Geçtiğimiz günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı İsrail’i ziyaret etti. Ziyaret esnasında, İsrail Turizm Bakanı Yariv Levin, turizmin halklar arasında iletişimi sağlamanın en iyi yolu olduğunu söylerken, Türkiye ile turizm konusunda yeni bir dönemin başladığı yorumunu yaptı. Oysa tam da o sıralarda, Ben Gurion havaalanında tecrübeli bir tur rehberi, getirdiği grubunun bir başlarına kalması da umursanmayarak deport ediliyordu. Aynı şeyler daha önce de yaşanmış, Kudüs ziyareti için defalarca İsrail’e gidip gelen Türk vatandaşları deport edilerek 10 yıl ülkeye giriş yasağı konulmuştu. Deport edilen Musa Biçkioğlu, Bülent Deniz, Emine Çınar ve Hasan Öztürk’e başlarından geçenleri sorduk.
Musa Biçkioğlu (Sıla Tur Yöneticisi)
20 yıl sonra sakıncalı ilan edildim
Musa Biçkioğlu Kudüs sevdalılarının yakından tanıdığı bir isim. 1997 yılından bu yana Kudüs turları düzenleyen ve yılda 30 defadan fazla Kudüs’e gidip gelen Biçkioğlu 2016 yılının Mayıs ayında ‘güvenlik’ gerekçe gösterilerek deport edildi. 20 yıl boyunca güvenlik tehdidi oluşturmayan, havaalanı personelinin bile tanış olduğu Biçkioğlu birden sakıncalı kişi ilan edildi. Biçkioğlu olayı şöyle anlatıyor: “Uçaktan indik. Pasaport kontrole gelip pasaportumu verdim. Normal prosedür devam ediyordu. Biraz bekleteceklerini söylediler. Bu arada grubumdaki yolcuların işlemlerini takip ediyordum. 3 saat kadar bekledim. Eskiden bu bekleme süreleri normaldi fakat son dönemlerde en fazla bir saatte çıkıyorduk. Gecikince ‘Grubum bekliyor. Yemek yemeleri lazım’ diye rica ettim. Uzayabilir bilgi veremiyoruz dediler. Ben de gruba ‘Siz beni beklemeyin. Otobüsü bulun’ dedim. Belli değil ki, 10 saat bekletilme ihtimalim var. Yolcular anlayışla karşıladı ama bilmedikleri bir havalimanında kimsesiz kaldılar. Nereye yürüyeceklerini, nereye çıkacaklarını, hangi otobüse bineceklerini bilmiyorlar. Tarif edip, yönlendirmeye çalıştım. Onlar gittikten sonra 4 saat daha bekledim. Beni farklı bir odaya yönlendirdiler. Odaya geçince bana deport edileceğimi söylediler. Söylemek istediğim bir şey olup olmadığını sordular. Gerekçelerini sordum. Güvenlik dediler. O zaman ‘Siz benim memleketimde aynı muameleyle karşılaşırsanız tepkiniz ne olur. Göz rengin, boyun vs. nedeniyle güvenliği tehdit ediyorsun deseler hoşunuza gider mi?’ diye sordum. Havaalanındakilerin tamamı beni tanıyor zaten. Üzgün olduğunu söyledi. Boynunu büktü. Çok acil şekilde döneceğim uçağın bildirilmesini istedim çünkü yeri geldiğinde orada bekletiyorlar.” Bu arada Türkiye’nin Kudüs Büyükelçisini arayarak durumdan haberdar ettiğini anlatan Biçkioğlu hemen elçilikten yanına eşlik etmek üzere birinin gönderildiğini ve bunun orada daha fazla bekletilmemesini sağladığını ifade ediyor. 3 gün önce aldığı vizenin havaalanında iptal edilmesine anlam veremeyen Biçkioğlu, önceden bilgi verilse en azından başka rehber göndereceklerini ve grubun mağduriyetine sebep verilmeyeceğini ifade ediyor. Daha önce de 19 saate kadar havaalanında bekletildiği olduğunu ifade eden Biçkioğlu, “Ben bir rehberim. Orada ne yaptığım, gidiş gelişimiz, destinasyonumuz belli. Diyalogta olduğumuz kişiler belli. Yaptığımızın tamamı legal. İsrail bir yandan turistik seyahatleri teşvik edelim derken bir yandan da net olarak baltalama yapıyor. Acaba İsrail Kudüs’e gidilmesinden rahatsız mı oluyor? Bu davranışlardan Mescid-i Aksa’ya seyahatlerin düzenlenmesinin istenmediğini anlıyorum ben” diyor.
