İran’da 28 Aralık’ta başlayan protestolar, Tahran başta olmak üzere birçok kente yayıldı. Muhafazakarların kalesi sayılan Meşhed’de, kapanan bir bankanın mudilerinin protestosu ile başlayan tepkiler, ekonomik sebeplerle birleşerek gösterilere dönüştü. Yaklaşık 37 yıldır yaptırımlarla mücadele eden İran’ın ekonomisi kötüye giderken, Hasan Ruhani’nin seçimden sonra düzeltme sözü verdiği 100 gün de dolunca, halk patlama noktasına geldi. Kıvılcım ekonomik sebeplerden dolayı çıksa da, sokağa inen halkın sloganları siyasi taleplere dönüştü. ABD’nin protestocuları destekler şekilde pozisyon alması ise, olayların öngörülemez bir şekle bürünmesine sebep oldu.
Kötüye giden ekonomik koşullar ve yolsuzluk karşıtı başlayan gösterilerin, kısa sürede siyasi taleplere dönüşmesi, elindeki beyaz örtüsünü bayrak yapan kadın gibi reformist sembollerle ifade edilmesi akıllara dış destekli Gezi eylemlerini getirdi. Buna rağmen reformist kesim gösterilere hayli mesafeli. Şimdiye kadar hiçbir reformist siyasi organizasyon protestolara desteğini bildirmedi. Göstericiler yasal bir partiye, derneğe veya herhangi birlik veya meslek odasına bağlı değil.
Hem ekonomik, hem rejim karşıtı sloganlar
Sokağa çıkan İran halkı ülkenin dış politikasına da tepkili. Filistin, Suriye ve Yemen’in ülke politikasında öncelikli olması da protesto konularından birisi. “Suriye’den çıkın, bizi düşünün” “Gazze değil, Lübnan değil, hayatım İran için” “Mollalar dışarı” sloganlarıyla yalnızca Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’ye değil, aynı zamanda İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney’e karşı da sloganlar atıldı. Hameney, olaylardan birkaç gün sonra yaptığı açıklamasında, İran’ın yabancı düşmanlarının ülkede karışıklık çıkardığını ve bunun silah, para ve istihbarat ile desteklendiğini söyledi. Hamaney’den sonra ülkedeki en yetkili isim olan İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani gösterilere ilişkin yaptığı açıklamada, İran’da her eylemcinin yurt dışından emir almadığını belirtti ve “Bir grup insan da fikirlerini ve sorunlarını aktarmak için sokağa çıktı” diye konuştu. Kamu düzenini bozan, toplumda huzursuzluk yaratan ve kamu mallarına zarar verenlere ise tolerans göstermeyeceklerini belirtti.
Gençler eylemlerde ön safta
Nitekim 1953 yılında Muhammed Musaddık darbesi sırasında meydana gelen protestoların gücü ve etkisi ile bugünlerde İran sokaklarında duyulan sesi kıyaslamak mümkün değil. Uzmanlara göre İran’daki protestolar her ne kadar dışarıdan destek görse bile rejim tarafından kolaylıkla bastırılabilir. İran’da yaşanan protestolar 2009 Yeşil Hareketi’yle de kıyaslanıyor. 2009’un Haziran ayında çıkan protestolar sonucu 70’ten fazla kişi yaşamını yitirmiş, olayların tamamen bastırılması Şubat 2010’u bulmuştu. Yeşil Hareketi sırasında özgürlük ve daha fazla hak talebi dile getirilirken, 2017 yılında ekonomik sebeplerle patlak veren olaylarda bazı yerlerde rejim karşıtı ve hatta Şah lehine sloganlar atıldı. Her iki protesto döneminde de sokağa çıkan göstericiler, 25 yaşın altındaki gençler.
Amerika’nın iştahı kabardı
2018’e olaylı bir şekilde giren İran’da yüzlerce kişinin gözaltına alındığı, 20’den fazla kişinin öldüğü gösteriler dış güçlerin de iştahını kabarttı. Kudüs oylamasında karizmasını çizdiren ABD Başkanı Donald Trump, bu ateşe ilk benzin taşıyanlardan oldu. İran halkını Twitter hesabından isyana çağıran Trump, “İran halkı nihayet vahşi ve yoz İran rejimine karşı harekete geçti! Başkan Obama’nın çok aptalca verdiği para, teröre ve onların ceplerine gitti. İnsanların yemeği az, enflasyonu çok, insan hakları ise yok. ABD izliyor” açıklamasını yaptı. Ardından “Zamanı gelince ABD’den büyük bir destek göreceksiniz” diyerek eylemcilere yeşil ışık yaktı.
