Jale Saraç’tan hemşireye hayalet kumpası

Dicle Üniversitesi eski rektörü Ayşegül Jale Saraç ile yardımcıları Aytekin Sır, Aslan Bilici ve Sabri Eyigün hakkında Terör Örgütü Kurma ve Yönetme suçlarından açılan davanın iddianamesi Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi.

Bendeniz bu üniversitede on yıl görev yaptım. Burası, FETÖ’nün akademideki yapılanmasının en önemli merkeziydi. Bana göre, buradaki işleyiş analiz edilerek FETÖ yapılanmasının kodlarını çözebileceğimiz bir yöntem belirlenebilir. Zira bu yapıyla mücadele etmenin en kritik eşiği yöntem ve stratejidir. Çünkü Gülenizmin en belirgin iki özelliğinden birisi “yalan” birisi de “sahtekarlıktır”. Bu tür bir yapının sistematik bir bilgi ile analiz edilmesinin ne kadar zor olduğunu tüm sosyal bilimciler iyi bilirler. İşte buradaki yapılanma hem söz konusu örgütün dil kodlarını hem de ideolojik ve örgütsel yapılanmasını deşifre edecek bir imkan sunabilir bize.

Kumpas üstüne kumpas

Dicle Üniversitesi’nde kullanılan; kamu imkanlarının söğüşlenmesi, devletin varlığına kast eden terör örgütleri ile işbirliğine gidilmesi, insanlığın ortak ve neredeyse üç bin yıldan bu yana bir geleneğe ve değere dönüşen tıp etiğinin kategorik olarak toplu halde ihlal edilmesi, kumpas kurmak, itibar suikastı yapmak, kendini gizlemek için başını açabildiği gibi örtmesini de bilmek, çalıntı sorularla makam elde etmek, hak hukuk tanımamak gibi yöntemler işlerin nasıl yürütüldüğünü açıkça göstermekteydi. Keza kripto Gülenciliğin de nasıl pratize edildiğini görebileceğiniz bir merkezdi Dicle Üniversitesi. Söz gelimi özde FETÖ üyesi olan birisinin nasıl ve hangi sahtekarlıklar ve yalanlarla kendisini bir başka cemaat/ekipten gösterebildiğinin de izlerine rastlayabilirsiniz burada.

Rakipleri diskalifiye için iftira

Gelelim tipik FETÖ yalan ve sahtekarlıklarına, Dicle Üniversitesi’ndeki örnek olaylardan birkaç tanesine…

Dicle Üniversitesi’ndeki Jale Saraç’ın ele başı olduğu FETÖ yapılanması, Jale Saraç’ın ilk dönem rektör adayı seçiminde, rektörlüğe adaylığını koyan tüm adaylarla ilgili sahte istihbarat raporları hazırladı. Kimi raporlarda rakiplerini PKK’ya müzahirmiş gibi gösterdi kimlerinde de Hizbullah’a.

Hemşireyi delirttiler

Dicle Üniversitesi’ndeki FETÖ, PKK terör örgütü üyelerini Tıp Fakültesi hastanesinde muayene etme isteğine itiraz eden ve yalnız yaşayan bir hemşireyi, kusursuz şekilde tertiplenen hayalet senaryoları ile korkutup psikiyatri kliniğine yatırdı. Burada hemşireye bilerek yanlış ilaç verildi. Amaç hemşireyi delirtmekti.

Dicle Üniversitesi’ndeki FETÖ yapılanması, kendisi için can sıkıcı gördüğü tüm akademisyenleri bir biçimde oradan gönderdi. Ya PKK ile birlik olup iftira attı ya da akademik çalışmalarını sabote etti. Ya lojman vermedi ya da öğrencileri ile karşı karşıya getirdi.

Yolsuzluk algısını kullandılar 

Kamu imkanlarını söğüşlemek için her yola başvuruldu. Önce yaptırdığı haberlerle daha önceki yönetim zamanında çok büyük yolsuzlukların yapıldığı algısını oluşturdu ve bunları temizliyor gibi göstererek yolsuzluklara başladı.

Dicle Üniversitesi’ndeki akademinin etiğini ve işleyişini yerle bir eden FETÖ akademik kariyer için bir ön şart olan dil puanı için de özel bir çete kurdu. Çalıntı sorularla sokaktan geçen adamların elinden tutup getirdi ve akademisyen yaptı.

