Kovboyun çapul düzeni

ABD, İkinci Dünya Savaşı biterken dolara endeksli bir küresel sistem kurdu. Başlangıçta altına sabitlenen bu sistemi, 70’lerin başında altına bağımlı olmaktan çıkardı ve bildiğin çapul düzenine geçiş yaptı. Dolar, karşılığı olmayan bir kâğıt parçasından ibarettir. Mafyanın silah dayayıp boş kâğıda imza attırması gibi arkasında sadece tehdit ve şantaj vardır.

1971 yılıydı, İtalya’nın başkenti Roma’da gelişmiş ülkelerin bir araya geldiği G10 toplantısı yapılıyordu. Toplantıda ABD Hazine Bakanı John Connally diğer ülkelerin temsilcilerine şöyle diyordu: “ Dolar bizim paramız. Fakat sizin probleminiz.” Üç hafta sonra G10 bakanları bu kez Washington’daki Smithsonian Enstitüsü’nde bir araya geldi. ABD Başkanı Nixon’ın deyimiyle “dünya tarihindeki en önemli para anlaşması” burada gerçekleşti. Bretton Woods dönemi artık kapanmış, ekonomi tarihinde yeni bir dönem başlamıştı.

Bretton Woods: Dolar silah oluyor

Sahi, Bretton Woods da neyin nesiydi? Coğrafi olarak ABD’nin kuzeydoğusundaki New Hampshire eyaletinde küçük bir yerleşim biriminin adıydı. Buradaki Mount Washington oteli, 1 Temmuz – 22 Temmuz 1944 tarihleri arasında 44 ülkeden gelen 730 delegeye ev sahipliği yapmıştı. Resmi adı “Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı” olarak ilan edilen fakat daha ziyade “Bretton Woods Konferansı” olarak bilinen etkinlik burada düzenlenmişti.
Konferansın yapıldığı tarihlerde İkinci Dünya Savaşı henüz devam ediyor, 6 Haziran 1944 günü başlayan Normandiya Çıkarması bütün hızıyla sürüyordu. İngiliz ve ABD orduları Paris’e doğru ilerlerken Sovyet orduları da Varşova’yı geride bırakmış Berlin’e doğru yürüyüşe geçmişti. Almanya gittikçe daralan bir çembere alınmak üzereydi. Savaşın sonucunu şimdiden kestirmek mümkündü. Almanya yenilecekti.
Bretton Woods Konferansı, İkinci Dünya Savaşının sona erdiğini ilan ediyordu. Yeni bir dünya kuruluyor, temelleri bu konferansta atılıyordu. 44 ülkeden gelen 730 delegeye, rakamların kalabalığına takılmayın. Konferansın karar vericileri iki devletti. İngiltere ve ev sahibi ABD. Diğerleri sadece birer dekordan ibaretti. Konferansın sonunda alınan üç karar, bugünkü küresel sistemin yapısını belirlediği için son derece önemliydi.
1. Bretton Woods’ta dolar, altına dönüşebilen tek para birimi olarak kabul ediliyor ve 1 ons altın 35 dolara sabitleniyordu. ABD, kendisine talep gelmesi halinde doları bu tutar karşılığı altına çevirmeyi taahhüt ediyor, buna karşılık diğer ülkelerin para birimleri artık dolara göre değerleniyordu.
2. Küresel finans akışını ve para birimleri arasındaki oran istikrarını sağlamak amacıyla Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruluyordu.
3. İkinci Dünya Savaşı sonrası yeniden yapılanmayı hızla gerçekleştirmek ve ekonomik gelişmeye destek olmak amacıyla günümüzdeki Dünya Bankası’nın temelini oluşturan Uluslararası Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası kuruluyordu.