İsrail Ulaştırma ve İstihbarat Bakanı Yisrael Katz da İran’daki protestoculara destek verdi ancak Tahran’ın iç işlerine dâhil olmayacaklarını belirtti. Katz, “Sadece İran halkına özgürlük ve demokrasi mücadelesinde başarı dileyebilirim” dedi. Bakan, İran halkının özgürlük ve “demokrasi mücadelesini” kazanması halinde İsrail ve bölge geneline yönelik tüm tehditlerin ortadan kalkacağını savundu.
Türkiye temkinli izliyor
Türkiye, komşusu İran’daki olaylara dostane ve sorumluluk bilinciyle yaklaşıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu İranlı mevkidaşı Cevad Zarif ile yaptığı görüşmesini basına aktararak durumun o kadar da kötü olmadığını, bu sürece Nedenyahu ve Trump’ın destek olduğunu söyledi. “Zarif, İran yönetiminin bu göstericilere karşı dikkatli davrandığını, bazı grupların elinde silahlar, bıçaklar, molotoflar olduğunu, bunların sağa sola ateş etmesinden dolayı insanların, güvenlik güçlerinin öldüğünü söyledi. Arkasında başka güçler olduğu söyleniyor. Ama deliller net şekilde ortaya çıkmadan bir şey söylemek zor. Yönlendirme mi var, iyi değerlendirmek lazım.” Cumhurbaşkanı Erdoğan da, İranlı mevkidaşı Hasan Ruhani ile telefonda görüşerek İran’ın toplumsal huzur ve istikrarının korunmasına önem verdiğini vurguladı. Ruhani de Erdoğan’a duyarlılığından dolayı teşekkür ederek, gösterilerin birkaç gün içerisinde sona ermesini umduklarını söyledi.
Rejime destek yanlıları da sokakta
İran’da Cuma namazı çıkışında alevleneceği beklenen eylemler, büyük şehirlerde cami çıkışında rejim yanlılarının küçük gösterilerine sahne oldu. Kahrolsun İsrail, Amerika, Suud, İngiltere sloganlarıyla yürüyen kalabalık, rejime desteğini gösterdi. İran’da ortaya çıkan, geleceği meçhul olan sokak eylemlerinin çıkış sebebini, olayların boyutunu ve nereye doğru gidebileceğini uzmanlarla konuştuk. İran’ı çok iyi tanıyan uzmanlar, bu eylemlerin çıkış noktasının ekonomik olduğunu vurgularken, rejimin istediği takdirde kendisini koruyabilmek için sert müdahale ederek olayları bastırabileceğini öngörüyor.
Kendi ülkelerini yıkacak bir millet değiller
İran’da son günlerde yaşanan protesto gösterilerine bakıp, ABD’nin “İran’ı da” karıştırdığı yorumunu yapmanın mümkün olmadığını söyleyen Taha Kılınç, meydanlardaki öfkenin sebebini şu ifadelerle açıklıyor: “Meseleyi daha yakından incelediğimizde, İranlıların ekonomik, siyasal ve sosyal krizin dışavurumunu gösterir şekilde, meydanlarda öfkelerini dile getirdiğini söylemek daha doğru olur. ABD ve İsrail’in durumundan vazife çıkarırcasına öne atılmaları gayet normal, ama İran’ın ve İranlıların kolay lokma olmadığını da akıllarından çıkarmamaları gerekiyor. Geçmişinde yaşadığı iki önemli dönüm noktası sebebiyle, İranlılar ‘ABD’nin lafına bakıp’ kendi ülkelerini yıkacak bir millet değil. Bu nedenle, İran’da olan-biteni kendi iç dinamikleri çerçevesinde anlamlandırma mecburiyetimiz var.