Bülent Deniz (Nadide Turizm Yönetim Kurulu Başkanı)
Mavi Marmara krizinde yapmadıklarını yapıyor
Şubat ayı başlarında deport edilen Bülent Deniz de olanlara bir anlam veremiyor. İsrail konsolosluğunun 2 gün önce verdiği vizenin havaalanında iptal edilmesini “İsrail devlet olmanın gerekliliğini yerine getiremiyor” sözleriyle değerlendiren Deniz, “Defalarca Tel Aviv’ e gelmiş, artık havaalanındaki güvenlik görevlileri, gümrük görevlileri ile neredeyse tanış hale gelmiş birinin, iki gün önce verilen vizesinin iptal edilerek deport edilmesi, sadece güvenlik kavramı içine sıkıştırılacak kadar küçük bir mesele değildir” diyor. Deniz o gün yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Kudüs’e ilk kez 2004 yılında gittim. 5 yıldır da fiili olarak turla gidip geliyorum. O gün havaalanına indik. Ben pasaportumu verdim, geçiş kartımı da aldım. Fakat gruptan sorumlu olduğum için onları bekliyordum. Avusturya’dan gelmiş Türk asıllı 20 genç vardı grupta. Onları bekletiyorlardı. Gençlere gidip ‘Bir saate kadar bırakırlar, geçersiniz, sorun yok’ dedim. Dediğim gibi onlar bir saat içinde geçti ama benim pasaportum gelmedi. Sorduğumda ‘5 dakikaya getiriyoruz’ dediler. O beş dakika yarım saat oldu. Sonra pasaportum yerine sandviçle su geldi. O zaman deport edileceğimi anladım.” Tıpkı Musa Biçkioğlu gibi Bülent Deniz’in deport edilmesine gerekçe olarak güvenlik gösterildi. O güne kadar seyahat ettiği gruplardan hiç kimsenin deport edilmediğini anlatan Deniz, sürekli gelip giden, grubun başında duran rehberin deport edilmesini anlayamadığını söylüyor. Bülent Deniz, teknik anlamda Kudüs seyahati ile Urfa, Antep seyahati ya da umre, Hac organizasyonunun aynı olduğunu anlatıyor. Kudüs organizasyonlarını düzenleyen ve tüm zorluklarına rağmen inatla ve ısrarla bu mesleği Kudüs üzerinden sürdürenlerin bir duruşu olduğunu ifade eden Deniz, “Her devletin kendine özgü kuralları var. Biz buna saygılıyız. İsrail’in de varlık amacının güvenlik merkezli olduğunu biliyoruz ve bu ön kabulle seyahatlerimizi gerçekleştiriyoruz. Bunu Kudüs’e gitmek isteyen misafirlerimize de anlatıyoruz. Gidenler bunları göze alıyor. Ben grubumun tamamının 12 saat bekletildiğini biliyorum. Ancak şu an İsrail anlamsız bir şekilde, Mavi Marmara krizi döneminde bile yapmadığı uygulamalarda bulunuyor ve çok büyük bir hata yapıyor. Son zamanlarda Netenyahu hükümetinin ne kadar bir darboğaza geldiğini görüyoruz. İç politikada yolsuzluk dosyalarıyla sıkıştığını biliyoruz. Bundan dolayı Gazze meselesiyle dikkati dışarı çekmeye çalışıyor. Kültür ve Turizm Bakanımız Nabi Avcı Akdeniz Turizm Fuarı için Tel Aviv’deyken, Türkiye’den bir seyahat acentası sahibinin İsrail İçişleri Bakanlığı tarafından verilen vizesi iptal ediliyor, giriş izni kaldırılıyor ve 10 yıl Filistin’e giriş yasağı konulup deport ediliyorsa İsrail kendini inkar ediyor demektir. Aslında biz bu manada birer kurbanız” diyor.