İlk itiraz De Gaulle’den

Amerikan doları rezerv para olmuş, altına sabitlenmişti fakat Kore ve Vietnam savaşlarının maliyetini karşılamakta güçlük çeken Amerikan bütçesi ciddi açıklar vermeye başlamıştı. Başı iyice sıkışan ABD sisteme ihanet ederek karşılıksız dolar basma yoluna gitmişti. Fransa’dan itirazlar yükselmeye başladı. 1962’deki yıllık IMF toplantısında Fransa, rezerv paradan sorumlu olanların ödemeler dengesinde açık veremeyeceğini, sorumluluk almaları gerektiğini söyledi. 1963 yılında ise piyasadaki dolar fazlasından kaynaklanan durumun ülkenin büyümesini ciddi anlamda tehdit ettiğini ve yapılan anlaşmadan sapmanın kabul edilemeyeceğini açıkladı. De Gaulle haklı olarak Amerikan ödemeler dengesindeki açığın kapanacak gibi olmadığını, bunun küresel bir enflasyona neden olduğunu söylüyordu. Amerikan Merkez Bankası yarından tezi yok dolar stoklarındaki artışı kesmek durumundaydı. Fransız devlet başkanının meşhur ekonomi danışması Rueff “Batı dünyası kendi parasını düzene koyacak bir devlet adamı arıyor” sözüyle patronu De Gaulle’e işaret ediyor, Fransa kovboya açıktan meydan okuyordu.
Fransa 1965 yılı başlarında elindeki dolara karşılık ABD’den altın talep etmeye başladı. Dolara karşı altın almak güvence demekti. 4 Şubat 1965 günü Eliysee Sarayı’nda dananın kuyruğu koptu. De Gaulle, 1944’deki Bretton Woods’un zamanına göre iyi bir anlaşma olduğunu söylüyor fakat yirmi yıl sonra artık geçersiz olduğunu ilan ediyordu. İyi bir anlaşmaydı zira o vakitler altın büyük oranda ABD’nin elindeydi. Fakat savaş sonrası Avrupa çabuk toparlanmış, altın stoğu ABD’yi dengeler duruma gelmişti. Bu durumda Bretton Woods anlamını kaybetmiş, senyoraj yoluyla ABD’ye kazandıran bir sisteme dönüşmüştü. Bu kabul edilemezdi. Fransa’nın iki çözüm önerisi vardı. Ya tekrar altın standardına geri dönülecekti. Ya da altın fiyatlarına zam yapılarak mevcut duruma denge getirilecekti. Her iki teklif de ABD açısından tehditten başka bir şey değildi.

De Gaulle bize neyi hatırlatıyor?

ABD’yi tehdit eden De Gaulle ülkesi için neler yaptı ve akıbeti ne oldu? Fransa’nın başına geçer geçmez ekonomiyi canlandıran De Gaulle, dev yatırımlara imza attı. Marsilya limanını Akdeniz’in en büyüğü haline getirdi. İngiltere ile Concorde uçaklarını üretti. Fransız otomotiv sanayii onun zamanında büyük adımlar attı. Ülkenin kırsal bölgelerini Paris’e bağlayan otoyol devrimini gerçekleştirdi. Bu hamleler sonucu Fransız ekonomisi 200 yıl sonra ilk kez İngiltere’yi geçti.
De Gaulle ile birlikte Fransa’nın Ortadoğu politikası da değişti. Daha önce İsrail’in en yakın müttefiklerinden sayılan hatta Süveyş kanalı için 1956 yılında İsrail’in yanında savaşan Fransa, De Gaulle ile birlikte İsrail’i kınayan bir ülkeye dönüştü. İsrail bunu bir ihanet olarak gördü ve ABD’ye daha fazla yanaştı.
İsrail’e ve ABD’ye cephe alan birinin başına ne gelebilirse De Gaulle’ün başına da aynısı geldi. Ülke siyasal ve ekonomik açıdan en parlak günlerini yaşıyorken ülke basını, sendikalar ve üniversite gençliğinin başını çektiği “Diktatör De Gaulle” konulu eylemler birbirini izlemeye başladı. Sonunda romantik solcuların 68 Devrimi olarak adlandırdığı olaylar patlak verdi. Seçimler yenilendi ve ilginçtir, De Gaulle eskisinden daha fazla oy aldı. Ancak ömrü boyunca büyük badireler atlatan adam, bir referandum yenilgisiyle istifa ederek taşradaki sakin evine çekildi. Fransa’nın kudretli generali ve devlet başkanı, bir yıl sonra kalp krizi geçirip öldü.