19 Ağustos 1953’te milliyetçi Başbakan Muhammed Musaddık’ın, sırf İran petrollerini millileştirdiği için, CIA darbesiyle devrilmesi, İranlıların bugün bile unutamadıkları birinci acı tecrübe. Musaddık, baskın bir dindar kişiliği olmamasına rağmen, en muhafazakâr İranlıların bile hâlâ heyecanla andıkları bir isim. İranlıların zihin dünyalarını şekillendiren ikinci tecrübe ise, 1979’da ‘ABD’nin kuklası’ durumundaki Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin bir halk ayaklanması sonucu devrilmesi.”
Amerika boşuna hevesleniyor
Bu iki tecrübenin İran halkının zihin dünyasını ve şuuraltını beslediğini ve ülke içinde ‘ABD’ye hizmet edecek’ bir genel halk ayaklanmasının adeta imkansız olduğunu belirten Kılınç, dış müdahalenin nelere sebep olabileceğini açıklıyor. “Şah’ın geride bıraktığı korkunç miras, Amerika lehine oluşabilecek her türlü olumlu havayı peşinen yok etmiş, İranlılarda milli kimliğin ve benliğin oluşmasına giden süreci hızlandırmıştır. İranlı gençlerin Hamaney aleyhine attıkları öfkeli sloganları, ABD lehine atılmış sloganlar olarak da okumamak gerekiyor. İranlılar, ülkelerinde yanlış giden şeylerin düzelmesini isterken, yabancı müdahalesine karşı da aynı şekilde diri ve öfkeliler. İran’da farz-ı muhal şimdiki ‘molla rejimi’ yıkılsa, yerine ‘ABD’ye âşık’ bir yönetim gelmeyecektir. ABD ve İsrail’in, sokaklara çıkanları görür görmez heyecanla yaptıkları destek açıklamaları, bu anlamda kof bir hayali yansıtıyor. Eğer, desteklerinin halkta yaratacağı iticilik ortada olduğu halde, bu tavırları bilinçli bir planın parçası değilse…”
Jeopolitik eksen tamamlanıyor
İran’ın yüz yüze kaldığı ekonomik ambargoların doğal sonucu olarak ekonomisini çeşitlendiremeyişinin ortaya koyduğu istihdam sorunlarının halktaki karşılığı olduğunu vurgulayan Yeni Yüzyıl Üniversitesi Rektörü Prof. Yaşar Hacısalihoğlu, ikinci boyut olarak da bu zemini kullanarak iç dengeyi bozmaya yönelik çabalara işaret ediyor. “Bu ikinci boyutta hiç kuşkusuz Ortadoğu konusunda bir takım stratejik hamleleri tasarlayanların izini görmek mümkün. Trump eliyle açıklanan ulusal stratejik belgesinde de anlamını bulan, İran’ın hedef ülke haline getirilmiş olması, yeni dönemde İran’a yönelik bu hamlelerin anlamlandırıldığını görüyoruz. Bir denklemin, jeopolitik bir eksenin tamamlanma çabası olarak da yansıyor bu durum. Teolojik olarak ise, İslam coğrafyasında Sünni ve Şii bloklaşmasını hem kalıcılaştırmak hem de birlik bütünlük atmosferini daha uzun soluklu bir şekilde yaralamak anlamı taşıyor.”
Bir başka elin yönlendirmesi var
Kendi iç sorunlarını çözmeden Şii ideolojisini başka sınırlarda yayma çabası içine giren İran anlayışının da kullanıldığı bir ortamın içine sürüklendiğini vurgulayan Hacısalihoğlu, konunun hassasiyetini şu şekilde özetliyor: “Gerek jeopolitik, gerekse de İslam anlayışına yönelik zararları ve sıkıntıları açısından Türkiye için son derece olumsuz sonuçlar üretebilir. Suriye özelinde İran’la bir yakınlaşmanın bu sürece denk gelmiş olması da Türkiye açısından yeni bir duruma işaret eder, bu da olumlu bir durum olmayacaktır. Sonuçta bir komşu ülkedir. Türkiye’nin ana stratejisi komşularının toprak bütünlüğü ve istikrarıdır.”
İran’ın Suriye ve Irak’tan farklı olduğunu ve bir imparatorluk bakiyesi ve aynı zamanda daha güçlü bir devlet geleneği olduğunu söyleyen Hacısalihoğlu, dışarıdan bir müdahalenin giderek daha fazla belirginleştiği andan itibaren bütünleşeceklerini öngörüyor. Ancak süratle düzeltilmesi gereken kararları almazsa, eylemlerin söndürülmesinin uzun zamana yayılabileceğinin de altını çiziyor.