Emine Çınar (Kudüs Gönüllüsü)
Vize başvurusu yapınca deport edildiğimi öğrendim
Emine Çınar Kudüs’e defalarca gittikten sonra deport edilen isimlerden biri. 3 Ağustos 2016’da yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Çoğunluğu İstanbul’dan katılan bir grupla Ben Gurion havaalanına ulaştım. Her zamanki gibi grupla pasaport kontrol gişesinin önünde sıraya girdik. Görevli eline pasaportumu alıp önündeki bilgisayara baktı, baba ve dede adını sorduktan sonra bekleme salonuna geçmemi istedi. 2010-11-12 yıllarında da bekleme salonuna gönderilerek kısa da olsa bekletildiğim olmuştu. Ancak son yıllarda hiçbir yolculuğumda bekleme salonuna gönderilmemiştim. Ben ve gruptan başka bir arkadaş bekleme salonunda beklemeye başladık. Az sonra bir görevli gelerek bir kağıda baba ve dede adı, telefon, mail adresi gibi şahsi bilgilerimizi yazmamızı istedi. Yazdım. Biraz sonra tekrar görevli geldi ve arkadaşın pasaportunu teslim etti, beni ise yan taraftaki odaya götürdü. Oradaki görevli bana İngilizce veya Arapça bilip bilmediğimi sordu. Bilmediğimi söyleyince tercüman çağırdı. Cep telefonumu istedi ve neden rehberimde numaraların az olduğunu sordu. Pasaportumu neden yenilediğimi, eski pasaportumun nerede olduğunu, tur programı dahilinde nerelere gidip geldiğimizi sordu. Cevapladım. Filistinlilerden tanıdıkların var mı diye sordu ve bir kağıt uzatarak ad ve soyadlarını yazmamı istedi. ‘Hatırladığım kişilerin adlarını yazabilirim ama soyadlarını bilmiyorum’ dedim. ‘Bize yardımcı olmuyorsun. Yoksa Kudüs’e giremezsin’ dedi sert bir tonla. ‘Bilmediğim şeyi yazamam’ dedim. Görevli daha fazla soru sormadı ancak tarzı ısrarlı ve biraz da kızgındı. Ki daha önceki yolculuklarımda genel olarak havaalanı görevlilerinin nazik davranışlarına şahit olduğum için bu tarzı yadırgadım. Tekrar bir sorgulama olmadı ve geri gönderildim. Gerekçe olarak güvenlik dediler. Bekleme salonunda namazımı kıldım. Salondaki herkese yiyecek dağıttılar. Olağanüstü hiçbir muamele ve uygulama olmadı. Bundan dolayı da ben sadece bu seferliğine geri gönderildiğimi düşünmeye başlamıştım. Daha sonraki bir grupta gitmek için tura başvurdum. Bana vize çıkmadı. Anladık ki o geri gönderiliş deport anlamına geliyormuş.” Tekrar gitmek için başvurduğunda vize çıkmayınca derin bir hüzne gark olduğunu anlatan Emine Çınar, ilk zamanlarda zihninin tamamen Kudüs ile meşgul olduğunu söylüyor: “Yürüdüğüm her yol Kudüs’ün yoluydu, kalbimde sadece Kudüs vardı. Zira benim için Kudüs şehirden öte bir şey, bir sevda olmuştu. Hiçbir zaman yeniden gidemeyeceğim hissine kapılmadım. Umutsuzluğa düşmedim. Çünkü güvenliği sarsacak aykırı hiçbir şey yapmadım” diyor.
