı yerde kadının imamlık yapamayacağı” belirtiliyor.
Dizayn edilmiş Müslümanlık
Almanya’nın Müslümanları dizayn etme çabası, iç istihbarat teşkilatı Verfassungsschutz’un (VS) çalışmalarıyla 11 Eylül 2001 tarihine uzanıyor. Bu tarihten itibaren Almanya’daki Müslüman cemaatleri resmen takibe alan örgüt, bu konuda gösterdiği duyarlılığı ülkede son on yıldır sistematikleşen cami kundaklamaları konusundaki ataleti Türk diasporasının en çok eleştirdiği konuların başında.
Bir yanda DİTİB’i mercek altına alan bir yanda FETÖ yapılanmalarının faaliyetlerini görmezden gelen VS’ye en büyük eleştiri yerel yönetimlerden geliyor.
“FETÖ örgütleri şeffaf değil” tespiti yapan Baden-Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Dairesi 2014 yılı raporunda bu örgüte yakınlığıyla bilinen 24 okul, yaklaşık 300 dernek ve 150 okul derslerine yardımcı kurs bulunduğunu belirtilerek şöyle diyor:
“Değişik kurum, dernek ve inisiyatif kurması ve bunların hem birbiriyle hem Gülen ile olan bağlantısını açıklamaması, hareketin örgütsel yapı olduğunun kanıtlanmasını zorlaştırıyor.”
FETÖ üyeleri 15 Temmuz girişimi sonrası Almanya’yı ikinci adresleri olarak görürken, yapılar ve dernekler vasıtasıyla ülkede hem federal düzeyde hem de yerel düzeyde siyasetçilere ve sözü geçen kişilere ulaşıp bunların üzerinden ülkedeki etkisini artırmaya çalışıyor. Düzenlenen etkinlikler ve yarışmalara, siyasetçileri ve yerel yönetimlerin temsilcileri davet ediliyor. Örgütü temsil eden derneklerin de kiraların yüksek olduğu bölgelerde yer alması, bu yerlerin finansmanın nasıl sağlandığı konusunda kuşkular bulunuyor.
Almanya kendi imamlarını mı yetiştiriyor?
Avukat Muhterem Dilbirliği, Almanya’nın kendi imamlarını yetiştirme yolunda ilerlediğine dikkat çekiyor:
“Almanya’da örgütlenmiş FETÖ imamlarına alan açma ihtimali de söz konusu. Bir diğer husus Türkiye’ye karşı bugün bu imamlar meselesinin siyasi bir baskı olarak kullanılması. Almanya’da 2002 yılından beri örgütlüler. FETÖ 2012-2013 yılından beri ön plana çıkarılmaya başlandı. İnsanlar DİTİB’den boşalacak alanlarla dini ihtiyaçlarını karşılayamayacakları duruma düşünce, yerelde ne bulursa yerine koymaya çalışacaklar. Kendi ilahiyatçılarını yetiştiriyor Almanya da. Bir süre sonra Türkiye’den gelen imamlar Almanya’da yetişmediği için görevlendirilmeyecek muhtemelen. Yıllardan beri cemaatlerin birliğinden bahsediliyor, bu yapılmadı. Buradaki en büyük sıkıntı diasporadaki dini politikalarla ilgili etkin bir politika üretilmesi. Aşağı Saksonya’da imamlarla ilgili tartışmalarda Diyanet’le ilişkiler askıya alındı. Bütün bunların hepsi belirli bir sistematik çerçeve içinde.”
Güncel bir araştırmaya göre üç Alman’dan biri, Müslümanların Almanya’ya göçünün yasaklanmasını istiyor. Münster Üniversitesi’nin araştırması Avrupa’da en çok Almanların İslam’a önyargılı baktığını da ortaya koydu.
Hollandalı, Danimarkalı Ve Fransızlar’ın yüzde 20’si İslam’ı ‘hoşgörülü bir din’ olarak tanımlarken, Almanlar’ın sadece yüzde 5’i İslam’ın hoşgörülü olduğunu düşünüyor. Öte yandan Almanlar’ın yüzde 70’i cami inşaatlarına karşı.