İran en zorlu virajda
Türkiye’nin yaşamsal çizgisinde bölgesel aktör olan İran’ın 2009 olaylarından sonraki en zorlu toplumsal stres sürecinden geçtiğini bildiren Güngör Yavuzaslan, sosyal medya üzerinden örgütlenen kitlelerin İranlı yöneticilere taleplerini yüksek sesle gösterdiklerini belirtiyor. Türkiye’deki Gezi olaylarıyla benzer yönleri olsa da, biriken toplumsal öfkenin dışa vurumu olduğunu söyleyen Yavuzaslan, rejim karşıtlarının eylemlerindeki tezatlığa da dikkat çekiyor.
“İkinci bir devrim ya da kökten değişim için İran’da toplumsal dengeler gerçekleşmemiş durumda. Ancak kendilerini modernist olarak gören ve kurtuluşu Batı reçetelerinde arayanlar ise sokağa inmeyerek gençleri öne sürdü. İran yönetiminde ise şöyle bir durum var; bir yanda ne yapacağını bilen, durumu kontrol altında tutan bir yapı, diğer yanda ise “mevcut durumu istemeyiz” diye gidişi bloke eden içten bir muhalefet ama ne yapacağını da bilemeyen bir yapı. Bu durumda, halkın nazarında, gelecek kaygılarından dolayı baskın bir rejim yanlısı duruş hakim. ‘İran Suriye olmasın’ endişesi zihinlerde yer etmiş durumda.”
İran’ın bağımsız bir ülke olduğunu vurgulayan Yavuzaslan, küresel baskılara ve ambargolara direnebilmiş ve bölgede örneği olmayan yepyeni bir siyasi sistem kurabildiğinin altını çizerek şu gözlemde bulunuyor: “Kendi siyasi sınırlarını aşarak etki alanını stratejik olarak Suriye-Irak-Yemen’e genişleten İran, şimdi ABD merkezli İsrail destekli kendi iç dinamiklerine müdahale ile karşı karşıya. Küresel oyuncular yerel aktörlerle İran’ı tüm katmanları ile en zorlu viraja getirdi. Süreç değişime doğru gidiyor. Birinci olasılık mollalar değişecek, gençlerin sesine karşılık verecekler. İkinci olasılık ise gergin olan toplum dışarıdan çakılan ateşle yangına atılacak. Bekleyip göreceğiz.”
Eylemler rejimin işine yarıyor
Olaylara sembolik açıdan baktığını söyleyen BİLGESAM Ortadoğu Uzmanı Ali Semin, Arap Baharı’nın Tunus’ta başlaması gibi bu olayların Meşhed’de başlamasının bir anlamı olduğunu söyleyerek şunları kaydetti: “Meşhed, İran’ın kuzey doğusunda üç milyonluk nüfusu olan, İran’ın birçok bankasının da bulunduğu bir şehir. Buradaki aileler ekonomik krizden dolayı ev sahibi olamamaktan rahatsız. 160 bin aile ev kredisine girdi, ancak başaramadı. Kapanan bankalardan yatırdıkları parayı da alamayan halk, çareyi sokakta arıyor. Reformistlere de tepki var burada. Herkes İran rejiminin zor durumda olduğunu söylüyor ama bu protestoların daha çok muhafazakarlara ve İran rejimine faydası olacağını düşünüyorum. Çünkü reformistlerin başarılı olamadığı kanıtlanmış durumda. Rejimin işine yaradığı için eylemleri hemen bastırmıyor ama muhtemelen bir ay içerisinde dozajı düşecektir.”