PKK’ya ilaç sağlandı 

Bir örnek de, mahkemece kabul edilen iddianameden bir bölümü alıntılayarak verelim. Kendisini Meşveret grubu üyesi olarak lanse eden rektör yardımcısı Aslan Bilici’nin burada özel bir kadrolaşmaya giderek 4B adı altında hastaneye bin beş yüzün üzerinde FETÖ/PDY üyesi görevli aldığını belirten Gizli Tanık ‘Aydınlık’ın ifadesi şöyle:

“Üniversiteye alınan akademisyenlerin tamamı FETÖ/PDY üyesidir. Dicle Üniversitesi ameliyathane kapasitesi düşünüldüğünde akla gelmeyecek sayıda ilaç stoku vardır. Bunların çoğu pahalı ve ulaşılması zor ilaçlardır. Ameliyathane ve acilde bulunan tıbbi malzemeler operasyonların devam ettiği sırada Sur’da bulunan PKK terör örgütü mensuplarına gönderildi. Bu açığın fark edilmemesi için ilaçların tarihi geçtiği için imha edilmiş gibi tutanak tutuldu.” FETÖ’nün kumpaslarını daha da saymak mümkün. Ama bu örnekler sanıyorum konuyu anlamaya yetiyor.

Dokunan okunan yanıyordu

Dicle Üniversitesi örneği üzerinden bu yapının diğer alanlarda da nasıl bir yapılanmaya gittiğine dair şifrelerin bulunabileceğini, bu ihanet şebekesinin örgütlenme biçiminin buradan okunabileceğini baştan beri anlatıyorum. Burada etkin pişmanlıktan yararlanma sahtekarlığı var, kripto yapı ve kişiler var, hediyeleşme var, PKK ile işbirliği var, yalan var, sahtekarlık var. Bu terör örgütünün yaptıklarını dillendirenin başının yakıldığı da bir gerçek.

FETÖ ile bir kavgası ve hesabı olan birisi olarak, kabul edilen iddianameyi ve mahkeme sürecini merakla izleyeceğiz. Herkesin de bunu izlemesinde mutlak fayda görüyorum. Bir kez daha altını çizerek vurgulamak istiyorum, Dicle Üniversitesindeki FETÖ, örgütün yapılanması, ideolojisi, işleyişi, hiyerarşisi ve etkinliği ile ilgili çok önemli bilgiler içermektedir. Hangi yalanı nasıl ve niçin söylediklerini bilmekte zorlandığımız bu yapıyı bahsettiğim konular bağlamında deşifre edecek bir izin varlığını şahsen kıymetli bulmaktayım.

***

FETÖ’ye laf söylediğim için yargılanıyorum

15 Temmuz istiklal mücadelesini kazanan milletimiz FETÖ’nün tüm sahtekarlıkları ve yalanlarını perdeleyen maskeleri de kaldırdı. Burada bir sitemimi de belirtmek isterim.

Bendeniz bu konuyu şimdiye kadar en az yedi sekiz defa detaylarıyla yazdım. Ve her yazım için kaldırmakta çok zorlandığım bedeller ödedim. Bazen yalnız kaldım, bazen itibar suikastına uğradım, bazen konumum elimden alındı, haksızlığa uğradım. “Kendini ve çocuklarını tehlikeye atmaktan zevk mi alıyorsun” diyen kişilerin sayısını bilmiyorum. Özetle “Gülenciler bir ihanet şebekesidir ve milletimiz bu çeteden intikam alınsın istiyor” dediğimden dolayı hala yargılanıyorum. Söz konusu ifadem için “bizim” camianın eli kalem tutanların tamamı ifademi yakışıksız buldular. Bir tek kadim dostum Salih Tuna, milletin intikam istediğini dile getiren o beyanım ve yazım için “Hoca tecrübesini konuşturuyor” diyerek yanımda durdu.

Şurası açıktır ki devletimizin ve milletimizin Fetullahçı Terör Örgütü ile olan mücadelesinin her iki anlamda da şahsileştirilmesi bu ikisine de (millet ve devlete) yapılabilecek olan en büyük ihanettir. Bu mücadelenin şahsi kinlerine alet edilmesi kadar bu mücadeleyi kişisel bir kavgaymış gibi göstermek de ihanettir.

Benzer konular