1971 ve sonrası: Kovboy çapul düzenine geçiyor

Bretton Woods dönemini kapatan Smithsonian anlaşmasından girişte bahsetmiştik. De Gaulle’ün itirazında gördüğümüz gibi Amerika altına endeksli dolar kuralını çoktan çiğnemiş, karşılıksız dolar basıyordu. Ancak bu yeterli gelmiyor, açıktan daha fazlasını da yapamıyordu. “Dolar bizim paramız, fakat sizin probleminiz” sözü işte tam da bu ortamda söylendi. Washington’daki Smithsonian Enstitüsü’nde yapılan anlaşmada Amerikan dolarının altına oranı ilk kez devalüe edildi ve altının onsu 35 dolardan 38 dolara çıkarıldı. G10 ülkeleri kendi paralarının dolar karşısında aynı miktarda değer kaybını kabul ettiler. Cin artık şişeden çıkmıştı. 1973’e gelindiğinde ABD tek taraflı olarak yüzde 10’luk bir devalüasyon yapıp altının onsunu 42 dolara çıkarınca Bretton Woods’un sabit kur sistemi tamamen çöktü. Altına bağımlılığı kalmayan dolar, karşılıksız bir kâğıt parçasına dönüştüğü halde küresel sistemin rezerv parası olmaya devam etti. Kovboyun çapul düzeni başlamıştı. Çapul düzeni derken neyi kastettiğimiz daha iyi anlaşılsın diye durumu rakamlarla ifade edelim.

Sistem çökmeden önce 1970 yılında: 1 varil petrol = 1,21 $, 1 ons altın = 35 $
Sistem çöktükten sonra 1975 yılında: 1 varil petrol = 10,43 $ , 1 ons altın = 161 $
1980 yılına gelindiğinde: 1 varil petrol: 35,52 $ , 1 ons altın = 612,56 $
2018 rakamlarına göre: 1 varil petrol: 68,31 $ , 1 ons altın = 1182 $

Durumun Amerikan devleti açısından nasıl görüldüğünü Prof. Michael Hudson’dan dinleyelim. “Süper Emperyalizm” isimli kitabında çarpık düzeni eleştiren Hudson, ABD devletinin üst yönetimine brifing vermek için Beyaz Saray’a davet edilir. Oradaki izlenimi şöyledir:
“Arapların petrolü ne kadar pahalı sattıkları bizim için önemli değildi. Bizim kırmızı çizgimiz, yani savaş sebebi olacak şey, petrolün dolardan başka bir parayla satışı ve paraların ABD’deki dolar hesapları dışında başka yerde tutulmasıydı.”

İtiraz yükseliyor

Bretton Woods imzalanıp ABD doları rezerv para olunca dünyadaki merkez bankalarında bulunan altınların yüzde 75’i ABD topraklarına gönderilmişti. Türkiye de altın rezervini ABD ve İngiltere’ye gönderen ülkelerden biriydi. Eski Maliye Bakanı Mehmet Şimşek Türkiye’nin toplam 490 ton altın rezervi bulunduğunu ancak bu altınlardan sadece 40 tonunun Türkiye’de bulunduğunu ifade etmişti. Pek çok ülke benzer durumdaydı. Ancak 2012 yılına girildiğinde tablo değişmeye başladı. Önce Venezuela 160 ton altını Amerikan Merkez Bankası’ndan geri çekti. Peşinden Almanya 300 ton altını geri istedi. Almanya’yı 122 buçuk tonla Hollanda izledi. Türkiye de 2017 yılında harekete geçti ve ABD Merkez Bankasında bulunan altınların tamamını geri getirdi. Dışarıdan getirilen altın miktarı 220 tonu buldu.
Dünya kovboyun çapul sistemine itiraz ediyor, kendisine ait olanı geri istiyordu. Üstelik yeni bir De Gaulle daha çıkmış, altın standardına geri dönülmesinden bahsediyordu.
“Niçin bütün borçlanmaları dolar üzerinden yapıyoruz. Gelin, başka para birimi kullanalım. Ben diyorum ki borçlanmalar altınla yapılsın. Dünya dolar nedeniyle sürekli kur baskısı altında. Devletleri ve milletleri bu kur baskısından kurtarmamız lazım. Altın tarih boyunca hiçbir zaman baskı unsuru olmamıştır.”
Bu sözler, 16 Nisan 2018’de Global Girişimcilik Kongresi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aitti.

Benzer konular