İnterneti çökertir, telefonu kapatırlar
Halkın İran’ın dış politikasından da şikayetçi olduğunu söyleyen Semin, Bugün İran’ın başına kim gelirse gelsin dış politikayı dini liderin ve devrim muhafızlarının yönettiğini ifade ediyor. İsrail’in etrafı nasıl ki Müslüman ülkelerle çevriliyse, Şii olan İran’ın etrafı da Sünnilerle çevrili. Rejimi güvende tutmak için de bölgeleri karıştırdığının altını çiziyor. Olayların seyrini ise şu şekilde yorumluyor: “Büyük ihtimalle bazı reformlar yapılarak sonuçlanır. Fakat göstericilere verilen tepkiden dolayı uluslararası yeni yaptırımlar gündeme gelebilir. Petrolünü doğru düzgün satamıyor, çevresiyle ilişkileri iyi değil. Bütün olayın başı ekonomidir, ekonominin iyileşmesi için de reformlar yapması lazım. Bu reformlar rejimin değişmesi anlamına gelmiyor. Ekonomiyi devrim muhafızlarının hakimiyetinden çıkartıp, halka da bir şey sunmaları gerekiyor. Buna Ruhani’nin gücü yetmez, dini lider Ali Hameney yapabilir. Devrim muhafızlarının üzerindeki en büyük etki Hameney’indir. İran gibi bir ülke, Irak gibi dışarıdan müdahale ya da işgalle çözülmez. İçeriden çözeceksiniz. Eylemlerin bastırılmamasının bir nedeni de eylemlere katılan vatandaşları tespit etmeleridir. İran bu kadar rahat bırakmazdı. Baktılar çok uzun sürüyor, interneti tamamen çökertirler, telefonları da kapatırlar, kimse haberleşip toplanamaz.”
Halkın beklentileri boşa çıktı
Ortadoğu uzmanı Mehmet Şahin de olayları Gezi eylemleri üzerinden değerlendirerek Amerika ve İsrail’in müdahalesi olarak yorumlamamızın eksik kalacağını söyleyenlerden. İran’daki rejimin halkı mutlu etmedeki başarısızlığının ortada olduğunu söyleyen Şahin, aynı nüfusa sahip Türkiye ile İran arasındaki milli gelir farkına dikkat çekiyor. “Türkiye’nin milli geliri, 750-850 milyar dolar. İran’ın kaynaklarına baktığımız zaman daha yüksek olması lazımken, 350 milyar dolar. Bu ekonomik veri bile çok ciddi sorunların olacağının temelini oluşturur. ABD’nin özellikle 2010 yılında aldığı güvenlik ve tek taraflı yaptırımlar, İran’ın kalbini vurmak gibi bir şeydi ve çok etkiledi. 2012 yılında İran’da üçte iki oranında devalüasyon yaşandı. O zaman da ciddi sorunlar vardı fakat bunu rejim fark ettiği için 2013 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimini bir fırsat olarak gördü. Reformcu Hasan Ruhani cumhurbaşkanı seçildiğinde, halkta bir beklenti oluştu. Fakat 2018’e girildiğinde hiçbir şeyin değişmemesi İran halkını etkiledi.”
Rejim kendini çok sert korur
Trump’ın açık desteğinin rejime karşı sokağa çıkan halkı zor durumda bıraktığına inandığını söyleyen Şahin, İsrail’in ve Amerika’nın rejimi suçlayan ve halkı destekleyen açıklamaları, sorunların üstünü örtemeye yarayacağını ifade ediyor. “Bunlarla işbirliği içerisinde olan insanlar da vardır. Fakat dış müdahale, rejimin sokağı bastırma noktasındaki her türlü aracı kullanmanın önünü açar. 1979’da devrim olduktan sonraki süreçte, dış sorunlardan dolayı iç sorunlar tartışılmadı İran’da. 1980-88 arasında İran-Irak savaşı, daha sonraki süreçte Afganistan’da yaşananlara baktığımızda, rejim içerideki sorunları dikkatleri dışarıya taşıma şeklinde halletti.
Sokak hareketlerinin fazla uzamadan bastırılacağını düşünüyorum. İran’daki rejim, rejimi nasıl savunacağını Suriye’de ortaya koyarak, doğrudan kendini değil, kendine dolaylı etki edecek bir katliam makinasını dahi korumak için nasıl müdahil olduğunu gördük. Suriye’de bu kadar kararlı hareket eden İran, kendi rejimini korumak için ne yapmaz? Önümüzdeki günlerde bu süreç devam ederse hiç kimsenin tahmin edemeyeceği sorunlar ortaya çıkabilir. Devrim muhafızlarının yıkıcı bir süreci ortaya koyacağını düşünüyorum.”