Hasan Öztürk (Ülke TV Yayın Yönetmeni)
Deport kalkar kalkmaz bilet alacağım
İlk kez Kudüs’e 2005 yılında İsrail’de iş yapan bir Türk şirketinin davetlisi olarak gittim. İsrailli devlet adamlarıyla da görüştüğümüz bir geziydi. Daha sonra 2015 yılının başında TİKA’nın organizasyonuyla münevver Nuri Pakdil’in katıldığı geziye gittim. Çok güzel bir gezi oldu. Ondan üç ay sonra, Ramazan ayında, Mescid-i Aksa’da Cuma namazı kılıp bahçesinde Müslüman kardeşlerimizle iftar edip akabinde de uçağa binip geri dönmek üzere yola çıktım. Gazeteci arkadaşlarımız ve birkaç STK’dan da arkadaşlarımız vardı. Tel Aviv Ben Gurion havaalanında uçak indikten sonra hiçbir sorun yaşamadan pasaport kontrolünden geçtik. Giriş işlemlerimiz tamamlandıktan sonra gazeteci Halime Kökçe ile havaalanının dışına çıkıp, işlemleri hala devam eden arkadaşları beklemeye başladık. Yaklaşık iki saat geçmişti ki yanımıza bir sivil giyimli erkek ve 3 tane resmi kıyafetli kadın gelip ismimizi söyleyerek içeri aldılar. Pasaport kontrolden önceki bir noktaya, hiç işlem yapılmamış gibi götürdüler. Saatlerce sorguda kaldım. Hiçbir gerekçe yoktu. Ben daha 3 ay önce geldiğimi, Kudüs’ü sevdiğim için seyahat ettiğimi, Cuma namazı kılacağımı söyledim. Telefonlarımıza el koymuşlardı. Oradaki numarası olan kişileri soruyorlardı. Mesela TİKA’nın ve AA’nın Kudüs sorumlularını nereden tanıdığımı soruyordu. Bir sürü ifadeden sonra İsrail’de kimi tanıyorsunuz diye sordular. Ben de Netenyahu’yu tanıyorum dedim. Orada ip koptu. Ama Netenyahu’yu gerçekten tanıyordum. Daha önceki gelişimde ve o Türkiye’ye geldiğinde tanışmıştık. Sonra biri geldi ‘Hasan Öztürk deport ediliyorsun. 10 yıl boyunca İsrail’e girişin yasaklandı’ dedi. Gerekçe yok. Ancak tam o gün Mavi Marmara olayıyla benzer şekilde, Gazze’deki ablukayı kırmak için bir geminin Gazze’ye doğru yola çıkmış olduğunu öğrendim. Fakat benim keyfi olarak deport edilmem söz konusu. Daha 3 ay önce gittiğimde 4-5 gün boyunca bütün şehirleri hem Filistin hem de İsrail tarafında serbestçe gezmiştim. Hatta pasaportumu bile yanımda taşıma ihtiyacı duymamıştım. 3 ay sonra sakıncalı kişi damgasıyla 10 yıl deport edildim. İsrail tamamen keyfine göre bir politika izliyor ve hiçbir gerekçe göstermeden insanların seyahat etmelerini engelliyor. İtiraz ediyorsunuz ama karşılığı yok” diyor. Kudüs’e 10 yıl boyunca girme yasağı olan Öztürk, kendi kendine bir söz vermiş. “Bu yasak yakında kalkar mı yoksa 10 yıl sonra mı olur bilemiyorum ama deport kalktığında yapacağım ilk iş bilet almak olacak. Sabah gideceğim Ben Gurion’dan bir taksiye bineceğim. Filistin’in ızdıraplı topraklarına baka baka Kudüs’e ulaşacağım. Mescid-i Aksa’da namazımı kılıp, oradaki felafelcilerden birkaç felafel yiyip tekrar Türkiye’ye döneceğim. Benim hayalim bu” diyor.